İstanbulun Onbeş Günü
Kapanan Galatasaray Resim Sergisi: Bu sene Galatasaray resim sergisi gerek kemiyet gerekse keyfiyet-i iʿtibār ile geçen senekinden dün olduğu bütün matbūʿāt tarafından söylenmişdi. Fī’l-hakīka bu sergide, hakkında yeni bir şey söyletmek için fırsat ve imkān veren yalnız Çalılı İbrāhim beğdir. Rūhu en cesūr hislere ve teʾessürlere müstaʿid zekāsı en yumuşak yosunlar gibi her maʿkūl ceryānın zevk ve istikāmetine kendini bırakmağı bilen Çalılı İbrāhim beğ bu seneki sergide Rus ressāmı Gariçniko tarzına müşābe denilen uslūbda resimler teşhīr etmek sūretiyle merāk ve takdīri celb etmişdi. Bu tarz ressāmların aradığı şey eşyānın ve renklerin sahtı değil fakat eşkālin müşābeheti hāricinde ʿādetā mā-fevkü’l-tabīʿa bir renk ve hatt ahengidir. Bu taʿrīfi biz uydurmuyoruzvüzūhunu biz iddaʿā etmiyoruz. Fakat Gariçniko sanata bu taʿrīfi vermiyordu. Volter kāmūs-ı felsefiyyesinde mā-fevkü’-l tabīʿiyyeyi şu sūretle taʿrīf eder: iki efendi konuşur söyleyen kendi söylediklerinden bir şey anlamıyor. Fakat onu dinleyen anlıyor gibi baş sallıyor. Bu iki efendinin yapdığı şey mā-fevkü’l-tabīʿiyyedir.
Çalılı İbrāhim beğin başka bir ʿālemde başka bir ziyāda ve başka bir mahlūk gözüyle görülüyor gibi rūhda yeni bir anlayış istiʿdādı uyandıran yeni eserleri resim ʿālemimizde şübhesiz mühim bir hādisedir. Diğer maʿrūf ressāmlarımızdan ayrı ayrı bahse yerimiz müsāʿid değildir. Maʿmāfīh bir muhācir kāfilesini gösteren resmin karşısında durduğumuz sırada bir ressāmın o resim hakkında serd etdiği fikri kayd etmekden menʿ-i nefs edemeyeceğiz. O ressām diyordu: Sāmī beğin Bulucasındaki insānlar mı şāyed canlanıp sergi salonuna inmeğe kalkışsalar tavanlar mı sökdürmek īcāb edecek levhadaki tesebbütlere göre bu insanlar o kadar uzun ve muhayyerü’l-ʿukūldür.
Nāmık İsmāʿīlin Boboli Bağçelerini irāʾe eden eseri su ziyā ve yeşilin ve akşam Nazmi Ziyā beğin resimleri resimden ziyāde reng-i hālde bir mūsīkīdir. Fakat iʿtirāf etmeli bu mūsīkī kolayca duyulmuyor.
Bu seneki sergide ʿAvnī Lifij, Rūhī beğler gibi maʿrūf ressāmların noksanına mukābil çok ne kadar çok kız erkek talebe resimleri vardı. İʿtirāf etmeli ki bu eserlerin kıymetini ancak bir sanatda mevzūʿ-ı bahs ve münākaşa olunmağa diğer şeylerdir. Mekteb çocuklarına bu gibi üstād sergilerinde yer vermekde ʿacabā ne gibi bir fāʾide tasavvur olunuyor? Erken ve sunʿī bir maʿrufiyetin ancak mağrūr sanatkārlar yetişdirebileceğini düşünemeyen sergi hakem heyʾeti bu erkek ve kız çocuklarına bu lutufkārlığıyla hizmet etmiyor.
Fī’l-hakīka gençlik kuvvet hālinde müstakbel olduğu çün bir nevʿ kudsiyeti hāʾirdir. Onun çün sanat vādīlerine yeni gelen gençlerin mesāʿīsinden tecrübelerinden ve eserlerinden bahs ederken onları mümkün olduğu kadar alkışlamak kusurlarını mümkün olduğu kadar görmemek ve cesāretlerini mümkün olduğu kadar tasvīr etmek bir zevk ve bir vazīfe olmakla berāber sırf sāhiblerinin genç olmalarından dolayı fenā bitakım eserleri o gülünç karalamaları medh etmek için de yalan söylenemez sanatın ezeli kavāʿidi inkār edilemez.
Mekteb talebesine şevket İbrāhim ve hükūmet beğlerin yanlarında yer-i vīrānlar bilirler mi ki şöhret ve gururu kolay yollar açmak sūretle biz de resmin ātīsini tehlikeye ilkā ediyorlar?
Gāfil sporcularımız – on beş günden beri İstanbulda spora ʿāid epey şeyler oldu. Ez-cümle Galatasaray kulubü Avrupaya gitdi. Orada Almanlar, İtalyanlar, Çehlerle futbol müsābakaları yapacaklar. Oyun keyfi yerinde olanların harcıdır; günün bütün sāʿatlerinde dinlendiren genç işin başına yasdık, miʿdesine gıda rūhuna huzūr ve sükūn bulmadan mesʿūd insānları taklīd etmesi gibi gülünç ne tasavvur olunur? Sakarya nehrinin kızıl akdığı, köylerin yanıp annelerin çocuksuz ve çocukların annesiz kaldığı memleketde ve bir zamānda bu gāfillerin hareketi bir günāhdır. Gitdikleri yerlerde onlara demeyecekler mi ki yürüyecek dermānınız koşacak kuvvetiniz vardıysa neden buraya geldiniz? Bu beyinsiz kuvvettlilerin rūhsuz sporcuların hiçliği ʿabesliği düşündükçe yüzümüz kızarıyor!
Mūsīkamız – eskiden sazımızla sözümüz eşdi. Gümüş bayraklı sükūd ağaçlarının gölgelendirdiği sular başında coşkun ʿāşık şiiri saz ile berāber söyletirdi. Marmaranın beyaz gecelerinde sultān sazla uyur. Çılgın Tuna kıyılarında yeniçeri sazla coşar. Issız dağ başlarında çoban sazla dinlenirdi. Saz o zaman anlaşılmaz bir heycān ve tesellī sāʿatiydi. Yazık. . kuruyan sükūd, kararan gece, unutulan Tuna ve ölen çoban gibi sazımız da bir ölüm hāline düşdü.
Bununla berāber aramızda o eski asıl nağmenin yaşayanlar ve yaşatanlar var. Kara ʿOsmān-zāde Cāvīde hanım efendi bu kıymetli sanʿatkārlardan biridir. Dergāha lutf ve muʿāvenetlerini vaʿd eden Cāvide Hanım efendi birçok büyük şāʿirlerimizin şiʿirlerinden kıymetli besteler vücūda getirmişdir.
Bu nüshamızdan iʿtibāren bu kıymetli eserleri neşre başlıyoruz.
Mesʾūl müdīri: Mustafā Nihād
PDF’si:
LATİN HARFLERİNE AKTARAN:
MUSTAFA ÇAĞLAR & EROL TURUNÇ
KAYNAKÇA:
(İSAM tarafından halka açılan “Osmanlıca Makaleler VT” den metnin PDF’si temin edilmiştir.)
İstanbul’un Onbeş Günü: Kapanan Galatasaray Resim Sergisi, Gafil Sporcularımız, Musikimiz.– İstanbul: Mustafa Nihad [Özön], 05 Eylül 1337.
Dergah
cilt: I, sayı: 10, sayfa: 160