Kaplumbağalar Da Uçar Filmi Konusu ve Değerlendirme
Kaplumbağalar da uçar filminin senaristi Bahman Gobadi isimli İranlıdır. Film 2004 yılında çekilmiştir. Saddam sonrası Irak’ta çekilen ilk Irak filmidir. Bahman Gobadi’nin üçüncü filmidir. Diğer filmlerinden daha çok bu filmi uluslarası alanda birçok ödül almıştır. Berlin, San Sebastian ve birçok ödül almış ve birçok online site filme yüksek puanlar vermiştir. Filmde Agrin, Hegrov ve Satellite başrolleri paylaşıyor diyebiliriz. Satellite adından da anlaşılacağı üzere uydu demek. Köylere uydu takıyor ve ayrıca ekonomik alanda yaptığı atılımlar sonucu çocukları besliyor. Köylerde İngilizce bilen yok. İngilizce Hocası var ama Hoca Amerikan başkanına mektup üstüne mektup yazıyor. Irak’a Amerikan askerleri 2002’de giriyorlar ve işgal ediyorlar. Öncesinde Irak-İran savaşı var. 1980-1988 yılları arasında Irak ve İran çok ölümcül bir savaşa girişiyorlar. Bu savaşta ABD Irak’ı destekliyor. Arap ülkelerinin önemli bir kısmı da Irak’ı destekliyor. İran’ı destekleyen ülkelerin başında tek Arap ülkesi olarak Suriye geliyor. İran daha sonra Suriye iç savaşında Suriye’yi destekleyecek ve rejimin düşmesini engelleyecektir. ABD, Irak yanlısı iken Irak’ın Kuveyt’i işgalini kabullenemiyor ve Irak’ı işgal ediyor. Kuveyt’in doğal kaynakları bu kadar çok iken ABD buna izin vermiyor ve bölgede dengelerin değişmesini istemiyor. Irak’ın işgali incelendiğinde elde somut tutulur gerekçeler bulunmuyor ve Batılı adamın medeniyet götürme misyonu burada önemli bir rol oynuyor. Ortadoğu’ya veya Doğu’ya giren Yabancı kuvvetler bölgeyi kaosa sürüklüyor ve kendileri de inanılmaz kayıplar yaşıyorlar maddi ve manevi. ABD’nin Irak işgali Amerika’da silinmez bir leke olarak kaldı ve var oldukları sürece de bu leke devam edecek.
Agrin Irak ordusunca Amerikan askerlerinin tecavüz ettiği küçük kızlardan sadece birisi, filmde bu anlatılıyor. ABD askerleri bombalama sonucu Agrin’in annesini ve babasını öldürüyor ve küçük kıza tecavüz ediyorlar. Küçük kız bir çocuk doğuruyor ve filmin sonunda yaşadığı acılara dayanamayıp çocuğu öldürüp kendi de intihar ediyor. Satellite ise Agrin’i görür görmez ona âşık oluyor ve onunla evlenmek istiyor. Hegrov ise Agrin’in abisi. Hegrov ve Satellite ilk başlarda anlaşamıyorlar. Hegrov geleceği gören bir yapıya ve özelliğe sahip. Satellite de geleceği bilmek istiyor. Sonra araları düzeliyor ve Satellite Agrin’i etkilemek için çok uğraşıyor. Yaşları küçük olsa da büyük ihtimalle eğer kanun yoksa oradaki çocuklar küçük yaşta evleniyor olabilir. Erken yaşta olgunlaşıyorlar ve yaşadıkları zorluklardan dolayı uzun da yaşamıyorlar büyük ihtimalle. Savaşların insan doğası, tabiatı ve psikolojisi üzerinde ciddi ve yıkıcı etkileri var. Sadece bundan dolayı bile ülkeler konvansiyonel veya nükleer, kimyasal ve gelişmiş silahlarla savaş açmamalı. Bunun bütün bir insanlığa zararları söz konusu. Masum insanlar öldürülmemeli ve küçük, yaşlı ve kadınlara dokunulmamalıdır.
Kendi bölgesel savaşlarımız yetmiyormuş gibi Ortadoğu’ya yabancı güçler de müdahalede bulunuyor. Ülkeler güya bağımsız. Buna rağmen sınırı aşanlar cezalandırılıyor. Savaşların İslam dünyasında çok kötü etkileri var. 2002’de Irak işgali bölgeye çok zor anlar yaşattı. Irak’ta bulunanlar İngilizce bilmiyor, televizyona ulaşım sınırlı, haber alamıyorlar ve ne olacak ne bitecek hakkında bilgileri yok. Günümüzdeki gibi telefonlar yaygın değil. Haberleşme ve ulaşım oldukça sıkıntı durumda. Kimyasal silah kullanımı nasıl bir felaket. İslam dünyası olarak barış ve istikrar en temel ihtiyacımız. İslam dünyasının hiçbir ülkesi Batı’daki herhangi bir ülkenin arka bahçesi değil. Televizyon varsa Amerika’nın ne dediğini anlayacak İngilizce bilen o dönemde kaç kişi vardı. Şehirde bulunabilirse de köylerde durum çok vahim. Günümüzdeki gibi yaygın bir eğitim söz konusu değil. Ulaşım başlı başına problem. Bir de biz kendi sorunlarımızı çözebiliriz. Bölgede tansiyona ve şeytanlaştırmalara gerek yok.
