İSRAİL'İN ARAP DEVLETLERİ İLE İLİŞKİLERİ

BATI ASYA ULUSLARARASI İLİŞKİLER

Dünya gündeminin yarısına yakınını içerisinde Türkiye’nin de bulunduğu Ortadoğu belirlemektedir. Öyle ki 2020’de Dağlık Karabağ Savaşı’nda da geçtiğimiz yıl boyunca devam eden NATO-Rusya geriliminin dışa vurumu Ukrayna Savaşı’nda da Türkiye ve İsrail başta olmak üzere Ortadoğu ülkeleri kendi konumlarını almıştır. Ortadoğu’da ise

siyasetin yönlendirici merkezine eskisi gibi Şam, Bağdat, Kahire değil; Abu Dabi, Doha ve Riyad gibi körfez başkentlerinin kaydığını görmekteyiz. Bu durum bu ülkelerin gerek dünya ekonomisine yön vermelerinden gerekse Amerika ile olan ilişkilerin değişmesi ve Çin’e olan yakınlıktan kaynaklanmaktadır. Ayrıca İsrail’in Abraham Anlaşmaları ile başta BAE olmak üzere Bahreyn, Fas ve Sudan’da diplomatik temsilcilikler açması, başta ekonomik olmak üzere savunma sanayiinden siber güvenliğe, yenilenebilir enerjiden tarım-sulamaya kadar pek çok alanda iş birlikleri yapılmıştır.

Abraham Anlaşmalarının mimarı Netanyahu’yu ise bir buçuk yılın ardından yeniden başbakanlık mevkiine getiren ve belki de İsrail siyaset tarihinin en sağcı hükümeti geçtiğimiz ay içerisinde kuruldu. Yahudi üstünlükçülüğünü resmi söylemin bir ögesi haline getirmek, işgali derinleştirerek ilhakı resmileştirmek ve yargıyı zayıflatarak yasama karşısında işlevsiz hale getirmeyi amaçlayan Netanyahu hükümetini, Ultra-Ortodoks ve Arap karşıtı radikal dini Siyonist partiler oluşturuyor. Bölgesel iş birliği geliştirme vizyonunun bir parçası olarak İsrail, bir yandan Abraham Anlaşmalarıyla Arap ülkeleriyle olan ilişkisini yukarı tırmandırmayı hedeflerken öte yandan Arap karşıtı koalisyon

ile zor da olsa hükümeti yönetmeye çalışacaktır. Her ne kadar İsrail basınında Körfez ile ilişkilerin eski ivmesiyle devam edemeyeceği manşetlerde yer alıyor olsa da Netanyahu, henüz birkaç gün önce sağcı koalisyon ortaklarının Ürdün ile anlaşmaya yönelik eleştirilerine rağmen bürokratik engelleri kaldırma sözü vermiştir.

Öte yandan Netanyahu’nun yargının yetkilerini kısıtlayan yasa teklifine ve kurulan yeni hükümetin sağ politikalarına karşı Tel Aviv, Hayfa ve Kudüs’te aralarında eski Başbakan Yair Lapid’in de bulunduğu on binlerce İsrailli bir araya geldi. Keza paketin içeriğindeki maddelere göre; yüksek mahkemenin meclisin çıkarttığı kanunlar üzerindeki denetiminin kaldırılması, yüksek mahkemeye yargıç seçiminde hükümete ve meclise daha fazla kontenjan verilmesi ve mahkemeye yargıç olmayanların da atanabilmesinin yolunun açılması öngörülüyor. Bu paketin muhtemel sonuçlarının daha iyi anlaşılması için belki de eski Savunma Bakanı ve hali hazırda Ulusal Birlik lideri olan Beni Gantz’ın uyarısını dikkate almalıyız; “Eğer hükümet bu şekilde devam ederse çıkacak bir iç savaşın sorumlusu siz olacaksınız.” Bu açıklamaların üzerine koalisyon ortaklarından Yahudi Gücü Milletvekili Zuika Fogel yaptığı açıklamada, “Gantz, Lapid ve eski genelkurmay başkanları Moshe Ya’alon ve Yair Golan’ın tutuklanmalarını talep etmiştir”.

Son 3,5 yılda beşinci kez sandığa giden İsrailli seçmenlerin 1 Kasım’da yapılan seçimde verdiği kararlar neticesinde Knesset’teki sandalye durumu;

Dinci Siyonizm Partisi önceki seçimlere göre Knesette’ki sandalye sayısını iki katını çıkararak 14 sandalye ile seçimi üçüncü sırada tamamlarken Radikal dinci Ultra-Ortodoks Şas Partisi ve Birleşik Tevrat Partisi ise 20 kadar milletvekili ile hükümetteki yerini almıştır.

Ocak ayında İsrail gündeminde aktarmamız gereken bir diğer önemli konu ise; işgal altındaki Batı Şeria’nın kuzeyinde bulunan Cenin Mülteci Kampı’na 26 Ocak tarihinde bir baskın düzenlenmiş ve bu saldırı İkinci İntifada’dan bu yana Cenin’de düzenlenen en büyük askeri operasyon olarak kayda geçmiştir. Filistinliler tarafından “katliam” olarak tanımlanan bu operasyon, başta Mescid-i Aksa olmak üzere çeşitli bölgelerde büyük kalabalıklar eşliğinde

protesto edilmiştir.

Baskın neticesinde 10 Filistinli hayatını kaybederken saldırıya cevap gecikmemiş ve Doğu Kudüs’teki yasa dışı bir Yahudi yerleşim biriminde 7 İsraillinin hayatını kaybettiği bir karşı saldırı gerçekleşmiştir. Aşırı sağcı hükümetin tepki çeken liderlerinden Itamar Ben Gvir, saldırıyı düzenleyenlerin elektrikli sandalyede idam edilmesini gerektiğini savunmuş, saldırıyı düzenleyenlerin ailelerine çeşitli yaptırımlar (kimlik ve ikamet iptali neticesinde sınır dışı

etme) uygulanması ise gündeme getirilmiştir. Ayrıca Başbakan Netanyahu son günlerde gerçekleştirilen saldırıları önleyen polis memurları ve vatandaşlar ile buluşmuş kendilerine teşekkür belgesi takdim etmiştir.

Tüm bunlar yaşanırken 28 Ocak tarihinde ise Silvan Mahallesi’nde düzenlenen silahlı saldırıda 2 İsrailli yaralandı. Fanatik Yahudi yerleşimciler, Kudüs’ün doğusunda ve Batı Şeria’da Filistinlilere ve mülklerine yönelik saldırılar gerçekleştirmeye devam ediyorlar. İsrail askerlerinin açtığı ateş sonucunda ise Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da yılbaşından bu yana 30 Filistinli hayatını kaybetti. Bölgede 2022 yılı boyunca 48’i çocuk olmak üzere 220’den fazla Filistinli öldürülmüş, 9 binden fazla Filistinli ise yaralanmıştır.

Ülkemizi yakından ilgilendiren en önemli olay ise; Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçisi Şakir Özkan Torunlar, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’a güven mektubunu sunmuştur. Büyükelçi Torunlar ile ortak basın açıklaması yapan

Herzog Türkçe “İsrail’e hoş geldiniz» diyerek konuşmasına başlamıştır. Ankara’ya davet edilmesinin büyük bir onur olduğunu vurgulayan Herzog, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da İsrail’e ziyarete davet etmiştir.

Muhammed Tarık ÖZKAN - Şule ÖZDEMİR

Yorum Yaz