Isak, yanında yemek torbası bulunan göçebe bir insandır. Ormanda kendine güzel ve verimli bir yer bulmak için kuzeye doğru ilerlemektedir. Etrafta hiç bir yerleşim yeri yoktur. Uygun bir yer bulana kadar geceleri dışarıda yatıyor, ama hiç yılmadan sonrasını düşünerek kendine mekan arıyordu. Dolaşıyor, araştırma yapıyor ve her zaman yattığı yere geliyordu. Yattığı yerde hayvanlar da vardı, su çok yakın ve geçilebilecek durumdaydı. Sonunda orada kalmaya karar vermişti.
Yolda Lapon’la karşılaşır ve ona kendisine hizmetçi bulmasını söylemiştir. Çünkü kendi hem hayvanlarına bakması lazım hem de millerce uzaktaki köye gidip yapı malzemesi satması lazımdır. Köye gidince hayvanları aç kaldığı için ilk başlarda buna çözüm bulmuştur. Isak, göle bir düzenek kurarak o düzenek sayesinde hayvanların yemeğini belli saatlerde verebilmektedir. Fakat daha sonra kış gelince yaptığı düzenek çalışmaz olmuştur.
Isak köyden her döndüğünde kendisine yapı malzemesi, yiyecek ve kap benzeri şeyler almaktadır. Tarlasına da patates ekmeye başlamıştır. Böyle zor günler geçirerek hayata tutunmaya çalışıyordur. Fakat günün birinde hizmetçi çıkagelmiştir. Bu hizmetçi daha sonra Isak’ın hayatını değiştirecek ona tüm sevgisini sunacak, saçını ona süpürge edecek olan Iner’dir. İnger düzgün konuşamayan, tavşan ağızlı ve güzel olmayan bir kızdır. Bu yüzden Isak’ı seçmiştir de zaten. İlk buluşmaları biraz çekingen olmuştur. Inger ilerideki köye gideceğini söylemiş. Akşam orada kalmış. Isak ise ona orada sahip olmuştur. Daha sonra da zaten kız onun yanında kalmıştır. Zaten İnger sevgiye aç bir kadındır, ne kadar dindar olursa olsun, o tavşan ağzı yüzünden onu köyde seven pek yoktur. Burada İnger çok mutludur. Tavırlarıyla ve hareketleriyle Isak’a destek olur. Isak birçok işi sırf İnger şaşırsın ve bana hayran olsun diye yapmaya başlamıştır.
İnger bir gün köyde eşyaları kaldığını söyleyerek köye tekrar dönmüştür. Bu arada Isak da dağda dolaşırken içinde bakır ve değerli madenler bulunan büyük taşları keşfetmiştir. İnger köyden dönerken yanında bir de inek getirmişti. Isak bunun çalıntı olabileceğinden çok şüphelense de daha sonra öyle olmadığını anlamıştır. İneğin adı Altın boynuzdur. Yavrusuna da gümüş boynuz adını koymuşlardır. Daha sonraları Isak kızak, dana ve beygir almıştır. Artık köye daha rahat gidip gelmektedir. İnger de her seferinde çok şaşırarak eşinin göğsünü kabartıyordu. Senin getirmediğin bir şey yok diyordu. Evet öyleydi çünkü İnger çocuk gibiydi. Kendi bu kadar eşyayı görmüş olamazdı. Bu alışkanlığı daha sonra doğal olmaktan çıkacaktır .O zaman da sofuluğundan dolayı kocasını övecek ve onu teşvik edecektir.
Günlerden bir gün İnger eşini köye gönderir, çünkü doğum zamanı gelmiştir. Kocasını yanında istemiyor, doğacak çocuğun kendisi gibi tavşan suratlı olmasından korkuyordu. Fakat korktuğu olmadı. Bir erkek çocukları olmuştu adını Eleseus koydular. Çocuğun meşru olmasını sağlamak için köye gidip nikah ve vaftiz yaptırmaları gerekiyordu. Bunun için Oline’den köye gelmelerini ve hayvanlara onlar gidince bakmasını istediler. Onu beklerken Isak boş durmadı araba ve at almıştı.
