İran Azerbaycan’ı (Etnik Azerbaycan)
Giriş:
Not: Lisans dönemi 3. sınıfta kaleme almışım bu yazıyı. Yazıyı mutlak doğru gibi kabul etmemeli ve sizler de kendi araştırmalarınızı yapmalısınız. Lisans döneminde İran üzerine okumalar yaptım ve yazılar kaleme aldım. Bu da onlardan birisi. Umarım yanlış veya hata yoktur. Gittikçe bölgeye dair bilgim artıyor. Eski yazılarımı da paylaşmak ve insanlara fayda sağlamasını çok istiyorum.
İran toprakları 19. Yüzyılın ilk yarısında Türkmençay ve Gülistan antlaşmaları sonucu İran bugünkü halini almış ve Azerbaycan bir devlet olarak ortaya çıkmıştır. Mevcut yazarların kullandığı terminolojiyle Sovyet Azerbaycan’ı ve İran Azerbaycan’ı terimleri kullanılacaktır. Sovyet Azerbaycan’ından kasıt bugünkü başkenti Bakü olan Azerbaycan devletidir. İran Azerbaycan’ı da antlaşma sonucu İran’a bırakılan ama aslında kitaplarda ifade edildiği üzere Tarihten beri Azerbaycan Türklerine ait olan topraklar kastedilmektedir. Bu makale kaleme alınırken Türkçe eserler kullanılacaktır. Burada Türkçe eserler vurgusunu yapmamızın sebebi kullanılan kaynağa göre makalenin konusu ve savunulan tez değişiklik arz etmektedir. Örneğin: Türk kaynaklarında Azerbaycan topraklarında kurulan devletler Türk(kızılbaş) kabul edilmekte, Azeri diye bir ırkın olmadığını sonradan ortaya çıkarıldığını söylemekteler. İran kaynakları ise Azerilerin önceden ari ırkından oldukları fars olduklarını Türk akınları sayesinde Türkleştiklerini söylerler. Okuduğum eserlerin genelinde kabul edilen görüş ise Ruslar Azerbaycan halkı kavramını ortaya çıkarıp Azeri Türklerini Türklerden ayırdılar, İranlılar da Azeri kelimesini ortaya çıkarıp onları kendilerindenmiş gibi göstermeye çalışmışlardır.
İran Azerbaycan’ı (Etnik Azerbaycan)
Azerbaycan topraklarında en eski kabul edilen medeniyet Manna medeniyetidir. Bu medeniyet daha sonra Med’lerin eğemenliğini gireceklerdir. M.Ö 6 yy’da Medler Ahamenişlere yenileceklerdir. M.Ö 4 yy’da Makedonyalı İskender Ahamenişlere son verdi. Büyük İskender’e katılan Ahameniş generali Atropate, İskender öldükten sonra siyasi buhran ortaya çıkınca kendi krallığını kurdu. Daha sonra burada Selevkidler, Aşkaniler, Ermeniler, Romalılar ve Sasaniler devlet kuracaklardır. Araplar 7. Yüzyılda bölgeye gelecekler ve bölgede Müslümanlaşma olacaktır. 9. Yy’da Abbasi İmparatorluğu parçalanınca çok sayıda yerel soylulara bağlı devlet kuruldu. Bir daha sonra Türki-Moğol eğemenliğinde bulunacak bir süre, Moğol, İlhanlı, Akkoyunlu, Karakoyunlu ve daha sonra gelen Safevi, Afşar ve Kaçarlar birer Azeri devleti olacaklardır.[1]
Özellikle Safevi devletinin kurulmasını sağlayan ve daha sonra o devletin soyluları olup yönetici olan Türkler Safevi devletinden sonra zaman içerisinde tali duruma düşecekler ve güçten uzaklaşacaklardır. 1501-1502 yılında küçük yaşta Safevi devletinin başına geçen Şah İsmail bölgenin kaderini belirleyecek baş aktörlerdendi. Onun önderliğinde kurulan devlette öne çıkan Türkler idi. Bu tarihten itibaren ve sonrasında da Osmanlı devleti ile bir türlü mücadelelere girilecek ve bu mücadeleler etnik Azerbaycan topraklarında olacaktır. Bu da Azerbaycan’ın ekonomisini çökertecek, kalkınmasına darbe vuracaktır. Başkentin güvene alınması ihtiyacından dolayı da devlet merkezini gittikçe Azerbaycan’ın içlerine Kazvine kadar oradan da İsfahan’a Şiraz’a etnik fars bölgelerine kadar götürecekler ve bu da Azerbaycan’ın değer kaybetmesine bir neden olarak gösterilir. Ayrıca savaştan dolayı buradaki edip, aydın ve iş bilen herkes etnik Fars bölgesine göç etmek zorunda kalmış ve kültürel hayatta etnik Azerbaycan bölgesi atıl kalmıştır. Daha sonra Şah Abbas döneminde de Türkler ordudan tasfiye edilecek Fars kimliği öne çıkarılacaktır. Dolayısıyla günümüz İran’ının temellerini atan Şah Abbas’tır. [2]
