İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Suç, Suç- Kent İlişkisi
Kanunlarda açıkça yasaklanmış olan ve karşılığında bir ceza öngörülen her türlü eylem suçtur (Dolu, 2013:3). Suç; zamana, mekâna ve topluma göre farklı anlamlar taşıyabilen sosyal bir olgudur (Burkay, 2008:2). Suç olgusu doğrudan veya dolaylı olarak herkesi etkilemektedir. Dolayısıyla suçun, mağduru veya suçu işleyen kişinin ötesine kaçınılmaz olarak bütün toplumu etkileyen çeşitli yönleri vardır (Dolu, 2013:9). Toplumsal bir sorun olan suç, 1950’lerden itibaren giderek artmış ve kentleri etkileyen en temel unsurlardan biri haline gelmiştir. Kentlerde suça neden olan başlıca faktörler; gelir dağılımındaki eşitsizlikler, iç göç ve özle gelen kentleşme sorunları, mekânsal eşitsizlikler, sosyal yoksunluk ve ayrışma, kentteki çelişki ve gerilimler olarak sıralanabilir (Özden, Ün ve İnce, 2014:2).
Chicago Okulu’nun sosyal düzensizlik (organizasyonsuzluk) teorisine göre kent, merkezin baskısı ve dışa doğru genişleme yoluyla büyümektedir. Bu süreçte sonraki halka, içteki halkanın etkisiyle dönüşüme uğramaktadır. Bu durumda iç halkadaki fiziksel, ekonomik ve sosyal şartlar giderek kötüleşirken, dış halkalardaki refah seviyesi giderek yükselir (Özden, Ün ve İnce, 2014:2). Bu değişim ve dönüşüm noktasında suç olgusuna baktığımızda, değişim ve dönüşümü gerçekleştirebilmiş olan dış halkalarda suç oranlarının daha az; merkeze yakın, ekonomik ve sosyal kalkınmanın daha az olduğu halkalarda suç oranları daha yüksek olduğu görülür.
Ek olarak Brantingham’ın (1993’den alıntılayan Sheldon, 1998) teorisine göre, kentte yaşam süren tüm insanlar gündelik yaşamlarında rutin olarak kullandıkları kentsel mekanlara karşı bir algı geliştirirler. Kentlerdeki kriminal hedeflerin seçiminde kişilerin mekânı nasıl algıladıkları ve mekânın kişilerde yarattığı farklı anlamlara sebep olan özellikleri (genellikle fiziksel özellikler) önem taşımaktadır. Bazı kentsel mekanlar suça karşı nötr ya da az suç oranına sahipken, kimi mekanlar ise suçun gelişimine zemin hazırlayan, sorunlu alanlar olarak belirlenmiştir (Brantingham, 1995). Bu bağlamda çöküntü bölgesi, “fiziki yıkıntı ve şekil değiştirmenin, kötü konut şartlarının, aşırı kalabalığın, yoksulluğun ve suçun yüksek derecede bulunduğu” problemli kentsel bölgeleri adlandırmak için kullanılmaktadır (Aksoy ve Kocataş, 2017:284).
Kentsel dönüşüm; kentsel gelişmenin, toplumsal, ekonomik ve mekânsal olarak yeniden ele alındığı ve kentteki sorunlu alanların sağlıklı ve yaşanabilir hale getirilmesi için yıkıp yeniden yapma, canlandırma, sağlamlaştırma veya yeniden yapılandırma amacıyla çevrede yapılan proje uygulamalarıdır. Bu uygulamalar temelde toplumsal bozulmanın nedenlerini araştırmalı ve bu bozulmayı onaracak tasarılar geliştirmelidir (Ertaş, 2011-2).
