İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Bismillahirrahmanirrahim
Artık İBN BATUTA çizgi dizisini Türkçe altyazılı bir şekilde İlim ve Medeniyet Youtube kanalından izleyebilirsiniz. Arapça öğrenen ve Arapça'ya ilgisi olanlar için bir çalışma olması niteliğinde her videonun Türkçe – Arapça metnini ve kelimelerini düzenleyip sizinle paylaşacağız. Toplam 30 bölümden oluşan çizgi dizinin her 3 video metnini ve kelimelerini aşağıda olduğu gibi bir yazıda paylaşacağız.
İbn Batuta, 1304(h.703) yılında Fas’ın Tanca şehrinde doğmuş 1368-69 (h.770) yılında vefat etmiştir. İbn Batuta berberi asıllıdır. Hac niyetiyle 22 yaşında Fas’tan yola çıkan İbn Batuta birçok yer gezip 6 kez hac yapmasının ardından Fas’a dönmüştür. Ayrıca çok iyi bir kadıdır ve birçok kadı da yetiştirmiştir. İbn Batuta’nın hayatını daha ayrıntılı incelemek için TDV İslam Ansiklopedisine bakabilirsiniz:
https://islamansiklopedisi.org.tr/ibn-battuta
Önemli Not: Bu çalışma Arapça dinlemeye ve okumaya yöneliktir. Videoyu izlemeden önce kelimeleri öğrenmeniz tavsiye edilmektedir. Kelimelere göz attıktan sonra videoyu izlemeniz, aynı zamanda metne ve çevirisine bakmanız önerilmektedir. Yani önce kelimeler, sonra video ve akabinde metin ve çevirisi incelenmelidir.
İbn Batuta: 1. Bölümün Kelimeleri;
الحَارِقٌ | Yakıcı |
فَرِيدٌ | Eşsiz, benzersiz |
لُغْزٌ | Bulmaca, sır, gizem |
خَفِيَ | Gizlenmek |
مُنْذُ | -den beri |
مُغَامِرٌ | Maceraperest |
الصِعَابٌ | Zor, çetin, güç |
نَمَى – يَنْمِي | Yetişmek, gelişmek |
بُسْتان ج بَسَاتِين | Bostan, bahçe |
تَلَّة ج تِلَال | Tepe |
أَنْقَذَ | Kurtarmak |
حُلْمٌ | Rüya |
رَحَلَ | Gitmek |
لَسْتُ أَدْرِي | Bilmiyorum |
نَوَي أنْ | …yapmaya niyet etmek |
حَمَاسَةٌ | Cesaret, tutku, şevk |
حَسَاءٌ | Çorba |
تَرْحَالٌ | Yolculuk, seyahat |
مَحْفُوفٌ ب | …ile dolu |
مَخَاطِرٌ | Tehlike |
أَقْنَعَ ب | İkna etmek |
أُرِيدُ أَنْ | …mak istiyorum |
رَافَقَ | Yoldaş olmak, dost olmak |
مَا بَقِيتُ حَيًّا | Yaşadığım sürece |
بِسُرْعَةٍ | Hızlıca |
مَخْطُوطَةٌ ج مَخْطوطَاتٌ | El yazması |
لُؤْلُؤٌ - لَآلِئِ | İnci |
دَعْنِي | Bırak beni! |
أنا أَكِيدَةٌ | Eminim |
طَرَفٌ ج أَطْرَافٌ | Uç, yan, sınır, kenar |
لِمَ | Ne için |
فَارَقَ | Ayrılmak |
مُتَوَجِّهً مِنْ اِلَى | …den …ya yönelerek |
Birinci Bölümün Linki:
https://youtu.be/ZAi7VBp2ezQ
İBN BATUTA ÇİZGİ DİZİSİ 1.BÖLÜM ARAPÇA-TÜRKÇE METNİ:
يحكى أنه على رمال المغرب الحارقة. | Onun, Fas’ın kavurucu sıcaklarında olduğu anlatılır. |
ولد طفل، طفل كُتِب له أن يكون فريد زمانه. يُدعى شمس. | Yaşadığı çağda benzersiz olduğu söylenen bir çocuk doğdu. Adı Şems’ti. |
يسعى لاكتشاف ما خفي وراء الاشياء كما لو أن خلف كل شيء يوجد لغز كبير. | Sanki her şeyin arkasında büyük bir gizem varmış gibi her şeyin ardında gizli olanı keşfetmeye çalışır. |