Safeviler 16. Yy’da Osmanlılarla yapılan savaşlarla zayıflayacak ve ilerleyen yıllarda Ruslar ve İngilizler bölgeye girip İran doğal kaynaklarını özellikle de petrolünü sömürmeye başlayacaklardır. Safevi devleti yıkılınca ortaya çıkan küçük hanları birleştirerek yeni bir devlet kuran isim Nadir Şahtır ve Nadir Şah, Afşarlar devletinin başına geçecektir. Nadir Şah Osmanlılara Caferi mezhebinin beşinci hak mezhep olduğunu kabul ettirmeye çalışacaktır. Okuduğumuz kitapta beşinci mezhep olarak kabul ettirdiği yazsa da bizim Osmanlı kaynaklarında böyle bir bilgiye rastlamadığımızdan şimdilik o bilgiyi sağlıklı bulmuyoruz. Aksine Osmanlının böyle bir olayı kabul etmediği yönünde malumatlarımız var lakin hakikat biraz daha araştırılmaya muhtaçtır.[3]
Nadir Şah subaylar tarafından öldürülünce iktidar bir süreliğine İranlı olan Kerim Han Zend’in eline geçecektir. Daha sonra Kaçar devleti kurulacaktır. (1794-1925) Kaçar devletinde öne çıkan isim Abbas Mirza’dır. Onun yaptığı birçok faaliyet İran’ın ıslahatına ve tecdidine yöneliktir. İran ordusunda yapılandırmaya gitti ve Avrupa’ya ilk öğrencileri yolladı. Bu öğrencilerden bazıları daha sonra dönüp İran’da önemli gelişmelere el atacaklardır. [4] İlk matbaayı Tebriz de kurdu, onun döneminde Tebriz İran tahtının veliahtlarının oturduğu şehir oldu ve bunun gibi bazı önemli ıslahatlar yaparak İran’ı kalkındırmaya çalıştı. Lakin Ruslarla yapılan savaşta yenilince Türkmençay ve Gülistan antlaşmalarını imzalamak zorunda kaldı ve böylece İran veya Azerbaycan ikiye bölündü[5] ve bu da günümüzde de etkisini hissettiren bağımsızlık hareketlerinin nedenlerinden biri olsa gerek.
Azerbaycan’ın eski tarihi hakkında muhtasar bilgiler verdikten sonra biraz daha derinden ele alacağımız günümüzdeki İran Azerbaycan hakkındaki siyasi ve sosyal olaylar hakkında bilgi vermeye başlamadan önce Fars ve İran kimliği hakkında önemli bir yorumu olan Aygün Attar’ın şu cümleleriyle başlamak istiyorum.
“İranilik hiçbir zaman fars anlamına gelmez. Tarihte bir fars yazınından, fars bürokratik saray kimliğinden söz edilebilir, ancak fars etnik kimliğinden söz edilemez. Çünkü, bu kimlik farsça konuşan İran’ı topluluklara sonradan dayatılmış yapay bir kimliktir. Büyük ölçüde İngiliz ve Rus siyasal aklından beslenen, Ortadoğu Türk kimliğini yok etmeye yönelik, Fars kimliği ile İrani grupları Türklerin önüne çıkaran bir bakış açısından beslenmektedir. Söz konusu mevcut İran resmi tarih anlayışında Fars kimliğini Pers ve Sasaniler’e bağlayan görüş kısaca bir masaldan ibarettir. Zira, bu görüşü kanıtlayacak özelliklere sahib hiçbir ciddi kaynak bulunmamaktadır.”[6]
Etnik kökenler üzerine çalışılırken etniklerin gerçekten var olup olmadığı büyük bir meseledir. Özellikle etnik olma durumunu bir devlet kabul eder ve yazdıkları kitaplarda bunu dile getirir ve ABD ve İngiltere gibi bazı kültüre yaymada ve bilgi sağlama da önde gelen devletler yanlışı amaç uğruna yapmaya kalkışırlarsa hakikat perdesini aralamak çok zor olacaktır. Aygün Ottar’ın fars kimliğinin varoluşu üzerine öne sürdüğü bu tezi şimdilik karşımızda dursun. Makalenin yine ilerleyen sayfalarında göreceğimiz gibi bir kimlik ve etnik karmaşası var ve değerler adeta iç içe girip bir karmaşıklık oluşturmuştur.