Günlerden bir gün Laponun sorusu üzerine Isak işkillenmeye başladı. Bu arazi devletin malıydı ve Isak kuruş dahi ödememişti. Bunun üzerine Lensman Geissler geldi, bu köylü halkı Geisleri çok sevmezdi. Bu yüzden Geissler de onları sevmezdi. Köye düşmandı neredeyse ve köyden olmayanlara hep yardım etmeye çalışırdı. Kendince sınır çizdi ama bu sınır çok büyüktü. Bunu salt iyilik için yapıyordu. Hatta buradaki bir yere çok para istememeleri gerektiğini üstüne para vermeleri gerektiğini söyleyip Isakın içini bile rahatlatmıştı. Ve Eleusun oynadığı taşları gördü Isak da ona madenden bahsetti biraz. Giderken buranın ismini sordu. Fakat ismini düşünmemişlerdi bile bunun üzerine kendi bir isim verdi: Sellanraa. İlerleyen zamanlarda işler Geissler için hiç de iyi gitmedi. Mali problemler yüzünden kovulmuş ve karısı dahi rehin olmuştu. Fakat daha sonra parayı yolladı ve karısının rehinliği ortadan kalkmıştı. Bu durumdan sonra Isak’ın araziyi satın alma işi de yatmıştı. Bu sefer hükümet Lensman Heyerdahl’ı yolladı. Tabi yanında bilirkişi Brede de vardı. Tipi ve zor şartlar nedeniyle tam anlamıyla güzel bir iş çıkaramadılar ama bu Isak’ın işine yaramıştı. Daha sonra 100 Taler’e ve 1 yılda ödemek şartıyla anlaştılar. Bu iş de böylece kapanmıştı. Yine Isak’ı köye yolladıktan sonra İnger bir çocuk doğurdu, o da oğlandı adını Sivert koydular. Görünüşte her şey güzel gidiyordu. İnger üçüncü çocuğunu doğurmaya yakın ona Lapon uğradı. Ama o Lapon’u Olin göndermişti. Çünkü çekemiyordu ve çok kıskanıyordu İnger’i. İnger’e o Lapon bir tavşan getirmişti ve İnger onu görünce çok korkmuştu. Dahası korktuğu da başına geldi. Doğan çocuğu kendisi gibi tavşan ağızlı doğdu.
İnger bunu Isak’dan saklamaya çalıştıysa da nafileydi. Her şeyi bir bir anlattı ve çok üzgündü. Isak çok sinirli idi ilk günler ama daha sonra İnger ona tavşan olayını anlatınca siniri yatıştı. Asıl şimdi birbirlerine destek olmalıydılar. Bu işi örtbas etmeye çalışıyorlardı. Fakat Oline İnger’in hamile olduğunu biliyordu. Geldiğinde bebeği sordu. İstediği cevabı alamadığı için İnger’den şüphelenmiş ve şüphesinin de kanıtını bulmuştu. Bebeğin cesedini bulmuştu Oline. Bunun üzerine İnger onu dövmüş ve tehdit etmişti. Ama Oline’yi asıl kızdıran mesele İnger’in onun çocuklarına laf atmasıydı. Oline’ye göre onun çocukları birer melekti ama onu bir de halka sorun. Bu olay Oline’ye oturmuş olmalı ki daha sonra İnger’i şikayet etti. Tabi şikayet edeceğini söylememişti. Daha sonra İnger’in gönlünü almaya çalıştı. Sen gidersen ben senin çocuklarına ve evine bakarım dedi. Zaten dediği de oldu.
Aradan uzun zaman geçmesine rağmen İnger tutuklanmamıştı. Ama biliyordu er ya da geç cezasını çekecekti. Zaman zaman bebeğini hatırlamakta ve ağlamaktadır. Bir yıl geçtiğinde bile yaşasaydı bir yaşında olurdu dedi ve ağladı. Bu geçen bir yıl süresince Isak ve İnger birbirlerine tabiri caizse yeniden aşık olmuşlar ve bu aşkın meyvesi de olmak üzere idi. Fakat ilahi adalet o kadar beklemek istemezmiş gibi. İnger’i karnındaki bebeğiyle birlikte Isaktan çekip almıştı. Isak’ın Geiss’lerden yardım istemesine rağmen İnger 8 yıl hapis yatmaya mahkum olmaktan kurtarılamadı. Ama Geissler ona neler yapabileceğini anlattı. Beklemesini söyledi af isteğinde bulunulması için zamanın geçmesi gerektiğini ve hamile birini hapse atmanın yanlış olduğunu anlattı. Ayrıca Isak’ın bulduğu madende ki bakırı satmaya çalışıyordu Geissler.
