Hicri bin dört yüz kırk yılını yaşamaktayız. Yani Hicret’in ardından tam bin dört yüz kırk sene geçmiş. Ancak uğraştığımız meselelere bakarsak hiç de öyle olmadığını görürüz. Sanki zaman geçmişte biz zamanı kendi lehimize kullanarak yol almamışız.
Acemin Araba, Arabın Aceme bir üstünlüğünün olmadığını dile getirerek aramızdan ayrıldı Peygamber efendimiz. Şuanki siyasi ideolojiler, bulunduğumuz ülke şartları hiç de bu evrensel mesajın tam olarak kavranabildiğini, yaşanılabilir bir İslam toplumu olmadığımızı göstermektedir. Hala birilerine Kürtler de bizim kardeşimiz Lazlar da öyle diyoruz. Bunu anlatmakla kalıyoruz ve bu zorunlulukla yaşıyoruz. Böyle bir ortamda, böyle bir yapıda ilerleyemeyecek ve hayırlı bir gelişme kat etmemizde söz konusu olmayacak. Yapabileceğimiz en önemli hususlardan bir tanesi veda hutbesindeki bu evrensel ifadeyi tekrar tekrar ifade etmek ve bunun bizler için en selametli yol olduğunu belirtmek olacaktır. Yine de bizler için bu ifadenin yetersiz olduğunu dile getirenler için toplumsal normlar, ekonomik boyutlar ve hayatın tüm şubeleri açısından emr-i Peygamberin tüm insanların ve kurumların sözlerinden daha kıymetli ve Müslümanlar adına en önemli belirleyici unsur olduğunu yinelemeliyiz. Çünkü böyle yaparsak bu yanlışa düşmüş kardeşlerimizi sağlıklı bir zemine davet etmiş oluruz.
Ve böylece sadece sonumuzu getirecek bir halin içerisine düşmüş olmayacağımızı belirtmiş oluruz. Müslümanların içerisindeki bu fitne gavurun tezgahından gelmiş ve insanlar ırk ayrımı sebebiyle toplumsal farklılığa itilir olmuştur. Ancak Müslüman topraklarda üstünlüğün belirleyici rol oynadığı tek nokta takva hususudur. Çünkü eğer bir yerin Müslüman beldesi olmasından bahsedecek olursak sadece ve sadece takvanın rol oynayabileceğini söz etmiş oluruz. En önemli hususun bizler adına bütünlüğü bozmadan kardeşlik emrini tam manası ile yerine getirebilmek için emr-i Peygambere sarılmayı kendimize bir borç bilmeliyiz.
“Irkçılığa (asabiyyeye) çağıran Bizden değildir; ırkçılık için savaşan Bizden değildir; ırkçılık üzere, asabiyye uğruna ölen Bizden değildir.” (Müslim, İmâre 53, 57, hadis no: 1850; Ebû Dâvud, Edeb 121; İbn Mâce, Fiten 7, hadis no: 3948; Nesâî, Tahrim 27, 28)
Al-i İmran Suresi, 103. ayet: Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.
Hucurat Suresi, 10.ayet Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz.
Allah hepimizi hakiki kardeşlerden eylesin.
Hüseyin Nuri ŞİŞMAN