İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Giriş
25 Mayıs 2020 tarihinde ABD'nin Minneapolis kentinde Afro-Amerikalı George Floyd isimli bir adam “sahte para ile alışveriş yaptığı” iddiasıyla gözaltına alındı. Floyd'un “nefes alamıyorum, lütfen bırakın” demesine rağmen, polis memuru tarafından Floyd’un boğazı dakikalarca sıkıldı ve 45 yaşındaki adam önce bayıldı sonra da hayatını kaybettiği açıklandı. Bu olaydan sonra ABD’de büyük çapta ırkçılık karşıtı gösteriler başlatıldı, büyük şehirlerde yağmalar yaşandı. Trump yönetiminin olayları doğru analiz edemeyip sert tedbirler alarak tepki vermesi ve tabiri caizse yangına körükle gitmesi olayların daha da büyümesine ve içinden çıkılmaz bir hal almasına sebep oldu. Hatta Trump, resmi twitter hesabından göstericilere karşı çok sert söylemlerde bulundu. Bir çok eyalette şiddetli eylemler yaşandı. Olayların kontrol altına alınamaması sebebiyle de ABD genelinde birçok eyalette sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Bu olayları, bütün dünyanın yaşadığı bir küresel kriz olan küresel salgın ve böyle bir salgın krizinin belki de tarihte ilk defa olarak bu kadar büyük çapta yaşanmasına sebep olan en büyük etmenlerden küreselleşmenin kuvvetli ilişkisiyle okuyabiliriz. Bunun ekonomik, sosyal ve politik sonuçları bağlamında da şüphesiz bir değişim yaşanacağını ve hatta bu değişimin bir zorunluluk haline geleceğini söyleyebiliriz. ABD’nin ırkçılık ve göçmen politikalarını ve ABD’de yaşanan gelir adaletsizliğini de ele aldığımızda Floyd olayından sonra yaşanan gelişmeleri, ABD iç siyasetindeki kurumlara ve yapılara işlemiş bozulmuşluğa karşı “sistemsel hoşnutsuzluğun” tezahürü olarak okuyabiliriz. [1]
Küreselleşme ve Küresel Salgın
“Sosyolog Ulrich Beck’in küreselleşme tartışmaları bağlamında ortaya attığı “risk toplumu” kavramsallaştırması salgının gelişimi ve yayılımında küreselleşmenin oynadığı rolü tartışmak açısından iyi bir başlangıç noktasıdır. Kısaca ifade etmek gerekirse, Beck’e göre önceleri daha yerel veya ulusal olan risk rejimi, küreselleşme sürecinde yerini küresel bir risk rejimine bırakmıştır. Buna göre, iki veya üç yüz yıl önce dünyanın herhangi bir yerinden yaşanan bir ekonomik çöküş veya salgın hastalık dünyanın öbür ucunda yaşayan insanlara çok az ve yavaş etki ederken bugün çok daha hızlı bir biçimde ve doğrudan etki edebilmektedir. COVID-19 salgınının gelişimine baktığımızda küreselleşmenin tanımı içinde vurguladığımız mal, sermaye ve insan akışları bağlamında istikrarlı ve hızlı biçimde artmış olan yatırımcı, profesyonel, işçi, turist ve göçmen akışlarının önemli bir rol oynadığını görüyoruz. Mesela, İtalya’da salgının merkezi olan Lombardiya bölgesi ve Milano kenti tekstil ve moda sektörlerinde faaliyet gösteren binlerce Wuhan kaynaklı Çinli yatırımcı ve göçmene ve çok sayıda ortak yatırıma ev sahipliği yapıyordu. Almanya’daki ilk COVID-19 vakaları da Wuhan bölgesinde fabrikası olan bir Alman firmasının Çinli bir çalışanın Almanya’ya yaptığı iş ziyareti sonucunda ortaya çıktı. Salgının en yoğun olarak kendini gösterdiği bölgeler ise küresel ekonomide mal ve sermaye akışlarının en yoğun olduğu bölgeler olan ve küresel üçlü (global triad) olarak da adlandırılan Güneydoğu Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika.” [2]
Siyasi Boyut