İnger gittikten sonra Isak yalnız kalmış, neşesi kaçmış ve bekar bir adam olarak ortada kalmıştı. Aslında tam anlamıyla ortada kalmamıştı. Oline vardı ama Oline huysuz ve çalıp çırpan kadının biriydi. Buna rağmen Isak katlanmak zorundaydı. Görünürde başka çaresi de yoktu zaten. Çünkü köye haber salmıştı hizmetçi lazım diye, lakin bulamamıştı tabi. Günler Oline ile uğraşmakla geçerken mühendisler geldiler orada hat çekeceklermiş ve hattın bakımını Isak’a teklif ettiler. İyide para vermelerine rağmen Isak benim işim başımdan aşkın tavırlarıyla hayır dedi ve son noktayı koydu. Onlar da bu görevi Brede’ye verdiler. Bu hattın buraya gelmesi daha sonra buraya canlılık ve heyecan katacaktır. Bu işten de Isak karlı çıkacaktır.
Çocuklar annelerinden daha çok şey öğrenebilirlerdi. Isak onlara doğada nasıl başa çıkılabileceği ve ondan nasıl faydalanacağını çocuklarına öğretebilirdi ki zaten öğretmeye bile başlamıştı. Onlara güzel kokmak için tarhunlardan sürünmelerini, yükseklerden atlarken dillerine dikkat etmelerini yoksa dillerini ısırabileceklerini ve bunun gibi pratikte işe yarayacak bilgileri gösteriyordu. Ama dini bilgileri ve insani bilgileri İnger daha iyi biliyordu ve yeri gelince sofu bir kadın olabiliyordu İnger. İnger de hapiste boş durmuyordu. Kızı olmuş 15 Aralıkta doğduğu için ona Leopoldin’e adını vermişlerdi. Kızına dikiş vb. el sanatlarını öğretmiş ve kendisi de okumayı sökmüştü.
Çiftliğe Geissler geldi. Isak’a karısını gördüğünü onun iyi olduğunu söyledi. Oradakiler İnger’i ameliyat ettirmiş ve dudağında sadece bir yara izi kalmıştı İnger’in. Artık güzel bir kadın olmuştu ”ben eğer bu ameliyatı önceden olsaydım Isakla evlenmezdim diyecek kadar kendini güzel bulmaya başlamıştı. Daha sonra Geissler müdür le konuştuğunu ve yakında İnger’in serbest kalacağını anlattı. Müdüre sürekli gidip delip baskı yapıyor ve kızın suçsuz olduğunu onu içeride tutmaya hakları olmadığını söylüyordu. Sonra ise iş konuşuldu. Isak’a 200 taler verdi bakır tepe için, bir de eğer tepe el değiştirecek olursa Isak büyük bir yüzde alacaktı. Isak anlamıyordu o parayı da kabul etmek istemedi ama Geissler’in huyu da bu zaten ,her şeye fazla fazla para verirler diyordu. Okul meselesinde de Geislere sorular sordu. Geisller’e göre endişelenilmemesi gereken bir konuydu bu, çünkü buralar genişleyince mecburen okulda yapılacaktı yakın bir yerlere. Geisslerin dediği gibi olacaktı. Geissler gittikten sonra Isak karısının serbest kaldığı kararını aldı ve onu şaşırtmak için bazı şeylerde yapmaya başladı. Evini boyamıştı örneğin.
Isak, İnger’i almaya gitmeye karar verdi. Giderken de güzel elbise giydi ve yolda sakalını kısalttı kendini gençleşmiş hissediyordu. İlk görünce tanıyamadı ama daha sonra anladı tabi. Üçü beraber köyün yolunu tuttular. Yanlarında bir dikiş makinesi de vardı. Bu arada babası Leopoldine’yi görmüş ve onu çok sevmişti. Yolda ona Brede’nin satın aldığı çiftliği gösterdi. Adı Breidablick idi. Eve geldikten sonra İnger ruhsal olarak çöküntü yaşamaya başlamıştı. Hapishane hayatını özlüyordu ve buradaki sessizliğe artık dayanamaz hale gelmeye başlıyordu. Ama yine da hiç yılmadan çocuklarına okuma yazma öğretmeye çalışıyor ve kız çocuğuna ise el sanatları öğretiyordu. İnger artık sadece kendini düşünür olmuştu. Kocasıyla ilgilenmiyor önceden çok şaşırıp hayran kaldığı kocasını artık adam yerine koymuyordu. Çünkü ellerinde mendil boş boş dolaşan şehir beyefendilerini hayal ediyordu. Hatta kocasından hizmetçi isteyecek kadar ileri de gitmişti. Lakin Isak bu teklifi kabul etmedi. Kendine bir manto yapmıştı, bununla sokağa çıktı ve bu olaydan sonra genç kızlar onun yanına gelip onun dikiş makinesine bakıyorlar ve ona şehir hayatıyla ilgili sorular soruyordu. İnger onlara bir şeyler anlatmaktan mutlu oluyor ve bu duruma çok seviniyordu. Tabi onun bu tavırlarını herkes iyi karşılamıyordu. Breidablick’in hanımı çok kıskanmıştı. Ve lensmann Heyerdahl’ın hanımı ise daha ileri giderek arkasından kötü sözler söylemişti. Bu durum İnger, yine aklını başına toplayıp eski haline dönene kadar devam etti. Eski haline dönme sebebi de bir gün oğlu Eleusus için kocasının cebinden para yürütmek istedi. Eleusus sürekli para ve eşya istiyor ve eşyaları dahi satıp paraya çeviriyordu. Isak ise bunun üzerine daha para vermeyeceğini söyledi. İnger de para çalmaya çalışınca yakalanınca kocası onu kaldırıp yere çarpmıştı. Bu olaydan sonra İnger yine eski haline dönmüş ve gelenler gelmez olmuştu. Kendi dudağının böyle düzeltilmesinden sonra ne kadar aptal davrandığını anlamıştı ve o çocuğunu da ameliyat ettirebilirdi. Isak’ın eşine karşı tutumu daha yumuşamıştı. Isak ona altın yüzük bile almıştı. Ama beklediği sevinci göremeyince üzülmüştü.
