KİTLE TOPLUMU VE BİREY

SOSYOLOJİ

Modern dünyada, endüstrileşme hareketi ve nüfus kesafetinin artışı an’anevi cemiyet çerçevelerinin erimiş olması, karşımıza yeni bir adamı, kütle adamını, çıkarmıştır(Şerif Mardin).

Endüstri devrimiyle başlayıp günümüze kadar süregelen süreçte ferdiyetten cemiyete doğru bir eğilim mevcuttur. Endüstri devriminin doğrudan sonucu olarak, işçilerin fabrikalarda toplanması ve fabrikaların da kentsel alanlara yığılmasıyla, giderek kentsel alanlar kırsal alanları yutmaya başladı. Bu gelişme nüfus artışı ve bu nüfusu doyurmak için gıda maddesi bulma yönündeki çabalarla birleştiğinde, 20. yüzyılın değişmez özelliği olan ‘‘kitle toplumu’’ tarihteki yerini aldı. Burada ele alınacak asıl konu ise; geçmişten günümüze -modern ve modern ötesi zamanlarda- birey ve bireye atfedilen mahiyetidir.

Modern zamanda bireye kendinden bağımsız bir ruh giydirilmiş ve birey kendi öz normlarından uzaklaştırılmıştır. Bu zamanın bir ürünü olan ‘kitle toplumu’ bireyi kendi rızası ile esir almıştır. Adeta küresel bir bunalımın yaşandığı bu toplumda bireyler, bir bireyin sahip olacağı en önemli matah olan ‘’şahsiyet’’ten yoksun hale gelmektedir. Tamamen kitlelere karışarak kendi benliğinden yoksun bir şekilde, büyük sayıların daha doğrusu yönlendiricilerin yönlendirmeleri doğrultusunda yaşamlarını ikâme ettirirler. Nitekim Şerif MARDİN bu sorunu şöyle dile getirmektedir: Fertlerin, ‘’büyük sayıların’’ davranışının eserleri haline gelmeleri, dolayısıyla ferdiyetlerini kaybetmeleri, şahısları zaten ‘’konformizme’’ sürükleyen cemiyetimizde orijinal düşünce ve hareket tarzının daha da nadir bulunan bir matah haline gelmesi kütlenin bir sorunudur.

Modern çağda, birey kendini toplumda ifade edebileceği bir kuruma bağlanmak zorunda hissetmektedir. Modernleşmenin de etkisiyle kitlelere karışan bireyin, onu temsil eden normları elinden alınmaktadır. Burada gönüllü kölelik olarak adlandırılabilecek bir durum söz konusu olmakla birlikte, bu kölelik, fiziki kölelikten öteye geçen zihinsel bir köleliktir. Nitekim birey kendi rızasıyla kendi benliğini ortak bilince teslim etmiş bulunmaktadır. Böyle bir ortamda, birey bağlanabileceği bir müessese bulamadığı zaman, şahsiyetini kaybedip,’’kütle’’nin bir cüz’ü haline gelmektedir.  Bu da geçmişte totaliter rejimlerin kitle /yığın tarafından nasıl desteklendiklerini izah etmeye kâfidir.

Modern çağın en önemli sorunlarından biri de;  tek tip görebilen ‘’izm’’ ler gözlüğü ile olaylara bakmaktır yani tek taraflı düşünme daha doğrusu düşünememe sorunudur. Bir ideolojiye saplanıp, muhalif  tezleri görememe sorunu. Cemil MERİÇ’e göre; ‘‘izm’ler idraklerimize giydirilen deli gömleklerdir.’’ Günümüzde her ne kadar izm’ler ağırlığını ‘ci-cu’lara (a’cı, b’ci) bıraktıysa da, insanlar kendileri düşünmek yerine, yönlendiricinin düşüncesini uygular ve ona göre hareket ederler. Bu da insanın benliğini kendi rızasıyla üst otoriteye teslim ettiğinin en bariz göstergesidir. İdeoloji bataklığına saplanmış olan birey, ‘’ci-cu ve izm’’lerin esiri olmaktan kendini alıkoyamamaktadır. Günümüz toplumunda ferd, saplandığı fikirlere ‘mutlak’ doğru gözüyle bakıp alternatiflerin söz konusu olmasına dahi katlanamaz hale gelmektedir.

Küreselleşmenin derinlik kazanmasıyla ve daha öncesinde Marx’ın ‘yabancılaşma teorisi’nde belirttiği üzere; bireyin değeri gittikçe azalmaktadır. Bireyin, kendi iradesini kullanması gerektiğini idrak edemeyip, dâhil olduğu kurum ve kuruluşların fikirlerine körü körüne itaat etmesi, kitle içinde kalitenin düşmesine sebep olmaktadır. Kalitenin düşmesi toplumda zaman zaman tartışmalara yol açmış ve çözüm olarak; ferdin şahsiyetinin temini üzerinde yoğunlaşılmıştır.  Modern dönemin toplumunu ele alan Şerif MARDİN bu ve bundan daha mühim sorunları şöyle dile getirmektedir: ‘‘Kütle cemiyetinin belli başlı problemlerinden biri bu kalite düşüklüğünün ne şekilde giderileceği ve kalite ile miktar arasında ne şekilde bir muvazene kurulacağıdır. Bunun yanında kütle cemiyetinin sebebiyet verdiği daha başka ve belki de daha mühim problemler mevcuttur. Kütleye yönelmiş cemiyetlerde, kütlenin ihtiyaçlarını tatmin yolunda şahıs feda edilmektedir.

