İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Saint Petersburg. Eski adıyla Leningrad. Rusya’nın incisi, Kuzey’in Vatikan’ı. I. Petro tarafından verilen emirle, yapımında binlerce taş işçisinin çalıştığı ve bataklık doldurularak inşa edilen Rusya’nın mücevheri, tabiri caizse Batı’ya açılan kapısı. 5 milyonluk nüfusuyla Rusya’nın en büyük ikinci şehri, kültür ve sanayi başkenti. 1917 Ekim Devrimi’ne kadar Çarlık Rusya’sına 200 sene boyunca başkentlik yapan ve siyasi hayatın merkezi olan şehir, tarihinde çok zorlu dönemlerden geçmiştir. Hiç şüphesiz bunların başında da İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanya’sı tarafından yapılan ve yaklaşık 900 gün devam eden Leningrad Kusatması gelmektedir. Tarihin tozu sayfalarına adını kara harflerle yazdıran bu kuşatmaya ve yaşanan olaylara kısaca bir göz atalım.
Leningrad politik, askeri ve endüstriyel anlamda Sovyetler Birliği’nin en önemli şehirlerinden biriydi. Bu yüzden, İkinci Dünya Savaşı’nda Sovyetler Birliği’ne saldırı planları yapan Nazi Almanya’sı için en öncelikli yerlerden biri de Leningrad’tı. Yaşadığı toprak kayıplarını telafi etmek isteyen ve Mihver Devletler’in yanında savaşa giren Finler de Almanlar’a kuzey’den destek sağladılar. Kuzeyden Fin desteği alan Almanlar, 8 Eylül 1941 tarihinde son kara parçasının kontrolünü sağlayarak Leningrad’ın diğer şehirlerle olan bağlantısını kesti ve kuşatma başladı. Kuşatmaya kuzeyden katılan Fin kuvvetleri casusluk faaliyetlerinde bulunuyor, Sovyet ordusunu saldırı tehditleriyle meşgul ediyordu. Bu sayede, güneyden gelen Alman kuvvetleri, bölünen Sovyet kuvvetleri karşısında kolay bir şekilde şehre doğru ilerliyorlardı.
Almanlar yaşanacak asker kayıplarını düşünerek şehre girmek yerine şehri uzun süre kuşatma altında tutarak ele geçirmeyi hedeflemişlerdi. Alman kuvvetleri, Sovyet halkının zorlu kuşatma şartları karşısında uzun süreli bir mücadele veremeyeceğini ve kısa sürede pes edeceğini düşünüyordu. Fakat Almanların saldırıya geçeceğini birkaç ay önceden öğrenen Sovyetler Birliği, acil bir şekilde savunma komisyonları kurarak önemli kararlar almıştır. Alınan kararlar sonucunda çalışabilecek durumda olan bütün sivil vatandaşlar, genç, yaşlı ve çocuk ayrımı yapılmaksızın fabrikalarda, şehir merkezlerinde ve sınırlarda yapılan hazırlıklarda çalışmak üzere görevlendirilmişlerdir. Sınırlara hendekler açılmış, fabrikalar şehrin daha korunaklı yerlerine taşınmış, binlerce ev boşaltılmış ve insanlar daha güvenli yerlere sevk edilmiştir. Yaşanabilecek bütün felaketlere karşı önlemler alınmaya çalışılmıştır. Müzelerde bulunan tarihi eserlerin bir kısmı mahzenlere saklanmış, bir kısmı ise kişilere zimmetlenerek Urallar ve Sibirya bölgesine kaçırılmıştır. Şehirde bulunan anıtlar kumlara gömülmüş, etrafları tahtalarla kapatılarak olası saldırılara karşı korunmak istemiştir. Bazı anıtlar ise, özellikle halk kahramanlarının anıtları, halka cesaret ve moral vermesi açısında açıkta bırakılmıştır. Komşu şehirlerden olabildiğince fazla gıda takviyesi yapılmış, lojistik destek sağlanmış ve zorlu savaş koşullarına olabilecek en iyi şekilde hazırlık yapılmıştır.
Eylül 1941’de başlayan kuşatmada, Leningrad halkının dışarıdan destek sağladığı tek güzergah, kışın donan ve bu sayede elverişli bir yol haline gelen Ladoga Gölü’dür. Kuşatmanın başladığı ilk dönemlerde Almanların dikkatinden kaçan bu yol, Leningrad halkı için bir çıkış yolu olmuş, bu yol kullanılarak ilk etapta yaşlılar ve çocuklar şehirden tahliye edilmiştir. Ruslar arasında “yaşam yolu” olarak adlandırılan Ladoga Gölü, 1942 yılının bahar aylarına kadar etkin bir şekilde kullanılmış, şehre gıda ve silah takviyesi yapılmıştır. Fakat daha sonra Almanlar bu yolun Sovyetler tarafından kullanıldığı fark edince burayı uzun ve yoğun bir şekilde bombalamış ve kontrolü ele geçirmişlerdir. 1942 baharında Ladoga Gölü’nün bombalanmasıyla beraber burası ölüm yolu haline gelmiş, şehre gelen yardımlar tamamen kesilmiştir. Ladoga yolunun kapanmasından sonra açlık çok daha büyük bir sorun haline gelmiş, Leningrad halkı çok daha zor günler geçirmek zorunda kalmıştır.