منذ صغره كان محبا للطبيعة مغامرا لا يخشى الصعاب. | Küçüklüğünden beri doğayı sever, maceraperest, zorluklardan korkmazdı. |
نما بين بساتين طنجة وتلالها يصبح شابا مغامرا صعيدا. | Tanca’da meyve bahçeleri ve tepeleri arasında büyümüş, mutlu ve maceracı genç bir adam olmuştu. |
ها، يا إلهي ما هذا العجب! يا للهول! يا إلهي أنقذني… يا للهول! | Aman Allah’ım bu ne dehşet! Allah’ım beni kurtar! Aman Allah’ım! |
رأى إبن بطوطة حلمه هذا أكثر من مرة. وفي كل مرة كان يسمع في نهاية الحلم "إرحل، إرحل، إرحل يا إبن بطوطة". | Bu rüyayı birçok kez görmüştü ve her seferinde rüyanın sonunda “Git, git İbn Batuta”yı duyuyordu. |
أمَّ تبحث يا بُنيَّ؟ هل تنوي السفر؟ | Ne arıyorsun, evlat? Seyahat etmeyi mi düşünüyorsun? |
نعم، لا لا… لا ربما لست أدري. | Evet, hayır, hayır, belki de bilmiyorum... |
إن كانت الخرائطة في يدك فأنت إذن تنوي السفر. لكنك سترحل حتما لا ربما يكون غدا أو بعد عام من الآن. | Haritalar elindeyse seyahat etmeye niyetlisin. Kesin buradan gideceksin. Belki yarın, belki bir yıl sonra. |
نعم لا ربما يكون ذلك بعد عام من الآن. | Evet, belki bir yıl sonra. |
أحقًّا يا بُنيّ؟ - أعتقد ذلك. | Gerçekten mi, evlat? - Öyle inanıyorum. |
ولكني أراك في عينيك حماسة من سيسافر في الغد قريب. | Ama gözlerinde yakın zamanda yola çıkacak birinin heyecanını görüyorum. |
ما بك يا بني؟ - لا شيء يا أبي. | Ne oldu oğlum? - Hiçbir şey baba. |
إذا تناول حسائك قبل أن يبرد. | O zaman çorban soğumadan iç. |
حسنا… حسنا… أبي؟ - ماذا يا بني؟ | Tamam, tamam. Baba? - Efendim oğlum. |
لقد نويت على الترحال. | Seyahat etmeye niyetlendim. |
ماذا؟ ماذا قلت؟ الترحال؟ لماذا يا بني؟ | Ne? Ne dedin? Seyahat? Neden, oğlum? |
أيُّ ترحال هذا؟ وعملك ينتظرك كقاض بين قضاة القبيلة. | Ne seyahati? Kabilenin kadıları arasında kadı olarak işin seni bekliyor. |
ولكن يا والدي ترحالي هذا سينفعني في مهنتي التي تنتظرني. | Ama baba bu yolculuğumun beni bekleyen işime faydası olacak. |
هذا، إنْ عدت يا بني! لم يسافر أحد من طنج وعاد إليها. آه يا بنيّ، الترحال محفوف بالمخاطر. ولا يمكن أن أحصر ابن الوحيد. مهما كانت المنافع! | Bu, eğer geri dönersen olacak oğlum! Tanca’dan seyahate çıkıp geri dönen olmadı. Ah oğlum, seyahat tehlikelerle dolu. Tek oğlumu sınırlayamam. Ne kadar faydaları olsa da! |
ولكن يا والدي أرجوك! | Ama baba, rica ediyorum. |
لنْ تسافر! أتسمعني؟ لن تسافر! | Seyahat edilmeyecek! Beni duyuyor musun? Seyahat edilmeyecek! |
يا الله… ماذا أفعل؟ عليَّ أن أجدَ حلًّ. لا بد أن أقنعه بضرورة ترحالي. | Allah’ım, ne yapacağım? Bir çözüm bulmam lazım. Babamı seyahatin gerekli olduğuna ikna etmem lazım. |
والدي إنتظِرْ! -ماذا تريد يا شمس؟ | Baba, bekle! - Ne istiyorsun, Şems? |
أريد أن أرافقك إلى العمل يا والدي الحبيب. - حسنا يا بني. | İşe giderken sana yoldaş olmak istiyorum canım babacığım. - Tamam, oğlum. |
أعلم لما أنت هنا! الجواب هو لا. لا لن تسافر. | Neden burada olduğunu biliyorum. Cevap; Hayır! Hayır, seyahat edilmeyecek! |
