İRAN'IN MEŞHUR SİMALARININ TARİH ANLAYIŞLARI

GENEL

İran’ın meşhur simalarının tarih anlayışları

Muhammed Ali Furugi ve Ahmed Kesrevi

Öncelikle ben hem kendi tez konumla alakalı olduğundan hem de tez münasebetiyle okumakta olduğun İran’ın modern döneminden iki şahsiyetinin tarih anlayışını anladığım kadarıyla kağıda dökmek isterim. Belki kısmi olarak tarih anlayışını bahsedeceğim bir diğer kişi de Muhammed Ali Furugi’nin eserini Farsçadan Türkçeye 1926 yılında çeviren müelliftir. İlk olarak Muhammed Ali Furugi’nin kısaca hayatından ve çevirenin düşüncesinden bahsetmek, son olarak da muasır dönemin önemli müverrihlerinden olan Ahmet Kesrevi’den bahsetmek isterim. Bu müverrihlerin eserlerinden bölümler okudum ve sayfa sayımız da sınırlı olduğundan genel bir görüntü çıkarmaya çalışacağım anladıklarımdan.

Muhammed Ali Furugi:

Muhammed Ali Furugi 1877 yılında Tahran’da doğmuştur. İlk eğitimini babasından aldıktan sonra dönemin önemli kurumlarından ders almakta okumaya ve bilmeye olan merakı sonucunda kendisini geliştirerek birçok dil öğrenmekte ve dönemin önemli bir siyasi figürü haline gelmektedir. Pehlevilerin öncüsü Rıza Şah’ın başa geçmesinde önemli rol oynayanlarından birisi ve Rıza şahın 1941’de ülkeden kovulmasında da önemli roller oynamaktadır. Savaş bakanlığı, maliye bakanlığı, adalet bakanlığında gibi birçok bakanlıkta ve başbakanlık görevlerinin yanı sıra elçilik ve hocalık yaptığını da söylemek zorundayız. Ayrıca önemli bir tarihçi ve edebiyatçıdır da. Birçok önemli tarih, felsefe ve edebiyat kitabını Farsçaya aktarmıştır. 1941 Yılında Rıza Şah sürgüne gittikten sonra zaten hasta olan Furugi vefat eder.

Tarih-i İran-i Bozorg adlı yazdığı bir eser 1926 yılında “bıyıklı oğullarından” Ömer Halis tarafından Türkçe ’ye tercüme edilmiştir. Ömer Halis’in kim olduğunu bilmiyoruz. Eserin başında şöyle yazmaktadır. “erkân-ı harbiye-i umumiye talim ve terbiye dairesince neşir olunmuştur.” Çevirenin farsça bildiğini biliyoruz ve hakkında başka da bir bilgimiz yok şimdilik. Eserin girişine yazdığı ön sözden onun nasıl bir tarih-i düşünceye sahip olduğuna dair ipuçları geçiyor elimize.

Eldeki verilerden yorumlamaya başladığımız da eserin girişinde Ömer Halis dönemin hakim düşüncesi olan Türkçülükten etkilenmiş durumdadır. İran’ın 10 milyon nüfusu olduğu ve bununda yarısının Türk olduğundan bahsediyor. Diyor ki eğer buralara Ruslar gelirse kardeşlerimizi esir alacaktır. İlerleyen kısımlarda milliyetçilik daha da öne çıkmakta ve şöyle demektedir.

“İran devletinin harici telkinât tesiriyle kendisinin ve Türklüğün zararına çalışmış olması da heman her asırda görülmüştür. İran tarihinin edvâr-ı evveliyesinde asırlarca temâdi iden İran- Turan savaşları yetmiyormuş gibi Turanı akvam da birbiriyle çarpışmış ve miladdan yüzlerce sene evvel İran’da hakim olan midyelilerden itibaren muhtelif Türk silsilelerinin muktedir hükümdarları bile şöhret, gaflet, zevk ve menfaat tesirleriyle milliyetlerini unutmuş ve hatta bütün kudretleriyle Türk ve Türklük zararına çalışmışlardır.[1]

Türklük denen Türk olmak denen bir durum karşımıza çıkıyor dikkatli okuduğumuzda. Türklüğün yararına ve zararına çalışmak olarak İran tarihi değerlendirilmiştir.   Yine aynı sayfa da mübarek Türk kanından bahsedecektir. Yani şu noktaya geliyoruz sanırsam; anladığımız kadarıyla yazar için tarih önlem ve tedbir almak ve anlık olarak ve gelecekte sana faydalı olması anlamı taşımalıdır. Bu sonuca nereden ulaştık sorusu ise; yazar aynı zamanda İran ile sınırdaş olduğumuzda ve Tarihte bize düşman bir tavır izlediğinden dolayısıyla İran’ı iyi tanımalıyız ondan gelecek bir tehlike direk olarak bizi ilgilendirmektedir sonucuna ulaşmaktadır bizce.

