Cahit Zarifoğlu’nun “Katıraslan” hikayesini çoğunuz bilir. İki hayvan arasında geçen hikayeler birçok bu tarz hikaye yazılır ama Zarifoğlu’nun bu hikayesi alışagelmiş tüm fabl türü hikayelerden farklıdır. Bu çarpıcı hikayeyi belki aranızdan anımsayamayanlar olabileceğinden tekrar etmekte fayda var.
KATIRASLAN
Tilki ile aslan birlikte bir maceraya atılmak isterler. Bu macera öncesi tilki bir insanı andıracak nitelikte hazırlanır. Diş fırçasından gece yatacağı çadıra kadar her şeyi yanına almıştır. O derece yükü oluşmuştur ki bineği olan katırda kendi neredeyse yer kalmamış. Aslan ise türü gereği sadece yemek yerken ve yemekten sonra kullanacağı eşyaları yanına almış. Bu ikili geçirdikleri zaman boyunca birbirlerine destek çıkarlar. Kimi zaman tilkinin getirdiği insan icadı konservelerden yemek yerler kimi zaman aslan ava çıkar.
Bu iki dost başlarından bir çok macera atlatırlar. Kimi zaman süt içmek için çiftliğe sızar kimi zaman avcılarla silahlı çatışmaya girerler. Bu heyecan dolu vakitlerde genellik hızlılığını ve boyut olarak daha küçük oluşunu ön plana sürerek aslan tilkiyi görevlendir. Tilki de bu görevleri hem aslana olan hayranlığından hem de korkusundan ses etmeden kabul eder. Yine bu macera devam ederken bu iki dostun yolu çölle kesişir. Bu çöl yoluna girmekte çekinen tilki aslana her ne kadar ısrar etse de aslan yine kendi bildiğini okuyarak çöl yoluna girerler. Tilki üzerindeki katırın üzerindeki eşyalardan kendine yer kalmadığını ve artık bu eşyaların bazılarından kurtulmak istediğini aslana söyler. Aslan da büyük bir kararlılıkla silahların kalmasını ve diğer tüm eşyalarını geride bırakmasını önerir. Tilki eşyalarını geride bırakıp yoluna koyulduğu zaman aslana minnet duyguları iletir.
Bu yol iki dost için çok çetin geçeceği ilk günlerden belli olur. Aslan yakıcı güneşin altında bunalmış bir durumda:
-Açlık ve susuzluk hissediyorum, der.
Etrafına usulca bakan aslan yine tekrarlar:
-Açlık ve susuzluk hissediyorum,
Bu cümlelerin ardından katırından iner ve peşinden koşmaya başlar.
Boynundan yakaladığı gibi alaşağı eden aslan karnını doyurmuş bir şekilde tilkinin yanına gelir. Tilki ilk başta bu eti yemek istemese de ilerleyen zamanlarda karnının da acıkmasıyla yemek zorunda kalır. Aslanın sonraki günlerde yine karnı acıkır ve yine etrafına bakınmaya başlar aynı sözler eşliğinde tilkinin katırını da mideye indirir. Aynı şekilde karınlarını doyuran iki dost bu et stoğuyla birkaç günde daha idare ederler. Ve gün gelir alsan aynı cümleleri tekrarlar. Fakat bu sefer “benim küçük dostum” diyerek tilkiye yanaşırken söyler. Tilki her ne kadar ormanı gördüğünü ve biraz daha dayanırlarsa ormanda tavşanlar ve geyiklerle karınlarını doyurabileceklerini söylesede aslan tilkinin peşinden koşmaya başlar.
İşte Zarifoğlu’nun bir çocuk hikayesi olan “Katıraslan” hikayesinin sonunda aslan en yakın dostunu yiyor. Peki Zarifoğlu böyle bir sonlu hikayeyi neden çocuk hikayesi olarak yazıyor?
Belki de bu sorunun cevabı çocuk zihinlerine hayatı boyunca unutamayacağı bir şey iletebilmektir. Bir mesajı belki de çocuklar üzerinden herkese iletebilmek ancak bu kadar başarılı olabilirdi.