İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Günümüzde her yerde karşımıza çıkan jeopolitik terimini ne yazık ki birçok kişi idrak edemeyip yanlış kullanmaktadır. Bu yazımızda jeopolitik nedir, nerelerde kullanılır ve ne işe yaramaktadır ve jeopolitiğin alt dalları olan jeostrateji, jeokültür, jeoekonomi gibi terimleri açık ve basit bir şekilde anlatmaya çalışacağım.
Jeopolitik kelimesinin henüz evrensel olarak kabul edilmiş tek bir tanımı yoktur. Ancak konu üzerinde çalışan ve fikir yürütenlerce kesin bir tarif üzerinde anlaşma sağlanamamakla birlikte çok sayıda tarifle açıklamaya çalışılmaktadır. Jeopolitik; devletlerin coğrafi özellikleriyle siyasetleri arasındaki ilişkileri inceleyen bilim dalıdır denilebilir. Jeopolitik, politika belirlenmesi amacıyla, bir ulusun, uluslar topluluğu ya da bölgenin jeopolitiğinin değişmeyen veya değişen unsurlarının dikkate alarak güç değerlendirmesi yapan, etkisi altında kaldığı o günkü dünya güç merkezlerini, bölgedeki güçleri inceleyen değerlendiren bir bilimdir. Jeopolitik, özellikle coğrafi değişkenler bakımından uluslararası politikaları anlamayı, açıklamayı ve tahmin etmeyi hedefleyen bir dış politika analiz metodudur. Bu coğrafi değişkenler genellikle; sorgulanan ülkenin ya da ülkelerin coğrafi konumu, ülkelerin büyüklükleri, iklimi, topografyası, demografi, doğal kaynakları ve teknolojik gelişimini içerir. Jeopolitik; dünya coğrafyasını, coğrafî yapı ve evrensel değerleri inceleyerek, dünya, bölge ve ülke çapında güç ve politik düzeyde hareket tarzı araştırması yapar.
Jeopolitiğin özünü coğrafyanın özellikleri oluşturmaktadır. Jeopolitiği oluşturan unsurları; değişmeyen unsurlar, değişen unsurlar ve zaman olarak üç ana başlık altında incelemek mümkündür[1]. Değişmeyen unsurlar;
Değişen unsurlar ise;
Jeopolitik değişkenler, zaman içinde bulundukları coğrafyadaki güçler için çok önemli fırsatlar veya riskler oluşturan kırılma noktalarından geçerler. Devlet adamlığı bu kırılma noktalarını önceden görmek, tedbir almak ve fırsatları değerlendirmek için en uygun zamanı beklemeyi gerektirir. Jeopolitiğin alt birimleri; jeostrateji, jeoekonomi ve jeokültürdür. Jeostrateji, kısaca coğrafi etmenlerin ülkelerin stratejileri üzerindeki etkilerinin incelenmesidir.
Jeostrateji, stratejik açıdan coğrafi unsurların incelenerek sonuçlara ulaşılması, politik çıkarların stratejik yönetimi, bir başka deyişle stratejinin coğrafi gerçeklere dayanarak oluşturulması sanatıdır. Jeostrateji; belirli ticaret yolları, stratejik düğüm noktaları, nehirler, adalar ve denizlerdeki çıkarların sağlanmasını hedefler. Jeostrateji, bir ülkenin dış politikasının coğrafi istikametidir. Jeostrateji bir ülkenin askeri gücü ve diplomatik faaliyetleri ile nereye odaklanacağını belirler. Zbigniew Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası başlıklı kitabında ABD‟nin küresel üstünlüğünü sürdürmek için dört bölgeye ayrı ayrı odaklanmasını istiyordu[2]; Avrupa (Demokratik Köprübaşı), Rusya (Kara Delik), Ortadoğu (Avrasya Balkanları), Asya (Uzak Doğu Demir Kazığı). 11 Eylül 2001‟den sonra ise Tercih (Choice) isimli kitabı ile Brzezinski, stratejisini yeniledi. Brzezinski‟ye göre ABD‟nin Avrasya jeostratejisi; kısa vadede kendi küresel hegemonyasını korumayı, uzun vadede ise artan kurumsallaşmış küresel işbirliğini sağlayacak şekilde jeopolitik bakımdan önemli olan ülkelerin dönüşümünü amaçlamalıdır[3] .