“Dilbilimsel olarak Farsça ile Persçe arasındaki bağ bir kere dilbilgisi açısından büyük bir kırılma göstermektedir. Persçede dili belirleyen dişil ve eril özellikler, Farsça da bulunmuyor. Öte yandan bugün İran’da yaşayan İrani azınlıkları folklor, dil, kültürel yapılarında korunan Med, Elam ve Sasani unsurlarının hiçbiri Fars kimliğinde gözükmemektedir. “[7]
Fars kimliği ve farsça üzerine öne sürülen bu iddiaların dışında Azerbaycan kimliği üzerine de düşünmemiz icap etmektedir. Bir Azerbaycanlı etnik grubu var mıdır? Yoksa Azerbaycanlı terimi sonradan uydurulmuş bir terim midir?
- yüzyılda İran’ın önemli sorunlarından birisi Rusya devletidir. Kaçarlar’ın Ruslara mütemadiyen yenilmesi Türkleri farklı arayışlar içine itmiştir. Bu ard arda gelen yenilgiler ve değişik sebeplerden Türkler sıkıntılı günler yaşamaya Fars-Şii kimliğinden ayrılmaya ve Batı’ya yaklaşmaya başladığını görmekteyiz. Özellikle de Abbas Mirza’nın Avrupa’ya gönderdiği öğrenciler gelince hassaten Türk halk üzerinde önemli bir etki bırakacaktır. Böylece 1850’lerden itibaren gerçekleşecek devrimlerin merkezinde Tebriz ve baş aktörleri de Türkler olacaklardır. [8]
İlerleyen yıllarda Abbas Mirza ve Emir Kebir’in ölümleriyle de Türkler devlet işlerinden tamamen uzaklaştılar. Türkler sonraki yıllarda ise uzun süre özerklik, bağımsızlık ve bazı temel hakları isteyen bir konumda olacaklar ve yönetimden iyice uzaklaşacak, hoşnut olmayan bir konumda bulacaklardır kendilerini.
1830’lu yıllardan itibaren Türkler arasında Avrupa’ya gidenlerin sayısı artmaya ve onların fikirlerinden etkilenenlerin ortaya çıkmasına sebep oldu. Avrupa’ya, Rusya’ya ve Türkiye’ye gidenler oluyordu. Bunun sonucunda aydın denilebilecek bir grup ortaya çıktı özellikle Tebriz de ve Tahran’da. Bu aydınlar ilk defa El-Hadid gazetesini çıkarmak için toplandılar. El-Hadidciler olarak anıldılar. Gazeteleri uzun ömürlü olmadı. El-hadidciler’in eğitim alanında da bazı faaliyetleri vardı. 1899 yılında “terbiyet” adıyla ilk defa Tebriz’de usul-i cedit okulu açıldı. Daha sonra bu okul kapatıldı. [9]
Yine Azerbaycan tarihinde önemli olaylardan biri de 1905-1911 İnkilabı olarak tarihe geçmiş olan olaydır. Halk Kaçar hanedanının uyguladığı politikalardan bıkmış bir durumdaydı ve Rusya ve İngiltere’nin sömürüsü olmanın da halk da ağır faturası oluyordu. Sonucunda 1905 olayı patlak verdi. 1905 yılında şekere zam yapılmasını tüccarlar protesto ettiler. Tüccarların hapse atılması halkın tepkisini çekti ve halk Ayatullah Seyid Abdulah Behbahani ve Ayatullah Seyid Muhammed Tabatabi liderliğinde bir grup molla Tahran Şah Abdu’l-Azim camiinde oturma eylemi başlattı. Bunların etrafına zamanla halktan insanlar toplanmaya başladılar. Başbakan Aynü’d-devlet Atabey silahlı birliklerin protestocuların etrafına yerleştirilmesini, protestocular dağılınca onların önderlerinin yakalanıp sürgüne gönderilmesini emrettiyse de bu durum halka Osmanlı büyükelçisince aktarılınca hükümetin planı bozuldu. Bu olay üzerine gösterilerin sayısı artmaya başladı. Kaçar şahı Muzafereddin Şah olayların önüne geçemeyince 1906’da anayasa ilan edildi.[10]
Tebriz’de oturan Muhammed Ali Mirza, Muzaffereddin Şah üzerinde etkisi vardı ve anayasa karşıtı olduğundan onun Tebriz’de ilan edilmesine karşı çıkınca halk ilk olarak İngiliz Sefaretinin bahçesine oturdular daha sonra sığmayınca Samsam mescidinde oturma eylemine başladılar. Halk anayasanın ilan edilmesinde ısrarlı olunca Muhammed Ali Mirza geri adım attı. 1906’da Muzafferiddün şah vefat edince onun yerine geçti. Aygün Ottar onu Kaçarların en zalimi olarak değerlendirmektedir. Ondan sonra Tebriz de veliahtların bulundurulması uygulamasına son verildi.[11]