Covid-19 virüsünden dolayı bütün dünyada yaşanan krizin, bütün dünya ülkelerinin etkilendiği gerçek bir küresel kriz olduğunu belirtmek gerekiyor. Yakın tarihte bu minvalde yaşanan en son kriz ise milyonlarca kişinin yaşamını yitirdiği İkinci Dünya Savaşı olmuştu. Savaştan sonra, savaştan hakim çıkan büyük devletlerin kontrolünde ve uzlaşmasıyla bir uluslararası sistem kuruldu. Ancak SSCB’nin beklenmedik ve ani çöküşü bu sistemde bir belirsizliğe sebep oldu. İki kutuplu dünyadan tek kutuplü dünyaya evrilen bu süreçte SSCB’nin dünya siyasetindeki boşalan yerini ABD doldurdu. ABD Başkanı George H. W. Bush’un (baba Bush) bu Sovyet sonrası dönemi bir “Yeni Dünya Düzeni” olarak açıkladı ve bu düzende hukukun üstünlüğü, kollektif güvenlik gibi ilkeleri bütün dünyaya vaat etti. Ancak günümüze kadar olan süreç içerisinde şunu gördük ki ABD, vaat ettiği ilkeleri yerine getiremediği gibi bir çoğunu da kısa süre içerisinde ihlal etti. Körfez Savaşlarında, demokrasi getirme vaadiyle işgal ettiği Irak’ta, Afganistan’da bunun bariz örneklerini görmekteyiz. Bilhassa 11 Eylül’den sonra ABD tarafından tek taraflı bir dünya sistemi kuruldu. Normal şartlarda bu sistem tek süper güç olan ABD dışında hiç bir ülke tarafından onaylanmadı. İkinci Dünya Savaşından ve SSCB’nin çöküşünden beri kurulan bu sisteme karşı hoşnutsuzluklar hem ABD iç siyasetinde hem de devletler arenasında bir hoşnutsuzluk olarak yer yer dile getirildi. Ancak Floyd’un ölümüyle birlikte ABD iç siyasetinde bu düzene karşı hoşnutsuzluk ABD tarihinde belki ilk defa olarak had safhaya ulaştı. Covid-19 sürecinden dolayı yaşanan gelişmeler de bu hoşnutsuzluğu tetikleyen en büyük unsur oldu. Dünya siyasetinde ise ABD, bir süper güç olmasına rağmen yaşanan bu küresel krize bir çözüm bulamamak ve alternatif bir teklif oluşturamamakla birlikte güvenilirliğini yitirdi. Hatta Trump yönetimi, Covid-19 virüsüne karşı zamanında yeterli önlemleri ve tedbirleri almayarak milyonlarca vaka sayısı ve ölüm ile ABD’yi dünyada virüsün merkezi haline getirdi. Sonuç olarak SSCB sonrasında ABD tarafından kurulan düzen, küresel salgın krizinin etkisiyle birlikte dünyada bir daha sorgulanmaya ve tartışılmaya başladı. Bu sürecin sonucunda devletler arenasında bir hesaplaşma ve yüzleşme yaşanacağı muhakkak. Ancak bu yüzleşmenin ne kadar şiddetli olacağını ve yaşanacak değişimleri süreç içerisinde daha net göreceğiz.
Ekonomik Boyut
Dünya’da ilk defa görülen bu pandemi süreci ekonomisinin büyüklüğüne ve kuvvetine bakmaksızın bütün dünya ülkelerini etkiledi. Daha büyük ve yerleşik ekonomi sistemlerine sahip büyük devletlerin küresel salgına karşı gerekli tedbirleri almadıkları için daha büyük kayıplara uğraması da dikkatleri çekti. Ayrıca salgının yayılması ile ilgili yapılan araştırmalar salgının küreselleşme ile ne kadar doğru orantılı olduğunu da gösterdi. Çin’de başlayan bu salgının yayılma hızı, mal ve hizmet akışının daha fazla olduğu ülkelerde daha etkili oldu. Ayrıca yine küreselleşmenin en büyük güçlerinden birisi diyebileceğimiz ve son yüzyılda dünya genelinde büyük bir güce ulaşan “turizm” sektörünün de virüsün yayılmasına imkan sağladığı büyük bir gerçek. Dünya’da turizm sektörünün en çok geliştiği İtalya, virüsün yayılma hızı ve vaka sayısının fazlalığıyla bunun en büyük örneği.
“Uluslarası İşçi Örgütü’nün yaptığı araştırmalara[3] göre Covid-19 krizi dünyadaki işgücünün yaklaşık % 81'ini temsil eden yaklaşık 2,7 milyar işçiyi etkiliyor. Salgından ötürü “ciddi ve yıkıcı” risk altında bulunan sektörlerde 1 milyar 250 milyon işçi çalışıyor.Dünya ekonomisinde en iyi ihtimalle %3, ılımlı bir tahminle %6 ve daha kötüsü olursa %10’lara varan bir daralmanın beklendiği bu krizde yıl sonunda 25 milyona yakın kişinin işsiz kalması bekleniyor.”[4]
Bu araştırmanın ABD’ye yönelik ekonomik sonuçlarını şu anki durumda bile görebiliyoruz. 3,5 ayda işsiz kalanların sayısı 47,5 milyona ulaştı[5] ve işsizlik seviyesi %14.7’ye çıktı.[6]
Bütün dünyada ülkelerin Covid-19 krizinden dolayı borçlanma eğilimine gireceklerini öngörebiliriz. Nitekim İMF, krizden etkilenen ülkeler için fon çıkaracağını duyurdu. Ancak hükümetlerin bu süreçteki sermayeyi korumaya yönelik kurtarma programları ve fon tahsis kararları eşitsizlikleri daha da artıracaktır. Bundan dolayı ülkeler geri dönüşü olmayan bir borç sarmalı riskine girebilir.