İnger bir gün az kala telafi edilemeyecek bir hata yapacaktı. Onların oraya bir kısım işçi insanlar gelmişlerdi. İnger’in diğer erkeklere karşı bir zaafı bulunuyordu. Ne derse tamam diyecek bir kadındı İnger. Hatta ıssız bir saatte fundalıkla bir erkekle bile oturmuştu İnger. Ama Isak’a yakalandılar. Isak bu olayı anlamazdan gelerek kaybolan hayvanı gördün mü diye sordu. Sonra da aramaya koyuldular. Ama bu olaydan sonra Isak içerledi ve İnger’e soğuk davranmaya başlamıştı. Çünkü evli bir kadının tanımadığı bir adamla gezmesi etik çerçevede değerlendirilemez bir tutumdu. Lakin Isak hoşgörülü bir adamdı ve karısının yabancı adamlarla dans etmesine izin vermişti ama bu hoşgörüde bir yere kadar. Isak sinirlendiği zaman bile daha çok çalışıyor durmuyor, sürekli bina yapıyor, tarlasını geliştiriyor, ürettiği malları satıyor, ağaçları kesip kışa yakacak odun hazırlıyor ve sürekli düşünüyordu. Bir sonraki adımlarını çok sağlam atıyordu. Bu özelliğinden dolayı zaten onun dağ başında kurduğu yer bir uç beyliği olup çıkacaktır.
Eleseus bir gün köylerine gelen mühendisin isteği üzerine onun yanında çalışmak için şehre gitmişti. Bu olay Eleseus’un şehir hayat tarzına alışmasına ve köy becerilerini yitirmesine sebep olacaktır. Dahası mühendis sırf adı duyulsun diye ihtiyacı yokken Eleusus’u yanına kâtip olarak almıştır. Eleusus bu olaydan sonra artık köyde yaşayamaz hale gelecektir. Bu durum acı bir şekilde son bulacaktır. Eleusus son olarak Amerika’ya gidecek ve bir daha geri dönmeyecektir. Manevi acılarının yanı sıra bir de maddi acılar yaşatacaktır Eleusus.