Artan isyanlar karşısında Şah çaresiz bir şekilde halkın bazı isteklerini yerine getirmeye çalışıyordu. 7 Ekim 1907’de Kanun-ı Esasi’ye yapılan bazı ilaveler onaylandı. Yeni eklemelere göre İran yönetimi Azerbaycan eyalet tanımını kabul etmiş oldu ve bu da İran içinde “ayrılıkçı bir Azerbaycan” tezinin ortaya çıkmasının ilk adımı olarak dile getirilir. Ayrıca bu olay İran da ki Türk kimliğinin Azerbaycan Türkleri ve diğer İran Türkleri şeklinde ayrılmasına sebep oldu.[12]
1850’li yıllarda Emir Kebir’in başını çektiği Türk unsur Emir Kebir’le birlikte ortadan kaldırıldı ve Türkler İran için yabancı ve işgalci gibi gösterilmeye kalkışıldı ve İran Azerbaycan’ı coğrafi mekanı ve Azeri kimliği ortaya atıldı. Kaçar hükümdarı Nasreddin Şah döneminde bir grup fars bilim adamı tarafından hazırlanan Name-i Danişveran adlı eserde bilinçli olarak Azeri adı Zeban-ı Türkan olarak tanımlandı. İran’da ki Türk aydınları da bu tanımlamaya hemen inandılar. İngiliz doğu bilimcisi G. Le Strange bu adı Avrupa sahnesine çıkardı. Kafkasya ve Rusya serüveninde ise Mirza Kasım Bey bilinmesi gereken kişidir.[13]
“Buradan anlaşılan daha antik Grek kaynaklarında geçen Antropantenai, Arap ve sonraki kaynaklarda yer alan Azeri adının Türklerle ve Azerbaycan Türkleri ile yakından uzaktan hiçbir bağlantısı bulunmamaktadır. Bu ad Partlara bağlı gruplardan birini ifade eden büsbütün İrani bir tanımdan öte anlam taşımamaktadır. Bunları göz ardı ederek İrani Azeri kimliği ile Türk kimliğini özleştirmek büyük bir tarihsel yanlışlıktır.”[14]
Rusların ve İranlıların böylesine hayali bir terim oluşturup, onu temellendirmesi ise bir amaç için olsa gerektir. Özellikle İran’ın son 150 yıllık tarihini anlamak için ABD ve İran’ın sömürge politikalarını bilmemiz icap etmektedir. Özellikle 1901 yılında Azerbaycan’da petrol bulunması sömürgeci devletleri İran’ı işgaline sebebiyet vermiştir. Ondan öncesinde Rusların ve İngilizlerin ortak mücadelesine ve farklı hedeflerinin uygulanmaya sokulmasına sahne olan İran yakın dönemde petrolden dolayı zarar görmekteydi. Ortaya atılan iddialardan biri de özellikle Azeri ve Azerbaycan terimlerinin ortaya çıkarılmasıyla ilgili: Afşar ve Kaçar hanedanları halka barışık bir durumda idiler ve bu da İran’ı ele geçirmek isteyen devletleri(Rusya, İngiltere) zor duruma sokmaktaydı. Dolayısıyla halkla yönetim arasındaki uzlaşmayı ortadan kaldırabilmek için Fars kimliği, Aryan ırkı, İran ve zerdüştlük vs. aşılmak istenmiştir.[15]
Bulunan petrolü bir süre İran-İngiliz Oil Company işlettiyse de Dr. Musaddık döneminde millileştirilmek istenmiştir. Bu Dr. Musaddık’ın tahttan indirilmesine sebep olmuştur. 1953’te İngiliz-Amerikan ortak bir şekilde işletilmeye başlanmıştır. Dolayısıyla İran tarihinde petrolün bulunması ayrı bir dönemin başladığının işaretçisidir.[16]
1990 sonrasında milliyetçiler Azerbaycan etnik kimliğini Stalin uydurdu deyip bundan vazgeçip Türk kimliğini benimseme temayülleri gösterdiler. Dolayısıyla Ebülfeyz Elçi Bey döneminde (1992-1993) anayasa da vatan olarak Azerbaycan etnik kimlik olarak da Türk adı kabul edilmiştir. Lakin sonra Haydar Aliyev bunun etnik bir parçalanmaya sebep olacağını söyleyerek Azerbaycanlı adının kullanımına geri dönmüştür.