Alman kuvvetleri, gelen emirler doğrultusunda şehri 1942 yılının sonuna kadar kesin olarak ele geçirmeyi hedeflemişler ve yapılan saldırıları gün geçtikçe arttırmışlardır. Yoğunlaşan top atışları sonucunda şehir merkezine hızla yaklaşan Alman kuvvetleri kuşatma çemberini gün geçtikçe daraltmıştır. Ama büyük bir mücadele örneği gösteren Rus halkı, şehri terk etmemiştir. Ocak 1943’te kalan son kuvvetiyle Almanlara karşı saldırıya geçen Kızıl Ordu birlikleri başarıya ulaşmış ve Ladoga Gölü’nün kontrolünü tekrar ele geçirmiştir. Hızlı bir şekilde gıda ve silah takviyesi sonucunda direnci artan Sovyet savunma kuvvetleri, Almanları şehrin dışına sürmüş ve kuşatmayı kırmışlardır. Yaklaşık bir sene daha süren kanlı çatışmalar sonucunda 1944 yılının ocak ayında, yaklaşık 300 gün süren Leningrad Kuşatması son bulmuştur.
Rus halkı kuşatma sırasında çok zorlu dönemlerden geçmiştir. Bunun en iyi göstergelerinden bir tanesi ise kuşatma sırasında kişi başına düşen gıda miktarı. 900 gün boyunca kişi başına düşen günlük ekmek miktarı cephede olup savaşanlar ve çeşitli fabrikalarda çalışanlar için 250gram, yaşlılar ve çocuklar için ise 125 gramdı. Kuşatmanın akıbetinin nasıl olacağı belli değildi ve üretim imkanlarının kısıtlanmış olmasından dolayı tüketim de son derece azalmış, insanlar ekmek haricinde gıda temin edememeye başlamıştı. Açlıkla ağır bir şekilde mücadele eden insanlar deri kayışları kaynatarak yaptıkları çorbalarla besleniyorlardı. Çaresiz durumdaki halk artık son çare olarak sokaklardaki kedi, köpek, at ve kuşları da yemeye başlamıştı. Durum öyle vahim bir hal almıştı ki, insanlar enerjilerini harcamamak için caddelerdeki cesetleri dahi toplamamaya başlamıştı.
Nazi kuşatmasının Leningrad halkı üzerinde çok büyük etkileri olmuştur. Savaş, açlık, salgın hastalıklar ve olumsuz iklim koşulları gibi nedenlerden dolayı 650 bini sivil olmak üzere toplam 1 milyona yakın Sovyet vatandaşı hayatını kaybetmiştir. Halk, kuşatma esnasında Almanların şehrin teslim edilmesi karşılığında verdikleri vaatlere itibar etmemiş, topraklarını düşmana teslim etmeyi hiçbir zaman düşünmemiştir. Toplumun her bir bireyi şehir savunmasında yer almıştır. Okul çağındaki çocukların silah fabrikalarında çalışırken çekildikleri fotoğraflar kaynaklarda yer almaktadır.
Bir diğer olumsuz konu ise Naziler tarafından ağır bir bombardımana maruz kalan Leningrad’ın mimari yapısının zarar görmesidir. 900 gün süren kuşatma boyunca şehre yaklaşık olarak 250 bin bomba düşmüştür ve bunun sonucunda neredeyse binaların hepsi zarar görmüştür. Bugün turistler tarafından büyük beğeniyle ziyaret edilen saraylar, katedraller, kiliseler, müzeler ve anıtların çoğu büyük oranda zarar görmüş, birçoğu harabeye dönmüştür. Savaş sonucunda yapılan restorasyon çalışmaları sonucunda bu mekanlar eski görünümlerine kavuşmuştur.
Son bir anekdot ise, 1942 yılının 9 Ağustos gecesi yaşananlarla ilgili. Sovyet bestecisi Sostakoviç’in önderliğini yürüttüğü, açlıktan ölmek üzere olan müzisyenlerden oluşan dev orkestranın verdiği konser, gecenin sessizliğinde Sovyet halkının direnişi için müthiş bir moral kaynağı olmuştu. Sovyet birlikleri sessizliği muhafaza etmek ve konser için uygun koşulları oluşturmak için yaylım ateşiyle karşı saldırıya geçmiş ve Nazileri bir süreliğine durdurmuştu. Yaklaşık bir saat süren konser sonucunda çığlıklar eşliğinde alkışlanan orkestra, halka moral vermiş ve Sovyet direnişini bir kat daha arttırmıştır. Savaş sonucunda esir düşen Nazi askerleri, senfoniyi duyduktan sonra şehri asla ele geçiremeyeceklerini anladıklarını itiraf etmişlerdir.
Tarihe adını kara harflerle kazıyan bu kuşatma, Rus halkının göstermiş olduğu büyük direniş sonucunda başarıya ulaşamamış ve Ruslar için yeni bir dirilişin sembolü olmuştur. Tarihte yaşanmış olan büyük sıkıntıları ve buhranları bilmek, geleceğimizi şekillendirirken bizler için rehber konumundadır. Tarihinden ders çıkarmayan toplumlar mağlup olmaya mahkumdur. Rus halkı da bu durumu yaşanan ağır koşullarla tecrübe etmiştir.
Ahmed Selim TURAN
KAYNAKÇA
Yorum Yaz