Isak’ın bulunduğu yerin yakın civarlarına insanlar yerleşmeye başlamışlardı. Brede’den sonra şimdi Axel Ström de buraya yerleşmişti. Axel, Isak’ın en yakın komşusuydu. Axel, arazisine Maaneland (ayköy adını vermişti) . Axel, çalışkan Helgeland’lı bekar bir adamdı. Bu arada İnger’in azılı düşmanı Os-Anders ölmüştü. Artık Allah’tan başka kimseden korkmalarına gerek yoktu. -Bir gün yine Geissler çıkageldi ve gelmesiyle birlikte çiftliğe huzur, kazanç ve dünya nimeti de getirmiş oluyordu. Melek gibi bir adam denilebilir. İyilere iyilik ediyor ve kötüleri cezalandırıyordu. Çiftlikte kuraklık vardı ama onun sayesinde nehri kullanarak kuraklığı ortadan kaldırdılar. Bunun yanı sıra Brede kızını Isak’a yamamaktan bir çözüm alamayınca kızı Babro’yu Axel’e yamamıştır. Lakin kız şehir hayatı gördüğü için büyük problemler yaşayacak ve içinde hep o şehir aşkı var olacaktı. Bir gün Axel’e gazetede gördüğü bebek cinayeti haberini gösterdi Babro. Bunu kim yapabilir diye soru gibi gözüken ama olayın ahlaksızlığına dikkat çeken bir cümle kurdu. Axel’de ona katıldı tabi. Ama Axel nereden bilebilirdi ki o çocuğu Babro’nun öldürdüğünü. Isak ise bütün bunlardan habersiz kendi işine bakmaktaydı. Isak mutluydu. Ama o mutluluk yerini endişeye bıraktı zamanla. Çünkü karısı kendisini cezalandırmaya çalışıyor haddinden fazla iş yapıyor ve çok yoruluyordu. Tabi daha sonra İnger yine duruldu çünkü hamileydi. Bunun üzerine Isak habersiz olarak köye gitti ve oradan bir hizmetçi kız getirmişti. Adı Jensine idi. Demirci’nin kızı idi çok çalışkan ve hamarat bir kızdı. İnger istemediğini söylese de Isak direterek şuan ihtiyacı olduğunu vurgulamıştı. Bu gibi güzel olayların yanında Çiftliktekiler istemedikleri olaylarla da karşılaşıyorlardı. Isak oğlunun kendisi gibi çiftçi olmasını çok istiyordu. Ama Elesus açlıktan ölse dahi o işi yapmayacağına ve köyde yaşamayacağına dair sözler savuruyordu. Babası ona Brede’nin çiftliğini almak istiyordu. Ama Eleusus’un gönlü olmadığı için açık artırmaya gittiği halde o çiftliği almadı.
Eleseus köye gelmişti. Fakat ağır işlerde çalışamıyordu ki gönlü de yoktu lakin istese yine de yapabilecek gücü kuvveti vardı. Bir gün Olin’e gelip Sivert dayının (Sivert’e onun ismini vermişlerdi bu yüzden Sivert dayının mirası Sivert’indi) ölmek üzere olduğunu Sivert’in onun yanına gitmesi gerektiğini söyledi. Sivert gittiğinde öyle bir durumla karşılaşmadı ve dayısıyla da anlaşamadı tartıştılar ve Sivert kalmayarak çiftliğe döndü. Bunun üzerine Sivert dayı Eleseus’u yanına çağırdı. Eleseus dayının işlerini düzene soktu. Hesaplarını düzenledi. Vasiyetnamesini yazmasını sağladı. Günün birinde Sivert dayı ölmüştü fakat geriye para kalmamıştı. Ama kimse üzülmedi tabi bu olaya. Çünkü Geissler köye gelmişti ve yanında bazı adamlar vardı. Bakır tepeyi adamlara sattılar, Geiss’ler 40 bin kron aldı. Isak’ın ise yalvar yakar 4 bin kron almasını sağladı. O da bin Taler ederdi eski paraya göre. Bu paranın çoğunu Eleseus bitirmesine rağmen öyle harcamayla kolay kolay bitecek bir para da değildi. O parayla ne işler başarıyordu Isak.
Eleseus köyde kaldığı süre içerisinde pazar günleri Axel’in çiftliğine uğruyor orada Babro ile muhavere ediyorlardı. Fakat Axel bu durumdan rahatsız oluyordu. Çünkü Axel’e göre Babro onun nişanlısıydı ve bebeğini taşıyordu. Nişanlısı olayı doğru değil fakat Axel’in bebeğini taşıyordu. Babro bu olaydan Eleseus’a bahsetmiyor onunla hoş vakit geçiriyordu. Derken günün birinde tartıştılar ve Eleseus da daha gelmedi zaten. Axel, Brede’nin çiftliğini satın almıştı bu olaya Babro çok içerlemişti ve her tartışmalarında bu olayı hatırlatır olmuştu. Axel’i gitmekle tehdit ediyordu -ki gidecekti zaten günün birinde- şimdilik para biriktirmesi ve iyi geçinmesi gerekiyordu. Acı tatlı günlerin ardından bir gün Axel, Barbo’yu ırmağın kıyısında yatarken buldu ve burada ne yaptığını sordu ve bebeğini sordu. Ölü doğdu demişti fakat durum öyle değildi. Çocuğu kendisi öldürmüştü. Onun anlatmasına göre ardıç toplamaya gitmişti ki orada hiç ardıç yoktu, daha sonra ayağı kaymış suya düşmüş o acı içerisinde çocuğunu kurtaramamıştı. Axel buna inanacak kadar aptal değildi. İnanıyormuş gibi yaptı. Çocuğu bulmak için arazi taraması sırasında cesedi gördü ve yanında bez parçası da vardı. Çocuk suyun yakınına gömülmüş kabri su alıyordu bunun üzerine babası onu aldı ve diğer tarafa toprağı kazarak suyun gelemeyeceği şekilde bir yere çocuğunu koydu. Eve gelince o bez parçasını sordu. Barbo da bez parçasını ardıç toplamak için aldığını söyledi ki bu da yalandı. Axel de inanmadı zaten. Aradan belli bir zaman geçtikten sonra Barbo durumu olduğu gibi anlattı hatta o körfezdeki ölü çocuğu da onun öldürdüğünü söyledi. Gazeteyi ona daha önceden göstermişti. Axel’in ilk tepkisi çok ağır oldu. Ağır ithamlarda bulundu. Artık gideceğini anlamış olsa gerektir ki kız köye inmek dişini yaptırmak istemesi üzerine ona çok az bir miktar yol parası vermişti. Kız da zar zor şehre gidebilmişti. Ama Axel onun döneceğini düşünüyordu ta ki babası gelip ona esef edene kadar. Kızıma verdiğin parayla kızım zar zor şehre gidebildi demişti. Bu durumda Axel yanına bir hizmetçi almaya karar verdi ve Oline’yi çağırdı.