أبي اسمعني أرجوك. وأعدك أنني سأتمكن من إقناعك. وإن لم أتمكن من ذلك فلن أسافر ما بقيت حيًّا. | Baba, rica ediyorum beni dinle. Seni ikna edeceğime söz veriyorum. Eğer bunu yapamazsam yaşadığım sürece seyahat etmeyeceğim. |
قُلْ ما لديك. ولكن بسرعة. | Ne söyleyeceksen söyle ama hızlıca. |
والدي الحبيب الأمر أنه مضى كثير من الوقت. وتراودني فكرة ترحال. وكنت أقاومها كثيرا إكرام لك ولوالدتي. | Canım babam, uzun zaman önce seyahat etme düşüncem vardı. Sana ve anneme olan saygımdan ötürü bu düşünceye karşı çok direndim. |
ولكن التقيت برجل عجوز يعمل في مكتبة قرويين. حدَّثّني عن سفره وكم كان ذلك مفيدا لها. أرجوك يا والدي. | Ama köy kütüphanesinde çalışan yaşlı bir adamla karşılaştım. Bana seyahatinden ve onun için ne kadar faydalı olduğundan bahsetti. Lütfen, babacığım. |
لمْ تقنعني حتى الآن يا شمس! | Beni şu ana kadar ikna edemedin, Şems! |
حسنا خلال سفري سوف أجمع ثروة طائلة ومن العلم أيضا. | Peki, seyahatim boyunca kocaman bir servet biriktireceğim. Aynı şekilde ilim de. |
أتعلم يا أبي؟ لقد قرأت إحدى المخطوطات عن اللَآلِئِ. سوف أجمع لآلِئَ يا والدي. | Biliyor musun baba, el yazması eserlerin birinde inciler hakkında bir şeyler okudum. Yakında inciler toplayacağım. |
يا بني لا تهمني الجواهر والأموال. | Oğlum mallar, servetler beni ilgilendirmiyor. |
حسنا… سوف أتمرَّسُ لدى السلاطين وأمراء البلاد المجاورة كقاض وأعود. ما رأيك إذا؟ | Peki, yakında komşu beldelerin hükümdarlarının, emirlerinin yanında çalışacağım ve kadı olarak döneceğim. Şimdi ne diyorsun? |
ممكن، ولكننا نحتاجك هنا أكثر يا بني. - سوف أحجَ في مكة. | Olabilir ama burada sana daha çok ihtiyacımız var, oğlum. - Mekke’de hac yapacağım. |
كفى، كفى! دعني يا شمس! دعني أفكر في الأمر. | Yeter, yeter Şems! Beni bırak, bu konuyu düşüneceğim. |
يا أم شمس ما قولك بما يفكر فيه ابنك؟ | Ümmü Şems oğlunun düşüncesine ne diyorsun? |
دعه يسافر يا أبا شمس! لنْ يطول غيابك. أنا أكيدة من ذلك. فلديه كثير من طلب العلم. | Bırak seyahat etsin Ebu Şems. Yokluğu uzun sürmeyecek. Buna eminim. Onun ilim aşkı çok. |
يا إلهي أعرف أني أستطيع أن أمنعه طويلة. آه الله يسِّرْ أمري. يسر أمري وأمره إلى خير. | Allah’ım biliyorum onu daha fazla engelleyemeyeceğim. Allah’ım işimi kolaylaştır. İşimi ve işini kolaylaştır, onu hayra çıkar. |
كُنْ بأمان الله. - شمس بني هيا يا بني! سأرافقك إلى أطراف المدينة. | Allah’a emanet ol. - Şems, haydi oğlum. Şehrin çıkışına kadar sana eşlik edeceğim. |
لِمَ لا نسرع قليلا يا والدي؟ - كَيْ أبْقى بصُحبتك قطر المستطاع يا بني. | Neden biraz acele etmiyoruz babacığım? - Seninle mümkün olduğu kadar uzun kalabilmek için. |
كُنْ بخير. رعاك الله يا بني. يا بني تذكِّرْ دائما مهما كثرت الصعاب قد يكون الحل أقرب اليك من هذا الطير الذي عبر. | Şems, hayırla kal. Çok yaşa oğlum. Daima hatırla ki, ne kadar zorluk olursa olsun çözüm sana bu geçen kuştan daha yakın olabilir. |
