İlim ve Medeniyet

KADERİMİZ

Zorlu günler geçiriyoruz. Bu bir imtihan mıdır? Kesinlikle öyledir. Ülkemiz, vatanımız her geçen gün yeni bir senaryo ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu bir bedel ödemedir. Ayağa kalkmaya çalışan herkesin ödemesi gereken bir bedeldir, bu. 1960’da ödenen bedel gibi ya da 1972, 1980, 28 Şubat’takine benzemektedir bu. Bir siyasetçi değilim ve anlamam da pek. Birçok insanın yaptığı gibi siyasi yorumlamalar yapıp, şu lider şöyledir, böyle olması gerekir demek bana düşmez. Bir milletiz, bize düşen konuşulması gereken yerde konuşmaktadır. Çok şükür bugünlerde bu birlikteliğe sahibiz. Her oyundan sonra artık hain kim ya da sonumuz ne olacak gibi sorularla zaman kaybetmiyoruz. Kendimize ait bir duruş kazandık ve onu sergiliyoruz. Nedir bu duruş?

Bu bir Hz. Ömer duruşudur. Hatırlayın o güzel insanı ki kafirler karşısında canı pahasına nasıl durmuştu. Allah, Hz. Ömer’in “Kâfire karşı şiddet göstermesini severim.” buyurarak, onun duruşunun önemini bütün ümmete göstermiştir. Ne buyurmuştu Hz. Ömer: “ İçinizde karısını dul, çocuklarını yetim bırakmak isteyen, kendine güvenen varsa önüme çıksın!” diye beylere hiddetle bağırıp, yanlarında at koşturup, kendilerine üç sefer tekrar tekrar, “kendine güvenen önüme çıksın! diyerek kafirlere meydan okumuştu. Bugün yaşanan olaylara karşı milletin duruşu da işte bununla aynıdır. Beşiktaş’ta canımız gitse de kalan bütün canlar oraya koştu. Kimse bize bir şey olur mu, düşüncesiyle geriye çekilmedi. Çünkü karşılarında bir kâfir vardı ve ona yakışan bir şekilde masumlara ve savunmasızlara zarar veriyordu. İşte onlar karşısında bu millette elbette ki Hz. Ömer duruşunu takınacaktı. Ölüm bu duruşa sahip insanlar için, şehadetten başka bir şey değildi. Diğer bir olayı hatırlayın. Kayseri’de silahsız yiğitlerimize kıydılar, ama milletimiz ne yaptı? Patlama riskine rağmen olay yerine koştu. Çünkü şunu çok iyi biliyoruz ki, kafirden kaçmak bir Müslüman’a yakışan bir duruş değildir. Müslüman’a yakışan canı pahasına onun karşısında dikilmektir.

Bazen çevremde ümitsizliğe kapılan insanları görüyorum. Sınavın ağırlığını bir çoğunun kaldıramadığını görüyorum. Bu bize yakışmaz, bundan önce de yakışmıyordu, şimdi de yakışmaz. İnancı olan her insan şunu iyi bilir ki, Allah hiçbir mazlumun ahını yerde bırakmaz. Suriye’deki mazlumun ahını da, orada bu mazlumlar için şehit düşen şanlı neferlerini de görüyor ve biliyor. Her şeye kadir olan Allah, şüphesiz bir zaman belirledi ve o kafirlere karşı Müslümanları galip kılacağı gün gelmek üzeredir. Zafer her daim inananların oldu, ama unutmayalım ki her zaferin bir zamanı vardır. İstanbul’un fethini Hz. Peygamber müjdelediğinde bu zafere ulaşmak için birçok ordu ve komutan savaştı, can verdi. Ama Allah’ın zamanı geldiğinde alınmaz denilen İstanbul 1453’te genç bir yiğit tarafından fethedildi.

Bir gün Suriye, Irak, Filistin, Orta Asya gibi mazlumun olduğu her yerde İslam’ın sancağını göreceğiz. Benim ömrüm buna yeter mi, yetmez mi bunun hiçbir önemi yok. Bize düşen ömrümüz ve gücümüz yettiğince bu sancağın gölgesine gölge olmak ve onu genişletmek için çabalamaktır. Belki yerimizi o gölgeyi bir iğnenin ucu kadar genişletecek kadardır. Ama Allah katında bu bütün insanlığı sarmış kadardır.

Rabbim, kâfir karşısında Hz. Ömer yürekli olanlardan eylesin…!

Exit mobile version