İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Meşru Savunma Nedir?
Türk Ceza Kanunu'nun 25. maddesinde "Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez." hükmü yer almaktadır. İnsanlığın her döneminde kişiler, kendilerine karşı yapılan zarara karşı bir reaksiyonda bulunma gereği hissetmiştir. Bu insanın en tabii özelliklerinden birisidir. Hukuk sistemlerinin gelişme evresinden öncede sonrada bu anlayış benimsenmiştir. Bu sebeple şuan ki hukuk sistemimiz de bunu görüp meşru savunmayı hukuka uygunluk sebebi olarak görmüştür. Sadece ulusal anlamda bir itibar görmekle kalmayıp uluslararası anlamda da geçerli görülmüştür. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m. 2'de bu doğrultuda bir hüküm bulunmaktadır.
Meşru Savunmanın Şartları
Bir Saldırı Gerçekleşmesi
Meşru savunmanın ilk ve en önemli şartı kişinin kendisine veya bir başkasına karşı saldırının mevcut bulunmasıdır. Sanılanın aksine meşru savunma yalnızca saldırıya uğrayan kişi tarafından gerçekleşmez. Bazı durumlarda haksızlığa karşı üçüncü bir kişi tarafından da gerçekleştirilebildiği TCK m. 25'e bakıldığında anlaşılabilmektedir.
Gerçekleşen Saldırının Haksız olması
Hukuken haksız sayılmayan bir duruma karlı meşru savunma gerçekleştirilemez. Bir kişinin hakkını kullanması onun en doğal hakkıdır ve hak ihlali yapılmadığı müddetçe bunu hukuka aykırı sayamayız.
Saldırının Hakka Yönelik Olması
765 sayılı eski TCK metninde meşru savunmanın nefse ve ırza yönelik olması durumunda gerçekleşebileceği yer almaktaydı. Bu hüküm genişletilmiş ve hakka yönelmiş olması gerektiği yer almıştır.
Saldırının Halen Mevcut Olması
Bu şarttan anlamamız gereken var olmayan bir saldırıya karşı çıkılması meşru savunma hükmü kapsamında değerlendirilmez. Bir diğer husus hakka yönelmiş bir saldırı bittikten sonra saldırıya uğrayan tarafından gerçekleştirilen reaksiyon meşru savunma olmaz. Unutulmamalıdır ki meşru savunma öç alma kurumu değildir. Kanunen korunan haklara yönelmiş saldırı sonucu ortaya çıkan savunma mekanizmasının hukuken korunmasıdır.
Savunmanın Saldırı ile Orantılı Olması
Meşru savunmanın en önemli şartlarından biri de saldırı ile orantılı bir savunma bulunması gerektiğidir. Meşru savunmadaki bu sınırın aşılması savunmanın meşruluğunu ortadan kaldırabilmektedir.
Batıda Meşru Savunma
İnsanlığın ilk dönemlerinde bir kişinin uğradığı en ufak saldırıya karşı ölümle karşılık vermesi olağan görülebilmekteydi. Ancak bu durum toplumda bir düzensizlik oluşturur. Zamanla hukuk sistemlerinin de gelişmesiyle bu durum sınırlandırılmış ancak tam manasıyla reddedilmemiştir. Bu sınırlamanın en önemlisi ise savunmanın orantılı olmasıdır. Roma tarihinde yaşanan Gabinius olayında bu şart görülmektedir. Bir grup hırsız tarafından saldırıya uğrayan Gabinius, buna karşılık sert bir savunmada bulunarak bir hırsızın ölmesine sebep olmuştur. Bu durum Roma hukukunda tartışılmış ancak mahkemeler Gabinius'un savunmasını meşru bulmuştur.
Antik Yunan'da ise Aristo, "Politika" adlı eserinde gördüğümüz hikayede savunma hakkının meşruluğunu tartışmıştır. Aristo'nun hikayesinde savunma gerçekleştiren kişi sadece kendisine yönelik saldırının gerçek ve doğrudan olduğunu kanıtladığında meşru savunma hakkına sahip olmaktaydı.
Verdiğimiz bilgiler ve örnekler dikkate alındığında meşru savunmanın insanlığın ilk dönemlerine nazaran zaman içinde değişim gösterdiği ve etki alanını kısıtlandığı görülmektedir.
Türk Hukuk Sisteminde Meşru Savunma
Diğer hukuk sistemleri gibi Türk hukuk sistemi de zamanla değişime uğramıştır. İslamiyet Öncesi Türk hukukunda yazılı olmasa da meşru savunma bulunmaktadır. Bu savunma hakkı Türk hükümdarları ve yöneticilerinin halkını koruma maksadıyla kullandığı önemli bir ilkedir. Kendini savunamayan bir toplumun yok olacağı inancı hakimdi.
İslamiyete geçilmesiyle beraber hukuk sistemi İslam hükümleri çerçevesinde gelişmiş ve şekil almıştır. İslam'da kişinin canı, malı ve namusu çok önemli görülmektedir. İslam hukukunda da meşru savunma önemli yer almaktadır. Kişinin canını, malını ve namusunu koruması hem bir hak hem de bir görev olarak görülmüş ve bunun uğrunda can veren kişi de çok önemli bir mertebe olan şehitliğe nail olmaktadır. Kuran'da geçen bazı ayetlerden de anladığımız üzere İslam hukukunda meşru savunma için orantılılık şartı da bulunmaktadır. Örneğin "Allah yolunda, size savaş açanlarla savaşın. Fakat aşırı gitmeyin. Şüphesiz Allah, aşırı gidenleri sevmez." (Bakara suresi/190)
Ancak Osmanlı'nın son zamanlarında çıkarılan 1840 ve 1851 tarihli ceza kanunlarında meşru savunmaya ilişkin bir hüküm bulunamamakla beraber 1858 tarihli Ceza Kanunname-i Hümayunu'nda meşru savunma tanımlanmıştır. İlgili kanunun 186. maddesinde "Müdafaa muhafaza-i nefis ve ırz için vuku bulan katl ve cerh fiilleri muaftır." hükmü yer almaktadır. Yani kanun savunmanın meşru olması için saldırının nefse ve ırza yönelik olması şartını koymuştur. Görüldüğü üzere meşru savunma insanlık tarihinde yer etmiştir. Kimi zaman daraltılıp kimi zamanlardaysa genişletilmiştir.
Eren GÜLEKEN
Yorum Yaz