Sosyal Boyut
Küresel salgının ABD’deki sosyal sonuçlarına baktığımızda şöyle bir tablo ortaya koyabiliriz. Ekonomideki daralma, kayıplar ve iş kayıpları en alt sosyo ekonomik grubu doğrudan hedef alıyor. Dolayısıyla yaşlılar, engelliler, dul ve yetimler, işsizler bundan doğrudan etkileniyor. Bundan dolayı ABD’de yaşanan bu krizin en çok etkilenen kesimini yıllardan beridir sistematik ve kurumsal ırkçılığa ve eşitsizliğe maruz kalan siyahiler ve yoksulları gösterebiliriz. “Nitekim bir aile hekimi ve epidemiyolog olan Camara Phyllis Jones CNN’e verdiği görüşte[7] Amerika’da siyahların daha fazla enfekte olup ve daha fazla ölmelerini ironik bir dille onların bedenlerine kamusal yatırımın daha az olmasıyla bağlantılandırıyor.”
Bu kesimin sağlık hizmetlerine erişimi düşük olduğu için virüsten daha çok etkilenmeye sebep olan diyabet, kalp hastalığı ve akciğer yetmezliği gibi kronik hastalıklara daha fazla sahip oluyorlar. Özellikle ABD gibi sağlık hizmetine ulaşımın çok zor ve adaletsiz olduğu bir ülkede sosyal yapının bir çok problem yaşayacağı mümkün.
“Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı 6 Nisan’da yayımladığı The Social Impact of COVID-19[8] başlıklı bir notta doğru politikalar uygulanmazsa, COVID-19 salgınının yarattığı sosyal krizin, orta ve uzun vadede eşitsizliği, dışlamayı, ayrımcılığı ve küresel işsizliği de artıracağı belirtiliyor. Bu anlamda kapsamlı sosyal koruma sistemlerinin devreye alınması gerektiği vurgulanarak temel gelir güvenliğinin sağlanmasına ve sosyal kapasitenin artırılmasına çağrı yapılıyor. Bir diğer raporda[9] da özellikle sorumlulukların paylaşılmasına ve sorunun çok boyutlu bir şekilde ele alınmasına olan ihtiyaç dile getiriliyor.[10] Dünya’da yaşanan gelir adaletsizliği bağlamında da süreci incelediğimizde; Covid-19, ABD başta olmak üzere bütün dünyada yaşanan gelir adaletsizliğini bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermekte adeta bir turnusol kağıdı oldu.
“ILO’nun yaptığı analizlere göre , kendi hesabına çalışan küçük esnaf ve zanaatkarlar, küçük işletme sahipleri de büyük bir kayıp yaşayacaklar. Dünya ekonomisinde en iyi ihtimalle %3, ılımlı bir tahminle %6 ve daha kötüsü olursa %10’lara varan bir daralmanın beklendiği bu krizde yıl sonunda 25 milyona yakın kişinin işsiz kalması bekleniyor.”
Dünya ekonomisindeki bu azalmanın ABD ekonomisini etkilememesi çok zor bir ihtimal olarak görünüyor.
Irkçılık
Aslında ABD’deki ırkçılık tarihine baktığımızda Floyd benzeri vakaların çok sık yaşandığına ve bunun anormal bir durum olmadığına kanaat getirebiliriz. ABD’de ırkçılığın kurumsal boyutlarıyla yıllardan beri var olduğunu ve toplumsal boyutta da çok yerleşik olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim yapılan araştırmalar da bu gerçekliği bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir. Siyah nüfus, ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 13’üne tekabül etmesine rağmen hapishanedekilerin yüzde 37’sini ve askerin %17’sini oluşturuyor. Sosyo-ekonomik yükselme konusunda da siyahiler aleyhine büyük bir adaletsizlik ve fırsat eşitsizliği yaşanıyor. Siyahiler bu durumdan kurtulmak ve daha müreffeh bir yaşam sürmek adına ‘gettodan’ çıkıp orduya girip, spor, müzik ve eğlence sektörlerinde başarıyla sınıf atlamaya çalışıyor. Ancak özellikle şiddet, uyuşturucu ve kırılgan aile yapısının baskın olduğu bir sosyal realitenin etkisiyle başaramayanlar da yine hapishanenin yolunu tutuyor. Bunların dışında kalan George Floyd gibi ‘sıradan’ siyahlar da polisin siyah birini öldürme ihtimalinin beyazlara göre 2,5 kat daha fazla olduğu bir ortamda sistemik ırkçılığın kurbanı olmamak için uğraşıyorlar. Bu mücadele de sıklıkla Floyd’un yaşadığı trajik sonla bitebiliyor.[11]
“Floyd protestolarını özel kılan şeylerin başında olayın net biçimde baştan sona kameraya yakalanmış olması oldu ancak büyük bir siyasi krize dönüşmesinde Trump’a karşı muhalefet etkili oldu.”