Düğünlerde bisiklet kullanıyorlar. O bisikletle gelini taşıyorlar. Yokluk diz boyu. Kehanetleri çıkan bir çocuk var. Kehanetten dolayı başlarına birçok iş gelmiş. İki eli yok ama ona rağmen mayınları temizleyebiliyor. Çocuklar nasıl öğrendiyse mayın temizlemeyi öğrenmiş. Zorluk insana her şeyi yaptırabiliyor. Kürt, Türk, Alevi, Çerkez, Sünni, Hanefi, Hanbeli vs. fark etmeden Müslüman olan herkes kardeşimizdir. Birbirimizin yarasını ancak biz sarabiliriz. Bunu başkası yapamaz. İdeolojilerin İslam’ın önüne geçmesine izin vermemeliyiz. Birbirimizin inancına ve dünya görüşüne saygılı yaşarsak zor şartlar bizi yıkamaz. Mehmet Akif Ersoy’un da dediği gibi tefrika girmeden bir milleti yıkmak zordur. Topraklarımız Allah korusun işgal altında olsa ve buna rağmen tefrika varsa işimiz daha da zorlaşacaktır. Bugün bölgede İslam kardeşliği egemen olmalı. İslam tek bir bütün değil birçok farklı görüş ve mezhep var. Bununla birlikte ağıtlar Müslümanların dilinde olmamalı. Bunun kimseye faydası olmaz. İslam’a Osmanlı yıllarca hizmet etti. Bu bayrağı kaldığı yerden devam ettirmek gerek. Burada önemli hususlardan birisi bu inançla hareket ederken Peygamberimizin yolundan gitmeliyiz. O bir Kral Peygamber olmadı. Yani saraylarda yaşamadı. Ümmetim dedi. Üstünlük elit bir kesime ait demedi. Üstünlük takvadadır dedi. Çocuklarını diri diri gömen adamlar, ancak onun gibi olan birisini dinlerdi. Bugün ihtiyacımız olan şey para değil ve zenginlik değildir. Bazı İslam ülkeleri kadar da zengin olan ülkeler dünyada yoktur. Bununla birlikte İslam dünyasında bir kesim samimiyetini ve ihlasını kaybetmiştir. Mehmet Akif samimiyetimdir hünerim dedi. Ben sessiz yaşadım beni kim nereden bilecek dedi. Ama bugün onun adını duymayan yoktur. Onun yaşayışı bizlere ışık olmaktadır. Bu çapta bir insan yetiştirebilmek dünyanın en zor işlerinden birisidir. İstiklal Marşı gibi mühim ve değerli bir şiiri de yazmak değerli Üstada nasip olmuştur. Allah güzel kullarını güzel işlere memur kılıyor biiznillah.
Çocukların başında onlardan yaşça büyük birisi var. Cesaretiyle ve olgunluğuyla öne çıkıyor. Orada görev alan çocuklar da cesur. Mayınlardan korkmadan onları temizliyorlar. Zor zamanlar güçlü insanlar yetiştiriyor. Savaş zamanlarında insanın bir sağlık sorunu olsa çözemez kolay kolay. Dişi ağrıyan birisi acile gidip de iğne olamaz. Savaş yokluk demek. Kaynakların savaşa aktarılması demek. Gidenler kadar kalanlar da çile üstüne çile yaşarlar. Bununla birlikte savaşmak barıştan daha kolaydır bir büyüğümüzün dediği gibi. Düşünüldüğünde eskiden de devletler herhangi basit bir şeyi bahane edip birbirine savaş açardı. Dolayısıyla savaş için sebepler ve bahaneler çoktur. Zayıfsa bir ülke o zaman barış ister. Aynı zamanda İkinci dünya savaşından sonra dünya bir sistem kurdu. Bu sistemle diğer ülkeleri işgal etmek kolay değil. Bir anda işler işgalci ülkenin aleyhine dönebilir.
İslam dünyası bu işgallerden çok çekti. Batı, Doğuyu sömürse de ahlaktan uzaklaştıklarında kendileri de çok ağır bedeller ödediler. Birinci ve İkinci dünya savaşında yaşadıkları adeta mazlumların ahının tezahürü gibidir. Dağılan yuvalar, başsız insanlar, namusuna tecavüz edilenler, elbet bunu yapanlar ve milletler bedel ödemeden bu dünyadan gidemeyeceklerdir. Bizim inancımız ve medeniyetimiz şu seviyeye ulaşmalı. Gereksiz yere sinek ve karınca bile öldüremeyiz. Ayrıca şu medeniyet seviyesine ulaşmalıyız. Karıncaların ve en küçük hayvanların dahi hastaneleri ve barınakları olmalı. Saçma gelebilir ama bunu yapmalıyız. En ufak canlı bile acı çekmemeli. Ona Allah’ın yarattığı varlık olarak bakmalıyız. Bizler de insan olarak yaratılmayabilirdik. Küçücük bir karınca veya sinek yürüyemediğinde veya uçamadığında takma bacaklar ve kanatlar yapılmalıdır. Ben böyle düşünüyorum ve böyle bir medeniyet hayal ediyorum. Bu seviyeyi hedeflediğimizde farklı bir dünya bizi bekliyor olacak. Ayrıca arz talep kime göre arz talep. Yapılması doğru olan her iş yapılmalı. Toplumda insanından en ufak canlısına kadar yer ayırılmalı ve ihtimam gösterilmeli. Benim anlayışım bu şekilde. Böyle bir düşünceye sahip bir insanın dinine mensup insanların canını yaktığınızda Allah elbet bunun hesabını soracaktır inşaAllah.
Ozan Dur