İran tarih kitaplarında geçen önemli olaylardan biri de Tebriz merkezli Azadistan bağımsız devletinin kurulmasıdır. 1911 yılında Vuskü’d-devle hükümeti İngilizlerle bir antlaşma yaptı ve bu antlaşmaya göre İran resmen İngilizlerin sömürüsü olmuştu. Halk arasında buna tepkiler gittikçe artıyordu. Tebriz’de tepkiler Hiyabani etrafında birleşti ve tepkiler kısa süre sonra silahlı çatışmalara dönüştü ve Tebriz 1920 yılında ele geçirildi. Rusya ve İngiltere bölgede iki rakip devlet olduğundan biri diğerine zarar verecek bir olayı rahatlıkla destekleyebiliyordu. Burada Rusya bu hükümeti destekledi. Ama Hiyabani hükümeti çok sürmeden merkezden gönderilen ordu tarafından dağıtıldı ve Hiyabani de öldürüldü.[17]
Pehleviler döneminde Türkler fars etkisine ve baskısına maruz kaldılar. Özellikle darbe ile tahta çıkarılan Rıza Şah İran’da fars kültürünün egemen olması için çok çaba gösteriyordu. Farsçılık propagandası yapan tarihçilere, yazarlara ve aydınlara bütçe ayrıldı. Fars olmayan topluluklar arasında iletişimi kesmek amacıyla ülke daha küçük birimlere ayrıldı ve böylece İran 10 ostana ayrılmış oldu. Etnik anlam ifade eden bölge adları kaldırıldı. Mesela Doğu Azerbaycan 3. Ostan şeklinde ifade edildi. Nüfus sayımları yapıldı, lakin yapılan bu nüfus sayımlarında etnik terkiplerin istatistiğe tabi tutulması yasaklandı. Bunun nedeni olarak söylenen iddia Farsların diğer etniklerden daha az olması korkusudur. Bu dönemde yine Azeri ve Azerbaycanlı terimlerine meşruluk kazandırıldı.[18]
1925-1935 yılına kadar İran için bazı terimler kullanılıyordu. İran’a “Memalik-i Mahrusa-i Kaçar”, “Pers İmparatorluğu” ve “Acemistan” gibi isimler veriliyordu. 1925-1935 yılına gelince Rıza Şah uluslararası topluluktan İran adının kullanılmasını istedi.[19]
- Dünya savaşında İran Almanya taraftarıydı ve bu durum İngiltere ve Rusya’nın canını sıkıyordu. İran Kafkasları ve Orta Asya’da ki bazı yerleri işgal etmek istiyordu ve Ruslar bunu önlemek için uğraşacaklardı. Unutulmaması gereken faktörlerden biri de Rusya İran’ın petrolünü ele geçirmek istemekteydi. Bir diğer husus Rusların parçalanmış halkları birleştirme projesi vardı ve bundan dolayı Rusya 1941’de İran’a saldırdı ve kısa sürede egemenliğini sağladı.[20]
Ruslar Azerbaycan’da ki ve İran’da ki Türk toplumlarını birleştirmeyi hedefliyorlardı ve bundan dolayı da bölgeyi elinde tuttukları sürece İki toplumun birleştirilmesine ve Azerbaycan kimliği oluşturma projesine uğraşıldı. Bu amaç doğrultusunda insanların beyni yıkandı dergiler cemiyetler oluşturulmaya başlandı. Hem Ruslar hem de İranlılar farklı amaçlar için Türklerin Türk olmadıklarını Azeri olduklarını yaydılar. Değişik kahramanlar ortaya çıkardılar vs. [21]
Ruslar bölgede bağımsız bir Azerbaycan bölgesi oluşturmaya çalışırken İngiltere, ABD ve Türkiye İran’ın bütünlüğünden yana tavır koymaktaydı. Tebriz merkezli bağımsız bir Azerbaycan oluşturulması için çalışmalara başlandı. 3 Aralık 1945’te Azerbaycan Demokratik partisi kuruldu ve aynı yılın 6 Eylülünde İran Halk Partisiyle birleşerek en büyük komünist parti durumuna geldi. Başına da Pişeverî getirildi. Anlaşılan Rusya’nında desteğiyle bir Türkleşme projesi başlatıldı denebilir. Türk milli kahramanları ortaya çıkarılmaya bazı eserler Farsçadan Türkçeye çevrilmeye başlandı. İran Azerbaycanının tarihini araştırmak için Feridun İbrahimi ve Zeynelabidin Giyami görevlendirildi. [22]
