MANİFESTOYA MANİFESTO - ÖNSÖZ

KİTAP

İki kelime ile özetleyecek olsam bir “hakikat arayıcısı” derdim Marx için. Ancak ne hakikatın farkındadır ne de hakikati aradığının farkındadır. Sürekli bir çırpınış girdabında debelenip durmaktadır. Evet yaşadığı çağı ve coğrafyayı ve bunların problemlerini çözümlemiş bunlar üzerine çok iyi analizler yapmıştır. Fikirlerinin çıkış noktasını oluşturan tarihi sosyal olaylar isabetli olmakla birlikte vardığı sonuç ve fikirlerini üzerine oturttuğu paradigma sıkıntılıdır.

Biz inanların yaşadığımız bu dünyanın işleyişi ve süregelmesi üzerine düşünmediğimiz veya buna ihtiyaç duymadığımız konularda Marx, bu hakikat arayışını muşahhaslaştırarak tanrıtanımaz biri olarak bu sistemi bir tanrı gibi davranıp dizayn etme hadsizliğine girişmiştir.  Elbette bu hadsizliğinin cezasını sonradan yaşananların kendisinin planladığı gibi sonuçlanmadığını görünce çekmiştir. Bu manada Marx hakikate ulaşamayan bir bahtsızdır ve buna en başından beri mahkumdur, hakikate ulaşamamaya yazgılıdır. Zira bu sistem bir ademoğlunun ilahi nizam karşısında deryaya nisbetle damla mesabesinde olmayan beyninin kaldırabileceği bir yük, anlayabileceği bir mana değildir ve hikmetten de yoksundur.

Ancak Marxın buradaki çabası ve insanüstü emeği şüphesiz ki dikkate değerdir. İnançsız birinin bu çabasına kıyasla hiçbir emek ve çaba göstermeden, daima bir kurtarıcının hayali ile yaşayan biz inananların durumu ise vahimdir.  Aliya İzzetbegoviç’in “Mehdi bizim tembelliğimizin adıdır” diyerek isimlendirdiği bir atalet ve acizliktense Marx’ın bahtsızlığını tercih ederim. Zira Marx, henüz yaşarken dünyayı değiştirebileceğinin idealiyle yaşayan büyük bir dava adamıdır. Fikirlerinin çilesini iliklerine kadar yaşamış ve bunun bedelini ödemiştir. Merhum Necip Fazıl da “Yok mudur sizin köyde çeken fikir çilesi” derken Marx yaşadığı çile gibi çile çekmeye hazır dava adamlarının azlığından ve yokluğundan dem vuruyordu zannımca.

Marx, hakikate ulaşma çabasının bir ürünü olarak “Kominist Manifestoyu” kaleme almıştır. Kitabında büyük bir cesaretle der ki “Tüm toplumların bugüne kadarki tarihi, sınıf savaşımlarının tarihidir” Şüphesiz ki bu çok acımasızca bir genelleme. İnsanoğlunun yaratıldığı günden bu yana geçen binlerce yılın salt bir sınıf savaşından ibaret olduğunu söylemek yaşadığımız bu dünyaya yapılmış en büyük haksızlık. Zira bu dünya salt sınıf savaşımlarının tarihinden ibaret olacak basit ve kuru bir dünya olamaz. Böyle bir dünyanın adamı olamayız. Bu en basitinden “bireyi” kendi içindeki “özel olma durumundan ve biricikliğinden” kopararak salt bir sınıf savaşının sadece önemsiz bir ögesi yapar. Daha dünyaya gelmeden kaderi yazılmış ve tarafı seçilmiştir ve tarafının savaşını vermek zorundadır. Hangi taraf olduğu ne farkeder ki?

Keşke Marx yanımda olsaydı ve şunu diyebilseydim.

Ey büyük hakikat arayışçısı! Tüm toplumların bugüne kadarki tarihi, sınıf savaşımlarının tarihi değil; hakikat savaşının tarihidir. Bir tarafında hakikatın tarafında olanlar bir tarafta hakikatın tarafında olmayanlar. Ve bir de senin gibi hakikati arayanlar.

Sadece peygamberler tarihine baktığımız zaman şunu görürüz ki ilk insandan günümüze kadar gelen  bütün peygamberler farklı meslek gruplarından gelmiş ve olup olabilecek bütün “sınıf”larda bulunmuşlardır, hatta kimileri de devlet yöneticisi, melik veya senin anlayacağın şekilde kral olmuşlardır. Benim farklı sınıflarda bulunan bu 124.000 peygamberim bir araya gelse ve konuşacak olsa aynı cümleleri söyleyecek ve aynı hakikatı haykıracaklardır. Ama halbuki sadece seni ve en yakın 10 arkadaşını bir araya getirsem hepinizin ağzından farklı şeyler çıkacak, üzerinde ittifak edeceğiniz çok az şey kalacaktır.

Koca bir tarihi sadece şimdiki yaşamından, gördüklerinden ve mevcut olduğun coğrafyadan incelemek ve değerlendirmek ve bunu bütün zaman ve mekanlara genellemek ahmaklık değil de nedir?

O halde sınıf nedir? Sınıf savaşı nedir?

Burjuvazi nedir? Proleterya nedir?

Bütün bunlar aslında var olan ama aralarındaki ilişkiyi kendin belirlediğin, bunların içini kendi oluşturduğun temellendirmelerle doldurduğun ve sonra hepsini birbirine kutuplaştırıp düşmanlaştırdığın suni kavramlardan ibaret değil mi?

Ubeydullah GÜNEŞ

Ubeydullah GÜNEŞ
Ubeydullah GÜNEŞ

İstanbul Medeniyet Üniversitesi Sosyoloji [email protected]

Yorum Yaz