İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Kıymetli dostlar, 21 Ağustos-28 Ağustos tarihleri arasında Tecrübe Paylaşım Programı vesilesi ile 7 günlüğüne Kamerun’daydım. Bu program, TİKA’nın koordinasyonunda THY, AA ve TRT işbirliği ile düzenlendi. 180’e yakın genç, Tecrübe Paylaşım Programı ile 16’sı Afrika ülkesi olmak üzere, toplam 18 farklı ülkeye gönüllü elçi olarak gitti ve büyük tecrübeler ile Türkiye’ye döndü. Bu vesile ile TİKA’ya ve bu programa katkı sunan herkese, her kuruma teşekkür ederim.
Bu programa ismimiz gönderildiğinde, dürüstçe ifade etmek gerekirse pek de umutlu değildim. Hatta belki bir umut diyerek; gönderilen rapora “Arap Baharı’nın sonucunda demokrasiyi yakalamayı başaran tek ülke Tunus’u görmek istiyorum.” diyerek şansımı artırmaya çalışmıştım. Program sonuçları açıklandı ve kabul edildiniz denildi, ancak daha ülkelerimiz açıklanmamıştı. Geçen iki günün ardından; nasip Kamerun oldu.
Gideceğim ülke belli olduktan sonra, Kamerun’a dair araştırma yapmaya başladım. Ama maalesef büyük bir eksiğimiz ile daha Afrika’ya gitmeden tanışmak nasip oldu. Kamerun’a dair yazılmış tek makaleye, YL ve doktora tezine, Türkçe bir belgesele vs. rastlamadım. Ülkeye dair sadece gezi acentelerinin yazdığı iki-üç sayfalık bilgilendirme notlarını okuma şansım oldu. Bu eksikliğimizi not ettim, belki Kamerun’da derdimi anlatacak birini bulurum diye. Neyse, programın akışını bozmadan devam edelim…
21 Ağustos günü, 18:05 THY uçağı ile Doula’ya doğru yola çıktık. Aslında son varış noktamız Yaounde yani Kamerun’un başkenti idi. Ama Kamerun’da da çokça duyduğum bir benzetme ile olayı açıklamak gerekirse Doula, İstanbul. Yaounde ise Ankara idi. Uçağımız önce Kamerun’un nüfusu en fazla ve en büyük şehri olan Doula’ya indi. Doula’da inecek yolcular indiler ve bizler, Yaounde’ye devam edecek olanlarla birlikte 1 saat uçağın içerisinde bekledik. İlk defa böyle bir aktarma stili ile karşılaştım. Bunun sebebi ise 3 günde bir Kamerun’a sefer yapan THY’nin kar marjını daha da artırmak istemesi idi. Ufak bir güvenlik kontrolünün ardından Doula’dan tekrar yolcular bindi ve Yaounde’ye devam ettik. 45 dakikalık bir uçuşun ardından, artık başkent Yaounde’de idik. Yaounde, İstanbul’a göre iki saat daha gerideydi. 18:05 bindiğimiz uçak, 8 saate yakın bir yolculuğun ardından Türkiye saati ile 24:05 gibi iniş yaptı. Ülkeye girişte ilk olarak “Uluslararası Sarı Humma Aşısı”nı yaptırdığınızı gösteren belgeyi istiyorlar. Ben de gitmeden 10 gün evvel, Karaköy’de bu aşıyı olmuştum. Sağlık Bakanlığı bu hizmeti ücretsiz olarak sunmuştu. Bu aşı, Dışişleri Bakanlığı tarafından herhangi bir Afrika ülkesine gitmeden önce tavsiye ediliyor. Kamerun gibi bazı ülkelere gitmeden yaptırması zorunlu. Eğer bu aşıyı yaptırdığınıza dair belgeniz yoksa, ülkeye alınmıyorsunuz. Pasaport kontrollerinin ardından ülkeye giriş yaptık. Pasaport kontrolü dediysem; formalite icabı… Yüzüme bile bakmadan kaşeyi vurdu Polis Bey.
Havalimanında tercümanımız ve gezimiz boyunca mihmandarımız olacak Abdülselam Abi bizi bekliyordu. Abdülselam, Hüdayi Vakfı’nın bir programı ile Türkiye’ye gelmiş. 9 ay Üsküdar’da eğitim almış ve Türkçe öğrenmişti. Şimdi de oradaki Hüdayi Vakfı’nın okullarında çalışıyordu. Türkçesi bizlere zorluk çıkarmayacak kadar temiz ve güzeldi. Esasen yolculuğumuzun da kilit adamı olacaktı. Çünkü hem Fransızca hem de yerel dillerden herhangi birini bilenimiz yoktu.
Abdülselam abi ile hepimiz tanıştıktan sonra, havalimanının dışında bizi bekleyen minibüsümüzü gördük. Tüm yolculuğumuzu bu minibüs ile yaptık. Şoförümüz ile Abdülselam vasıtası ile iletişim kursak da bizi sevmişti. Hatta son gün yapacağımız meyve pazarlığında, bir Türk gibi fiyatı dip noktaya indirene kadar pazarlık yapmıştı.
Minibüsümüze bindik ve yola çıktık. Başkent Yaounde’den, sahil kenti Kribi’ye yaklaşık 6 saatimiz vardı. Şoförümüz aracı hem çok hızlı hem de zikzaklar çizerek kullanıyordu. Çok kolay sollama yapıyor, hızlıca tırların önüne geçiyordu. 8 saatlik uçak yolculuğunda 5 dakika bile gözümü kapatamamıştım. Belki minibüste uyurum diyordum ama şoförümüz ile ilk yolculuğumuz olduğu için, onu başta bir çılgın zannettim ama sonra anladım ki bayağı profesyonelmiş. Özellikle yol boyunca gördüğümüz tırların tepesinde onlarca metre uzunluğunda, tek parça olarak kesilmiş ağaçlar vardı. Sonra öğrendik ki bu keresteler özellikle Çinliler tarafından alınıyormuş.
Yolculuğun ikinci saati, uçaktaki yorgunluk ve Kamerun’daki temiz havanın etkisi ile mışıl mışıl uyumaya başladım. Oturduğumuz yerin rahatsızlığı ve aracın çıkardığı sesten kimse etkilenmiyordu artık. Ben de, hiçbir taşıtta uyuyamayan biri olarak, bu ufak minibüste uyuyakaldım.
Kribi’ye doğru yolculuğumuz sonlanmak üzereyken bir yerde mola verdik. Hava aydınlanmaya yeni yeni başlamıştı. Mola verdiğimiz yerde TİKA Koordinatörümüz Ahmet Bey ile buluştuk. İlk tanışmanın ardından, kahvaltımızı Kribi’de yaptıktan sonra bizimle buluşacağını söyledi ve ayrıldık. Kribi, Kamerun’un sahil kenti ve insanların da tatil yaptığı yer. Tekrardan yola çıktıktan yaklaşık bir saat sonra, sahile vardık. Şelale ile Atlas Okyanus’unun birleştiği yerde kahvaltımızı yaptık. Çantamızdan çıkardığımız bisküviler, poğaçalar ve kahvaltılıklar ile Atlas Okyanusu’na karşı yaptığımız bu kahvaltı, epey keyifliydi.
Hayri SOYGÜZEL
Yorum Yaz