Ömer Halis Furugi’nin yazdığı esere kendi söyleyişiyle bağlı kalarak bir tercüme yapmıştır. Ama kendi gerekli gördüğü bazı yerlere dipnotlar düşmüş ve açıklamalar yapmıştır. Sayfa 6’nın dipnotunda yaptığı açıklamada söyledikleri şayan-ı hayrettir. Yavuz sultan Selim’in Şah İsmail’le savaşırken bir sebebinin olduğunu bir davasının olduğunu söylüyor. Bu davasının Anadolu ve İran’daki Türkleri birleştirmek olduğunu dile getirmektedir. Yani özellikle biz şahsi olarak bunun doğru bir tespit olduğunu düşünmüyoruz. Türklükten ziyade orada öne çıkan anahtar kavramlar daha başkacadır. hilafet, Türkmen aşiretleri tehlikesi, doğu sınırında çatışma vs. anahtar kavramları yazabilirsek de Türk birliğini sağlamak bizce burada zorlama ve ideolojik kalmaktadır.[2]

Ömer Halis’in tarih anlayışının dönemin bir ürünü olduğunu ifade ettikten sonra asıl müverrihimiz Muhammed Ali Furugi’nin Tarih anlayışını masaya yatırabiliriz. Kendi kişisel okumalarımızda elde ettiğimiz malumat doğrusunda ve yazdığı Tarih-i İran-ı Bozorg adlı kitabından elde ettiğimiz bilgiler sonucunda şu sonuca vardık. Muhammed Ali Furugi yazdığı eserlerinde özellikle mezkur kitap da ki amacı insanların tarihten ders almasıdır. Ama hangi insanların tabi ki yöneticilerin. Yazdığı kitabı ders kitabı olarak yazdığını tahmin ediyoruz.

Bir olay anlatmak istiyorum. Rıza Şah’ın taht giydirme törenini gerçekleştiren kişi Furugi’dir. Taç giyme töreninde bazı müverrihler onun Rıza Şah’a “yalakalık” yapmadığını orada söylediği sözlerin aslında ders verme amacı taşıdığını tarihteki büyük şahsiyetlerin nasıl davrandığını görevlerinin neler olduğunu orada zikretmesi onun Rıza Şah’ı ihtar etme amacı taşıdığını söyleyen müverrihler vardır ki biz de bu görüşteyiz. Eserlerin de de keza ders verme amacı gütmektedir.

Artık ümit etmek isteriz ki şimdiki tecrübe görmüş malumatlı, muhteşem rüesa ol zamanı cahiliyet günlerinden sayarak tarihi dikkatle okusunlar, ta ki nifak okunun her iki tarafı cerihadır eylediği ve bu sevdanın hiçbir tarafa hayır ve faide vermediği tamamıyla malum olmuş olsun.[3]

Yukarı da tarihi dikkatle okusunlar sözünü devrin yöneticilerine ithaf etmektedir. Muhteşem rüesayı da bugünün bakanları arasına alabiliriz. Dolayısıyla yazdığı eserlerinde içinde bulunduğu topluma söz söylemektedir Furugi. Her dönem kendi tarihçilerini çıkarıyor belki. Ömer Halis döneminde ki genel eğilim milliyetçi bir çizgide olduğundan dönemin ileri gelenleri ister istemez bu akımdan etkileniyorlar. Muhammed Ali Furugi’nin durumuna bakacak olursak, Furugi Avrupa’yı bilen takip eden bir kişidir. İran ise 20. Yy’i kara saban ve öküzle giren bir ülkedir. Toplumda yozlaşma, kavga ve anarşi hakimdir. Böyle bir durumda halkı eğitmek ve yöneticileri agâh etmek istemektedir.

Emir Nizam ordunun tertip ve intizamını, İradı iki milyon artıracak surette umur ve kuyudat-ı maliyenin ıslahını az zamanda muhal görünen harabinin tamirat ve imarını bir iki sene içinde vücuda getirmiş idi ki bütün bu işler kendi büyüklüğünün delilini teşkil ederler. Emir Nizam payitaht ve sair vilayatın intizam ve emniyeti cadde ve yolların eşkıyadan tasfiyesi, cur ve zulmün, akın, çapul ve tecavüzün kaldırılması, memalik-i hariciye de dahi itibarı devletin temini, dahilde ulum ve sanayiin terviç ve teşviki ve ziraat, dokumacılık ve diğer işlerle adât rezile halat-ı zemimenin nesih ve terki, iltimas ve rüşvetin men’i, sıfat-ı hasene ve huzzal-ı merzıyye ile hareketi ve milletin esbab-ı terbiyesini cem’ ve ihzar içün darul-Funun inşası ….icadı ve sair bu gibi şeylerden hiçbir şeyi geri bırakmadı.” [4]

Benim burada dikkatimi çeken husus tamamen memlekette neler yapılması gerektiğinden bahsediyor yani yine neler yapılırsa iyi olarak adlandırılacağından geriye nasıl güzel bir şekilde anılmak mümkün olacağından bahsediyor. Dolayısıyla bu çok önemlidir.