وهكذا فارق إبن بطوطة من بلاده مفارقة الطيور الوقور متوجِّه من طنجة الى تلمسان. | İşte İbn Batuta beldesinden böyle ayrıldı. Sakin kuşların ayrılışı gibi… Tance’den Tilmisan’a doğru. |
İkinci Bölümün Kelimeleri:
تَذَكَّرَ | Hatırlamak |
صَعْبٌ ج صِعَاب | Zorluklar
m. Sa’b |
الحَلّ | Çözüm |
أقْرَبُ | En yakın |
طَيْر | Kuş |
عَبَرَ | Geçmek, kaç etmek |
صَدِيق | Arkadaş |
وَالِد | Baba |
رَافَقَ | Eşlik etmek |
حَيْثُ | Şöyle ki, madem ki |
بَحَثَ عن | Aramak |
عَلَى الأَقَلَّ | En azından |
سُوق | Çarşı, pazar |
حَاوَلَ | Çalışmak, çabalamak |
تَمْر | Hurma |
أَرْشَدَ | Doğru yola iletmek |
دَلَّ عَلَي | Göstermek, yönlendirmek |
شَابّ | Genç |
وَعِر | Çetin, zor |
نَوَى الى\من | Niyetlenmek |
أَحْضَرَ | Getirmek |
قَرَوِيّ | Köye ait |
يَجِبُ اَن | Yapmak zorunda olmak, yapmalı |
عَوَاصِف\عَاصِفَة | Fırtına |
رَمْلِيّ | Kumlu |
مُرَافِق | Yoldaş, arkadaş |
رِحْلَة | Yolculuk, gezi |
اِسْتَبْعَدَ | İmkansız olduğunu düşünmek, ihtimalden uzak görmek |
مُمَيِّز | Kaliteli | أَصْبَحَ | Olmak |
خارق الذكا | Süper zeka | حَقَّاً | Gerçekten |
نَوَاة | Tohum, çekirdek | شَفَّاف | Şeffaf, parlak |
اِنْبَعَثَ | Kaynaklanmak | في الوَاقِع | Aslında |
نَوْع | Çeşit, tür | كَلاَّ | Asla, hayır |
تَرْكِيز | Odaklanmak | فِقْدَان | Yokluk |
شَهِيَة | İştah | عظام\ م. عظم | Kemik |
عَالَجَ | Tedavi etmek | مُنَاخ | İklim |
طَقْس | Hava durumu | أمر ج أُمُور | İşler
m. emr |
عَمَل | İş | قِطَاف | Hasat |
صَيْد | Avlanmak | اَسْرَجَ | Semerlemek |
سَمْعاً و طَاعَةً | Emredersiniz | نَوْم | Uyku |
من المُتَوَقِّع | Beklenen | هُبُوب | Esme, üfleme, kasırga |
حمرا | Kızıl | مُنْتَصَف | Yarı |
غُيُوم | Bulutlar | سَاخِن | Sıcak |
نَذِير | Uyarıcı | اِنْبَطَحَ | Yere uzanmak |
غَطَا | Örtmek | رِيَاح | Rüzgarlar |
كَادَ | Neredeyse |
İkinci Bölümün Linki:
https://youtu.be/6FdzkTB3wnM
İKİNCİ BÖLÜM METİN VE ÇEVİRİSİ:
شمس كن بخير رعاك الله يا بني | Şems Hayırla kal. Allah seni korusun oğlum |
تذكر دائما مهما كثرت الصعاب قد يكون الحل أقرب اليك من هذا الطير الذى عبر. | Ey oğlum zorluklar ne kadar artarsa çözümün sana şu geçen kuş kadar yakın olabileceğini hatırla |
وهكذا فارق ابن بطوطة بلاده. | Bu şekilde İbn Batuta Şehri terk etti |
مفارقة الطيور للوقور. - متوجها من طنجة الي تلمسة. | Sakin kuşların ayrılışı gibi… - Tanca’dan Tilmise’ye doğru. |
قاضيها صديق والده. | Şehrin Kadısı babasının arkadaşıdır. |
ليرشده الي أفضل سبيل للوصول الى بلدة بيجاية. | Kadıya, onu Bicaye’ye giden en iyi yola yönlendirmesi için geldi. |
يا حضرة القاضي لقد قصتك بناء على طلب والدي. | Kadı Hazretleri babamın isteği üzerine size geldim. |
فهو يثق في حكمتك كثيرا. | O (babam) sizin sağduyunuza güveniyor. |
وقال لي إنك سوف تدلني على أفضل طريق للوصول إلى بجاية. | Bana sizin beni Bicaye’ye varan en iyi yola yönlendireceğinizi söyledi |
وما حاجتك للذهاب إلى هناك؟ أيها الشاب!
