İSRAİL GÜNDEMİNE DAİR GÖZLEMLER 1

BATI ASYA

İsrail Gündemine Dair Sorulan 4 Soruya Kısa ve Öz Olarak Cevaplarımız

 İsrail’de radikalizmin temelleri nereye dayanıyor ? Çete tipi örgütlerin (Irgun, Lehi, Haganah) Siyonist proje içerisindeki yeri nedir ? Bu yapılar, birer güvenlik aygıtı mıydı yoksa ideolojik militan yapılar olarak mı işlev gördüler ? Buçete yapılarının kurumsallaşma süreci nasıl gerçekleşti? Bu grupların üyeleri sonrasında devletin hangi aygıtlarında yer aldı ?

İsrail’de radikalizmin kökenlerini Siyonizm ile başlatmak mümkündür. 19. Yüzyılın sonlarından itibaren başlatabileceğimiz Siyonizm zamanla siyasi bir harekete dönüşüyor. Hazon şel Hertzel yani Herzl’in vizyonu büyük devletler ile anlaşmak idi. Bu isimde birçok İbranice kitap da yazılmıştır. Bugün hala İsrail büyük devletler ile anlaşma vizyonunu ve onların bölgede bir nevi “aparatı” olma misyonunu sürdürüyor. Literatürde buna yerleşimci kolonyalizm denilmektedir. Batının kolonyal projesinin bir aparatı olmak istedikleri ve bu şekilde bölgeye yerleşmeyi düşündükleri literatürde dile getiriliyor. Siyonizm de bir nevi gelenekten kopuştur çünkü Ortodoks Yahudilere göre Tanrı tapınak yıkıldıktan sonra sürgündedir. Kudüs’e toplu göç ise büyük günahlardan sayılmaktadır. Tanrı da çünkü sürgündedir ve Tanrı’nın terk edilmemesi gerekmektedir.

Haskala hareketinden sonra ve Herzl gibi seküler liderlerle birlikte Siyonizm dini kisvesinden sıyrıldı ve seküler-milliyetçi bir hareket haline geldi. Herzl ve Ben Gurion’da her ikisi de seküler olmalarına rağmen dini argümanları kullanmaktan çekinmiyorlardı. İsrail’de bugün hala legacy’si yani efsane ve diskuru yaşayan Jabotinsky isminde revizyonist siyonizmin öncüsü bir isim vardır. Likud’un temeli ona dayanır. İrgun isminde de bir çete örgüt kurulmuştur. Jabotisnky Siyon Katır birliğini kurarak Osmanlılara karşı savaşmış ve İngilizlerle yakın ilişkiler gerçekleştirmiştir.

Siyon Katır Birliği'nin fikir babası Vladimir Jabotinsky, ırkçı fikirlerden etkilenmiş ve Filistin'de kurulacak olan bir Yahudi devletinin savaşarak ve kan dökerek kurulacağı fikrini benimsemişti.

Netanyahu’nun babası Jabotisnky ile ortak projeler yürüten bir isim ve Netanyahu’nun ideolojisinin kaynaklarından birisi buradan geliyor olmalı. Jabotinsky Filistinlilerin bölgeden gönderilmesini de savunuyordu.

Jabotinsky'nin kurduğu veya desteklediği İrgun, Stern gibi terör saçan örgütler 1948'de Deyr Yasin gibi köyleri basıp katliam yapmak suretiyle Filistin tehcirini Jabotinsky'nin deyimiyle "Arap transferini" gerçekleştirmişlerdi.

