İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Ortadoğu haritasının şekillendirildiği meşhur diplomatların anlaşması Sykes-Picot üzerinden geçen 100 yılın ardından sanki miadını doldurmuşçasına başlayan bir dizi ilginç gelişmelere tanıklık ediyoruz.
Aslında ilginç değil. Bir bakıma kaçınılmaz son diyenler çoğunlukta. Haritayı elinize aldığınızda Kürtler dışında nüfus olarak kalabalık olup bağımsızlık kazanmayan etnik grup yok. Belki Kürtler şimdi zamanı geldi diye düşünüyorlar fakat iki ucu keskin bıçak arasında referanduma gidiyorlar.
Bu işin hayırlısı nasıl olur kestirmek zor. Yarın muhtemelen bağımsızlığa evet denilecek. Lakin insan bir yandan da İskoçya benzeri bir sonuç çıkar mı diye düşünmeden de geçemiyor. Ya hayır çıkarsa? Bir gün kala iptal edilir veya ertelenirse bomba etkisinde olur tabi, ama imkansız gibi bir şey.
Kürtlerin 1000 yıllık hayali olduğu ifade edilen bağımsızlık, referandum sonucu pat diye gerçekleşebilecek bir şey değil. Esas mesai referandum sonrası başlayacak. Barzani gidici olduğunu daha referandum öncesi deklare etmişti. Yani seçimlerde aday olmayacak. Ama Kürdistan bağımsızlık referandumunu yapmış lider olarak ayrılacak. Kim bilir belki de bağımsızlık yolunda evet çıkarsa arkasına toplumsal desteği alıp bağımsız Kürdistan’ın ilk başkanı olarak yoluna devam etmek ister. Her şey biraz da tarihe geçebilmenin popülist şehveti etrafında düğümleniyor. Hayaldi gerçek oldu, gerçeği de ben size verdim gibisinden. Sonra heykeller, fotoğraflar, anmalar ve tarih kitaplarına geçmeler filan.
Kürdistan bağımsızlık referandumuna Türkiye, İran ve Irak karşı. İsrail ve İsveç(bölgeye ilgisi takdire şayan) destekliyor. İsrail’in Arap coğrafyasında sınırları bölecek ve güç projeksiyonlarını revize edecek böylesi bir gelişmeyi heyecanla desteklemesi anormal değil. Kürtlerle Yahudilerin kadim iki dost olduklarını filan yazıp çiziyorlar hatta. Fakat Kürtlerin buna kulak astıkları yok. Aslında şuandaki bölgesel yönetim kimseye kulak asmıyor. Bu referandumu yapma ısrarlarındaki kararlıkla bağlantılı bir durum. Kendilerine gelen referandumu iptal edin heyetlerine verdikleri alternatifleri değerlendireceğiz mesajı bunun somut göstergesidir. Bu diplomasi dilinin en kullanışlı ifade kalıplarından biridir: ‘‘Alternatifleri değerlendireceğiz.’’
Gelelim Türkiye’ye. Bugün Türkiye’nin bir PKK sorunu olmasaydı, bu referanduma tepkimiz nasıl olurdu? Değişmezdi gibi. Türkiye, İstiklal Harbi sonrası elde ettiği statükodan asla taviz vermeyen, vermek istemeyen bölgedeki tek ülke. Irak’ın bölünmesine, Suriye’nin ameliyat edilmesine hep karşı çıktı. Bugün gelinen noktada Kürtleri kazanma ve kaybetme değil, devletin ulusal güvenliğine tehdit olarak algılanan bir sorun ile yüz yüze olduğumuz ifade ediliyor. 40 yıllık PKK ile silahlı mücadelenin akabinde gelen Barzani’nin bağımsızlık referandumu. Tepkiler gayet normal. PKK da devlet kurmanın peşinde çünkü.
Şu işe bakın. Arap Baharı’ndan nerelere geldik. Otoriter rejimler çöktü, diktatörler devrildi dedik, darbeyle geri geldiler. İç karışıklıklar arttı. Suriye’de devlet diye bir şey kalmadı. DAEŞ belası ortaya çıktı, döndü dolaştı bizim sınırımızda konuşlandı. DAEŞ, Kürtlere saldırdı, Kobani düşmesin dediler; Türkiye, Peşmerge güçlerine koridar açtı, yardım etti. PYD/YPG güçlendi, Fırat’ın batısına göz dikti, tam o sıra ocaklarımızı söndürecek 15 Temmuz faciası son anda önlendi, Fırat Kalkanı ile güney sınırı temizlendi. DAEŞ bitti/bitecek derken PYD/YPG’ye müttefik bellediğimiz ABD ağır silahlarla donattı. Tam bu sorunu çözmemiz lazım derken Kürdistan Bağımsızlık Referandumu ile karşı karşıyayız. Dertler vadisi tam olarak bu işte.
Gel de çık işin içinden. Bu bölgede Türkiye olmak zordur. Türkiye’yi yönetmek, idare etmek daha da zordur. Allah yardımcımız olsun. Ne diyelim.
EŞREF TUĞRA
Yorum Yaz