|
Ey Genç, Oraya gitme sebebin nedir? |
الطريق وعرة جدا خاصة في منطقة مليانة. | Yol çok çetin, özellikle Milyane Bölgesi’nde. |
أنوي الذهاب إلى مكة يا حضرة القاضي. | Kadı Hazretleri Mekke’ye gitme niyetim var. |
ولقد أحضرت خرائطة من مكتبة القرويين, | Köy mektebinden haritalar aldım |
- من سيذهب معك؟ لا أحد.
|
Kim sana eşlik edecek? - Hiç kimse |
لا أحد، كيف ذلك؟ | Hiç kimse mi? Nasıl yani |
السفر في الصحراء إلى بجاية صعب جدا أيها الشاب. | Ey Genç, çölde Bicaye’ye giden yol çok zorludur. |
يجب أن اجيد لك من يرافقك. | Sana eşlik edecek birini bulman lazım. |
حيث تكثر العواصف الرملية في هذا الوقت من العام. | Şöyle ki yılın bu zamanında çöl fırtınaları artıyor, |
والسفر وحيدا خطرون جدا عليك. | Dolayısıyla tek başına seyahat etmen çok tehlikelidir. |
حسن يا حضرة القاضي. | Tamam Kadı Hazretleri. |
علي أن أبحث إذن عن مرافق. | Öyleyse bana eşlik edecek birini aramam lazım. |
ولكن هل تدلني من أين أجدهم؟
|
Lakin beni yönlendirebilir misiniz? Onları nerede bulabilirim? |
هذه رحلة تحتاج على الأقل لثلاثة مرافقين. | Bu seyahatin en az 3 kişiye ihtiyacı var. |
سأبحث إذن عن ثلاثة مرافقين. | Öyleyse 3 kişi arayacağım. |
أأستطيع أن أجد شبانا يذهبون إلى بجاية في السوق؟ | Bicaye’ye giden gençleri Çarşı’da bulabilir miyim? |
أستبعد ذلك، ولكن عليك أن تحاول. | Bunun imkansız olduğunu düşünüyorum ama çabalaman gerek. |
فسوق تلمسان صغيرة جدا. | Tilmisan’ın pazarı çok küçüktür. |
إذن سأحاول. | Öyleyse çabalayacağım. |
مرحبا بك في تلمسان أيها الزائر. | Ey ziyaretçi, Tilmisan’a hoş geldin. |
أتريد تمرا مميزا؟ | Kaliteli hurma ister misin? |
كيف عرفت أنني زائر؟ | Benim ziyaretçi olduğumu nereden bildin? |
من يأكل التمور المميزة لا تضيع عنه التفاصيل. | Kim kaliteli hurma yerse özelliklerini gözden kaçırmasın. |
الزائر من يواظب على أكل تمرة، دق التينور مرة واحدة في النهار يصبح خارق الذكاء. | Kim bir tane Dakle Hurması yerse süper zeka olur. |
حقا؟ - ولم لونها ذهبي هكذا؟ | Öyle mi? - Neden rengi bu şekilde sarı? |
لأنها اصابع النور وبللورية | Çünkü o parlak ve Esabiu’n-nur’dur |
أتراه نواتها؟ - أجل. أجل. أراها. | Hurmanın çekirdeğini görüyor musun? - Evet, evet görüyorum. |
لهذا تسم دقلة النور. | Bundan dolayı Dakle Hurması olarak isimlendirildi. |
لأنها شفافة وتوحي أن نورا ينبعث من داخلها. | Çünkü Hurma berraktır ve içinden nur fışkırdığı söylenir. |
كم تريد إذن؟ - في الواقع لا. | Ne kadar istiyorsun öyleyse? - Aslında istemiyorum. |
لا تريد أن تبتاح السيدة الطمور. | Hurmaların efendisini görmek istemiyor musun? |
بلا، ولكنني. | Evet, ama... |
هنالك نوع آخر من التمور إن أردت. | Eğer isterseniz burada hurmaların başka çeşitleri de var. |
أتعلم أن هنالك ثلاث مئة نوع من التمور. | Burada 300 çeşit hurma olduğunu biliyor musun? |
