Günümüz dünyasında egemen olan, dünya kültür ve medeniyet anlayışına katkıda bulunmuş topluluklar, kaderini uzun tarihi serüvenleri ardından çizmiş ve çizmeye devam etmektedirler. Bu topluluklardan yaklaşık 1200 senelik maziye sahip olan Rus milleti ve onların oluşturduğu Rusya devleti yazı serimizin konusu olacaktır.
Başlangıçta Rus adı verdiğimiz topluluğun ırksal durumunu gözden geçirmekte fayda vardır. Böylece tartışmalara konu olmuş bu mevzuya kaynakların bize öncülük ettiği seviyede açıklık getirebiliriz. Konuyla özel ilgili kişiler dışında “Rus eşittir Slav” olarak adlandırma yapılmıştır. Bu adlandırma günümüz için geçerli kabul edilebilirken, kuruluş dönemi için yanlış bir adlandırma olacaktır. Rus dediğimiz kavim, İskandinav topraklarından nehirleri takip ederek Ukrayna civarına kadar gelmiş ve orada devlet kurmuş Norman kavmidir. Biz bunlara popüler tabirle “Vikingler” de diyebiliriz. Bu topluluk hem savaşçı, istilacı, eşkiya hem de tüccar karakterine sahiptir. Öyle ki Bizans döneminde asker eksikliğinde paralı asker ihtiyaçları onlardan karşılanırdı. Slavlar ise -ki biz bunları Doğu Slavları olarak tarihi kaynaklarda görüyoruz- Ruslardan daha önce bölgede yaşayan topluluktur. Devlet yapısına sahip olmayan ve ikamelerini sağlamak amacıyla ormanlarda ağaçları söküp ziraat alanları açma yoluyla sağlamakta olan Doğu Slavları’nın hızlı bir şekilde coğrafya üzerinde yayıldığı görülmektedir. Bunun en büyük sebebi, karşısına bir güç çıkmadığı zamanlarda bu ilerlemeyi sürdürmesidir. Doğu Slavları ilk olarak bölgede yaşayan Türk devletleri Avarların daha sonra da Hazarların etkisinde yaşamışlardır. Sonuç olarak, iki toplululuk birbirinden farklıdır. Bu farklı iki topluluk birleşecekler ve Rusya devletinin tarihsel olarak belki de ilk adımı denilebilecek “Kinezlik” kuruluş aşaması başlayacaktır.
Kinezlik’in tebaası Slavlar yöneticisi Ruslar demek daha doğru bir tanımlama olacaktır. İlk olarak neden Kinezlik diye adlandırma yapılıyor ona bakmak gerekiyor. Devletin kurucusu olan Rusların askeri yapısına “Drujina” adı verilmektedir ve bu Drujinaların başındaki aynı zamanda devletin başındaki kişi yani “Reis” Kinez olarak adlandırılır, Kinezlik adı da oradan gelmektedir. Kinezlik’in kurucusu Rurik’tir. Rusların ve Rurik’in neden Kiev civarına geldiği ve bir devlet kurduğu sorgulanan bir durumdur. Bununla alakalı olarak “Nestor Kroniği” adı verilen ve Rus tarihini ilk yazılı kaynağı olarak karşımıza çıkan belgede, Rurik ve Rusların gelişine dair vaka araştırmalarla kanıtlanamamıştır. Şöyle bir rivayet mevcutttur:
“Yıl 6367 (M. S. 859). Varegler deniz aşırı memleketten geldiler. Çud ve Sloven’lerden, Merya’dan, Ves’lerden ve Kriviç’lerden vergi topladılar. Polyan’lar, Severyan’lar ve Vyatiç’ lerden ise Hazarlar vergi alıyorlardı; Hazarlar her bacadan birer sincap kürkü topluyorlardı.
