Hint kıtası İslam ile ilk olarak 712 yılında Muhammed b. Kasım’ın Kuzeybatı Hint kıyılarını fethi ile başladı. Daha sonraları ise 10. yy’da başlayan İslam ordularının seferleri 16. yy’da bölgenin Babürlüler hakimiyeti altına girmesine kadar sürmüştü. Babür zamanında da bölge bütünüyle Müslümanların hakimiyetine girmişti.
Bölgede Babür hakimiyeti sürerken Avrupa’da da coğrafi keşifler ortaya çıkmıştı. Coğrafi keşifler süreci boyunca Hint kıtası çok sayıda Avrupalı devletin uğrak noktası olmuştu. Avrupalı devletlerin çoğunluğu kalıcı olma gayesiyle gelmese de içlerinden bazı devletler (Hollanda, Fransa, İngiltere) bu topraklarda şirket/kumpanya kurmuşlardır. Kurulan bu şirketler arasında en önemlisi İngiltere menşeli Doğu Hindistan Şirketi’dir.
Doğu Hindistan Şirketi 1601 yılında Kalküta’da kurulmuştur. Kurulduğu vakitlerde Babür hakimiyeti bölgenin genelinde güçlü bir şekilde hissedildiği için şirket ilk başlarda çok etkin olamamıştır. Fakat Babür İmparatorluğunda çözülmeler ve güç kayıpları başlarken şirket de güç kazandı. Şirkettin büyümesine ve güç kazanmasına karşı Babür hükümdarları bir şey yapamadılar. Öyle ki artık bazı prensliklerin hakimiyeti saray içerisinde kısıtlı kaldı. Kalan diğer bölgeleri Doğu Hindistan Şirketi yönetmeye başladı. Şirkete karşı halk birçok kez ayaklansa da -en büyük ayaklanma 1857 sipahi ayaklanmasıdır- şirket hep şiddetli bir şekilde ayaklanmayı dindirmeyi başarmıştır. Ebu’l Kelam Azad’ın ailesi de 1857 Sipahi Ayaklanmasından sonra bölgeyi terkedip Mekke’ye göç ettiler.
Ebu’l Kelam Azad 1889 yılında Mekke’de doğmuştur. Asıl adı Muhyiddin Ahmed’dir. İlk eğitimini Babasından aldıktan sonra Mekke’de ve Hindistan’a dönüşünün ardından Hindistan’da eğitim görmeye devam etmiştir. Hindistan Müslümanlarını etkileyen modernist akımın öncüsü Seyyid Ahmet Han’dan gençlik yıllarında haberdar olan Ebu’l Kelam Azad, onun fikirlerinden etkilenmiş ve öze dönüş hareketini keşfetti. Daha sonra ise Şibli Numani ile tanıştı ve hayatının geri kalan döneminde temsilcisi olduğu İslamcı ideolojiyi benimsedi.
Azad gençlik yıllarından başlayarak Hindistan toplumunu gözlemlemeye başlamış ve İngiliz sömürgesinden kurtulmak için Hindular ile iş birliği yapmalarının gerekliği sonucuna varmıştır. Bu sonuca müteakip Hindu ihtilalciler ile temasa geçmiştir. Bunlarla birlikte Azad’ın yayın hayatı da çok zengindir. Yayın hayatına 1904’te Lisanü’s Sıdk gazetesi ile başlayan Azad Şibli Numani tanıştıktan sonra da Nedvetü’l Ulema’nın yayın organı durumundaki en-Nedve’nin editörlüğünü yapmıştır. Dönemde İslam coğrafyasında seyahate çıkan Azad Mısır,Suriye, Irak ve Türkiye’yi ziyaret etmiştir. Bu ziyaretleri sırasında Cemalettin Afgani ve Muhammed Abduh hakkında geniş bilgiler edinmiştir. Geri dönüşünde ise ilk başta Daru’l Saltanat dergisinde yazmış ve daha sonra 1912 yılında kendisi El-Hilal gazetesini çıkarmıştır.