كلا ولكن - وأن التمر يساعد على التركيز. | Hayır ama - Hurma odaklanmaya yardım ediyor. |
ويعالج فقدان الشهية وضعف العظام وكل أنواع... | Ayrıca hurma iştah eksikliğini ve kemik zayıflığını tedavi ediyor ve her çeşit… |
أريد بعضا من تمر سيدة التمور دقلة نور، أليس كذلك؟
|
Biraz hurmaların efendisinden istiyorum. Dakle Hurması idi değil mi? |
نعم كذلك دقلة النور . | Evet öyleydi Dakle Hurması |
أيها البائع ابحثوا عن مرافقين يرافقونه في رحلته إلى بجاية | Ey satıcı, bana Bicaye’ye kadar eşlik edecek kişiler arıyorum |
مذا؟ في هذا الوقت؟ - هذا ضرب من الجنون. | Ne? Bu vakitte mi? - Bu çılgınlık. |
أجل. أعلم المناخ والطقس وأمور كثيرة. | Evet, evet biliyorum. İklim, hava ve daha birçok şey sıkıntı. |
ليس ذلك فقط في هذا الوقت من السنة. كل الرجال يذهبون للعمل خارج تلمسان. | Sadece bunlar değil, senenin bu vaktinde tüm insanlar Tilmisan dışına işe gidiyorlar. |
منهم من يذهب إلى مواسم القطاف وآخرون يتوجهون شرقا للصيد. | Onlardan bir kısmı hasat mevsimine giderken, bir kısmı da Doğuya avlanmaya gidiyor |
أنظر. انظر من حولك. ألا ترى السوق الفارغة؟ | Etrafına bak. Çarşının boş olduğunu görmüyor musun? |
كنت متأكدا أنك لن تجد أحدهم لمرافقتك. | Sana eşlik edecek birini bulamayacağından emindim |
حسنا أيها الرجال. - أيها الرجال اسرجو الخيول. | Tamam, muhafızlar - Muhafızlar atları semerleyin. |
سوف نرافق ابن بطوطة إلى بجاية | Bicaye’ye kadar İbn Batuta’ya eşlik edeceğiz |
حقا يا حضرة القاضي؟ | Gerçekten mi? Kadı Hazretleri |
سمعا وطاعة حضرة القاضي. | Emriniz olur Kadı Hazretleri |
شكرا يا سيدي شكرا. | Teşekkürler efendim teşekkürler |
ألم نتوقف للنوم يا حضرة القاضي؟ | Uyku için durmayacak mıyız? Kadı Hazretleri |
من الأفضل أن نكمل طريقنا. | Yolu tamamlamak en iyisi. |
لأنه من المتوقع هبوب عاصفة في الأيام المقبلة. | Çünkü ilerleyen günlerde fırtına rüzgarları bekleniyor. |
وكيف عرفت أن هناك عاصفة قادمة يا حضرة القاضي؟
|
Peki, orada gelmekte olan fırtınayı nasıl bildiniz? |
انظر يا ابن بطوطة إلى السماء. | Semaya bak İbn Batuta. |
إنها حمراء رغم أننا في منتصف النهار ومليئة أيضا بالغيوم. | Sema günün ortasında olmamıza rağmen kızıl ve ayrıca bulutlarla dolu. |
وأعلم أيضا أنه عند هبوب رياح ساخنة من الأسفل إلى الأعلى فهذا نذير بوجود عاصفة رملية قادمة. | Ayrıca bil ki, sıcak rüzgar, gelen kum fırtınasının uyarıcısıdır. |
حضرة القاضي. لماذا توقفنا؟
|
Kadı Hazretleri neden durduk? |
حسنا أنزلوا الجمال بسرعة، أنزل الجمال. | Develeri çömeltin, develeri çömeltin çabuk |
ما الأمر ، ما الأمر يا حضرة القاضي | Ne oldu Kadı Hazretleri |
بسرعة | Acele edin, acele edin |
أن العاصفة الرملية آتية نحونا | Kum fırtınası bize doğru geliyor. |
فلينبطح الجميع، فلينبطح الجميع على العرض. | Hepiniz yüz üstü yatın. |
الجميع هيا بسرعة . | Herkes, haydi acele edin. |
