HİNDİSTAN’IN DIŞ POLİTİKA HAMLELERİ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER

Hindistan 2022 yılında Rusya – Ukrayna savaşı ile başlattığı alternatif siyasi ve ekonomik müttefik arayışına 2023’ün başında da devam ediyor. Özellikle 2023 yılında G-20’ye ev sahipliği yapacak olan Hindistan, bu ev sahipliğini de lehine kullanmak istemektedir. Bunun da bir göstergesi olarak Aralık ve Ocak ayında birçok dış politika hamlesi gerçekleştirdi. Özellikle 2022 yılında Rusya ve Ukrayna savaşı boyunca tarafsızlığını korumayı başaran Hindistan, bu süreçte Rusya ile ilişkisini kuvvetlendirmişti. Bunun yanında Çin’in siyasi ve ekonomik ilişkiler çerçevesinde genişleme politikasına karşı ABD öncülüğünde başlatılan QUAD ittifakında yerini alan Hindistan, ABD ile Rusya arasında bir denge politikası oluşturmayı amaçlamaktadır. Son olarak Narendra Modi’nin 25 Ocak günü Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi ile yaptığı görüşme Hindistan’ın ilerleyen dönemlerde de çok boyutlu dış politika stratejisini sürdüreceğini göstermektedir.

Hindistan ile Mısır’ın soğuk savaş dönemindeki bağımsızlar bloğundan kalan stratejik ortaklığı her ne kadar soğuk savaş sonrası sekteye uğramış gibi gözükse de iki lider arasındaki görüşmeden sonra yapılan açıklamalar iki ülke

arasında tekrar sıkı ilişkilerin tesisi için adımlar atılacağı mesajını vermektedir.

Çin'in siyasi ve ekonomik ilişkiler çerçevesinde genişleme politikasına karşı ABD öncülüğünde başlatılan QUAD ittifakında yerini alan Hindistan, ABD ile Rusya arasında bir denge politikası oluşturmayı amaçlamaktadır.

Önceki dönemlerde Hindistan, Ortadoğu’daki en önemli müttefikinin İsrail olması sebebiyle diğer ülkelerle ikili ilişki kuramadığı söylenilebilir. Fakat Arap devletlerinin İsrail ile normalleşme hamlesi Hindistan’a da Ortadoğu’nun kapılarını araladığı gözükmektedir. Önceki dönemlerde Hindistan’ın iş gücü alanında Kuveyt, Katar gibi Körfez ülkeleriyle geliştirdiği kısıtlı bir ortaklığı bulunmaktaydı. Fakat liderlerin açıklamalarından hareketle yeni dönemde

Mısır önderliğinde siyasi, askeri, ekonomik ve güvenlik alanlarında yeni ilişkiler kurulacağı beklenmektedir.

Son yıllarda Çin’in yayılmacı dış politikası Hindistan’ın politika tercihlerini değil Hint vatandaşlarının tehdit algılarını da etkilemektedir. Ocak ayında belli bir katılımcı üzerinde yapılan bir ankete göre Hindistan vatandaşlarının ulusal güvenlik anlayışları Çin’in son dönemlerdeki politikalarından etkilenmiş durumda olduğu tespit edilmiştir. Bilindiği üzere Hindistan ve Pakistan, 1947 bölünmesinden sonra aralarında 4 defa savaş yaşanmış, sayısız çatışma gerçekleşmiş ve birçok terör eyleminden birbirlerini sorumlu tutmuş ve hem iki devlet hem de iki halk arasında kuvvetli bir düşmanlık duyguları oluşmuştur.