Savunma amaçlı ilk kurulan Yahudi örgütü Filistin’de Haşomer yani koruyucu 1907’de kuruluyor. Birinci dünya savaşı sırasında 1917’de Yahudiler Yahudi lejyonunu kuruyorlar ve Osmanlıya karşı savaşıyorlar. Böylece ilk ordunun temeli atılıyor. 1920’de ise Hagana kuruluyor. Özellikle daha sonra Yahudilerin kurduğu etsel ve lehi örgütleri terör eylemleri gerçekleştiriyor. Bu çeteler King David oteli 90’dan fazla insanın öldüğü terör eylemleri gerçekleştiriyorlar. Daha sonra deyr yasin katliamı da gerçekleşecektir.  Irgun bunu gerçekleştiriyor ve Jabotinskynin vizyonuna uygun olarak. O zamanda Yahudi askerler içinde aşırılık yanlıları vardı ve terör eylemleri planladılar. 500’den fazla Filistinli köyü haritadan sildiler. Bu İngilizlerin bölgeden erken ayrılmalarının da sebeplerinden birisiydi. Hagana etsel ve lehi daha sonra birleştiler. Siyonizmin karanlık taraflarından birisi bu kısımdır elbette.
14 Mayıs 1948’de bu çeteler İsrail Savunma Kuvvetlerini oluşturdular.

bu çetelerin liderlerinin önemli bir kısmı İDF’ye katıldılar ve irgunda görev alan menahem begin İsrail’in altıncı başbakanı ve Likud’un kurucularından oldu. Stern’in liderlerinden Yitshak Şamir İsrail başbakanlarından oldular. Hagana’da bulunan önemli isimlerden birisi de Moşe Dayan’dır. Filistinlilerin katledilmesinde rol oynayan Palmahın komutanı yigal alon önemli bakanlıklar ve başbakanlık görevlerini üstlendi. Şimon Peres Hagana’da görevliydi. Askeri kökenlilerin siyasete atılması İsrail’de normal bir durumdur.

Seküler Siyonizm 67 savaşından sonra Yahudilerce kutsal kabul edilen Yehuda ve Şomron olarak ifadelendirilen Batı Şeria’nın ve Kudüs’ün işgal edilmesi sonucu dini Siyonizm karşısında gerilemiştir denilebilir. Dindar Yahudiler bunu bir mucize olarak gördüler. Çünkü buraları kutsal kabul ediyorlardı. 1973’te Yom kipur savaşında Yehuda ve Şomron ve Kutsal yerlerin kaybedilmesi gündeme geldi. Bunu engellemek için yerleşimleri hızlandırmaya karar verdiler. Daha sonra Likud’un da kurumsallaşmasıyla sağcı partilerin hikâyesi başlamış oldu.

Bence 67 Dini Siyonizmin yükselmesi, meir kahane, 90 intifada, barış süreci, rabin suikastı, netanyahu ve gazze şeklinde bir yol izleyelim.

 

2.) İsrail’de devlet düzeyinde radikalleşmenin kurumsal karşılıkları nelerdir ? Güvenlik bürokrasisi, ordu ve istihbarat kurumlarında radikal ideolojik yapıların etkisi nasıl görünür hâle geliyor ?

İsrail’de devletin ordusu değil de ordunun devleti olduğu söylenir ve halk ordusu tanımı yaygındır. Militarist bir karaktere büründüğünden savunmaya devasa yatırımlar harcanır. Sürekli televizyon kanallarında Hamas’ın güçlendiğinden bahsedilir ve savunma harcamaları meşru hale getirilmeye çalışılır. Ama güvenlik merkezinden bakıldığında İsrail için Hamas büyük bir güvenlik tehdidi değildir. Çünkü güçler arasında, nüfus arasında ve kapasite arasında bir dengesizlik vardır.

İsrail’in düşünce kuruluşları bile çoğunlukla güvenlik ve savunma ile alakalı. Netanyahu abisinin ölümünden sonra terörizm çalışmalarında bulunuyor. Güvenlik paranoyası hakim ve Netanyahu kendi kaderini ülkesinin kaderinden ayırmayan birisi imajı oluşturmaya çalışıyor denilmektedir. Onun hakkında yapılan psikolojik analizlerde bu gözüküyor.

Kurumlarda radikalleşme şu şekilde de görülüyor. Örneğin Batı Şeria’da yerleşimciler Filistinlilere saldırıyor. Filistinliler bunu şikayet etmek için başvuru yapmaları lazım. Kontrol noktalarından geçmeleri gerekiyor. Polisi aradıklarında polis gelmeyebiliyor bazen de biz sadece Yahudileri koruyoruz diyorlar. Suç başvurusunda bulunmak için gittiklerinde şin bet tarafından veya güvenlik görevlileri tarafından suç duyurusunda bulunmamaları konusunda tehdit edilebiliyorlar. Filistinliler bunu gündelik yaşamda çok hissediyorlar.