İran Azerbaycanı Sovyet gözetiminde bağımsız olmak için yavaş yavaş ilerliyordu. Pişeveri önderliğinde kurulan bu Azerbaycan hükümeti ancak 1 sene ayakta kalabilecekti. Bu süreçte aynı zamanda İran Türklerinin parçalanma sürecinin de başlangıcı olarak kabul edilir. 19 Ocak 1946 tarihinde ise Güney Azerbaycan veya İran Azerbaycan’ı sorunu BM’de görüşülmeye başlandı ve bu durum 2. Dünya savaşı esnasındaki ABD, Rusya ve İngiltere ittifakının sonunu getiren olay olacaktı. Rusların bölgeden çekilmesi talep edildi. Lakin Ruslar bu fikre sıcak bakmıyorlardı ve bu bir krize sebep oldu ve 40 yıl sürecek olan soğuk savaş dönemi böylece başlamış oldu.[23]
Azerbaycan’da ki bu olaylar 21 Ocak’da Hekimü’l-Mülk kabinesinin istifa etmesine sebep oldu ve yeni hükümeti oluşturma görevi Kavamü’s-Saltana’ya verildi. Kavam hükümeti döneminde Azerbaycan’da olan bağımsızlık hareketlerine son verilecek ve Tebriz ele geçirilecektir. Kavam Azerbaycan’a özerklik vermek istemiyordu o sadece eyalet statüsünde bazı haklar vermekten yanaydı. Özerklik verir ise İran’ın parçalanacağından endişe etmekteydi. Çünkü İran çok fazla sayıda önemli etnik nüfus barındırıyordu ve bunlarda özgürlük talebinde bulunabilirlerdi. ABD, Türkiye ve İngiltere de İran’ın parçalanmamasından yana bir tavır koymaktaydılar. 22 Nisan da Pişeveri ile Tahran hükümeti temsilcisi İpekçiyan arasında bazı konularda müzakerelerde bulunuldu. Pişeveri özerklik elde edemedi ama önemli bazı hakları elde etmeyi başarmıştı. Lakin görüşmelerin devamında mali meselelerden dolayı sorunlar çıktı. Kavam hükümeti bağımsız bir İran Azerbaycan’ı istemediğinden saldırıya geçti. Tebriz hükümetine göre ordu ve silah bakımından üstün olan İran hükümeti Tebriz hükümetine saldırmaya başladı. Tebriz hükümeti askerleri İran orduları karşısında hızlı bir şekilde kaybediyorlardı. Son olarak Tebriz’i savunmaya ve Tebriz’i ayakta tutmaya karar verseler de Tebriz de düştü. [24]
ABD başından beri birleşik bir İran’ı savunuyordu ve bundan dolayı İran hükümetinin Güney Azerbaycan’a saldırmasını destekliyordu. Pişeveri ise Rusya’nın desteğine güveniyordu ve savaş sırasında da Ruslardan yardım istemişti. Lakin Ruslarla ABD aralarında anlaştıkları için, Pişeveri hükümeti kaybedecekti. Öyle de oldu. Pişeveri hükümeti Rusya’dan yardım istedi. Lakin Stalin Pişeveri’ye yolladığı özel mektupta İran’ın kendi ülkesinde istediği yere asker sevk edebileceğinden bahsetmekteydi. Ruslar başarısızlığa uğramışlardı ve onlara güvenenlerde başarısız oldular. Rusya Sovyet Azerbaycan’ına girişe izin verdi bir süre Pişeveri ve beraberindeki bazı yöneticiler Sovyet Azerbaycan’ına sığındılar ve bir süre sonra da ses çıkarmasın diye olsa gerek ortadan kaldırılacaktı. Böylece Azerbaycan hükümetinin bir asırda elde edemediği hakları 1 yıl gibi kısa sürede elde eden bu hükümet dağıldı. [25]
Bu şekilde Türklerin kurmaya çalıştığı hükümet devrilince bir daha da adeta kendilerini toparlayamadılar. 1947 yılından devrim arifelerine kadar 1978’lere kadar etkin bir şekilde faaliyet gösteremediler. Bu dönemde başta olan yöneticiler Türklerin İran devletinden ayrılıp özerk bir yapı kurmalarını engellemeye çalışacak ve bu yönde politikalar geliştireceklerdir. Azerbaycanlı teorisini ortadan kaldırmaya çalışacaklar ve onun yerine Paniranizm teorisini öne süreceklerdir. Türkçenin yerini artık farsça almıştı ve Farsça eğitim seferberliği başlatıldı adeta. 1963’te İran hükümeti büyük bir eğitim seferberliği başlattı buna eğitim orduları diyebiliriz. Amaç İran’ı tek bir dilde farsça da birleştirmek bunun için askerlik görevi yapanların 18 ay içerisinde 6 ayı askeri ayrılacaktı ve 12 ayı da farsça eğitimi verme görevine ayrılacaktı. Muhammed Rıza şaha karşı eğer devrim olmasaydı da o politikalarına uzun süre devam edebilseydi Türk nüfusu büyük ölçüde farslaşacaktı.