“fakat kendi işlerini takviye de büyüklerin çoğunu ezdi ve müdahale ettirmedi ve müfrit su-i zannı hasebiyle bütün işleri kendi yapmağa uğraştı. Bu sebeple işler teehhür oldu.”[5]

Normalde müverrihler eserlerin de özellikle günümüzdeki yakın dönem müverrihleri eserlerinde de böyle olayları yazmazlar daha önemli gördüklerini yazarlar örneğin yani bu bilgi adeta ders verme niteliği taşımaktadır. Yani insanlardan güvendiklerinize iş yaptırın yoksa her işle siz uğraşamazsınız işler illaki aksar demekte burada ders almak için yazmakta tarihi.

Ahmet Kesrevi:

Kesrevi 1890’da Tebriz’de doğdu. 1919’da adalet bakanlığında çalıştı. Görülen bir dava esnasında şahın aleyhine dava açanları savunduğu için görevden ihraç edildi.  Ondan sonra belli bir zaman Tahran Üniversitesinde hocalık yaptı. 1946’da fedaiyan-ı İslam örgütünden kişilerce öldürüldü. Tarih, edebiyat ve dil konularında yüze yakın kitap telif eden dönemin önde gelen ilim adamlarındandır. Furugi’yle çağdaştır ve onunla tanışmaktadır Ayrıca.[6]

Ben Ahmet Kesrevi’nin der râh-ı siyaset adlı eserini okudum. Orada ilgimi çeken Ahmet Kesrevi’nin dönemin sorunlarına eğilmeye çalışan bir adam olduğudur. Eserinde bazı sorunlara çok mantıklı ve tutarlı cevaplar vermekte insanları dinlemeye sevk etmektedir.

Örneğin diyor ki herkes siyasetten bahsediyor ve siyasetten konuşuyor ama kimse siyasetin ne olduğunu biliyor mu? Siyaset nedir diyor? Siyaseti açıklıyor ve ona tarihten örnekler veriyor. Tarihi kendi argümanlarını desteklemek ve halkı da aydınlatmak amacıyla kullanıyor. Ayrıca kendi döneminde ki olayları da yorumlayıp en son hakikatin ne olduğunu yani kendisinde doğrunun ne olduğunu anlatıyor eserlerinde.

Ona göre “siyaset bir toplumun diğer topluma olan bağı ve bu bağın nasıl olduğudur.” [7]

“siyaset bir toplumun diğer toplumlar arasında kendisine yaşam alanı ve ilerleme açabilmesine denir.”[8]

Siyaset olarak bunu ifade ettikten sonra halkta siyaset nasıl anlaşılıyor onu da söylüyor. Bir olay anlatıyor bir tane adam falanca imamzadenin mezarının tamiri için para topluyor. Ahmet Kesrevi o adamdan soruyor diyor ki neden para topluyorsunuz bu insanlardan o da para toplayarak ve onları etrafımda toplayarak vekil olacağım diyor. Dolayısıyla siyaset insanları aldatmaktır diyor burada.[9]

Sonra da tarihten örnek vererek son noktayı koyuyor. 300 yıllık bir süre de Safevilerin ortadan kaldırılmasıyla meşrutiye kadar olan dönem içinde yaptıkları davranışlar ve hareketleri bakımından siyaset bilen iki kişi bulabiliriz demektedir. Bunar Mirza Taki Han ve Nadir Şah’tır. Dolayısıyla Kesrevi’nin böyle bir eğitim tarzı vardır. Daha nice örnekler ve değişik bakış açılarından olaya yaklaşabilirsek de sayfa sınırlamasından dolayı burada bitirmeyi uygun buluyoruz.[10]

 

Not: 2017'de kaleme alınmıştır

Bibliyografya:

Bilgin, Orhan. “Seyyid Ahmed Kesrevi.” DİA.  25.  s. 311.

Furugi, Muhammed Ali. Tarih-i İran-ı Bozorg. Çev. Ömer Halis. İstanbul: Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Talim ve Terbiye dairesi, 1926.

Kesrevi, Ahmed. Der Râh-ı Riyaset. Tahran: Çap-ı Rüşidiye, 1357.

[1] Muhammed Ali Furugi, Tarih-i İran-ı Bozorg, çev. Ömer Halis (İstanbul: Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Talim ve Terbiye Dairesi, 1926), s. 2.

[2] A.g.e, s. 6.

[3]A.g.e, s. 43.

[4] A.g.e, s. 49.

[5] A.g.e, s. 46.

[6] Orhan Bilgin, “Seyyid Ahmed Kesrevi,” DİA 25, s. 311.

[7] Ahmed Kesrevi, Der râh-ı siyaset, (Tahran: Çap-ı Rüşidiye, 1357), s. 4.

[8] A.g.e, s. 4.

[9] A.g.e, s. 3.

[10] A.g.e, s. 5.

Ozan Dur
Ozan Dur

İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi'nden mezun Filistin ve İran Araştırmaları- yazar [email protected] Poliglot (8), dillere dair Çalışma Alanım Ortadoğu ve Diller

Yorum Yaz