Kudüs Ziyareti Çerçevesinde Filistin Lehçesi Konuşmaya Dair Bazı Anılar
İstanbul kalkışlı uçağımız sabahın erken saatlerinde Ben Gurion Havalimanı’na iniş yaptı. Uçuş görevlisinin“Allah ziyaretinizi kabul etsin” duasını işitmenin heyecanıyla havalimanına girmek için yolcu biniş köprüsüne adım attım. Duvara asılan görsellere takıldı gözlerim. Daha önce hiçbir biniş köprüsü bu kadar ilgimiçekmemişti. İlk adımdan son adıma kadar yardımseverlikle ilgiligörseller kullanılmıştı. Filistin topraklarında inşa edilen İsrail Devleti’nin kurucusunun ismini taşıyan bu havalimanının ziyaretçilerini yardımlaşma erdemine ait görsellerle karşılaması doğal olarakbanaMalcolm X’in“Eğer dikkatli olmazsanız medya sizin iyi insanlardan nefret etmenizi, kötü insanları ise sevmenizi sağlar” sözünü hatırlattı. Pasaport kontrolü ve bagaj alımından sonra grubumuzu bekleyen otobüse geçtik. İlk durağımız Hasan Bey Camii oldu. Sabah namazını eda ettikten sonra Yafa sokaklarını adımladık. Tüm ziyaret boyunca gözlemlediğim gibi burada da sokaklar ve taş yapılar doğup büyüdüğüm Mardin’i hatırlatıyordu. Ruhumun Mardin’de hissettiği dinginlik bu gezide doruk noktasına ulaştı.
Yafa’dan sonraki durağımız ise Zeytin Dağı. Mescid-i Aksa’yı ilk defa görecek olanların unutulmaz anılarından biri. Otobüs Zeytin Dağı’na yaklaştıkça rehberin dile getirdiği “Gözlerinizi sağ taraftan” ayırmayın sözü, Kubbetü’s-Sahra ve Kıble Mescidi’nin kubbelerine ilk bakış, usulca dökülen göz yaşları, dillerdeki şükür duaları ve hafızada yıllarca tazeliğini koruyacak duygular…
Gözlerimizi süsleyen Mescid-i Aksa’yı temaşa edip fotoğraf çektikten sonra hostele geçtik. Valizleri bırakıp abdest tazeledikten sonra Mescid-i Aksa’ya gitmek için Eski Şehir surlarını takip ettik. Allah’ın “Kapıdan eğilerek girin ve af dileyin ki hatalarınızı bağışlayalım” buyruğunu yaşamak için Mescid-i Aksa’ya Hıtta Kapısı’ndan mağfiret dileyerek girdik.
Mescidin avlusuna girer girmez yaşlı teyzeleri Kubbetü’s-Sahra’ya taşıyan ve Kudüslülerin Tiktok olarak isimlendirdiği bir arabanın hareket etmek üzere olduğunu gördüm. Ben de izin alarak arabaya atladım ve teyzelerle sohbet etmeye başladım. Kendileri gibi Filistin lehçesini konuşunca teyzeler, Türk olduğuma pek de inanmadı. Ama Allah’tan turun hazırladığı yaka kartlarında isimlerimiz ve ülkemizin bayrağı yer alıyordu. Onu gösterince ikna edebildim. Dört günlük ziyaret boyunca lehçe sayesinde rahat ve verimli bir iletişim kurabildim. Aslında bu yazıyı kaleme almamın nedeni de Filistin lehçesiyle ilgili bazı anılarımı paylaşıp bu lehçeyi öğrenmek isteyenlere ileriki yazılarımda yol gösterici mahiyette bazı konulara değinmek.
Daha önceden kaleme aldığım yazıda yaklaşık sekiz yıldır Arapça öğrendiğimi yazmıştım. Ürdün ve Katar’a gittiğim süreçtetamamen Fasih Arapça konuşuyordum. Son iki yıldır da Gazze Lehçesi’ni öğrenmeye başladım. Doğrusu lehçe öğrenmek gibi özelbir çabam olmasa da Gazzeli arkadaşım sürekli lehçe konuştuğu için bir süre sonra ben de lehçe konuşmaya başladım. Sanırım belirli bir Arapça bilgisinden sonra lehçe, çok fazla dinleme çalışmaları yapmakla öğrenilebilir.
Ülkemizde genellikle Fasih Arapça konuşmaya yönelik eğitimler verilse de ben ilk defa bu Kudüs ziyareti vesilesiyle lehçe konuşarak kendimi daha iyi ifade ettiğimi ve Filistinlilerle daha kolay iletişim kurduğumu fark ettim. Yine Filistin’de tanışma fırsatı bulduğum hemen herkes lehçe konuştuğum için beni kendilerine daha yakın hissettiklerini ifade ettiler. Öyle ki Mescid-i Aksa’nın bahçesinde tanıştığımız bir görevli, “Burada dil bilmemekten dolayı Türklerin mesafeli insanlar olduğuyla ilgili yaygın bir algı var. Ancak sizin sayenizde benim bu algım kırıldı” şeklinde bir ifade kullandı. Bu algının kırılmasına vesile olan şey aslında lehçe konuşarak kendimizi daha iyi ifade etmemizdi. Buradan hareketle Ortadoğu insanlarıyla daha kaliteli iletişim kurmanın anahtarı belki de lehçeyle konuşmaktır diyelim. Filistin Lehçesiyle ilgili hazırlayacağımız diğer yazıların müjdesini vererek yazımızı noktalayalım.
Zehra Çelik