Fakat tüm bu yaşananlara rağmen Hindistan halkı bahsi geçen ankette “Hangi ülke Hindistan’a en büyük askeri tehditti oluşturuyor?” sorusuna %43 gibi büyük bir oranla Çin cevabını verdi. Bu algının temel sebebini ise 2020

yılında başlayan sınır çatışmaları oluşturmaktadır. Ladakh, Arunachal Pradesh ve diğer birçok Çin ile sınırı olan eyaletlerde Hintli ve Çinli askerler arasında taşlı sopalı çatışmalar yaşanmaktadır. Bunun yanında Çin’in Pakistan ile girdiği ikili ittifak ve yapılan başlatılan kalkınma projeleri, Çin’i Hint halkı için tehdit sıralamasında 1 numaraya taşımaktadır.

HİNDİSTAN’DA TOPLUMSAL GERGİNLİK ARTIYOR

Hindistan’da, bağımsızlık sonrası süreçte zaman zaman Müslüman – Hindu çatışması görüldüğü olmuştur. Gerek uluslararası siyasetin estirdiği havanın etkisiyle gerekse iç dinamiklerin sonucunda iki grup arasında şiddetli çatışmalar görülmüştür. Fakat Hindu milliyetçisi Hindistan Halk Partisi’nin (BJP) 2014’teki seçimleri kazanmasıyla beraber kademe kademe milliyetçisi politikaların Müslümanlar üzerinde baskısının arttığı gözlenmektedir. Özellikle

2019 seçimlerinden sonrasında bu baskı giderek daha da artmıştır.

Hindu milliyetçisi grupların iktidar desteğiyle Müslümanlar üzerindeki tahakkümü, kronolojik olarak incelendiğinde seçim öncesi zamanlarda özellikle Hinduları BJP etrafında konsolide etmek için arttığı görülmektedir. Bu sebeple Aralık ve Ocak ayında lokal Hindu grupların Hindistan’ın çeşitli bölgelerinde Müslümanlara karşı yürüttüğü şiddet ve baskıları olaylarının 2024 seçimleriyle de ilgisinin olduğu düşünülmektedir. Sonuç olarak 2019 yılında parlamentoda %55’lik bir zafer sağlayan BJP’nin bu hakimiyetini 2024 yılındaki genel seçimlerde de sürmek istemesinin stratejik bir

yansıması olarak okunabileceği söylenebilir.

HİNDİSTAN’DA BBC BELGESEL KRİZİ

2023 yılının başında yayınlanan, Gucerat Katliamıyla başlayan ve iktidar partisi lideri Modi’nin politikalarını mercek altına alan BBC’nin “Hindistan: Modi Sorunu” belgeseli Hindistan’ı tartışmalara sebep oldu. Belgeselin ilk bölümünde Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin 2002 yılında Başbakanı olduğu Gucerat hükümetinin yetersiz müdahaleleri ve Hindu milliyetçilerinin şiddeti sonucu binden fazla Müslümanın katledildiği ve binlercesinin yaralandığı katliamı inceleyen yapımı izlemek isteyen üniversite öğrencilerine polis müdahale etti. Hükümetin belgeseli üniversitelerde izletilmesini yasaklattığı ve bu sebeple üniversitelerdeki interneti kestiği belirtildi.

Özellikle Müslüman öğrenci yoğunluyla bilinen Jamia Millia Islamia Üniversitesi ve muhalif kimliği ile tanın Jawaharlal Nehru Üniversitesi’nde belgeseli izlemek için toplanan öğrenci gruplarına polis sert müdahalede bulundu.

Hükümetten yapılan açıklamada, belgeselin siyasi bir propaganda aracı olduğu ve üniversitelerin bu propagandaya alet edilmek istenmediği için bu tarz bir tepki verildiği belirtildi. BBC yönetimi ise karşıt bir açıklama olarak belgeselin uzman araştırmacılar eliyle resmi belgeler üzerinden hazırlandığı ve hiçbir propaganda mesajı içermediği söylendi.