İsrail’de ve kurumlarında radikalleşmeye karşı çalışmalar ve öneriler neredeyse yoktur. Bu konuda son zamanlarda bir fakındalık oluşmaya başlamıştır.

Çoğu program İslami radikalleşmeyle mücadeleye odaklanmıştır.

İsrail’de birinci ve ikinci intifada bir radikalleşme örneği olarak sunulabilir. Filistinli işçilerin kamyonla ezilmesi ve Mescid-i Aksa baskınları bu radikal ideoloji ile alakalıdır. Ev yıkımları ve toplu tutuklamalarda yaygındır.

Önceden yahudileri devlet olarak gizli bir şekilde yerleşimleri desteklerken şuan açıktan bir destek söz konusudur.

 

İzak Rabin’in öldürülmesi ve İntifada süreçleri İsrail’in aşırılık yanlısı politikalarının da bir sonucu aslında. Uzun yıllardır devam eden bir olay. 7 Ekim de Filistinlilerin yaşadığı haksızlık ve zulümlerin bir dışavurumu. Bunu İsrail’in bütün kurumlarında görmek mümkün. Ilımlı sözleri bastırdılar ve Müslümanların kutsallarını da içine alan kışkırtma eylemlerine başvurdular. Likud partisiyle bu radikalleşme belki başlatılabilir ama öncesinde de belli oranlarda bu tarz eylemlere girişenler vardı. İsrail bu bağlamda Filistinlilerden olmayacak taleplerde bulundu ve Filistinlilerin bu talepleri kabul edemeyeceklerinin farkındaydılar.

Netanyahu ve başında olduğu parti jabotinsky’nin demir duvar gibi öğretilerine de sahip çıkıyor. İzak Rabin’in öldürülmesinde Netanyahu’nun da parmağı olduğu iddia ediliyor. Onun aşırı söylemleri bugün de devam ediyor ve bundan en çok etkilenen komşu ülkeler ve Filistindir. İsrail öyle bir ülke ki komşu ülkeleri arasında savaşmadığı bir tane ülke bile yok. Bu radikal eğilimlerin ve dini milliyetçi söylemlerin de bir sonucudur.

Koşulsuz teslimiyetinden sonra Almanya, Amerikan, İngiliz ve Fransız işgal bölgelerine ayrıldı ve bu bölgeler çok uluslu bir güç olarak birleştirildi (yanında bir Sovyet bölgesiyle birlikte). Nazi rejiminin popülerliği ve Almanların son ana kadar süren kararlı direnişi, işgal altında Alman teröründen ve Nazi partisinin yeniden yükselişinden duyulan endişeleri artırdı. Alman saldırganlığını önlemek ve radikalleşmeyi azaltmak amacıyla, Müttefikler Nazi partisine ve ideolojisine karşı bir meşruiyet kaybı kampanyası yürüttü, Batı Almanya'da hukuk düzenini, insan ve vatandaşlık haklarını kurdu, ekonomisini yeniden inşa etti ve onu liberal bir demokrasiye dönüştürdü.

İsrail’in en radikal hareketlerinden birisi istediği ülkede istediği eylemi yapmasıdır. İç işlerine karışabiliyor. Nükleer tesisleri bile vurabiliyor.

İsrail ordusu sivilleri bombalıyor. Hastaneleri, camileri ve okulları bombalıyorlar. Bunların ayrıca kanıtlı yapıldığını söyleyen raporlar var. Sivillere güvenli yer ilan ettikten sonra orasını bombaladı. Kaçmaya çalışan Filistinlileri de bombaladı. BM tesislerine zarar verdi ve Gazetecileri öldürdü.

 

3) Günümüzde yerleşimci hareketler, dini-siyasi gruplar ve aşırı sağ partiler, İsrail devletinin radikal çizgilerini nasıl yeniden üretiyor ?