 İnsanın kitle nezdinde kalite düşüşü yaşaması yani bir durum değildir. Nitekim Yabancılaşma Teorisi’nde insanın gittikçe insanlıktan soyut hale geldiğini belirten Marx,  daha ilk dönemlerde; İnsanın kapitalizmin bir aracı haline geldiğini, kendi düşünce benliğinden yoksun bir araç gibi kullanıldığını öne sürmektedir. Modern zamana bakıldığında, insanın kitle tolumu içerisinde kendine yabancılaşması ve şahsiyetinin elinden alınması söz konusudur. Gariptir ki; teknolojinin ivme kazanması aşamasında en büyük rolü üstlenen bireyin kalitesi, bu gelişmeye paralel olarak düşmüştür.

Marx’ın belirttiği üzere üretim arttıkça kişinin değeri azalmış ve ürün değer kazandıkça buna paralel olarak birey değer kaybetmiştir. Modern dönemle beraber kapitalizmin kölesi haline getirilen bireyin, düşünme yetisi elinden alınmış, böylece birey kendisine has olan akıl ve düşünme yetisini  zamanla kaybederek kendine yabancılaşmaktadır. Son evrede ise kendine yabancılaşan birey ferdiyetten mahrum kalınca, bunun bir devamı olan topluma da yabancılaşarak hayvan derecesine indirgenmektedir.

Bir de teknoloji var. İnsanı kitle içinde sağır ve dilsiz yapan. Bir nevi herkesin ruhunu esir almış olan şaşılası iletişim teknolojileri. Modern dönemde kitle içerisinde şahsiyetini yitiren insan, günümüzde yığın içerisinde teknolojik yalnızlığı yaşamaktadır. Bu yüzden insan kendi benliğinin mahiyetine varamamakta, ona bahşedilen yüksek mahiyeti idrak etmekte zorlanmaktadır.

Peki; modern çağda insan nasıl hüviyetine ve mahiyetine kavuşabilir? İnsan oluşunun kimliğini nasıl elde edebilir? İnsanın aklının tekrar kütle’den ya da kitle’den bağımsız hale gelmesi mümkün müdür?

İnsanın kitlenin etkisinden -bir nebze olsun- nasıl kurtulabileceği yönünde birçok öneri ve çözüm yolu mevcuttur. Bunlardan bazıları vermek istediği mesaj dolayısıyla daha ön plana çıkmaktadır. Örneğin; Şerif Mardin 1955 te yazdığı bir makalesinde bu sorunun cevabını şöyle dile getirmektedir; ‘Yeni kütle cemiyetinin problemlerinin halli ancak yeni usullerin tatbiki ile mümkün olacaktır. Bunlardan en mühimi hiç şüphesiz ki kütle adamına şahsiyet temin etmek meselesidir. Ancak bu şahsiyet temin edildiği takdirde kütle adamı kütleden sıyrılıp bir şahıs olarak yaşayabilecektir.’’ Modern demokrasinin insanın mahiyetini insana iade etmesi gerektiğini savunan Mardin; Kütle içerisinde dahil olduğu müessese yada etkisinde kaldığı yığına göre hareket eden bireyin, ancak şahsiyetinin temin edilmesiyle gerçek anlamda birey olabileceğini, yoksa yığın psikolojisiyle hareket eden ideolojik bir araçtan ileri gidemeyeceğini ileri sürmektedir.

Bireyin şahsiyetten yoksun bir hal alması ve kendi öz ruhundan arındırılması modern zamanın en trajik problemlerindendir.  Bu problemin çözümü insanın idrak kütüphanesinde mevcuttur. İnsanı insan yapan en önemli özelliğin ve aynı zamanda onu hayvandan ayıran en önemli etkenin akıl yani düşünebilme kapasitesinin olduğu ortadadır. Dolayısıyla birey gerek onu gerekse toplumu alakadar eden meselelerde, kendi düşünebilme ve sorgulayabilme yetisini kullanmalıdır.

Sonuç olarak; insan; yığın psikolojisiyle hareket etmek yerine, ona bahşedilen AKIL ve DÜŞÜNEBİLME YETİSİ’ni kullanmalı ve gerek toplum gerek şahsı için doğru olana karar verebilmelidir. Nitekim kitleler için söylenegelen; ‘’yığınlar eğitilmez; yönlendirilir’’ trajikomik gerçeğinden kendisini soyutlayabilen bireyin, asıl hüviyetini elde edebileceğinden şüphe dahi duyulmamalıdır.

Aydın GÜVEN

Kaynakça

  • Şerif MARDİN- Türk Modernleşmesi- Makaleler 4
  • Bertell OLLMAN- Yabancılaşma- Marx’ın kapitalist toplumdaki insan anlayışı
  • Oral SANDER- Siyasi Tarih 1
  • Aytekin YILMAZ-İkinci Küreselleşme Dalgası
  • Cemil MERİÇ-Bu Ülke
  • Birey ve Toplum-https://dygkaya.wordpress.com/birey-ve-toplum/

Aydın GÜVEN
Aydın GÜVEN

Güney Asya -South Asia [email protected]

Yorum Yaz