6370 yılı (862) onlar (fin ve slav uruğları kasdediyor) Varegleri denizin ötesine koğdular, vergi ödemez oldular ve kendi kendilerini idareye başladılar. Fakat aralarında kanun ve nizam yoktu, soy soya karşı ayaklandı ve ihtilâf baş gösterdi, birbirleriyle mücadeleye giriştiler.(Bunun üzerine) birbirlerine dediler ki: “Üzerimizde hâkimiyet sürecek ve nizam kuracak bir bey arayalım. (Böyle konuştuktan sonra) denizi aşarak Vareg’lere, Rus’lara, gittiler; çünkü bu Varegler böylece Rus tesmiye edilirlerdi, nasıl ki bazıları İsveç, diğerleri Norveç ve başkaları da Got tesmiye edilirler; böylece onlar (Vareglar) da (Rus adlanırlardı). Çud’ler, Slovenler, Kriviçler ve Ves’ler Ruslara dediler ki: “Memleketimiz büyük ve zengindir, fakat (orada) nizam yoktur, geliniz, hakimiyet sürünüz ve bizi idare ediniz.”.Üç birader (Slavlar ve Finler üzerinde hâkimiyet sürmek için) seçildiler ve bütün Rusları alarak geldiler. En büyüğü olan Rurik, Novgorod’da yerleşti; ikinci birader Sineus, Beloozero’da, üçüncü kardeş Truvor da İzborsk’a gitti. İşte bu Vareglere nisbetle Rus yurdu Novgorod adını aldı; Novgorodlular Vareg soyundandırlar, halbuki onlar önceleri Sloven idiler. İki yıl sonra Sineus ve biraderi Truvor öldüler. Rurik’te hâkimiyeti ele aldı ve şehirleri kendi adamları arasında böldü; birine Polotsk, öbürüne Rostov, üçüncü birine de Beloozero’yu verdi.”
Fakat bu Kinezlik’in kurucusu olan Rurik’in hanedanını övmek amacıyla yazılmış olabilir. Arkeolojik çalışmalara bakıldığı zaman çoğunlıkla Novgorod etrafında Rus kalıntılarıyla karşılaşılmıştır. Büyük olasılıkla Savaşçı olan bu kavmin Doğu Slavlarının üzerine akın düzenlediği ve bu akınlar sonucunda oraya hükmetmeye başladığı söylenilebilir. Bunu destekleyecek şekilde Rurik’in diğer başbuğlarla beraber geldiği ve onların arasında en güçlü olduğu gerekçesiyle diğer başbuğların ona biat ettiğini ve kardeşleri Sineus ve Truvor’un ölmesi sonucu Kinezlik makamının ona kaldığını biliyoruz.Devleti kuran Rurik 879 da ölmüştür.
Rurik ardından devletin başına oğlu İgor’un yaşının küçük olmasından dolayı akrabası olduğu anlaşılan Oleg geçmiştir. Oleg Rusya’nın Kiev devrinin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Novgorod’da ikamet eden Rurik’in ardından Oleg hakimiyet alanını genişletmiş ve Rurik’le beraber gelen ve Kiev’i ele geçiren Askold ve Dir adlı başbuğları “Siz Kinez soyundan değilsiniz?” diyerek onları hile ile öldürtmüştür. Kiev’in vekayınamelere göre Oleg’in çok hoşuna gittiği ve “Kiev Rus şehirlerinin anası olacaktır” dediği bilinmektedir. Oleg’in hakimiyet alanını genişletme atılımları Kiev ile kalmamış Bizans’a kadar uzanmıştır. Oleg Bizans’a sefer düzenlemeyi planlamış ve devletin kuruluşundan yaklaşık 45 yıl sonra Bizans’a kafa tutmuştur. Kalabalık bir ordu ile Bizans payitahtına dayanmış ve 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet’in karşılaştığı zincir engeliyle karşılaşmıştır. Ruslar da gemilere tekerlek taktırarak Boğazdaki zinciri aşmış ve İstanbul’u yağmalamışlardır..
Tam 200 gemi -kesin olmasa da yaklaşık rakam-geçirildiği kaynaklarda belirtilmektedir. Vikingler’den geldiğini söylediğimiz Ruslar “Karve” adı verilen uzunlukları 10 metre olan ve hafif ağaçların odunlarından yapılmış derin olmayan gemileri kullanmaktaydılar. İskandinav topraklarından Ukrayna-Kiev’e kadar gelirken kara bağlantısı olmayan yerlerde gemilere tekerlek takıp geçtikleri söylenmektedir. Bizans, 907 yılında gerçekleşen bu kuşatma karşısında müzakere etmeye karar vermiş ve Oleg’le Ruslar lehine ticari yoğunlukta bir anlaşma yaparak barış anlaşmasını imzalamıştır. Bu dönemde Oleg otoritesini artırmıştır. Hatta onun adına şarkılar ve destanlar söylenmiştir. Bu seferinin ardında 912 yılında ölmüş ve tahtı, Rurik’in yaşı küçük olduğu için emanet edemediği oğlu İgor’a devretmiştir. İgor döneminde bölgenin hakimi Türk devleti Hazarlar’dır. Bu