Üçüncü Tapınak Hareketi İsrail’deki radikal sağın en aktif mobilizasyon alanlarından biri de Yahudilerden bir kısmının Mescid-i Aksa’nın yerine inşa etmek istedikleri Üçüncü Tapınak’tır. Çeşitli sektörlerde bu amaçlar doğrultusunda çalışmalarını yürüten 30’dan fazla radikal grubun ortak hedefi, Ürdün Nehri’nden Akdeniz’e dek tüm toprakların Yahudileştirilmesinin ardından Kudüs’te en son Romalılar tarafından MS 70 yılında yok edilen Üçüncü Tapınak’ı yeniden inşa ederek İsrail teokrasisini ilan etmektir. Buna ek olarak tapınakçı grupların ve daha geniş olarak radikal sağın, İsrail’i Yahudi şeriatıyla yönetilen bir ülkeye dönüştürme gibi zaman zaman açıkça seslendirilen hedefleri de vardır. Bunlar İsrail’i bir din devleti haline getirmeye çalışıyorlar. Dini siyonizmi hakim kılmaya çalışıyorlar. Eski bir ideoloji ama hiç bu kadar güçlü olmamışlardı. Bu israil’de ayrılığı da körükleyecektir. Örneğin Şabat kurallarına uyulması. Şabat günü Bnei Brak’a arabayla birinin girmesi düşünülemez hemen Yidiş dilinde Şabes diye bağırmaya ve arabaya taş atmaya başlarlar. Şabat günü İsrail’de otobüslerin seferi durur ve seyahat etmek imkânsız hale gelir. Aşırı sağ partiler tapınak gruplarını harekete geçirdi ve yerleşimleri artırmada yardımcı oldular.

"Avrupa merkezli STK, Filistin için Hukuk, İsrailli karar alıcılar, milletvekilleri, ordu personeli ve entelektüeller tarafından Filistinlilere karşı soykırım ve etnik temizlik kışkırtıcılığına dair 500'den fazla vakayı ortaya çıkardı.

Bu kınanması gereken kışkırtmalar, soykırım niyeti, zorla yerinden etme ve toplu cezalandırma gibi önemli tematik alanlara ayrılmıştır, dedi STK.

Diğer durumlarda, Filistinlileri insanlıktan çıkarmak için dini referanslar kullandı; bu, tarih boyunca faşistler tarafından, halkın muhaliflere karşı gerçekleştirilen katliamları kabul etmesini kolaylaştırmak amacıyla sıkça kullanılan bir taktiktir.

Yeşaya kehanetini gerçekleştireceğim diyordu Netanyahu, o da mabed yıkıldıktan sonra onu yapacak kişi anlamına gelmektedir. Bununla birlikte Hristiyan evanjelik ve fanatik Yahudilere göz kırpıyor İsrail.

Evanjeliklerin inancına göre Hz. İsa’nın yeniden dönüşü için mabedin yeniden inşası gerekiyor. Evanjeliklerin sayısında son yapılan anketlerde düşüş olduğu gözleniyor. Netanyahu yapılan savaşı bir din savaşı haline getirmek istiyor. Ama çoğu zaman söylenenin ardında bir de söylenmeyen vardır. Yani meselenin dini boyutu var ama en güçlü sebebi bu mudur diye de düşünmek lazımdır. Çünkü Ortadoğu’yu dizayn etme, bölgeyi sopa ile ABD yanlısı yapma, Enerji ve petrolün güvenliğini sağlama ve bölgede düzen kurucu olma gibi sebepler de en az dini sebepler kadar güçlüdür. Dini sebepleri çok düşünmek bunları görmemize engel olabilir. Evanjelikler bir nevi haçlı zihniyetine sahiplerdir diyebiliriz. Bunu dini bir savaş olarak görmek İslamafobinin de yükselmesine sebep olabilir. Bu bir ihtimal ve savaşın ilk başlarında bu Filistinlilerin aleyhine dönse de İsrail’in acımasız saldırıları sonucu Filistinlilerin lehine kısa sürede dönmüştür.

Hz. Süleyman isminin anlamı barış demektir. Şlomo kelimesinden ve şalom kelimesinden gelmektedir. Yeruşalayim ise ir şel şalom demektir. Dolayısıyla şehir bu misyonundan uzaklaştırılmıştır.