Fikirtepe’de başlayan kentsel dönüşüm uygulamalarına bakıldığında, kentsel dönüşümün temelde vaat ettiği birçok amaca hizmet edememiş olduğu görülmektedir. Kentsel dönüşüm projeleri tasarlandığı gibi sistemli bir biçimde hayata geçirilemediği için, çevresel ve sosyo-ekonomik birçok problem meydana gelmiştir. Kentsel dönüşümün amacına hizmet edemediği kesimlerde; niteliksiz konut dokuları, konfor koşullarının noksanlığı, bakımsızlık, sefillik, boş-terkedilmiş-kullanılmayan evler, yüksek oranda kiracılık, çöp dolu sokaklar, kontrolsüz ve çıkmaz sokakların varlığı, geleneksel bir mahalle dokusunun bulunmayışı gibi fiziki özellikler gözlemlenmiştir. Bu özellikler aynı zamanda suç oranlarının yaygın olduğu fiziksel çevrelerin karakteristik özelliklerindendir (Özden, Ün ve İnce, 2014:3)
Fikirtepe’de Suç
Fikirtepe’de dönüşümle birlikte yaygınlaşan ve ortaya çıkan suçlara hırsızlık, uyuşturucu madde tacirliği, dolandırıcılık, tecavüz, cinayet örnekleri verilebilir. Hasan Paşa Polis Merkezi Amirliği ile yapılan görüşmeye göre suç işleme yaşının 15-35 yaş aralığında olduğu ve en çok işlenen suçun, %60 oranıyla hırsızlık olduğu öğrenilmiştir. Yapılan hırsızlıkların içeriklerine bakıldığında özellikle evlerin su saatlerinin çalındığını belirtmişlerdir. Bunun yanında klima, çanak anten gibi dışarıdan ulaşılabilecek nesnelerin sık sık çalındığını söylenebilir. Bu hırsızlık türlerinden biriyle karşılaşan görüşmecinin ifadeleri şu şekildedir:
“Bir sabah uyandım elimi yüzümü yıkayacağım baktım sular yok. Çalışma mı var acaba diye düşünürken dışarı çıktım baktım su saati yok. Sadece benimki de değil, sokaktaki herkesin su saatlerini çalmışlar. Yeni saat taktırmakta kolay değil. Belediyeye gidiyorsun, su işlerine gidiyorsun, nalbura gidiyorsun. İnsanın zamanlarını bile çalıyorlar böyle. Sonra hallettim asma kilit taktırdım. Kendimizce önlemler almaya çalışıyoruz”. (Görüşmeci G3, erkek, 45’li yaşlarda)
Yapılan görüşmelere göre hırsızlık olayları sadece dışarıdaki nesnelerle sınırlı kalmadığını, hırsızların evlerin içlerine de çok fazla girip çıktıkları öğrenilmiştir. Hatta bir görüşmeciden alınan duyuma göre evi boş sanıp içeriye giren hırsızlar, zaman zaman içeride ev sahipleriyle karşılaşabilmekteymiş.
Görüşmecilerden birine, bu tarz suçların, kentsel dönüşümle birlikte mi ortaya çıktığını sorduğumuzda alınan cevap şu şekildedir:
“Dönüşümden önce herkes herkesi tanırdı güvenirdi. Kapım-bacam açık rahat rahat yatabiliyordum evde. Şimdi bu kentsel dönüşüm çıktı, kapımı açık bırakamıyorum. Eskiden şurada(sokakta) poşetin, torban kalsın 3 gün sonra gel geri al, şimdi sıkıyorsa kalsın orda’’. (Görüşmeci G2, emekli adliye çalışanı, 80’li yaşlarda)
Bir diğer görüşmecinin ifadeleri de şu şekilde:
“Valla biz evimizi bırakıp bir yere gidemiyoruz. Hep birlikte misafirliğe gidelim diye bir şey yok, öyle bir lüksümüz yok. Mutlaka evde birinin kalması lazım. Yoksa bir gelirsin kapı pencere kalmamış evde’’. (Görüşmeci G5, erkek, 55’li yaşlarda)
Aynı görüşmeci ek olarak “dairelerin giriş kat veya üst katlar olmasının hırsızlar için fark etmediğini” de belirtmektedir. Bu tarz vakalarla karşılan görüşmecilere ne gibi önlemler aldıklarını sorduğumuzda ise; su saatlerini korumak için asma kilit kullanarak kilitlediklerini, evlere girilmesini engellemek için her dairenin penceresini parmaklıkla kapattıklarını söylemektedirler. Yapılan gözlemlere göre de birçok evin su saatinde asma kilit olduğu teyit edilmiştir. Klima, anten gibi evlerin dışında bulunan diğer eşyalarını da zincir ve yine asma kilit ile güvenceye aldıklarını ancak bu şekilde dahi korunaklı olmadıklarını belirtmektedirler. Diğer görüşmecimiz ise hırsızlığın en çok Afgan göçmenleri tarafından yapıldığını belirterek Afganları sert bir dilde eleştirdi:
“Afganlar Müslümanım diye geçinen en kötü halktır. Onlara hiçbir şekilde acımam. Şurada seni müsait bulsa keserler. Elinden telefonunu alırlar, paranı alırlar, saatini alırlar. Ne bulsalar alırlar. Kâğıt toplayıcılığı yapıyorlar ya o torbalarının içinde mutlaka bir hırsızlık eşyası var. Burada bütün hırsızlığı yapan onlar. Geçen geldim burada bir binanın tepesine tırmanmış klimayı söküyor. Sesi duyduk da geldik bıraktı gitti klimayı kaçtı. O yüzden burada Afganlar çok tehlikeli. Buralar hep yabancı. Özbeklerde var burada ama onlar çok medeni insanlar onların bir zararı olmaz. Romanlar var onlar da çingene zaten. Onlar zaten doğuştan hırsız. Onlar bir yerlerde çalışmazlar, kalacak yerleri yok nerde akşam orda sabah. Onlar asalak insanlar zaten. Onlar her şeyi yapar. Bir ara buraya Suriyeli diye Hatay’ın çingeneleri geldi ama sonradan belediye kovdu onları, onlar gitti’’. (Görüşmeci G4, esnaf (bakkal), erkek, 55’li yaşlarda)
Aynı zamanda Hasanpaşa Polis Merkezi Amirliği ile yapılan görüşmede suçun en fazla kimler tarafından işlendiği sorulduğunda “Afganlar” yanıtı alınmıştır. Polisten alınan bilgilere göre suç işleme oranlarının Afganlardan sonra en çok Romanlar (çingeneler) tarafından olduğu öğrenilmiştir.
Hırsızlıktan sonra ön plana çıkan diğer suç türü ise uyuşturucu madde satıcılığıdır. Yapılan araştırmalara göre bu olay kentsel dönüşüm öncesinde de varmış. Ancak yukarıda belirtildiği gibi boşaltılan birçok ev, mahallenin nüfusundaki hızlı azalış, zamanla tenhalaşan sokaklar ve mahalleye giren-çıkan kişilerin kim olduklarının belirli olmayışı uyuşturucu madde satıcılığını ve uyuşturucu madde kullanımını öncekine oranla bir hayli arttırmıştır. Görüşmeciye mahallede uyuşturucu madde satışını kimlerin yaptığı ve buna karşı nasıl önlem aldıkları sorulduğunda alınan yanıtlar şu şekildedir:
“Uyuşturucu işi çok burada. Burada satıcılığı çingeneler yapıyor. Onları da polisler aldı götürdü. Oğluyla birlikte yapıyordu ikisini de aldılar. Uyuşturucu yine var ama polisler çok geziyor, çok denetim yapıyor. Pislik yuvası oldu buralar. Polis geliyor bu sokağa, adam diğer sokakta hemen veriyor maddeyi veya haber gidiyor saklanıyorlar. Öyle göz önünde olmuyor. Boş binalarda satıyorlardı özellikle üst katlarda. Ben elime balyozu aldım merdivenlerini kırdım binaların buralarda böyle şey yapmasınlar diye. Birkaç kere şikâyet ettim belediye de geldi yıktı binaları’’. (G3, erkek, 45’li yaşlarda)
Diğer görüşmeciler de uyuşturucu satıcılığının çok yaygın olduğunu destekler konuşmalar yapmıştır. Tedbir olarak ise tespit ettikleri uyuşturucu madde satışını polise bildirmekle yetindiklerini söylemişlerdir. Ayrıca görüşmeciler uyuşturucu madde kullanmış kişilerin boşaltılan evlerde yangın çıkardıklarını ifade etmektedirler. Çevrede yapılan gözlemlerde de bu yargıyı destekler nitelikte isli ve merdivenleri kırık binalar tespit edilmiştir.
Mahallede sık rastlanmasa da yaşanmış bir diğer suç türü de tecavüzdür. Kentsel dönüşüm sebebiyle ev ve iş yerlerinin boşaltıldığından yukarıda bahsetmiştik. İş yerlerinin kapanmasıyla bölgede işsiz sayısı artmıştır. Geçimlerini sağlayabilmek için herhangi bir işte çalışmak isteyen birçok birey mahallede mevcut. Görüşmecimiz tecavüz suçunu şu şekilde dile getirdi:
“Daha dün bir haber duydum. Burada Türkmen bir kadın vardı. Onu ‘sana iş bulduk’ diye kandırmışlar. Kadın hazırlamış işe gidecekmiş gibi. Kadını başka bir yere götürmüşler elini kolunu bağlayıp tecavüz etmişler. Bir de videoya almışlar… Buralar pislik kaynıyor’’. (G3, erkek, 45’li yaşlarda)
Diğer bir boyutta suça bakıldığında, kentsel dönüşümünün başlangıcında mahalleye bazı mafyaların türediği söylenebilir. “Arsanı şu firmaya satacaksın, bu firmaya satacaksın” gibi zorlayıcı ifadelerle insanlara imza attırmaya çalışan kişiler çokça görülmüştür. Bazıları da kendilerini inşaat şirketinin avukatları gibi tanıtıp, insanların arsalarını alarak dolandırmışlar. İlerleyen zamanlarda bu tür mafya çeteleri ise görülmemiştir.
