İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
okuma süresi: 3 dakika 30 saniye
Müslümanlar olarak, takriben 17. yüzyıldan itibaren karşı karşıya kaldığımız temel sorunu “Karşıyız ama karşısında mıyız?” cümlesiyle ele almak istiyorum. Bu cümle, “iddiam kesinlikle böyledir” demek değildir; fakat anlatmak istediğim sorunu nezih bir şekilde özetliyor.
Bilhassa üniversiteye başladığım yıllardan itibaren yaşadığım birçok olayın nihayetinde, kendime genellikle şunu söyler oldum: “Aslında ben bu fikre karşıydım.” Bu cümle bir vicdan azabının eseri miydi, yoksa alışılagelmiş kalıpların yıkılmasından mı kaynaklanıyordu, bilmiyorum. Yani demek istediğim; yaptığım yanlışları gaflete düşerek bir anlığına mı yapıyordum, yoksa bu yanlışlar beni mi oluşturmuştu artık?
İnsanın fikirlerini oluşturan en büyük etken, “karşı’’sına aldığı şeydir. “Her şey zıddıyla kaimdir” ibaresinin gereğince, beyazın beyaz olduğu ancak siyah olduğunda anlaşılabilir; iyinin de iyi olduğu ancak kötü olduğunda anlaşılabilir. İnsanın kendisine sadece bir “karşı” bulması yetmez; aynı zamanda onun karşısında olduğunu ifade eden amellere de ihtiyacı vardır.
Yaşadığımız modern hayat, bize birçok fikri empoze etmek üzerine kurulmuş bir sistemdir. Karşı karşıya kaldığımız birçok fikir ve eylem, bizim anlayışımızla ne kadar uyumludur bilemiyorum. Fakat şunu belirtmek gerekir ki bir Müslüman olarak, bu yapılan ve yapılmaya devam eden şeylere eğer ki “İslami bir bakış” açısından bakabiliyorsak, karşıyızdır. Mesela, inşa ettiğimiz, içinde yaşadığımız kentler bizim kim olduğumuza dair ibareler taşır mı? Kentleri tanımaya imkân veren kent merkezleri hangi zihniyete göre planlanmıştır[1]?
Esasında, karşı olduğumuz birçok fikir ve eylem şu anda bilfiil hayatımızın içindedir. Ve biz bu olan şeylere her ne kadar karşı olsak da, maalesef ki karşılarında olamıyoruzdur ya da değilizdir.
Sorunların neler olduğunu tespit etmek, çözümlerini de beraberinde getirecektir gibi bir yargıda bulunmak zordur. Çünkü çözümler ancak imkânlar dâhilinde üretilen şeylerdir. Her imkân, aynı zamanda bir imtihandır ve her imtihan da bir imkândır. Günümüz çözüm araçlarının neleri çözdüğü, hep akılda tutulması gereken bir konudur. Çözüm diye zannettiğimiz birçok şey, belki de sorunları izale etmekten ileri gidemiyordur. Bu sebepten dolayı şu soruyu hep sormalıyız:
Zaman bize neler getirdi ve bizden neler götürdü? Bu hayatta yaşamamızı anlamlı kılacak belki de en temel soru budur.
Ulaştığımız şu zaman diliminde görüyoruz ki modernizm bizden birçok şey götürdü ve fakat bize hiçbir şey getirmedi. Zaten bizim olmayan bir kavram bize bir şey getiremezdi. Bizler, çözümleri kendi İslami kaynaklarımızda aramaktansa, modern olanın, yeni ve cafcaflı görünenin peşine takılmaktan ileri gidemedik. Modern dünyaya “karşı” olduğumuzu birbirimize telkin ederken, yine aynı fikirlerin tartışmasını, ismine bile yabancı olduğumuz bir kahveyi içerken, kaç tane söndürdüğümüzü sayamadığımız sigaraların dumanı altında, şehrin merkezindeki bol ışıklı ve müzikli bir kafede yapar olduk. Velhasıl efendiler; bir de baktık ki karşı olduğumuz fikrin tam kalbinde bulduk kendimizi.
Modernliğin sonucunda ortaya çıkan yaşam tarzları, bizi geleneksel toplum düzen türlerinin tamamından eşi görülmedik biçimde söküp çıkarmıştır. Modernliğin getirdiği dönüşümler, hem yaygınlık hem de yoğunlukları açısından önceki dönemlere özgü değişim biçimlerinin çoğundan daha etkilidir. Yaygınlık düzleminden bakıldığında, bu dönüşümler küresel düzeyde toplumsal bağlantı biçimlerinin kurulmasında etkili olmuşlardır. Yoğunluk açısından ise günlük yaşamımızın en öznel ve kişisel özelliklerini değiştirme aşamasına gelmişlerdir [2].
Yaygınlık ve yoğunluk, önemli iki kavramdır. Kısaca; yaygınlık, geçmiş dönemlerde hiç görülmemiş bir şekilde bu fikrin bütün coğrafyalara yayılması; yoğunluk ise bu fikrin hayatın bütün alanlarına derinlemesine nüfuz etmesidir.
Mevzumuz bir şekilde modernite ve modernizm kavramlarına bağlanıyor ve bağlanmak zorunda. Çünkü karşısında olmamız gereken birçok sorunun müsebbibi bu kavramlardır.
Sevgili dostlar, meramımız anlaşılmıştır umarım. Anlamak ve yaşayabilmek ümidiyle.
Vesselam.
Hamza AZAK
[1] Bir Müslüman Modernleşme ve Modernizm'e Nasıl Bakmalı? – Faruk Karaarslan
[2] Giddens, 2010, s. 12
Elif Esen
23.04.2025 / 12:56Herşey ziddiyla kaimdir. Yanlışı belli eden dogru olmak duasıyla. Kalemine sağlık
yaşar azak
23.04.2025 / 12:52Artık zaman önce kendini sonra çevreni değiştirme zamanı.Şikayet ve mazeret devri geçti.