Yahudi dini bayramlarıyla Müslümanların da dini bayramları aynı tarihlere gelmeye başladı. Fısıh bayramı gibi bu da tansiyonu yükselten olaylardandır.

Dini bir temele dayandırmaya çalışıyorlar İsrail sistemini, bu Yahudiler ama kendilerini üstün ırk olarak görüyorlar ve diğer insanlara dini yönden bakışları sıkıntılı. İsrael Shahak Yahudi Fundamentalizmi kitabında “Israel Shahak şu ifadelere yer veriyor. “Dindar Yahudiler için, Yahudi olmayanların kanı aslında hiçbir değer taşımaz. Likud partisi için ise ufak bir değer taşır.” Yahudi Fundamentalizmi kitabında bu ifadelere yer veriyor.

Bu tür eylemlerden en çok İsrail zarar görecek orta ve uzun vadede. Küresel Soft power sıralamasında tarihteki en geri sıralamaya düştüler. 2025’te yapılan bir ankette.

2005-2023 yıllarında Batı Şeria’da işlenen insan hakları ihlallerinden sadece yüzde üçü ceza almış durumda. Sistem de zaten bu ihlalleri savunuyor. 7 Ekim’den sonra yerleşimciler de silahlarla donatıldılar ve bunların bir kısmı Filistinlilere zarar verdi.

İsrail’de zaten radikal sağ demek yerleşimcilik demektir.

Temmuz 2024’te Smotriç Batı Şeria’da 5 bin yeni yerleşimi onayladı.

Filistinlilere Hayvan dediler Mesela

Sağ partiler Sivil toplum örgütleri ve düşünce kuruluşlarının İsrail’deki radikal sağ gruplar açısından bir diğer fonksiyonu da ilk duyulduğunda radikal olarak değerlendirilebilecek gündemlerinin, sivil aktörlerin ağzından medya ve kamusal alanda dolaşıma sokulabilmesidir. İsrail’deki radikal sağcı/Dindar Siyonist grupların sivil alanda aktif olmalarının bir diğer sebebi de Yahudiler arasında dinî bir siyonizm yorumunun benimsenmesine yönelik toplumsal değişimi gerçekleştirmek ve böylelikle demografik tabanlarını genişletmektir.

5.1. Merkaz Harav, 5.2. Ateret Kohanim, 5.3. Kohelet Forumu, 5.4. Yeşa (Yehuda ve Şomron) Konseyi gibi 10’dan fazla partilerin ve sağ ideolojilerin programlarını ve propagandalarını uygulayan kurumlar oluşturulmuştur.

Otzma yahudit ve Dindar Siyonist Parti knessetteki radikal sağcı partilerdendir.

Smotrich 2005 yılında İsrail’in Gazze’den çekilmesini protesto etmek amacıyla otoyol patlatma girişimine girmiş bir isimdir. Filistinlilerin inşa faaliyetlerini yavaşlatmak içinde STK kurmuştur. 2015’te ilk defa milletvekili olarak Knesset’e girmiştir.

Diğer bir “Aşırı Sağ İkonu” Ben Gvir ismindeki şahıstır. Odasında El Halil Camii’nde katliam yapan Goldstein’in bir posteri olduğu söylenmektedir. 2022’den beri ulusal güvenlik bakanı olarak görev yapmaktadır. Meir Kahane’nin öğretilerinden oldukça etkilenmiştir ve onun öğrencisidir. Mescid-i Aksa’ya baskın düzenleyen isimlerden birisidir ayrıca. Bu isimler bölgede yerleşimlerin artırılmasına ve Filistinlilerin bölgeden gönderilmesine yönelikte çalışmalar yürütmektedirler.

 

4) Sizce İsrail'de radikalizmin geleceği nedir? Bu süreç daha da derinleşecek mi yoksa bir normalleşme ihtimali var mı ?