غطوا وجوهكم غطوا وجوهكم. - احفظوا رؤساكم. | Yüzünüzü kapatın - Başınızı koruyun. |
تمسكوا بالجمال - إنَّ هو إعصار رملي. يا الاهي ما هذا؟ | Develerinize tutunun - Kum fırtınası Allah’ım bu da ne? |
شديدة جدا لا أستطيع مقاومة الرياح. - يا الاهي الله. تكاد الرياح أن تطيح بنا جميعا. - يا إلهي ساعدنا . | Bu çok şiddetli ve rüzgarlara mukavemet edemiyorum. - Allah’ım rüzgar hepimizi savuracak. - Allah’ım bize yardım et. |
نَصَبَ | Kurmak, dikmek | خيمة ج خِيَام | Çadırlar
m. hayme |
بَاتَ | Gecelemek | اِنْتَبَهَ | Uyanık, dikkat etmek |
عَادَ أَدْرَاجَهُ | Geri dönmek | مُهِمَّة | Görev |
اِسْتَأذَنَ | İzin istemek | فَاجَأَ | Şaşırtmak |
صَقِيع | Don, kırağı | مَحَطَّة | Durak |
بُزُوغ | Doğuş | مَخْطُوط | Yazma eser |
مَأوَى | Sığınak | سَخِيّ | Cömert |
فَرْو\ج.فرا | Kürk, post, deri | تَحَدَّي | Meydan okumak |
أعذرني | Beni mazur gör! Afedersin! |
3.Bölümün Linki:
https://www.youtube.com/watch?v=u_t_p32rOhg
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM METİN VE ÇEVİRİSİ
حضرة القاضي لماذا توقفنا. | Kadı hazretleri, neden durduk? |
حسنا انزلوا الجبال انزلوا الجمال بسرعة انزلوا الجمال- ما الامر؟ ما الامر يا حضرة القاضي؟- بسرعة بسرعة انها العاصفة الرملية آتية. | Develeri çömeltin, develeri çömeltin çabuk. Acele edin. Develeri çömeltin. – Ne oldu, kadı hazretleri? – Acele edin, acele edin. Kum fırtınası bize doğru geliyor. |
فلينبطح الجميع فلينبطح الجميع على الارض الجميع هيا بسرعة بسرعة غطوا وجوهكم اخفضوا رؤوسكم. | Hepiniz yüz üstü yatın. Herkes, haydi acele edin. Yüzünüzü kapatın. Başınızı koruyun. |
تمسكوا بالجمال انه اعصار رملي آه يا إلهي ما هذا؟ | Develerinize tutunun. Kum fırtınası. Allah’ım bu da ne? |
انها شديدة جدا لا استطيع مقاومة الرياح يا الهي تكاد الرياح ان تطيح بنا جميعا يا الهي ساعدنا اه. | Bu çok şiddetli ve rüzgarlara mukavemet edemiyorum. Allah’ım rüzgar hepimizi savuracak. Allah’ım bize yardım et. |
زبيد زبيد لا هل انت بخير? اجبني هل انت بخير هيا اذا هيا فلنكمل طريقنا. | Zubeyd, hayır! Sen iyi misin? Cevap ver! İyi misin? Hadi hadi yolu bitirelim. |
فلنبت الليل هنا ايها الرجال انصبوا الخيام - حضرة القاضي إنتبه حضرة القاضي إنها أفعى. | Burada uyuyalım. Muhafızlar çadırı kurun. – Kadı Hazretleri dikkat edin Kadı Hazretleri bu bir yılan! |
لقد مات - فَعَاد ابن بطوطة ادراجه الى تلمسان كي يكفن القاضي. | Öldü – İbn Battuta Kadı’yı kefenlemek için Tilmisan’a döndü. |
من سيخبر عائلة القاضي بما حسب. | Kadı’nın ailesine kim haber verecek? |
أنا سأقوم بذلك. ياه لها من مهمة صعبة. | Ben vereceğim. Ah… Ne zor görev. |
علينا أن نخبرهم لعليكم. أنا من سيقوم بذلك. | Onları size söylemeliyiz. Bunu yapacak olan benim. |
كنت أنمنى لو إستطعت إنقاذ قاضة تلمسان. | Keşke Tilmisan Kadısını kurtarabilseydim. |