Göçmen Politikaları
Yine ırkçılıkla bağlantılı olarak ABD’nin göçmen politikasına da değinecek olursak bugün önümüze şöyle bir manzara çıkıyor. ABD bugün göçmenler tarafından maddi imkanlarının yeterliliği sebebiyle göç için en çok tercih edilen ülkelerden birisi. Ancak ABD’nin mültecileri ülkeye kabul etme,sosyo-ekonomik şartlarını düzeltme, ülkeye sosyal adaptasyonunu sağlamada ve çokça sözünü ettiği insan hakları anlamında sınıfta kaldığını söylemek mümkün. Örneğin Sınır Tanımayan Doktorlar’ın Honduras ve Meksika’da, ABD sınırında ABD’nin göç politikaları ve bunun etkilerine dair yaptıkları araştırma spesifik bir örnek teşkil ediyor. “Orta Amerika ülkelerinde can güvenliğinden endişe eden pek çok insan ülkelerini terk etmek zorunda kalıyor ve Amerika Birleşik Devletleri’ne ulaşmak için göç yollarına düşüyor. Ancak ABD göçmen ve mültecileri ülkeye kabul etmemek için çeşitli yollar deniyor.”[12]
Sonuç
Covid-19 küresel salgını, ABD’nin hem iç politikada hem de dış politikada gücünün zayıflamasına ve etkisinin azalmasına sebebiyet verecek bir sürecin tetikleyicisi olmuştur. İç siyasette Floyd olayı ve sonuçları hem halkın hükümete olan güvenini azaltmış hem de bir ekonomik ve sosyal kargaşaya sebep olmuştur. Salgın süreci de doğru olarak yönetilemediği için Trump yönetiminin hem ülkesinde hem de dünyadaki imajı çizilmiştir. Zira kendi ülkesindeki salgını önleyemeyen bir süper gücün dünyada yaşanan bir salgına ne kadar müdahil olup, nasıl bir çözüm getirme imkanı olduğu da belirsizdir. Bundan dolayı küresel çapta bir krize yapıcı müdahale edemeyen bir süper gücün varlığı da akıllarda soru işareti oluşturmaktadır.
Ayrıca bu salgın, sosyoekonomik eşitsizliklerin toplum üzerindeki yıpratıcı etkilerini görmek açısından bir fırsat sunmaktadır. Yukarıda ABD’de yaşanan bununla ilgili örneklerini de belirtmiştik. Bu fırsatı yapısal çözümler üretmek açısından değerlendirme imkanı bulunmakla birlikte mevcut sistemsel ve kurumsal ırkçılığın ve gelir adaletsizliğinin buna müsaade etmeyeceğini ön görebiliriz. Bilhassa Floyd olayı sebebiyle ABD gündemini uzun bir süre meşgul edecek gibi duruyor.
Ubeydullah GÜNEŞ
ALINTILAR:
[1] http://blog.ilem.org.tr/suleyman-guder-nizam-i-alemden-kuresel-buhrana-covid-19-sonrasi-dunyanin-ahvaline-dair-bir-mulahaza/
[3]https://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/@dgreports/@dcomm/documents/briefingnote/wcms_740877.pdf
[5] https://www.haberler.com/abd-de-issizlik-maasi-basvurulari-beklentinin-13361415-haberi/
[6] https://tr.euronews.com/2020/05/08/abd-de-issizlik-yuzde-14-7-ile-buyuk-buhran-doneminden-bu-yana-en-yuksek-seviyeye-c-kt
[7] https://edition.cnn.com/2020/04/07/us/coronavirus-black-americans-race/index.html
[8] https://www.un.org/development/desa/dspd/2020/04/social-impact-of-covid-19/
[9] https://www.un.org/sites/un2.un.org/files/sg_report_socio-economic_impact_of_covid19.pdf
[11] https://www.setav.org/floyd-isyanlari-bir-amerikan-gercekligi-olarak-irkcilik/
[12] http://sinirtanimayandoktorlar.org/multeciler/abd-meksika-honduras-gocmenler-tehlike-altinda/
Yorum Yaz