Oline henüz gelmemişti. Axel işleri kendi başına halletmeye çalışıyor. Rüzgarlı bir havada ağaç kesmeye karar vermişti. Ağacı keserken rüzgar yüzünden ağaç onun üstüne düştü. Elini ayağını kımıldatamıyordu. Vücudu uyuşmaya başlamıştı ve saatler geçiyordu. Yardım gelmezse donarak can verecekti. Tam o sırada Brede’yi gördü. Brede de onu görmüştü fakat yardım etmedi. Bunun üzerine Axel bağırarak yardım istedi fakat Brede ıslık çalarak uzaklaştı. Tam Axel’in canı çekilmeye başlarken Oline geldi ve baltayla ağacı yararak Axel’i kaldırıp köye doğru götürmeye başlamıştı. Daha sonra Brede de geldi. Yalandan görmediğini tipi olduğunu yardım istemedeğini sanıyordum diyordu. Brede’nin yardıma gelmesinin nedeni yolda Oline’yi görmüş olmasındandı, eğer Oline Axel’i kurtarıp yardım etmeseydi Brede yardım etmeyecekti. Fakat Axel kurtulursam Brede’yi şikayet etmeyeceğim diye söz verdiği için bir şey demedi. İyi bir şekilde atlattı bu olayı, kırığı çıkığı yoktu biraz dinlenmeye ihtiyacı vardı sadece. Ama Brede’nin çıkıp gelmesi Oline’nin işine yaramamıştı. Oline parayı fazla isteyebilir, her seferinde hayatını kurtardım diye söylenebilirdi. Oline Brede’yi kızdırmak için bebeği sordu. Fakat Axel ve Brede kaçamak cevaplar verince bir bit yeniği olduğunu anlamıştı.
Storborg denilen bir çiftlik de kurulmuştu. Ama Aron denen adamın amacı salt ticaret idi. Bu yüzden sürekli mal getirttiriyor ve onu satıyordu, dükkânından müşteri eksik olmuyordu. Çünkü bakır tepe işlenmeye başlamış ve böylece büyük bir ticari kar sağlamaya başlamıştı. Fakat bu uzun sürmedi. Mühendisler aldıkları bölgedeki bakırı elde ettikten sonra bakırın diğer tarafa doğru kaydığını gördüler. Fakat orası kime aitti? Sahibinden izin almak gerekti. Araştırınca Geissler’in olduğunu öğrendiler. Geissler ile orayı satın almaya, pazarlığa girdiler. Teklif 25 bin olmasına karşın Geissler 250 bin istedi son fiyatlar bunlardı ve anlaşma olmadı. Bunun üzerine Aron batmanın eşiğine geldi. Ne gelen vardı ne giden. O da çiftliğini satılığa çıkardı. Zaten başka çaresi de yoktu. Gururundan mı yoksa cahillikten mi ne tarlasını kendi ekti ne de başkasını çalıştırıp ona ektirdi. Aslında tezgâhtarı olan çocuk bu işlerden çok iyi de anlardı ama adam buraya çiftçilik için gelmemişti.
