Türkiye’de faaliyet gösteren yüzlerce cemaat, tarikat ve İslami tutum sergileyen STK’lar var ve tabi bu kurum ve kuruluşlarda bulunan, görev alan, bağlılık gösteren binler insan… Bu kişilere amacınız ne diye sorarsanız hemen hepsinden aynı cevabı alırsınız:”Allah rızası için bir şeyler yapmak”
Ama maalesef ki dini hizmet etmekte araç vazifesi görmesi gereken kurumlar kimilerince amaç haline geliyor. Bağlı bulunduğu kurumu tek mutlak doğru kendi kurumuymuş gibi görerek diğer kurum ve kuruluşlardan üstün tutma, İslama adam kazandırma değil de kendi kurumuna adam kazanma durumuna geliyor. Sözde Allah rızası için yapılan çalışmalar bir süre sonra kurum için yapılmaya başlanıyor.
Kimi zaman kişi içinde bulunduğu kuruma aidiyet hissediyor. Kurumun yanlış yapmış olduğu bir durum olsa da onu savunmak zorunda zannediyor kendini. İçinde bulunduğu kurum yanlış yaptığı zaman “Evet, ama…”larla başlıyor cümlelere. Yanlış karşısında bahane uydurmayı da biliyor.
Bazen de kendi cemaatinin, vakfının hocasını diğer hocalardan üstün tutarak hiç olmadık yakıştırmalar ile övgüler yağdırıyor. Sadece onun kitaplarını okuyor, onun sohbetlerini dinliyor, sanki tek doğru oymuşcasına.
Ne hikmetse kişi kendi cemaatinden, vakfından birini görünce çarçabuk kanı ısınıyor. Birini makam mevki verileceği zaman ona tolerans- torpil sağlıyor, sanki diğer kurumlardaki kişiler kendinin Müslüman kardeşi değilmişcesine.