Rıza Şah döneminde eğitim alanında yapılan faaliyetler Türkler arasında okuma yazma oranını artırdığı bir gerçektir. Rıza Şah dönemine tek bir açıdan o da sadece yaptığı kötü şeyleri görerek bakmak dönemi tüm boyutlarıyla ele almamak ve yanlış değerlendirmelere yol açmaktır. Şah döneminde aynı zamanda köylerde sağlık ve kalkınma alanlarında bazı çalışmalar yapıldı. Halkın çoğu köylerde yaşıyordu ve dolayısıyla en büyük destek köylerden gelecekti. Rıza Şah buna göre köylere yönelik bazı faaliyetleri oldu. [26]
1960-1970 arası dönem Şah’a karşı isyanların had safhaya ulaştığı tarih olarak bilinmektedir. Türkler genelde sol grupları desteklemeye meyilli iken İran da Ayetullah Şeriatmedari’nin etkin kişiliği ve önemli birisi olmasından dolayı adeta tüm gruplar İslami bir kimlik altında Şah’a karşı isyan bayrağını kaldırmışlardı. İsyan merkezi ise Tebriz’di. Tebriz’de 1978’de gerçekleştirilen isyan İran İslam devriminin başlangıcı kabul edilir. İlginç olan şu ki Şah’a karşı olma ve onu ülkeden gönderme konusunda birbirleriyle taban tabana zıt olan muhtelif gruplar tek çatı altında birleşti.
Şeriatmedari’nin ismi devrimden önce Humeyni’den daha fazla duyulmaktaydı. O fakihlerin veya mollaların devleti yönetmesini değil, devleti kontrol etmesini savunuyordu. Dolayısıyla Humeyni’nin velayet-i fakih görüşüne, düşüncesine karşı çıkmaktaydı. Aralarında bu şekilde bir görüş ayrılığı bulunuyordu ve Humeyni devrim olana kadar Şeriatmedari’nin nüfuzundan yararlanmak istemiştir. [27]
Kasım 1978’de Fransa da Humeyni ile Milli cephe lideri Kerim Sencabi arasında Savak’a ve Şah’a karşı ortak hareket etme kararı alındı. Artan isyanlar ve gösteriler Şah’ı ülkeyi terk etmeye zorladı. 16 Ocak 1979’da Şah İran’dan kaçtı ve böylece devrim tamamlandı. Sonucunda günümüz İran İslam Devleti ortaya çıktı. İran İslam devleti devrimden 1 yıl sonra da Saddam’ın Irak’ıyla savaşmak zorunda bırakılacaktı. Yaklaşık 9 yıl süren bu savaştan yıpranmış olarak çıkacaklardı. Savaşa giderken oturmuş bir ordu sistemi, generaller topluluğu, Irak’ın sahip olduğu teknolojik savaş aletlerine sahip değildi. Dolayısıyla her iki tarafta büyük kayıplar verecekti bu savaşta. Savaştan ve işsizlikten dolayı ülkenin demografik ekonomik ve sosyal yapıları çözülmeye ve değişmeye başlayacaktır. Devrimden sonra ise Avrupa ve ABD tarafından uygulanan ambargo İran’ı Rusya ve Çin tarafına sevk etmiştir. Pehlevi Şah’ının ülkeden gönderilmesiyle birlikte ABD İran dostluğunu kaybetmiş ve “büyük şeytan” adlandırılmaya başlanmıştır.
Devrim yapıldıktan sonra bazı önemli muhalifler tasfiye edildiler. Ayrıca devrimin güvende ilerleyebilmesi içinde Savak adlı istihbarat örgütünü kurdular. “Savak bölgedeki en meşhur ve cani örgüt haline gelecekti. İşkence tezgahlarının Ortadoğu’da eşi benzeri yoktu. Savak karargahında daimi bir ABD gizli misyonu vardı.” Albay Nimetullah Nasiri monarşinin son 15 yılında ise Savak’ın başına geçti. Ayrıca İran nüfusunun 3’te birinin bir şekilde Savak’a çalıştığı bilinmekteydi.[28]
Devrimden sonra ise böyle bir durumun tekerrür etmemesi için önlemler aldılar. Silahlanma yoluna gittiler. Özellikle ABD’nin başını çektiği Avrupa öncülüğünde İran yalnızlaştırma politikası yaşıyordu ve buna karşın diğer devletlerle yoğun ilişkiler içine girdiler. Arap dünyası da İran-Irak savaşında Irak’ın tarafını tuttuğundan İran adeta bölgede tek kalmıştı. Onu destekleyen bir Suriye devleti bulunuyordu. Dolayısıyla İran sonraki yüzyıllarda Rusya ve Çin tarafına doğru kayacaktır.