İsrail’de radikalleşmenin bitmesi devlet eliyle ve belki de ABD’nin yardımı olmadan kısa sürede bitmesi mümkün gözükmüyor. Almanya’da nazi ideolojisi belli oranlarda ortadan kaldırıldı ama İsrail’de bunun olabilmesi Almanya’daki şartlara benzer bir şartla mümkün bence. İdeoloji olarak iktidarda oldukları müddetçe kendi tabanlarını da memnun etmek için radikal eylemlerde bulunacaklarını öngörebiliriz. Bosna hersek’te de buna benzer bir program uygulandı. Hırvatlar, Boşnaklar ve Sırplar arasında çatışmalar azaltılmaya çalışıldı. Burada istikrarı sağlayabilecek bazı hamlelerde bulunuldu. Lakin Yahudiler conflict resolution değil istedikleri ve uyguladıkları, indefinite conflict management yani süresiz çatışma yönetimi. Onlar yönetmek istiyorlar ama çözmek istemiyorlar. Ilımlıların sesi çok çıkmıyor ve barış yapmak isteyenler bedel ödüyor. İzak Rabin suikastı devlet kodlarında hala taze ve kolay kolay bu yola girebilmeleri pek mümkün gözükmüyor. Radikalleşmenin durması için parti üyelerinin devlet kurumlarında görev yapmaları önlenmeye çalışıldı tarihte. Radikalleşmenin önlendiği birçok yerde dış devletin ABD veya Batı’nın bir desteği ve icbarı vardı.

Herzl “Yahudi Devleti” Kitabında Filistinliler ile anlaşmayı önerdi ama milliyetçilikler zamanla Filistinliler arasında da yükselince çatışma kaçınılmaz hale geldi. Bugün hala Yahudi barış yanlıları Filistinliler ile barışı savunuyorlar. Ama realitede çatışmanın tarafını seçiyorlar. Seküler veya dini her ikisinde de Filistinliler katliamlara, tehcirlere ve baskılara maruz kaldı ve kalıyor. Dolayısıyla bunları göz önünde bulundurmak gerekiyor.

İsrail nüfusu gittikçe düşüyor. Gelecekleri için Haredilerin doğum oranlarına güveniyorlar. Onlarla devleti paylaşma yoluna da girdiler. Bu durum beraberinde bazı sorunları getirdi.

Çok uluslu bir gözetim mekanizması bence tesis edilmeli ama kısa vadede herkes kendi sorunuyla ilgilenmek durumunda kaldığından küresel sistemde pek mümkün gözükmüyor gibi duruyor. Yürütmenin de etkisi artırılmaya çalışılıyor bu da parti ve onun ideolojisinin belki de daha büyük oranlarda kurumları etkilemesi demek olabilir.

Anayasa ve hukuk eğer ihlalleri ve katliamları korursa zaten orada radikalleşmenin olmaması düşünülemez. İsrail’de bu çok açık bir şekilde görülüyor.

Israel Shahak Yahudi Fundementalizmi kitabında şu ifadelere yer veriyor

“Israel Shahak şu ifadelere yer veriyor. “Dindar Yahudiler için, Yahudi olmayanların kanı aslında hiçbir değer taşımaz. Likud partisi için ise ufak bir değer taşır.” Yahudi Fundamentalizmi kitabında bu ifadelere yer veriyor.

Trump yönetimi ve Netanyahu hükümeti devam ettiği sürece radikalleşmenin önüne geçebilmek pek mümkün görünmüyor.

İsrail’de önemli makamlarda bulunmuş siyasetçiler ölmeden görevi bırakmıyorlar. Netanyahu seçimi kaybetse de yolsuzluk davalarından kurtulabilirse, muhalefet olarak aşırı sağcı diskurları yaymaya devam edecektir. Bunun önlenmesi için uluslararası bir mekanizmanın kurulması şarttır. “İslami Radikalizm” çalışmalarından daha da önemlisi “Yahudi ve Siyonizm radikalizmi çalışmaları” bir an önce başlatılmalıdır.

 Ozan Dur

 

 

 

 

 

Ozan Dur
Ozan Dur

İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi'nden mezun Filistin ve İran Araştırmaları- yazar [email protected] Poliglot (8), dillere dair Çalışma Alanım Ortadoğu ve Diller

Yorum Yaz