HİNDİSTAN ANKARA BÜYÜKELÇİSİ'NİN MAKALESİ ÜZERİNE BİR İNCELEME

ASYA

Bu yazımda sizlere Hindistan Ankara Büyükelçisi’nin yakında zamanda TRT World’e gönderdiği makaleyi inceleyeceğim.

Yazıya geçmeden önce TRT World’ün 5 Ağustos’da Keşmir özelinde Hindistan ve Pakistan arasında ortaya çıkan gerilimi bizlere kesintisiz ve yalın bir şekilde aktardığı için TRT World’e hepimiz adına teşekkür ederim.

Sayın Büyükelçi makaleye başlarken Keşmir meselesinin Türkiye medyasında büyük yer bulduğunu ama Keşmir meselesini gündeme taşıyan kişilerin yanlış ya da çarptırılmış bir şekilde sunduğunu söylüyor. Bu konuda sayın elçiye katılıyorum. Ne yazık ki Türkiye’de sadece Keşmir’e dair değil Güney Asya’nın geneline dair bir bilgi eksikliği mevcut. Bu durum bölge hakkında yorum yapacak kişilerin konuşurken kurdukları denklemlerinde eksiklikler olmasına neden oluyor. Bu nedenle yaptıkları haberler yahut yazdıkları makaleler de pek bir anlam ifade etmiyor.

Devamında Sayın Elçi 5 Ağustos’tan önce Keşmir vadisinde terör saldırılarının olduğunu belirtiyor ve alınan kararların bir tedbir niteliğinde olduğunu söylüyor. Bir sonraki bölüme geçmeden de Hindistan’ın demokrasisinden, ekonomisinden ve küresel sistemlere entegrasyonundan gurur duyduğunu aktarıyor.

Öncelikle Keşmir vadisinde bir güvenlik sorunu olduğunu görmezden gelemeyiz. Özellikle iki ülke arasında kalan bölge gençliğinin kimi zaman radikal gruplara eğilim gösterdiği de yanılsanamaz bir gerçektir. Lakin burada teröre karşı alınan tedbirlere baktığımız vakit tedbirlerin etkisi Keşmir halkının güvenliğini ve refahını iyileştireceği yerde daha da sıkıntıya düşürdüğünü görebiliriz. Bu yüzden alınan bu ‘tedbirlerin’ yerine daha sağlıklı adımların atılması Keşmir halkı için daha iyi olacağını düşünmekteyim.

Makalenin devamında dikkatimi Pakistan tarafındaki Keşmir bölgesini Sayın Elçi’nin adlandırması çekti. 1947’de Pakistan’ın Gilgit Baltistan ve işgal altındaki Keşmir diye bizlere aktarıyor. Bunun dikkatimi çekmesinin nedeni ise Pakistan medyası da Hindistan tarafındaki Keşmir için aynı tabiri kullanmaktadır. ‘İşgal altındaki Keşmir’.

Sayın Elçi yazısının devamında 5 Ağustos kararının nedenlerinden birkaçını sayıyor. Bunlar şöyle;

  • J&K (Cammu ve Keşmir)’in 370. Madde ile ülkeye tam entegre olamadığı
  • Ladakh ve J&K arasında sağlıklı bir bağlantı kurulamadığı
  • Pakistan’ın bölgede terörü ve radikalleşmeyi etkilediği gibi nedenler ortaya koyuyor.

Öncelikle Ladakh ve J&K arasında sağlıklı bir bağlantı kurulamaması doğru bir tespit. Kara yoluyla bile epey bir mesafe var. Özellikle kış mevsiminin zor şartları iletişimi epey bir zorlaştırıyor. Fakat bunun temel nedeni 370. Madde değil bölgenin doğal koşullarıdır. Bu yeni oluşan durumda bu sefer Ladakh’ın ülkeye entegrasyonu nasıl sağlanacak merakla beklemekteyim. Bunun yanında J&K’nin 370. Madde ile ülkeye entegre olamadığı söylemi ise tartışmalı bir konudur. Devletçi bir bakış açıyla elbette bu madde bölgenin entegrasyonunu zorlaştırmaktadır. Fakat bölgenin Hindistan’a bağlandığı vakitlerde Keşmir halkına Hindistan’ın vaatlerini ve sözlerini düşündüğümüz vakit oluşan şimdiki durum Keşmir halkının haklarının bir gaspıdır.

Makalenin devamında Türkiye medyasında Pakistan yanlısı bir mağdur edebiyatının yapıldığında bahsediyor ve sözlerine bunun tam tersi olarak iki ülkenin liderleri Erdoğan ile Modi’nin ve iki ülkenin ikili ilişkilerde güçlü olduğunu belirtiyor. Burada bana öyle geliyor ki alttan bir mesaj da Türkiye devleti yöneticilerine veriliyor. Çünkü geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler toplantısında Erdoğan’ın konuşması ve Imran Khan ile görüşmeleri neticesinde Narendra Modi de Ermenistan ve Güney Kıbrıs liderleri ile görüşmüştü. Buradan çıkaracağımız en temel mesaj Pakistan’a olan yakınlığımız aramızdaki ikili ilişkilerin kopmasına neden olur.

Sayın Elçi bölgede bulunan -500 binden fazla- askerin insan haklarını ve vatandaşları korumak için bölgede olduğunu belirtiyor.

Belki de makalede en dikkat çeken bölüm Elçi Bey’in Hindistan’ın seküler bir devlet Keşmir’in ise sufi bir bölge olduğunu söyleyerek Pakistan’ın bunu kullanmaya çalıştığını yani bölgedeki Müslümanları dini kullanarak etkilemeye çalıştığını söylüyor. Bunun yanında İslam ülkelerinin Keşmir meselesinin din ile alakalı olmadığı ve Hindistan’ın seküler bir devlet olduğunu bildiklerini belirtiyor.

Bu konuda her ne kadar tüm İslam ülkelerini aynı kefeye koymasak da 5 Ağustos’tan sonra Keşmir meselesinin Hindistan bir iç meselesini olduğunu söyleyen İslam ülkeleri de bulunmaktadır ve bu meseleye Elçi Bey’in tasvir etmesi gibi direkt Pakistan gibi din perspektifli bakan başka bir devlet olmadığını da söyleyebiliriz.

Sayın Elçi makalenin devamında Pakistan’ı klasik Hindistan’ın argümanlarıyla suçlamış. 1972 Simla anlaşmasını Pakistan’ın imzaladığını ve meselenin çözümünde 3. bir arabuluculuğun rolünün olmadığını belirtiyor. Bu konuyu da Gandhi ve Buda ülkesi Pakistan’ı alternatif terörizm ve kavga diplomasisinden vazgeçip barışçıl müzakere yolunu benimserse mahrum bırakmayacağını söyleyerek kapatıyor.

Makalesini de Keşmir’de olacak yeni yatırım fırsatlarından bahsederek Türkiye’nin de J&K’nin altyapı projesine ortak olmasıyla çok büyük fırsatlar yakalayacağını belirterek bitiriyor.

Makalenin aslı : https://www.trtworld.com/opinion/jammu-and-kashmir-the-view-from-india-29991

Mehmet AYAYDIN
Mehmet AYAYDIN

Politics and South Asian Studies [email protected]

Yorum Yaz