“Ey, Aydınlık! Karanlıkları aydın eyle!”
Zerdüşt
Büyük Düşünür Cemil Meriç, ”Ne romancıyım, ne şair, ne tarihçi. Meşhur bir adam da değilim. Sadece dürüstüm, çok okudum, çok düşündüm” diye cevap veriyordu ‘Ben kimim?’ sorusuna. Bugün kitap okumaktan, okumanın neden romantik bir eylem olmadığından konuşacağız.
İstanbul’da ki öğrencilik yıllarım beşinci senesini doldurmak üzere. Anadolu ve İstanbul kıyaslamalarım halen aklımın bir köşesinde. İlk geldiğim zamanlardı, İstanbul’un cazibesinden olsa gerek okumaya başladığım zaman şunu demekten kendimi alamazdım “Bu şehir kitap okumak için çok güzel, alırım kitabımı geçerim kız kulesine karşı çayımı yudumlarken sayfalarda kaybolur belki şiirler bile yazarım.” Aslında yeni bir okuyucu değilim kendimi bildim bileli kitaplarla haşır neşirim hatta hemhâlim. Biraz vakit geçirince aslında hiç de düşündüğüm gibi olmadığını kitap okumanın ne kız kulesi ve çay ile bağdaştırılamayacak kadar önemli bir eylem olduğunu anladım. Hatta bir dönem Nirvanalarımı bile yaşadım. Mesela, artık herkes metrobüste kitap okuyor diye ben okumayacağım dediğim günlerimi unutmadım.
Aşağı yukarı hepimiz günlük hayatta şu ifadeye rastlamışızdır. ‘Okumuyoruz’ “Türkiye’nin okuma potansiyeli çok düşük, Amerika’da adamlar trafik ışıklarında beklerken bile kitap okuyor, kitap çok ama okuyan yok, okuma oranımız yükselmedikçe yetişmiş adam noksanlığımız süreğendir…” Bu ifadelerin makuliyeti, ne kadar reel olduğu tartışma konumuz değil. Ama içerikleri bizim için elzem. Proust “Aydın okumak için okur. Kitaba kitap olduğu için perestiş eder. Bulduğunu yükler hafızasına. Sindiremez, hayatına katamaz. Kendi kendini zehirler. Bu fetişist saygı zararlıdır, ama çok yaygındır da. Bu “edebî hastalığa” büyük adamlar daha çok tutulurlar. Düşünce ile, doğrudan doğruya temas etmedikleri zaman kitaplarla beraber olmaktan hoşlanırlar. Zaten, kitaplar da onlar için yazılmış değil mi? Büyük zekâlar kitabîdirler. Ama bu, kitabîliğin bir kusur olmasına mâni değildir. Kitabîlik, zekâdan çok hassasiyet için tehlikeli. Dâhi her okuduğunu temessül eder, kendi malı olur fikirler. Bir kucak odun küçük bir ateşi söndürür, büyük bir ateşi daha da canlandırır.” der. Buradan şu eleştiriyi getirmek mümkün; ‘Kitaplar elbette okunmalıdır ama okunanlar tahlil edilmeden daha önce okunanlarla karşılaştırılmadan yani bilgi yaşam formu olmadığı zaman geçersizidir.
Bununla beraber buradan şunu da çıkarmak da mümkün. Kitapları elbette okumak gerekir ve bir ev gibi düşünerek içinde yaşamak şarttır. Ancak bunu entelektüellikten uzaklaştırmamak da şarttır. Sağ cenah ve sol cenah entelektüelleri için farklı temellendirmeler yapmak mümkündür. Bu temellendirmeler ne yazık ki her iki cenah için sadece romantizmden ibaret kalmıştır. – Tıpkı benim ilk yıllarım gibi…- Demek işitiyorum ki sol cenah Marx’tan öteye sağ cenah ise Cahit Zarifoğlu’ndan öteye geçmedikçe bilgi yaşam formu olmayacaktır. Veyahut Moda’da kahveleri yudumlarken ‘Das Kapital’de der ki’ diye söze başlamak için, Fatih’te veya Üsküdar’da çayı yudumlarken ki ‘ACZ…’ diye şiirlere başlamanın kitap okuma ile bir ilişkisi yoktur. Bu kitabilikte değildir. ‘Okumuyoruz, kaht-ı ricalimiz var’ ifadesinin çözümü de değildir.
Okumak romantik bir eylem değildir. Kitap okumak hiç fotojenik değildir mesela. Kitap okumak ile sosyal medya hesaplarının bio kısmının bir alakası yoktur yani. Kitap okumak şair yazar ikilemi yaşatan bir olgu hiç olmadı. Okumak çay-kahve-manzara-kitap-Üsküdar-Nişantaşı-dolma kalem-… çokgeniyle uzaktan yakından bir ilşikisi yoktur. Okumak bir bakıma hemhal olmaktır. Okumak bir dostluk kurmaktır. Samimi ve iç açıcı. Bir tesadüfün eseri…Ve yalnız da yapılabilecek. Evet işte okumak romantik bir eylem değildir. Kitap okumak için merasime ihtiyaç yoktur. İstersek bütün geceyi onlarla geçiririz.
Oktay KAYMAK