Dağılmasından sonra Gustaf denen şakacı bir adam, Isak’ın çiftliğinde çalışmaya başladı. Çok yakışıklı bir adamdı. İnger buna âşık olmuştu hatta bir gün saatlerce beraber uyumuşlar ama talihleri yaver gittiği içindir ki bu olayı tatlılıkla atlatmışlardı. Daha sonraları Gustaf bu gereksiz ve edepsiz aşk oyunlarından bıkmış olmalı ki gitmeye karar verdi. İnger’in o kadar gitme demesine rağmen gitti. Bu olaydan sonra İnger büyük bir çöküntü içine girmişti. Kendini çalışmaya vermişti ve harap etmeye ugraşıyordu.
Oline, Axel’in bebeğinin cesedini bulmuştu. Yoldan geçenlere sana bir şey anlatacağım ama sakın söylemeyesin gibi tembih cümleleri kullanarak Babro’nun çocuğunu öldürdüğünü herkese anlatmaya başladı. Bir gün Axel’in çocuğunun mezarını ayaklarıyla düzlerken görmüştü. Demek Axel de bu durumdan haberdardı. Zaten çok geçmeden haklarında dava açıldı. Oline, Axel’inde başını yakacaktı. Axel, Geissler ile karşılaştı ve ona bu durumdan bahsetti. Axel de vakti olursa geleceğini söyledi. Axel ona suya düşmesini de anlatınca tamam dedi. Mahkeme günü karısı ve Geissler mahkeme salonundaydı. Karısı kadın hakları savunucusuydu. Kadınlara çocuk yapmamalarını tembihleyen kendi hamile kalan bir kadındı. Ne de olsa İlahi adaletten kaçamazdı ki. Mahkeme de Geisslerin hanımı sürekli konuştu ve Babro’yu savundu. Ortada bir suçlu varsa oda Axel’dir dedi. Onun yüzünden gayri meşru bir çocuk dünyaya gelmiştir dedi. Çocuklarını doğar doğmaz öldüren analar daha iyi çocuk bakıcısı oluyorlar demişti. Kızı serbest bırakın ben onu yanıma alacağım ve benim bakıcım olacak diye söz verdi. Eğer kız hapse girerse erkekte suçlu bulunacak, o da hapse girecekti. Mahkeme zaten mantıklı düşünme yetisini yitirmiş olduğu için ve gereksiz insanların olayı çarpıtarak anlatmasından dolayı kızı beraat ettirdi. Erkekte beraat etmiş oldu. Geisslerin eşi de sözünde durarak kızı yanına aldı ve kız artık onun yanında çalışmaya başladı. Geisller’in evinde bir de hizmetçi kız çalışıyordu. Bu kızla Barbo anlaştılar. Geceleri ara sıra dışarı çıkıp erkeklerle gününü gün ediyorlardı. Her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi bir gün evin hanımı bunlara bakmaya gitti. Kapıyı hizmetçi kız açmıştı. Barbo’yu sordu. Barbo’nun çok acil işi olduğunu ve çıktığını söyledi. Saat gecenin 3’ü idi. Evin hanımı bu durumu kızın babası olan Brede’ye sordu. Evet kızım buradaydı önemli bir mesele konuşuyorduk dedi. Ama yalandı tabi ki. Babası da kızın ne ahlaksız olduğunu biliyordu. Ne diye katlanıyordu bu kıza şaşılacak şey doğrusu. Aslında kızını başı boş bırakmıştı. Bir aidiyet duygusu yoktu. Burada benim yanımda olup benim ekmeğimi yiyip, beni zarara sokacağına benden uzak olsun ne yaparsa razıyım düşüncesi vardı. Bu durumdan bir kere Bayan Geissler işkillenmişti. Bunun peşini de bırakmadı zaten. Ama bir şey bulamamıştı. Tam da güveni geri geliyor derken eve geldiğinde onları tartışırken gördü. Barbo’nun suçlunun hizmetçi olduğunu söylemesi üzerine hizmetçi de onun yaptığı her şeyi bir bir anlattı. Fakat Barbo alttan almak yerine üste çıkınca Bayan Geissler de onu kovdu. Bunun üzerine Barbo babasının evine gitti fakat orada ne kadar kalabilirdi ki. Oradan da Axel’in evine gitti. Axel’e onunla evleneceğini ve her dediğini yapacağını söyleyerek evlenmek istedi. Axel de kabul etti zaten. Ama önlerinde bir sıkıntı vardı. Oline’den nasıl kurtulacaklardı. Gitmesi gerektiğini biliyordu Oline fakat her gün birine iyilik yapmaya çalışıyor ve onları överek burada kalacağını sanıyordu. Fakat gitmesini açıkça istediklerinde yaşlı olduğunu, hasta olduğunu ve gidemeyeceğini söyledi. Bunun ardından gerçekten çok hasta oldu ve yatağa düşmüştü ve artık yataktan kalkamaz hale gelmiş o halinde bile Axel’den bir inek istiyordu. Onu kurtarınca ona inek vereceğini vaat ettiğini söylüyordu. Fakat Axel öyle bir şey söylememişti ve o gece de öldü zaten.
