Bu konuyu hem Aksa’ya hem Kabe’ye gitmiş kiminle konuştuysam istisnasız hepsi Aksa’nın ayrı bir maneviyatının olduğunu söylerler hep. Ben de Elhamdulillah 3 sefer umreye, 2 sefer Aksa’ya gitmiş biri olarak bu tesbite kesinlikle katılıyorum. (Maalesef korona yüzünden Aksa’ya 3. seferimiz nasip olmadı, en kısa zamanda iki yere de 3, 4, 5 ve sonrası gelir inşallah)
Bu söylediğimi daha önce iki yere de gitmemiş birine söylediğimde ise çok kötü bir şey söylemişim gibi çok ağır tepkiler alıyordum/alıyorum. Bunu Aksa’ya gittiğimizde Aksa murabıtlarından bir abimiz çok güzel anlattı. Onu aşağıda bahsedeceğim inşallah ama bence bir sebep daha var.. O da maalesef biziz.
Şimdi sürekli Türkleri yeriyormuşum gibi anlaşılmasın lütfen, milletimi pek tabii çok seven bir insanım ama biz bize sürekli överek bir yere gelemeyiz malum. O yüzden biraz da yerelim bence. Özellikle (bilmiyorum, belki de dil bilmememizden kaynaklı) ümmete yabancı olma durumumuzu.
İlk umreye gittiğimde 2006 yılıydı yanlış hatırlamıyorsam. Son gittiğimde de 2020. İlk Kabe’ye gittiğimde, sonradan Aksa’da da aynı şekilde en çok sevdiğim şeyler fatihadan sonra cemaatin hep beraber amin demesi ve safların sımsıkı olmasıydı. Gerçekten o kadar sıkı olurdu ki, sahabe efendilerimizin elbiselerinin neden ilk omuzlarının eskidiğini o zaman anlamıştım. Ne kadar kalabalık olursa olsun namaz kılacak yer bulamayan biri olursa mutlaka yanaşılır, o bir kişilik yer mutlaka açılırdı. Herkes birbirine hep selam verir, tebessümleşirdi. Araplar, Afrikalılar, Asyalılar hep böyleydi. Sadece biz Türkler ve İranlılar hariç maalesef. Biz daha ziyade rahatımızdan taviz vermeyen taraftık. “Yavrum anca sığdık zaten, sen nereye gelceksin daha” bizdik/biziz. Zaten hanımlar olarak cemaat olmaya dair hiçbir fikrimiz olmadığı için Türkiye’den, o geleneği orada da sürdürüyorduk maalesef. -Bu gözler cuma günü, cuma namazı vaktinde öğle namazı diye niyet edip imama uyan hanımlar gördü. Kadınlar cuma kılmazmış, eski köye yeni adet getirmeyelimmiş :)- Neyse… En son gittimde ise Kabe’ye şok oldum! Çok üzüldüm. O güleç, yardımsever, diğerkam milletler gitmiş, hepsi bizim gibi olmuş. İki kişilik yerlere oturmalar, safların arasını geniş geniş bırakmalar… Fatiha’dan sonraki aminler de gitmiş… Çok üzüldüm… Gerçekten çok üzüldüm… Son gittiğimde çok fazla Türk vardı, neredeyse %80-90 diyebileceğim kadar Türktü belki o yüzden öyledir -hatta bir seferinde herkes akın akın Kabe’ye giderken ben otel tarafına doğru yürüyordum, arkamda da Arap bir aile vardı, ailenin babası gelenleri gösterip “hepsi Türk” demişti, ben de arkamı dönüp gülünce anladığımı anlayıp yanlış anlamayayım diye “ne kadar güzel” diye eklemişti :)-, inşallah hep değişmemiştir de bu seferlik böyle denk gelmiştir. Ama keşke sürekli farklı milletleri yereceğimize, güzellikleri görüp örnek almaya, ümmete adapte olmaya çalışsak. O zaman çok fazla Türk olsa bile o güzel ortam yine de devam ederdi. Hem o zaman bizim teyzelerimiz da orada olmaktan daha çok zevk alırlardı. Çünkü sürekli birilerini yermek, mızmızlanmak, öfkelenmek kendilerine de iyi gelmiyor. Onun yerine tebessüm etseler, kötülükleri değil iyilikleri görseler, iki güzel söz söyleseler çevrelerini de daha çok mutlu edecekler, kendileri de daha mutlu olacaklar, ibadetten da daha çok keyif alacaklar… Oysa henüz Aksa’da bu güzel ortam devam ediyor Elhamdulillah. Safları az geniş tutmuşsan hemen yanındaki abla kolundan tutup dibine çekiyor seni. Hep selamlaşıyorlar, hep tebessümleşiyorlar. O yüzden çok seviyorum oranın bu ortamını ve inşallah hiç bozulmaz diye dua ediyorum.
İkinci sebep ise benim hissettiğim ama bir türlü kelimelere döküp anlatamadığım, üstelik böyle hissettiğim için Kabe’nin kutsiyetine saygısızlık ediyormuşum gibi düşündüğümden suçlu hissettiğim oysa Aksa’daki murabıt Abinin çok güzel açıkladığı sebepti. Mealen söyledikleri şuydu: Bir anne babanın, 4 çocuğu varsa 4 çocuğu da eşit sever, hiçbirini birbirinden ayırmaz. Ama ne zamanki o anne babanın çocuklarından biri hastaysa, uzaktaysa, hapisteyse, esirse o anne baba o çocuğunu daha çok sever. Çünkü o an o çocuğun o sevgiye daha çok ihtiyacı vardır. Normalde Haremlerimizin sıralaması Mekke, Medine, Kudüs’tür. Fakat suanda Kudüs esirdir. O sevgiye ve ilgiye daha çok ihtiyacı vardır. O yüzden şu an sıralama Kudüs, Mekke, Medine şeklinde olmalıdır. Ne zamanki Kudüs özgür olur, o zaman olması gereken sıralamaya Mekke, Medine, Kudüs’e geri dönebiliriz. Fakat bugün sıralamamız Kudüs, Mekke, Medine şeklinde olmalıdır.
Şu an bu yazıyı okuyan ve Kudüs’e gitmiş herkes eminim ne demek istediğimi anladı. Henüz gitmemişlerse şu anda abarttığımızı düşünüyor muhtemelen. Ama abarttığımızı düşünenler için şunu söyleyeyim, en azından Kudüs’ü ilk sıraya koyamıyorsak bile Mekke ve Medine’den ayırmayalım. Oralara gidiyorsak, mutlaka buraya da gidelim ki zaten Aksa bizim 3. Haremimiz. Ama gittiğimizde nolur safları sık tutmak için kolumuzdan çeken Arap kardeşi terslemeyelim, tebessüm edelim, teşekkür edelim. Saflar sıkıyken biz Müslümanlar çok daha güçlüyüz Allah’ın izniyle. Hanımlar Fatiha’dan sonra amin dediklerin “Aa kadın sesi haram, ne yapıyo bunlar!” demeyelim, zaten çevrede erkek yok ne haramı? Etrafta namaz kılmak için yer arayan birileri varsa az sıkışalım, yerimiz dar olsa bile yer açalım, azıcık ayağımız uyuşsun bir şey olmaz, birkaç dakikaya düzelir, aldığımız dua, yaptığımız gönül bize kar kalır. Hasılı kelam, Kabe’ye de gidelim, Aksa’ya da çokça gidelim ama güzellikleri kaybetmeyelim, çoğaltalım inşallah
Sümeyye Nur Düzcan