ولكن للأسف لم أتمكن من ذلك. أستأذنكم عليَّ أن أذهب الآن. | Ama üzgünüm, yapamadım. Sizden müsaade istiyorum benim şimdi gitmem gerek. |
أيها الرجال رفيقواه حتى يصل الى البجاية كما كان ينوي والدي أن يفعل. | Muhafızlar, babamın yapmak istediği gibi ona Bicaye’ye ulaşıncaya kadar yoldaş olun. |
لا لن أقبل بذلك. من الآن فصاعدا لن يرافقني أحد. | Hayır, bunu kabul etmeyeceğim. Bundan sonra kimse bana yoldaş olmayacak. |
تفاجأ الجميع بقرار ابن بطوطة الذي حسم أمره بالسفر وحيدة. | Herkes İbn Batuta’nın seyahati tek başına bitirme kararına şaşırdı. |
يتحدى وحده كل الصعاب والمهن. ومضى شمس لا يرافقه أحد. | Bütün zorluklara ve görevlere tek başına meydan okuyor. Güneş battı ve kimse ona yoldaş olmadı. |
ولا يأنسه الشئ إلا فضوله حبه للطبيعة ورغبته في الإكتشاف. | Doğaya olan sevgisi ve keşfetmeye olan merakı dışında onu hiçbir şey mutlu etmezdi. |
مشى ابن بطوطة لأسابيع وأسابيع. تحمل فيها البرد والصقيعة قبل أن يصل الى محطته الإولى قُصَنْطينة التي وصلها في الليل فحتى رحالة. | İbn Batuta haftalarca yürüdü. İlk durağı Konstantin’e varmadan soğuğa ve dona yakalandı. |
وقرر أن ينسب الخيمة على أن يبيت في قُصنطين حتى بزوغ الفجر فيكمل طريقه. | Gün doğuncaya kadar geceleyip yolunu tamamlayacağı Konstantin’de çadırını kurmaya karar verdi. |
والدي العزيز أتمنى أن تكون بخير. وصلت اليوم الى قُصنطين. | Canım babacığım, iyi olmanı diliyorum. Bugün Konstantin’e geldim. |
أعذرني يا والدي ولكن علي أن أضِف اليك خبرا حزينا. | Beni mazur gör babacığım ama sana üzücü bir haber vermem gerek. |
آه أعلى عليَّ أن أبيت إحدى بيوت قُصنطين. وإلا فلن أنجوا المخطوطات آسفة. | Ahh… Geceyi Konstantine evlerinin birinde geçirmem gerek. Yoksa yazma eserleri kurtaramam. |
بسرعة بسرعة يا جمل هيا يا صديقي هيا. أسرِعْ أسرع! يا صديقي هيا يا جملي. كن بخير يا صديقي يا إلهي! | Hızlıca, hızlıca! Hadi deve haydi arkadaşım. Acele et, acele et. Arkadaşım haydi devem! Hayırla kal arkadaşım! Allah’ım… |
ماذا تريد؟ - أبحث عن مأوى أيها الرجل الطيب. | Ne istiyorsun? – Sığınacak bir yer arıyorum Ey iyi adam! |
حسنا لا عليك تفضل. – شكرا. | Peki, sorun değil, buyur. – Teşekkür ederim. |
حينها بات ابن بطوطة ليلته لدى جزار قُصنطين. حيث كان جزار قصنطين سَخِيًّا مع ضيف. | Böylece İbn Batuta geceyi Konstantinli Kasabın yanında geçirdi. Burada Kasap misafire cömert davrandı. |
وضع على مائدته ما لذَّ والطاب من الطعام. | Sofrasına lezzetli yiyecekler koydu. |
هيا يا ابن بطوطة. تعال لإعرِّفك بالمدينة. | Hadi İbn Batuta. Gel sana şehri tanıtayım. |
أين الفِراع يا خزَّار؟ - في البيت سوف أرسله الى الحاكم. | Kürkler nerede Kasap– Evde Hakim’e göndereceğim. |
لماذا تأخَّرت؟ - لمْ أتأخَّر. – لا بل تأخّر. | Neden geciktirdin? – Geciktirmedim. – Hayır, bilakis geciktirdin. |
Alime Büşra İnce
Yorum Yaz