Eleseus köye gelince babası ona Aron’un çiftliğinden bahsetmişti. Ama eleseus ne evet demiş ne de hayır demişti. Bunun üzerine çiftliğe gidip bakmaya karar vermişlerdi. Aron ne kadar verirsiniz diye sorduğunda Eleseus 150 bin demiştir. Bu binanın 10 katı altı bir fiyat olduğu için Aron kabul etmemiştir. Fakat daha sonra dayanamayarak gelmiş ve bu çiftliği satmıştır. Eleseus çiftliği dediği fiyata almıştır. Ama tezgâhtarı olan Andreseni orada bırakmıştı. Bunun iki sebebi vardı. Birincisi Andresen ve Leopoldine birbirlerinden hoşlanıyorlardı ve abileri bunu hoş karşılıyordu. İkincisi ise Eleseus gezme fırsatı bulmuş sürekli geziyor ve dükkânda birinin kalması gerekiyordu. Bu gezi babasının maddi durumunu zora sokmuştur. Çünkü malları sipariş etmeyip kendinin gitmesi çok masraflı oluyordu. Bir de Andresen çiftçilikten anlıyordu, Sivertle beraber çalışıyorlardı. Çiftliğin tarlalarını şimdiden düzene sokmaya başlamışlardı bile. Arada Eleseus de geliyordu üçü beraber güzel vakit geçiriyorlardı. -Bakır ocakları tekrar işlemeye başlamıştı. Aynı işçiler aynı mühendisler ama faaliyet tam tersi yönde ilerliyordu. Bu olay köy halkını büyük bir hüzne boğmuştu. Çünkü faaliyet Kuzey yönüne doğru ilerliyordu ve bu da köylülerin hiç mi hiç işine yaramayacaktı. Geriye tek bir çözüm vardı. Onlar köy hayatına geri dönecek ve hayale kapılmayacaklardı. Bu duruma Eleseus da üzülmedi onun için ve Isak ailesi için paranın pek de önemi yoktu aslında. Fakat bu bakırın tekrar işletilmeye açılmasını duyan Aron yalvara yakara orayı tekrar geri almak istiyordu fakat Eleseus satmadı.
Günlerden bir gün Isak köye gitmeye karar verdi. Demircinin kızını tekrar hizmetçi olarak alacaktı. Yolda giderken oğluna da uğradı. Oğlu biraz beklerse onunla birlikte köye kadar gelebileceğini söyledi ve babasıyla beraber yola çıktılar. Brede’nin yeni açtığı otelinde ve kahvehanesinde oturup kahve içti Eleseus ve orada zarfı açınca para olmadığını görmüştü. Çünkü bakır tepeden geriye az bir miktar para kalmıştı. Eleseus bu paraya güveniyordu ve bu durumda yola çıkamazdı. Babasıyla vedalaşmıştı. Fakat bavulu kahvehaneye bırakıp babasına gözükmeden arkalarından oda çiftliğe geldi. Bu arada babası hizmetçiyi de getirmişti. Bu durum Sivert’in hoşuna gitti. Eleseus Siverti samanlıkta yakalayıp ona Amerika’ya gitmesi gerektiğini ve paraya ihtiyacı olduğunu söyledi, fakat Sivert onu oyalamaya çalıştıysa da nafile. Eve gitti parayı aldı getirdi ve Eleseus giderken yolda babasıyla karşılaştı. O da durumu biliyordu. Güle güle dedi kaçarak uzaklaştı. Bu çiftlikte anlaşılan vedalaşmayı seven yoktur. Eleseus bir daha da geri dönmedi. -Isak iyice güçten kuvvetten düşmeye başlamıştı. Misafirlere misafirhane yapıyorum bahanesiyle kendine ayrı bir ev yapıyordu. Çünkü ilerde oğlu yaşayacaktı şimdi ki evde. Eleseus’un çiftliğini de Andersen kiraladı. Çünkü ona Leopolide ile evleneceği gözüyle bakılıyordu. Derken acısıyla tatlısıyla, insanlar yaşamakta oldukları hayata devam ediyorlardı…
Timaş yayınları
Çev. Behçet Necatiğil
Büyük ihtimalle lisansın birinci sınıfında yazdığım yazıdır. Okuyanlara fayda sağlamasını dilerim.
Ozan Dur