İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Şiddet, güç ve baskı uygulayarak insanların ve toplumun zarar görmesine neden olan bireysel veya toplu hareketlerin bütünüdür.
Burada daha çok otoriteye karşı kullanılan siyasal ve devrimci şiddet kavramına değineceğiz.
Siyasal şiddet, karşıt görüşlü kişiler ve grupların şiddete yönelmesidir. Açlık, yoksulluk, etnik veya ideolojik nedenlerle başlar. İlkel ve yereldir, iyi örgütlenmemiştir. Eğer şiddetin gerekçeleri çok kuvvetli ise Fransız, Rus devrimlerinde olduğu gibi örgütlenerek halk hareketleri haline gelebilir.
Devrimci şiddet ise, sivil halka yönelik olmayan, genellikle iktidarlara karşı kullanılan aynı zamanda emperyalizme ve oligarşi ya da onların destekçilerine yönelik olan şiddettir.
Bunlara örnek verecek olursak, siyasal şiddete verilebilecek en yakın örnek Mısır’daki Yasemin Devrimidir. Burada göstericiler özellikle İhvanı Müslümin üyeleri Mübarek rejimi ile yaşadıkları ideolojik ve ekonomik sebeplerle toplandılar ve iktidara karşı tepkilerini gösterdiler. Buradaki şiddet ilkel yöntemlerle ve iyi örgütlenmeden meydana gelmiş olsa da Mısır’daki devrime katılanların çokluğu bu devrimi başarıya ulaştırmıştır. Burada göstericiler iktidara karşı bir güç kullanmadı ve iktidarın güvenlik güçleriyle çatışmadı. Göstericilerin kararlılığı ve devrime olan inançları ile Hüsnü Mübarek istifa etmek zorunda kaldı.
Diğer yandan devrimci şiddete verilecek örnek ise yine son zamanlarda yaşadığımız Gezi Parkı olaylarıdır. Burada göstericiler bütün güçleriyle iktidara saldırdı, birçok gösterici öldü ve çok sayıda güvenlik görevlisi ile gösterici yaralandı. Burada göstericilerin amacı güç kullanarak iktidarı devirmek yani devrimci şiddeti gerçekleştirmekti. Ancak bu devrimci şiddet ise başka sebeplerden dolayı başarısız oldu.
Otoriteye karşı şiddetin kullanılması çok tartışılan bir meseledir. Bazı düşünürler şiddetin kullanılmasının gerekli olduğunu şöyle savunurlar:
“Şiddete başvurmadan sömürücülerin düzenini yıkmak olası değildir. Ama devrimci şiddetin yegâne hedefi sömürücü düzenin baskı ve şiddet aygıtları, egemen sömürücü sınıflardır. Bu nedenle devrimcilerin uyguladıkları şiddet hiçbir biçimde egemen sınıfın halka yöneltilmiş terörü ile özdeşleştirilemez. Devrimciler burjuvazinin kavrama yüklediği anlamda “terör”e başvurmaz. Onların şiddeti halka değil, sömürücülere yöneltilmiştir.”
Bu görüşe sahip düşünürlerden biri de Fransız Düşünür Frantz Fanon’dur. Fanon’a göre, Yeni bir ulusun ortaya çıkışı, sömürgeci yapıların yıkılması, diğer halkların göze aldığı geniş kapsamlı bir şiddetin sonucudur. Şiddet yöntem olarak, siyasal bir parti parolası meydana getirebilir. Halkı da ancak siyasal kadrolar silahlı savaşa davet edebilir. Şiddetin bu yönü üzerinde düşünmek gerekir.
Şiddetin kullanılmasıyla ilgili yine Fanon şu görüşü savunmaktadır:
“Alman militarizminin sınır sorununu şiddetle halletmeye karar vermesi bizi şaşırtmıyor. Angola halkının silahlanmaya karar vermesine karşın, Cezayir Halkının şiddetten başka bir yol benimsemesi bazı şeylerin geride kaldığını ya da kalmakta olduğunu gösterir. Sömürgeleştirilen insanlar, bu çağdaş dünyanın köleleri sabırsızdırlar. Sömürgeci baskıdan kendilerini kurtaracak tek yolun bu şiddet olduğunu bilirler.”
Öte yandan bazı düşünürler de şiddetin kullanılmasının sadece iktidara değil, çevrenin ve toplumun da zarar gördüğünü çoğu zaman şiddetin insanlara da zarar verdiğini söyleyerek şiddetin kullanılmaması gerektiğini savunmaktadırlar.
Yine Antonio Gramsci de iktidara karşı şiddetin kullanılmamasını savunan düşünürlerdendir. İtalyan bir Marksist olan Gramsci'ye göre hegemonya; eğitim, kilise, politik partiler, sendikalar, vb. gibi rızanın kaynağını oluşturan "özel kurumlar"a özerklik alanı tanıyan, dayanıklı ve bağımsız sivil topluma dayanmaktadır. Yani Gramsci'nin görüşüne göre, modern koşullarda kazanmak isteyen sınıf, entelektüel ve ahlaki önderliği ele almalı, değişik güçlerle ittifak ve uzlaşmalar gerçekleştirmek için kendi dar 'ekonomik-toplu' çıkarlarının ötesinde davranmalıdır. Gramsci’ye göre kültür iktidarın temelidir ve ilk olarak kültürel egemenlik elde edilmelidir. O, bu sosyal güçlerin birliğine 'tarihsel blok' dedi. Bu blok belli bir sosyal düzen için rızanın altyapısını oluşturur. Baskın sınıfın kurumlar, sosyal ilişkiler ve düşünceler bağı yoluyla egemenliğini (hegemonyasını) yeniden ve yeniden üretir. Gramsci, altyapı ilişkilerini sürdüren ve parçalayan bir üstyapının önemini vurgulayan bir kuram geliştirdi. Gramsci’nin bu kuramı neo-gramscian olarak adlandırılır.
Özet olarak, şiddetin iktidara karşı bir güç olarak kullanılması süre gelen bir tartışmadır. Şiddetin kullanılması durumsallık göstermektedir. Bazı durumlarda iktidara karşı şiddet kullanmak gerekirken bazen de bu şiddet facialara yol açmaktadır. Cezayir Fransa’ya karşı şiddetli bir devrime girişmeseydi de belki de bağımsızlığını kazanamayacaktı, diğer taraftan da Gezi Parkı olaylarında iktidara karşı kullanılan şiddet birçok sivil can kaybına sebep oldu ve milyonlarca liralık zararlar meydana getirdi. Bu sebeple, iktidara karşı şiddetin kullanıldığı farklı birçok durumda farklı yorumlar yapılabilir.
KAYNAK:
FOR ENGLISH:
http://www.ilimvemedeniyet.com/violence-against-government.html
Yorum Yaz