İlim ve Medeniyet

HOCAM BİZİM MERCEDES CENNETTE Mİ?

Toplumumuz her geçen gün İslam adı altında insanların duygularını sömüren insanlar ve topluluklarla dolup taşıyor. İnancımıza Haçlı Ordularının bile vuramadığı kadar darbe vurmaya başladık. Bizim insanımıza ne derseniz diyin, işin ucunda din ve devlet varsa ölüme kadar gelirler. Ellerinde avuçlarında ne varsa vermeye hazırdırlar. Ama sorun şu ki; bu insanların iyi niyetlerinin istismar edilmesidir.

Bizlere küçük yaştan beri öğretilen ve örnek gösterilen hayat: Hz. Muhammed’in Hayatı ve sünnetidir. Her ne kadar hikayeyi hepimiz bilsek de tekrar hatırlatmakta fayda var:

 

Enes bin Malik (ra) anlatıyor:

Bir gün Resulü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gitmiştim. Ashabıyla oturmuş konuşuyordu. Karnına bir bez bağlamıştı. Ben bunu anlayamamıştım ve arkadaşlarına merakla sordum:
-Hz. Peygamber karnına niçin bez bağlamış? dedim. Onlar da;
Açlıktan, diye cevap verdiler.
Bunun üzerine üvey babam Ebu Talha’ya gittim ve:
-Babacığım! Peygamber Efendimizin (sav) karnına bir bez bağladığını gördüm. Bazı arkadaşlarına bunun sebebini sordum; onlarda açlık yüzünden bağladığını söylediler, dedim. Babam da anneme:
-Evde yiyecek bir şey var mı? diye sordu. Annem:
-Evet, evde bir parça ekmek ve birkaç hurma var. Eğer Allah’ın Elçisi evimize tek başına gelirse, karnını doyururuz. Ama yanında başkası da gelirse onlara yetmez, dedi.
Sonra arpa ekmeğinden yapılmış birkaç çörek çıkardı. Onları kendi başörtüsünün bir tarafına sarıp elbisemin altına yerleştirdi. Örtünün bir kısmını da belime sardı ve beni Peygamber Efendimize gönderdi. Bana da,
-Bunu peygamberimize göster, dedi. Ben de hızla ekmeği götürdüm.
Hz. Peygamberin (sav)  mescitte cemaatle birlikte oturduğunu gördüm ve onların yanında ayakta durdum. Allah’ın elçisi bana;
Seni Ebu Talha mı gönderdi? Diye sordu. Bende:
Evet, dedim.
-Yemek için mi? buyurdu. Yine:
Evet, diye cevap verdim.
Resulü Ekrem (sav) yanındaki Sahabilere:
Haydi, kalkınız deyip yürüdü. Ben önden gidip Ebu Talha’ya durumu bildirdim. Bunun üzerine Ebu Talha anneme:
Ümmü Süleym! Hz.Peygamber (sav) cemaati alıp getirdi, ama evde onları doyuracak bir şey yok, ne yapacağız? dedi. Endişelendi mahcup olma korkusuyla. Ümmü Süleym:
Allah ve Rasulü daha iyi bilir, dedi.
Ebu Talha hemen kalkıp Resulü Ekrem’i karşıladı. Peygamberimiz Ebu Talha ile birlikte eve girdi. Allah’ın elçisi anneme:
Ümmü Süleym! Neyin varsa getir, buyurdu.
Annem de o ekmeği getirdi. Resulü Ekrem (sav) ekmeğin doğranmasını emretti ve ekmeği doğradılar. Annem yağ tulumunu sıkarak çıkan yağı ekmek parçalarının üzerine sürdü. Sonra Peygamber Efendimiz (sav) bu ekmeklere, Allah ne dilediyse öyle dua etti. Ardından da Ebu Talha’ya döndü ve:
-On kişiyi içeriye al, buyurdu. Onlar doyuncaya kadar yedikten sonra çıktılar. Resulü Ekrem (sav):
On kişiyi daha içeri al, buyurdu. Ebu Talha on kişiyi daha içeri aldı ve onlarda doyuncaya kadar yiyip çıktılar. Hz. Peygamber (sav):
Bir on kişiyi daha içeri al, buyurdu…
O gün bu ekmekten yiyip doyanların sayısı tam seksen kişiydi. (Buhari, Menalub, 25; Müslim, Eşribe, 143)

 

İşte böyle bir peygamberin ümmetiyiz. Kendi sahabesinden daha fazla aç kalan bir peygamberden bugün onun elçisi konumunda gözüken ama, kendisini takip edenlerden daha iyi yaşam süren ve hatta onların 3 kuruşuna bile göz diken insanlarla dolup taştık. Artık isimleri bir elin parmağını zor geçen birkaç elçiden başka kimsemiz kalmadı. Bırakın böyle hocaları, artık 1300 ₺ maaş alan birinden “Allah rızası için” diyerek dünya malına bu kadar bağlanmanın doğru olmadığını söyleyerek paralarını alanlar, Mercedes arabalar ile sohbet vermeye geliyorlar. Hani dünya malı değersizdi. Sormazlar mı hocam bu araba, bu evler, bu tarlalar nedir diye? Gerçi soran da yok, araştıran da yok. Duyguları sömürülenler ellerinden çıkan paralardan sonra dünyalar onunmuş gibi mutlu oluyorlar. Ama Yasin suresinde Allah buyuruyor ki: “Siz hiç akletmez misiniz?” Ey Müslüman kardeşim! Sen cebinden çıkan bir kuruşun bile nereye gittiğine ve kime verdiğine dikkat etmiyor musun? Bundan sorumlu olduğunu bilmen gerekir. Açlıktan karnına taş bağlayan peygamberin, 5 insanın rızkını yemiş gibi göbek büyüten temsilcisi mi olur? Eli sıcak sudan soğuk suya değmeden yaşayanlar, hangi Allah dostunun dünyayı bu kadar arzuladığını görmüş ki böyle yaşamaya çalışıyorlar. Dünya Müslüman için hapishane değil mi?

Garibanların paralarıyla Mercedes’le gezen hocalarımız, bir gün herkesle eşit seviyeye inecekleri tahtadan arabaya da binecekler. Onlar bugünkü gibi konforlu olacağını kim bilir? Konfor ancak kendinden fazla kardeşini düşünenlerin kazanacağı bir şeydir. Makam mevki sahibi bir padişahın bile dua talep ettiği bir elçinin temsilcinin duasıyla bitirmek uygun olacaktır diye umuyorum. Ama bu dua yalnızca padişahı değil, her insanı kapsamaktadır. Çünkü, dünyadaki makamlarında gönüller yapmadıysan ahrette hiçbir değeri yoktur.

Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri’nin Sultan 1. Ahmed Hân’ın talebi üzerine yaptığı şu duâsı ne kadar mânâlı ve güzeldir(1):

   “Yâ Rabbî! Kıyâmete kadar bizim yolumuzda bulunanlar, bizi sevenler ve ömründe bir kere türbemize gelip rûhumuza Fâtiha okuyanlar bizimdir… Bize mensub olanlar, denizde boğulmasınlar; âhir ömürlerinde fakirlik görmesinler; îmanlarını kurtarmadıkça ölmesinler; öleceklerini bilsinler ve haber versinler ve de ölümleri denizde boğularak olmasın!..”

Amin…

Exit mobile version