Peki bu belgesel Hindistan hükümetini neden bu kadar kızdırdı? Belgesel iki bölümden oluşmakta olup ilk bölümünde Hindistan Başbakanının Gucerat Eyalet Başbakanı görevi süresinde gerçekleşen katliamı ele almaktadır. Belgeselde özellikle hükümetin olaylara müdahale konusunda büyük eksiklerine dikkat çekilmektedir. İkinci bölümde ise Modi’nin partisi BJP ile ülke genelinde iktidara geldikten sonra gerçekleştirdiği politikaları incelemektedir. Anayasadaki Keşmir ile alakalı 370 A maddesinin değişikliği, yeniden vatandaşlık kaydı ile haksızlığa uğrayan azınlık kesim, 2020 yılındaki Delhi olayları olmak üzere Modi iktidarı sürecince yaşanan olayları ele almaktadır.

Hükümetin BBC’ye olan tepkisinden, bölümler içerisindeki iktidarla ilgili bir dizi eleştirinin kendilerini rahatsız etmiş olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle iktidarı boyunca mücadele ettiği kendisine karşıt gördüğü iki önemli muhalif

konumdaki üniversitede bu belgeselin gösterimi iktidarı belgeseli yasaklatacak kadar ileri bir tavır takınmaya götürdüğü gözlemlenmektedir.

PAKİSTAN’IN BAŞI TERÖRLE DERTTE

Pakistan’da artan Tehrik-i Taliban Pakistan (TTP) saldırılarına karşı Başbakan Şahbaz Şerif öncülüğünde toplanan Ulusal Güvenlik Konseyi’nde terörizmle aktif mücadele sinyalleri verildi. Özellikle Ağustos 2021 ile Ağustos 2022 yılları arasında ülke içerisinde görülen terör faaliyetlerinde %50 artış yaşanmıştı. Fakat geçtiğimiz Aralık ayında ise terör faaliyetleri zirve noktaya ulaştı.

Bu terör saldırılarından hem toplumsal hem de ekonomik yönden olumsuz etkilenen Pakistan’ın, TTP ile aktif mücadele etmekten başka bir çaresi bulunmamaktadır. Fakat başlatılmak istenen bu mücadelenin kapsamı büyük önem taşımaktadır. Pakistan’ın Afganistan sınırında varlık gösteren TTP ile aktif mücadele etmek için sınır ötesi operasyonlara da ihtiyaç duymaktadır. Pakistan’ın bu süreçte Afganistan ile kuracağı ilişkiler ulusal güvenliğinin tesisi için büyük önem arz etmektedir.

SEL FELAKETİNİN GERİDE BIRAKTIĞI FATURA

2022 yılının yaz mevsiminde gerçekleşen seller Pakistan ekonomisini büyük derecede olumsuz etkiledi. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) kapsamında Cenevre’de düzenlenen “Pakistan’da Uluslararası İklim Değişimine Uyum” konferansında konuşan UNDP Pakistan Temsilcisi Knut Ostbya, yaşanan sel felaketlerinden toplamda 33 milyon kişinin olumsuz yönde etkilendiğini ve bu felaketlerin 8 milyon insanı evsizliğe ve yoksulluğa ittiğini belirtti. Ülke genelindeki bu sel olayının Pakistan için 30 milyon dolar maliyet oluşturduğunu açıkladı. Konferans sonunda Pakistan’a, BM tarafından 10 milyon dolarlık bir yardım paketi sözü verildi.

Pakistan’da yaşanan sel felaketinin sadece fiziki ve insani değil ekonomik boyutta da olumsuz etkileri görülmektedir. Özellikle selin tarım sektörünü büyük açıda etkilediği ve o dönemki ekinlerin %80-90’ını yok ettiği bildirilmektedir. Tarlalarda oluşan bu zayiat enflasyonu da etkilemektedir. Zaten belli bir istikrardan yoksun olan Pakistan pazarında felaketin yaşandığı yaz mevsiminden sonra gıda ürünlerindeki fiyat artışının %100’ü geçtiği belirtilmektedir.

Mehmet AYAYDIN
Mehmet AYAYDIN

Politics and South Asian Studies [email protected]

Yorum Yaz