İlim ve Medeniyet

İSMAİL ANKARAVÎ’YE GÖRE NEY VE İNSAN

Bişnev ez nez çün hikâyet mi-koned

Ez cüdâyihâ şikâyet mi-koned

“İşit ney’i; neler hikâyet, ayrılıklardan da nasıl şikâyet eyliyor.”

 

Mevlana Hazretleri Mesnevi’sine, “ney”in bize neler anlattığını dinlememizi talep ederek başlıyor. Peki bu ney ile kastedilen mana nedir? “Ney”i dinle dedi Hazret. Peki kimi, neyi dinleyeceğiz? “Ney”i dinleyecek isek neden, nasıl dinleyeceğiz?

 

Rusuhî- i Ankaravî, Mesnevi şerhinde şöyle giriş yapıyor mevzuya: “Pes yine gelelim ney bir niçe vecihten ibaret olmak kâbildir? Evvelâ…” der ve birincisini şöyle anlatır:

Neyden kasıt, hakikî sûfî ve vefâlı âşık yani içi mâsivâdan boş ve nefha-i Hak’la yani Hak nefesiyle dolu olan bir mürşid-i kâmil olsa gerektir. Burada yapılan benzetmeye dikkatleri celbetmek isterim. Neyin içi boş, ve nefes doludur. Hakiki insan da böyle olmalıdır. “Zira ney” diye devam ediyor Anakaravî, bir insan-ı kâmile sûreten, lafzen ve zâten tam bir şekilde benzerlik göstermektedir.

 

Sûreten olan benzerlik yüzün sarılığı ve sinenin şerha şerha yaralı olmasıdır. Ney sarı renktir, aşktan beti benzi atan âşığın yüzü de sarı renklidir. Ney delik deliktir, âşığın sinesi de aşktan kahrolduğu için yaralıdır.

 

Lafzen alâka şöyledir ki ehl-i Fars, nefy yani olumsuzluk manasında “ne,nî” lafızlarını kullanır. Kâmil insanlar da kendi asi varlıklarını inkâra gitmişler, adem-i aslîlerinde karar kılmaya çalışmışlardır.

 

Zâten benzerlik de şöyledir: Neyin içi manasız ve gereksiz şeylerden hâlîdir. Bu boş olma hâli onun güzel bir nefesle dolarak hoş sadâlar ve lezzetli nağmeler çıkarabilmesine vesîledir. Aynı şekilde kâmil zâtların da derûnu mâsivâdan boş ve uzak, bilakis hak nefesiyle ve kelâmıyla doludur. Allah onları konuşturur, susturur. Ağızlarından çıkan güzel kelimeler, aynı birer hoş nağmelerdir. Nitekim Cenab-ı Hak, Nebi-i Zîşan’ın savaşta düşmanlara top güllelerine dönüşen kum tanelerini fırlattığı hâdiseye atfen “Fırlattığın zaman da sen atmadın, Allah attı.” buyurmuştur. Ve o kâinâtın Efendisi’nin sözleri hakkında da “O, kendi nefsî kuruntularından konuşmaz. Ancak ve ancak vahyolunan sözlerdir.” demiştir.

 

İkinci vech-i münâsebet, ney kamıştan olduğu cihetle, doğrudan doğruya onunla kalemin kastedilmesidir. Çünkü kalem, bütün dini ve dünyevi ilimlerin ve işlerin zuhûruyla alakalıdır. Kâinâttaki bütün latif şeylerin vücûdu da onunla ilgilidir. Nitekim Katâde’den rivayet olunan bir hadiste Efendimiz (sav) “Kalem, Allahu Teala tarafından azîm bir nimettir. O olmasaydı din ve dünya işleri doğru düzgün olmazdı.”

 

Hazreti Mevlana da âdetâ “Ey hakkı, doğruyu talep eden! Hakikatı elde etmek istiyorsan kalemin tahrirâtına ve takrirâtına kulak ver, işit ve gör ki hâl diliyle sana neler neler söylüyor.” İşte bu yüzden ulemâ ve hükemâ kalem için “İnsanın bir lisanı da budur” demişlerdir.

 

Üçüncü olarak; kalem, isti‘âre yoluyla Peygamber Efendimiz Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’e teşbihtir. “Nûn, ve’l-kalemi ve-mâ yesturûn” âyeti hakkında Efendimiz Aleyhissalâtu vesselâm “Allah’ın ilk yarattığı şey kalemdir.” buyurmuşlardır. Aynı zamanda o Hazret’in (sav) “Allah’ın ilk yarattığı şey benim rûhum ve aklımdır” buyurması da hep bir manaya işâret eder. Yani “ney” kelimesinden “Hazreti Muhammed (asm)” anlaşılabilir. Zira ebced hesabıyla “ney” ve “sin” altmıştır. Peygamber Efendimiz’in Kur’ân’da geçen isimlerinden biri de “Sîn”dir. Yani “ney”i dinle demek, Efendimiz Aleyhisselâm’ı dinle demektir.

 

Ney ile kastedilen dördüncü mânâ da evliyâullahtır. Ney’in çıkardığı ses de evliyâullahın kelâmı ve nidâlarıdır. İkinci şatırda “ayrılıklardan nasıl şikayet ediyor” demişti Hazret. Evliyâullah neyin ayrılığından şikayet eder? Elbette aynı ney’in kamışlıktan kesip koparılıp oradan ayrıldığı gibi, onlar da ruhlar âleminden bu keşmekeş âlemine gönderildiklerinden dolayı  şikayet ediyorlar. Neleri hikâyet ediyorlar? Gâfilleri uyandırmak, âtılları çalıştırmak için inciler sarfediyorlar kelâmlarıyla.

Numan AYTAŞ

 

Exit mobile version