Jeoekonomi; yeryüzünde bulunan ülkelerin ekonomilerini inceleyen ve coğrafyası ile ekonomik gücü arasında bağlantı kuran bir bilimdir. Jeoekonomi, teknolojinin, sermayenin ve doğal kaynakların bölgesel ve özellikle de küresel ölçekte siyasi yapılar tarafından en verimli ve etkin olarak nasıl bir araya getirileceğini araştırır. Bu anlamda hem ekonomik hem de siyasi bir disiplindir. Jeoekonomik değerlendirmelerde coğrafya, ekonomi, teknoloji ve politika ön plana çıkar. Günümüzde uluslararası ilişkilerde ekonomi önemli bir yere sahiptir. Edward Luttwak‟a göre jeoekonomi, coğrafyanın ticari alana taşınmasıdır. Luttwak, devletler arasındaki rekabetin jeoekonomi diye adlandırılan yeni bir biçime dönüştüğünü vurgulamaktadır[4]. Gelecekte ülkeler arası rekabetten çok bölgelerin ekonomik rekabeti ve çatışması söz konusu olacağı düşünülmektedir. Küreselleşen dünya ekonomisinde bugün itibarıyla Avrupa Birliği (AB), Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi (NAFTA) ve Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC), Şangay işbirliği Örgütü (SEC)‟nden oluşan dört ekonomik kutup, yeni dünya düzeninde ekonomik güç merkezlerini temsil etmektedir. Dünya ekonomik olarak yeni bir bloklaşma ile şimdiden bölünmüş durumdadır. Genişletilmiş ortak pazarlarla, 21. yüzyılın süper blokları oluşturulmaktadır.
Jeokültür, yeryüzünde bulunan kültür çevrelerinin oluşturduğu kültür coğrafyalarının değerlendirmelerini, kültür unsurları ve kültür çevrelerinin ilişkilerini araştırır. Arnold Toynbee, 1948 yılında yayınladığı “Medeniyet Yargılanıyor” isimli kitabında Batı‟nın İslam dünyası üzerindeki yoğun saldırısının iki medeniyeti yeniden karşı karşıya getirdiğine vurgu yapmakta idi[5]. Huntington‟a göre; yeni dünyada mücadelenin esas kaynağı ideoloji ve ekonomi değil, kültür olacaktır. Dünyadaki olayların en güçlü aktörleri yine ulus-devletler olacak fakat küresel politikanın asıl mücadeleleri farklı medeniyetlere mensup grup ve milletler arasında meydana gelecektir. Medeniyetler arasındaki fay hatları geleceğin çatışma alanlarını oluşturacaktır. Batı ve İslam arasında asırlardan beri var olan mücadelenin son bulma ihtimali yoktur. İdeolojik bölünmenin ortadan kalkmasından sonra bir yandan Batı Hıristiyanlığı arasında, diğer yandan ise İslam ile kendisi arasında kültürel bölünme yeniden ortaya çıkacaktır[6] . Aynı zamanda Huntington, kaleme almış olduğu eserinde Batı Hıristiyanlığı ele almış Katoliklik ve Ortodoksluk arasındaki ayrışmayı ortaya koymuştur. Huntington, Avrasya‟da medeniyetler arasındaki büyük tarihi fay kırıklarının bir kere daha alevlendiğini belirtmektedir. Bugün küresel politik yapı, jeopolitiğin bir alt birimi olan jeokültür yolu ile yeniden şekillendirilmeye çalışılmaktadır.
Jeopolitik teori; coğrafi koşullar, strateji ve ekonomiyi entelektüel bir üst çerçevede analiz ederek birleştirmektedir[7]. Jeopolitik yukarıda da bahsedildiği üzere Soğuk Savaşın sona ermesiyle tekrar canlanmış bir bilim dalıdır. Küresel değişimlerle birlikte Jeopolitik bilim dalı günümüzde de önemi korumuş sadece kara ve deniz sınırlandırılması ile kalmayıp hava, sanal ve uzay alanları gibi konuları da ihtiva etmektedir. Bu yönü ile jeopolitik bilimi iki boyutlu bir bilim olmaktan sıyrılarak günümüz koşullarına uyum sağlamış beş boyutlu bir bilim dalı haline gelmiştir. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda jeopolitik biliminin önemi küresel politikaları anlamada oldukça önemle bir yer tutmaktadır.
Rüstem Kamenov
[1] Servet Cömert: Jeopolitik, Jeostrateji ve Strateji, Harp Akademileri Basım Evi, (İstanbul, 2000).s.3.
[2] Zbigniew Brezinski: The Grand Chessboard: American Primacy and Its Geostrategic Imperatives, Basic Books, (New York, 1997), p.40.
[3] Zbigniew Brezinski: Game Plan: A Geostrategic Framework for the Conduct of the U.S.–Soviet Contest, The Atlantic Monthly Press, (Boston, 1986), p.xiv.
[4] Edward Lutwak: The Endangered American Dream: How To Stop the United States from Being a Third World Country and How To Win the Geo-Economic Struggle for Industrial Supremacy, Simon and Schuster, (New York, 1993), p.27.
[5] Arnold Toynbee: Medeniyetler Yargılanıyor, Yeryüzü Yayınları, İstanbul, 1980, s.179.
[6] Samuel P. Huntington: Medeniyetler Çatışması, Vadi Yayınları, (Ankara, 1995).
[7] Mackubin Thomas Owens: In Defense of Classical Geopolitics, Naval War College Review, Vol. 52, No. 4, (Autumn 1999), p. 62-63.
Yorum Yaz