Bir başka dolandırıcılık olayı da müteahhitlerin kişilerin arsalarını, evlerini “size daire vereceğiz, inşaatlar bitene kadar da kaldığınız yerin kirasını vereceğiz” diyerek alıp kaçmaları olmuştur. Bazı görüşmecilerimiz bu suçun doğrudan mağduru olurken, bazıları da çevresinde mağdur olanlardan bahsetmiştir. Mağdur olan görüşmecimiz konu hakkında şunları söyledi:
‘’ Müteahhit benden imza aldı kaçtı gitti. Benim hayatımı mahvetti. Benim evim kalmadı arsam kalmadı. Buraya bacanağımın evine yerleştim. Bu adamı mahkemeye versen mahkeme sürüyor 5 yıl. Ben 5 yıl boyun ne yapacağım’’. (G3, erkek, 45’li yaşlarda)
Bir diğer görüşmecinin konuyla ilgili fikirleri şu şekildedir:
“Adamlar (dönüşüm için gelen şirketlerden bahsediyor) ceplerinde biraz parayla geldiler, millette para görmemişti. Zannettiler ki “ooo bunda para var, verelim yerleri de ardı gelir” dedi. Buradan aldıkları yerleri satıp paralarını yediler hep. Bizim yerimizi almak içinde ne tuzaklar kurdular, mafya yerinizi almış bile dediler. Her şeyi araştırıp müteahhite öyle vermek gerekiyordu. Kentsel dönüşümden hayır beklemiyoruz. Kentsel dönüşüm diye bir şey yok, buna el konulması lazım. Buradaki insanlar büyük binalarda oturmaya başladılar, kira kadar aidat vermeye başladılar.” (Görüşmeci 6, kadın, 50’li yaşlarda)
Sonuç
Fikirtepe’de kentsel dönüşümle beraber gelen sosyo-ekonomik ve mekânsal dönüşümün suç olgusunu ciddi oranda etkilediği söylenebilir. Dönüşümle birlikte, dönüşümü tamamlanmamış kesimlerde giderek kötüleşen hayat şartları, fiziksel şartlar suç türleri için zemin hazırlamıştır. Fiziksel şartların yanında, mahallede yaşayan kişilerde değişime uğramıştır. Fikirtepe yerlilerinin büyük çoğunluğunun arsalarını satıp veya evlerini kiraya verip mahalleden ayrılmalarıyla yerlerine yabancı birçok insan gelmiştir. Bu durum mahallede yaşayan insanların birbirlerine yabancılaşmasına sebep olmuştur. Mekânda yaşanan bu kopukluklar, yabancılaşmalar ve giderek kötüleşen şartlar birçok alanda kendini olumsuz bir şekilde göstermiştir. Bu olumsuzluklardan en önemlisi giderek yaygınlaşan suç türleridir. Mahallede eski dokunun korunamaması, sokaklarda hâkim olan sessizlik, boş kalan evlerin ve metruk evlerin suç failleri tarafından mesken tutulması, mahalleye giren çıkan kişilerin belirsiz oluşu, su saatlerine takılı olan asma kilitler vb. bize suç türleri açısından çeşitli ipuçları vermiştir.
Genel çerçeveden bakıldığında ve yapılan araştırmalardan da ulaşılan bilgilere göre bu tarz değişim ve dönüşüm sürecindeki gecekondu mahallerinde bu tür suç vakalarının yaşanması kaçınılmazdır. Şüphesiz her değişim ve dönüşüm süreci sancılı ve sıkıntılı geçmektedir. Mekanlardaki sosyal dokunun bozulması zamanla huzursuz ve tehlikeli bir ortamı meydana getirmiştir.
İlhan KABA
Sümeyye ŞAHİN
Yavuz S. TEKİN
Yorum Yaz