Tüm bu yayın hayatı boyunca İngiliz sömürgesine karşı durmuş ve ihtilalci bir duruş sergilemiştir. Aynı zamanda yazılarında ve konuşmalarında İslam’ı anlatan Azad kendine edindiği düstur iyiliği emredip kötülükten sakındırma ilkesi olmuştur. Yazdıklarından ve konuştuklarından ötürü birçok kez tutuklanmıştır.
Ebu’l Kelam Azad 1920 yılında hapishaneden çıkınca Hilafet Hareketine katılmıştır. Azad Müslümanların bir halifeye olan gereksinimlerini anlamış ve bu halifenin şu an Osmanlı’da İngiliz tarafından baskı altında olduğunu duyurmuştur. Her ne kadar hilafet ve halife konusundaki tartışmada Kureyşliliği savunan kişi sayısı etrafında çok olsa da o zamanki siyasi atmosferde Osmanlı’nın savunulması gerekliliğine varılmıştır. Hilafetin savunulmasını konu ettiği konuşmalarında Arap yarımadasına da değinen Azad buraların ve Kudüs’ün hiçbir yabancı eline verilmemesi gerektiğini ve buralar için her bir Müslümanın mücadele etmesi gerektiğini söylemiştir.
Ebu’l Kelam Azad 1921 yılında ülkenin çeşitli yerlerinde konuşma yaparken Mahatma Gandi ile tanışmıştır. Ve Gandi’nin İngiliz hakimiyetine karşı başlatmış olduğu “Pasif Direniş” hareketine Azad da katılmıştır. Bu sebeple de tekrardan tutuklanmıştır. Bu tutuklama sürecinde çıktığı bir mahkemede unutulmaz ölümsüz müdafaa olarak bilinen savunmasını yapmıştır.
Serbest bırakıldıktan sonra da Hindularla ortak hareket etmeye devam etmiştir. Bu ilişkisi Ebu’l Kelam Azad’ı 1923 yılında Hindistan Kongre Partisi’nin başına geçirmiştir. Başkanlığı 1923 yılından 1946 yılına kadar sürmüştür. Ve böylece Hindistan’da Javaharlal Nehru ve Mahatma Gandi ile kahraman olarak anılmıştır. 1947’de Hindistan bölündüğü vakitte Hindistan’dan Pakistan’a göç etmeyip Hindistan’da kalmıştır.
Çünkü Ebu’l Kelam Azad Müslümanların Hindistan’dan ayrılıp yeni bir devlet kurmasına hep karşı durmuştu. Bunu birçok nedenle açıklayan Azad öncelikle yeni bir devletin Müslüman için bir birleşme değil ayrılma doğuracağını belirtip böyle bir durumda Hindistan’da kalan Müslümanların daha büyük zorluklar ile karşı karşıya kalacağını söylemiştir. Diğer bir neden ise İslam Birliğinin ( Pakistan’ı kurma girişiminde önder olan ekip, çoğunluğu Aligarh ekolünden yetişmedir) Pakistan devletine İslami bir yapı kazandıracak kabiliyet ve isteğe sahip olmadıklarıdır. Müslümanların ayrılmasına Diyobendiye ulemaları da Azad ile aynı fikirdeydi.
Bunlara karşı Ebu’l Kelam Azad “Birleşik Milliyetçilik” fikrini savunmuştur. Bu fikirde Azad Hindistan topraklarında Müslümanlar ile Hinduların bir arada yaşayabileceğini savunmuş buna örnek olarak İngilizlere karşı verdikleri direnişte birlikte hareket etmelerini örnek göstermiştir. Aynı zamanda birleşik milliyetçilik fikri ile kurulacak olan devlet için Azad, federal sisteme bazı konularda benzer bir sistem (savunma, dış politika vb. konularda zayıf bir merkez ve diğer konularda ise güçlü yerel yönetim) barındıran bir anayasa teklif ediyordu.
Fakat Azad’ın uğraşlarına karşılık Pakistan İslam Cumhuriyeti kuruldu. Ebu’l Kelam Azad ise Hindistan’da kalarak Nehru ile beraber siyasete devam etti. Ve 1958 yılına kadar Hindistan Eğitim Bakanlığı görevinde bulundu.
https://www.ilimvemedeniyet.com/pakistanda-bir-islamci-general-ziyaul-hak.html