İlim ve Medeniyet

KAPLUMBAĞALAR DA UÇAR (LAKPOSHTHA PARVAZ MİKONAND)

Savaş ve sonrasında yaşanan tahribatın sık sık yaraladığı bir dünyada, insanlığın boyun eğmez ruhunu yansıtan hikayeler ortaya çıkıyor. Savaşın acımasız gerçekliğinde, bu gerçekliğin en masum ve kırılgan mağdurları olan çocukların direnişini anlatan bu sarsıcı ve düşündürücü film, bizi kalp ve zihinlerimizde silinmez izler bırakacak duygusal bir yolculuğa çıkarıyor. Savaşın harap ettiği Irak’ın Kürt Bölgesi’nde bir mülteci kampındaki çocukların hikayesini konu alan film, etkileyici sinematografisiyle izleyicilere dokunmanın yanı sıra emperyalizmin masum hayatlar üzerindeki sarsıcı etkilerini de gözler önüne seriyor.

Irak Kürdistanı’ndaki bir mülteci kampının sakinleri, yaklaşan Amerikan saldırısından haberdar olabilmek için umutsuzca uydu anteni ararken, hikayenin küçük kahramanı Satellite, köylülere anten kuran becerikli girişimciler haline gelen bir grup kimsesiz çocuğa rehberlik etmektedir. Kaos ve belirsizliğin esir aldığı kamptaki çocuklar, “Satellite” adını verdikleri bu çocuğun önderliğinde kara mayınları toplayıp satmaktadır. Bu sırada kampa yeni mülteciler gelir: sakat bir çocuk, kız kardeşi ve küçük kör bir bebek.

Korkunç bir sırrın yükünü taşıyan, travma geçirmiş bir kız olan Agrin’in gelişi, hikayenin duygusal karmaşıklığını daha da derinleştirir. Satellite Agrin’in hüzünlü güzelliği karşısında büyülenir. Agrin’in trajik geçmişi, Satellite ve diğer çocukların hikayeleriyle kesişerek, savaşın dehşetiyle yüzleştiren, yürek burkan bir ilişkiler ağı yaratmaktadır.

Satellite ve Agrin karakterlerini kullanarak, ülkenin içinden geçtiği trajik zamanlara farklı bir bakış açısı sunan yönetmen, kahramanların hayatlarını gözler önüne sererken, Satellite ve Agrin karakterleri aracılığıyla ülkenin içinden geçtiği trajik zamanlarla yüzleşmenin iki farklı yolunu sembolize eder. Satellite, içinde bulunduğu korkunç gerçeklikte uzlaşmış bir karakterdir ve işgalcilerin getireceği daha iyi bir yaşama olan kesin inancıyla dikkat çeker. Hızla dönüşüm geçirir, İngilizce öğrenir ve yeni gerçeklik koşullarında nasıl para kazanacağını öğrenmeye çalışır. Çocuksu masumiyetiyle Satellite, kaos ve belirsizliğin esir aldığı bir coğrafyada umut ve direncin ışığı haline gelir.

Agrin ise iki akrabasıyla birlikte kampa yeni gelen bir karakterdir ve ülkenin diğer yüzünü temsil eder. Derin yaraların izlerini taşıyan ve artık yarına olan inancını yitirmiş bir halkın temsilcisidir. Irak halkının yaşadığı acılar o kadar ağır ki, Agrin’in ne gülümsemesi ne de en ufak bir umut ışığına izin verecek gücü kalmamıştır. Onun tek karar vermesi gereken şey, bu acıya nasıl son vereceğidir. Satellite hoşlandığı Agrin’in güvenini kazanmak ve onu hayata döndürmek için Agrin’e türlü iyilikler yapsa da yaşayan bir ölünün güvenini kazanmak artık mümkün değildir.

Yönetmen, Satellite ve Agrin karakterleri aracılığıyla, ülkenin içinde bulunduğu trajik zamanlara farklı bir perspektif sunmuştur. Satellite, işgalcilerin getirdiği umutlu bir geleceğe inanırken, Agrin ise umutsuzluğun ve acının temsilcisidir.

Sonunda galip olan ise Agrin’in temsil ettiği gerçekliktir. Agrin’in abisi nihayetinde öngörüsü ve ferasetiyle Satellite’ı umutlarının yersiz olduğuna ikna etmiştir. İşgal sonrası acılarına yenileri eklenen Satellite’ın da umudu artık tükenmiştir. Satellite, umutlarının yersiz olduğunu anlaması ile işgalci askerlere sırtını dönerek Agrin’in temsil ettiği gerçekliğe ulaşır. Saddam’ın Baas güçlerinin Agrin’in köyüne yaptığı baskın, baskında Agrin’in maruz kaldığı zulüm ve Satellite’nin işgal kuvvetlerine sırtını döndüğü sahneler filmin en çarpıcı sahneleri olarak öne çıkmaktadır.

Yönetmen Ghobadi’nin filmdeki rollerin çoğunu profesyonel oyuncular yerine kamplardan gelen çocuklara vermiş olması filmin izleyiciye ustaca aktardığı doğal ve sarsıcı etkiyi açıklamaktadır. Özünde emperyalizm ve onun yıkıcı sonuçları hakkında sarsıcı bir tespitte bulunan film, kendilerini daha büyük jeopolitik çatışmaların çapraz ateşinde bulan mustazaf halkların içler acısı durumuna ışık tutarken; şiddet ve istikrarsızlık sarmalının sürdürülmesinde emperyalist güçlerin oynadığı rolün ince bir eleştirisini sunuyor.

Filmin nefes kesici manzaralarla savaşın dehşetini yan yana getiren çarpıcı sinematografisi duygusal etkisini daha da artırıyor. Dokunaklı sessizlik ile birleşen film müziği, tedirginlik ve tefekkür hissi uyandırarak izleyicileri savaşın insani maliyeti ve kalıcı etkileri üzerine düşünmeye davet ediyor.

Tahir Mahir

Exit mobile version