Özellikle İran silahların alımı için mezkur ülkelere yönelmek mecburiyetinde kaldı takip ettiği politika gereğince. Ali Ekber Rafsancani, 1980 yılında Kuzey Kore’ye ve Çin’e silah alışverişine gitti. Irak-Amerika savaşından sonra da mecburi olarak silahlanmaya gitmesi gerekiyordu. Çünkü Amerika’nın Irak’a girmesi İran içinde tehlikeli bir durum arz ediyordu. Onun döneminde öne çıkan bir diğer özellik sıkı bir Farsçılık politikası yürütmesiydi. İran, Afganistan ve Tacikistan’ın olduğu büyük Fars kimliğinden bahsetmeye başlamıştı. Bu politikalar hem mezkur devletler açısından sıkıntı oluştururken hem de Batılı güçler açısından sorun oluşturmaktaydı. Amerika İran’a doğrudan saldırmanın çok güç olduğunu bildiğinden onu içerden çökertme siyaseti gütmeye başlamıştır.[29]
İran Coğrafyası 648.195 km² yüz ölçümüne sahiptir. 2006 nüfus sayımına göre ise 70. 049. 262 nüfusu vardır. İran bölgesinde Türk, Fars, Kürt, Arap, Tat, Talış, Gilek, Tabari/Mazendarani, Lek, Goran, Simnari, Râci, Sengseri, Aştiyani, Lor, Lari, sistani, Beluçi, Tacik, Peştun, Çingene, Ermeni, Asuri/Süryani, Musevi ve diğer etnik gruplar yaşamaktadırlar. Haliyle de 100’den fazla dil kullanılmaktadır.[30]
Nüfusu milyonu aşan ve milyona yakın şehirleri ise Tahran (7.705.034), Meşhed( 2.410.800), İsfahan (1.583.609), Tebriz (1.378.935), Şiraz (1.214.808), Ahvaz (969. 843) ve Kum (951.918)’dur. [31]
Petrol bakımından dünya da önemli sayıda petrole sahip olan yerlerdendir. Petrol rezervi en zengin ülke 259. 9 milyar varil ile Suudi Arabistan’dır. Ondan sonra sırasıyla İran 137.6 milyar varil, Irak 115, Kuveyt 101.5 diye dünya sıralaması devam etmektedir. [32]
İran Ortadoğu da önemli sayıda nüfusuyla ve ekonomik ve maddi imkanlarıyla değerlendirildiğinde anlaşılacaktır ki Ortadoğu da önemli bir yerde durmaktadır. Bölgede önemli aktörlerden biridir. Yakın zamanda da İran’ın bölgede aktör olmaya çalışmasını gözlerimizle görmekteyiz. ABD’nin İran’a uygulanan ambargoyu kaldırma kararı alması İran ve Ortadoğu için bir dönüm noktası olacağı aşikardır. Özellikle nükleer konularda anlaşıldıktan sonra varılan bu ambargonun kalkması İran’ı ekonomik ve birçok alanda kalkındıracak gibi görülüyor. Şimdiden İran’ın petrol satışlarında artış olmaya başladı bile.
Kaynakça
Albayrak, Ramazan. Türklerin İran’ı. Ankara: Berikan, 2013.
Attar, Aygün. İran’ın Etnik Yapısı. Ankara: Divan, 2006.
Blaga, Rafael. İran halkları el kitabı. Yeni Zamanlar, 1997.
Fisk, Robert. Büyük Medeniyet Savaşı Ortadoğu’nun Fethi. İstanbul: İthaki, 2011.
[1] Rafael Blaga, İran halkları El kitabı(Yeni Zamanlar, 1997), s. 284.
[2] Rafael, İran, s. 285-286.
[3] Rafael, İran, s. 287.
[4] Giden öğrencilerden olan Mirza Cafer Han Naşirü’d-devle Tebriz de 1858’de İran’da ilk bakanlar kurulunu oluşturdu.
[5] Rafel, İran, s. 288.
[6] Rafael, İran, s. 231.
[7] Rafael, İran, s. 231.
[8] Rafael, İran, s. 234.
[9] Rafael, İran, s. 240-241.
[10] Aygün Attar, İran’ın Etnik Yapısı(Ankara: Divan, 2006), s. 247-248.
[11] Aygün, Etnik, s. 248-249-250.
[12] Aygün, Etnik, s. 255-256.
[13] Aygün, Etnik, s. 258.
[14] Aygül, Etnik, s. 261.
[15] Ramazan Albayrak, Türklerin İran’ı (Ankara: Berikan, 2013), s. 12.
[16] Albayrak, Türkler, s. 29.
[17] Aygün, Etnik, s. 264-265-266-267.
[18] Aygün, Etnik, s. 270-271-272-273.
[19] Albayrak, Türkler, s. 22.
[20] Aygün, Etnik, s. 274-275.
[21] Aygün, Etnik s. 277-278-279.
[22] Aygün, Etnik, s. 284-285-286.
[23] Aygün, Etnik, s. 296.
[24] Aygün, Etnik, s. 296-297-298.
[25] Aygün, Etnik, s. 303.
[26] Aygün, Etnik, s. 304-311.
[27] Aygün, Etnik, s. 318.
[28] Fisk, Ortadoğu, s. 107.
[29] Aygün, Etnik, s. 344-347.
[30] Albayrak, Türkler, s. 22.
[31] Albayrak, Türkler, s. 26.
[32] Albayrak, Türkler, s. 29.