maksatla hem onların gücünü kırmak hemde büyük ganimetlere ulaşmak maksadıyla Bakü’ye sefer düzenlemiş fakat dönüşünde Hazar müslüman kıtaları Rusların seferi karşısında intikam almak maksadıyla onlara saldırdılar ve büyük bir kısmını öldürdüler. Müslüman birliklerden bir kısmı kaçmayı başarabilse bile kaçış yolunda Burtasların hücumuna uğramış imha edilmekten küçük bir kısmı kurtulabilmiştir. İgorun başarısız sefer girişimleri bununla bitmez 941 yılında selefi Oleg gibi Bizans’a sefer düzenlemiş ama donanmasını Bizans ordusunun ünlü “Grek Ateşi” saldırıları sonucu kaybetmiştir. Ardından son çare karadan çıkarma yapmış ve şehrin etrafını yağmalamaya başlamıştır. Bizans kuvvetlerinin bölgeye gönderilmesiyle geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Bunun karşısında 907 de imzalanan ve Ruslar lehine olan barış anlaşması bu sefer 912 yılında tam tersi şekilde gerçekleşmiştir. İgor devlet iç idaresi konusunda da başarılı olamamıştır. Fazladan vergi toplamak istemiş fakat bu istek onun sonunu getirmiştir. “Drevlyan” adlı topluluk vergileri vermeyi reddedip İgor’u öldürmüşler ve bir Kinez’in dönemine son vermişlerdir. Devlet idaresi küçük yaşlardaki oğlu Svyatoslav’a kalmıştır. Onun devleti yönetemeyeceğini düşünerek taht İgor’un karısı Olga’ya kalmıştır. Kiev Kinezliği’nin en tanınmış kadın simalarından biridir. Onu bu kadar önemli yapan iki önemli şey vardır. Birincisi, tahta geçtikten sonra kocasını öldüren Drevlyanları şiddetle cezalandırmak; ikincisi ve hatta en önemli sebebi de Hristiyanlığı kabul etmiş olmasıdır. Rus kilisesi tarafından “Azizler” arasında kabul edilmektedir. Başarılı şekilde oğlu Svyatoslav’a kadar devleti çekip çevirmiş ve tahtı ona bırakmıştır. Hristiyan olan Olga Svyatoslav’u da Hristiyan yapmaya çalışmış fakat oğlu bunu reddetmiştir. Tam bir asker olarak kendini yetiştirmiş, başbuğluğun yanında Rus göçebe şeflerine benzemekteydi. Svyatoslav akıllıca hamleler gerçekleştirdi. İlk olarak Hazarların etkisi altında bulunan ve vergi aldıkları toplulukları alarak kendi hakimiyet sahalarını genişlettiler. Bu genişletme sonucunda kısmende olsa başarılı olmuşlardır. Rivayet dahi olsa Bulgar ve Hazar başkentlerini fethettiği söylenmektedir. Daha sonrasında tarihim akışını değiştirecek olan bir diğer olay da Bizans’ın istediği yardımdır. Sınırlarını tehdit eden Bulgarlara karşı Ruslarla işbirliği içine girmişlerdir. Bulgar çarını bir kaç defa yenerek Tuna’ya ulaşmış ve burasıyla alakalı şu sözleri sarf etmiştir: ”Tuna Pereyatslavetsinde oturmak istiyorum; orası, arazimin ortasıdır; orada her nevi servet toplanır; Greklerden altın kumaş şarap ve meyva ; Çekler ve Ugorlardan gümüş ve altar ; Rusya’dan da kürkler mum bal ve köleler gelir”
Svyatoslav daha fethinin zevkini süremeden Olga yardım istemiştir bunun nedeni boşluğu fırsat bilen Peçeneklerin şehri kuşatmasıdır. Haberi alır almaz geldikten sonra Peçenekler geri çekilmişler. Daha sonra tekrar tunaya dönmüş fakat dönüşte kendisini düşman olarak gören bir Bizans imparatoru ile karşılaşmıştır. Karşılaşma barış anlaşmasıyla sonlanmıştır. Svyatoslav dönüş yolunda Bizans’ın Peçeneklere verdiği istihbarat sonucunda pusuya düşmüş ve Peçenek başbuğu Küre , onun kellesin almış ve içki kadehi olarak özel günlerde kullanmıştır. Svyatoslav’ın ölümü halkta büyük üzüntü yaratmış olmasına karşın yerine geçecek Vladimir aldığı emaneti daha üst noktalara çıkaracaktır.
Bir sonraki yazımız Rusya tarihini derinden etkileyecek bir Kinez Vladimir’in tahta çıkışıyla başlayacaktır.
OSMAN MİCAN
KAYNAKÇA
Bushkovitch, Paul. A concise history of Russia. Cambridge: Cambridge University Press, 2012.
Kurat, Akdes Nimet. Rusya tarihi: başlangıçtan 1917ʼye kadar. 6th ed. Vol. 17. Series 13. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2014.
Lieven, D. C. B. The Cambridge history of Russia. Vol. 1. Cambridge: Cambridge University Press, 2006.