Geçtiğimiz hafta içerisinde hepinizin malumu olan Gazze’ye insani yardım taşıyan Mavi Marmara gemisine İsrail askerlerinin gerçekleştirdiği ve 10 Türk vatandaşının hayatını kaybettiği saldırıya ilişkin davanın düşürülmesine karar verildi. Dört sanığın yargılandığı davanın düşürülmesine, sanıklar hakkında yakalama kararının kaldırılmasına hükmedildi.
İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada mahkeme heyeti oy birliğiyle karar alarak, “İsrail devleti ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki anlaşmanın 4. maddesinin 2. cümlesiyle ‘Her halükarda bu anlaşma İsrail’in, İsrail adına hareket edenlerin ve İsrail vatandaşlarının Türkiye Cumhuriyeti veya Türk gerçek veya tüzel kişileri tarafından konvoy hadisesi ile ilgili olarak, kendilerine yönelik doğrudan ya da dolaylı olarak Türkiye’de yapılmış ve yapılacak her türlü hukuki ya da cezai talebe ilişkin her türlü sorumluluktan tamamen muaf tutulmalarını sağlayacaktır’ hükmü dikkate alındığında kovuşturmaya engel şart getirildiği ve bu şartın gerçekleşmeyeceği anlaşıldığından mahkememizde görülmekte olan bu kamu davasının düşürülmesine” hükmedildiğini belirtti
Her şeyden önce şunu belirtmek isterim, bu yazıda yazdıklarım tamamen akademik kimliğimle ilişkilidir. İdeolojik kimliğimden bağımsız olan bu yazı vicdani tutumumu sergilememektedir.- Bazen yol göstermesi açısından akademik çerçevede kalmak şartı ile şahsi görüşlerimi italik yazı tipiyle parantez içinde belirteceğim- Ayrıca bu yazıyı okurken uluslararası hukuk kurallarını bilmeniz önem arz etmektedir.
Bu yazıyı bu noktadan sonra Türkiye’yi temel alarak değerlendireceğim. Yani iki perspektiften incelemeye çalışacağım İHH ve davacı kişiler yazının bir bölümünü, mahkeme heyeti de öteki bölümünü teşkil edecek.
Şimdi gelelim mahkeme heyetinin davayı düşürürken dayanak olarak gösterdiği 28 Haziran 2016 tarihli “ Türkiye Cumhuriyeti ve İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşması”nın maddelerinin şerh edilmesine. Öncelikle hepinizden istediğim bir şey var; lütfen Bakanlar Konseyi tarafından onaylanması için TBMM’ye gerekçesi ile birlikte gönderdiği “Türkiye Cumhuriyeti ve İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı”nı açıp okuyunuz.
İlgili Tasarı metnini okuduğunuzu umarak devam ediyorum;
Anlaşma metnine baktığınız zaman ‘Tazminat, Ödeme, Tazminatın Dağıtımı, Davalar, Sorumluluk ve Yürürlük’ üst başlıklarından oluşan 6 madde ve yoruma ilişkin içerikten oluşan bir sayfalık çerçeve denebilecek bir milletlerarası antlaşma göreceksiniz. Aslında bütün maddeler tek tek etraflıca açıklanmalıdır. Lakin hem sizi sıkmamak hem de davanın düşmesi gerektiğini veya düşmemesi gerektiğini savunanların asıl dayanağı olan iki maddeye daha fazla zaman ayıracağım.
Genel olarak bir yorum getirecek olursak Türkiye ve İsrail Devletleri işbirliği içerisinde aşağıdaki hususlarda anlaşmaya varmışlardır:
- TAZMİNAT
Bu madde de ifade edilen durum şöyle özetlenebilir; İsrail Devleti 20 milyon Amerikan Doları tutarındaki ödemeyi Mavi Marmara gemisinde zarar gören vatandaşların ailelerine tazminat olarak Ex Gratia ödenmek üzere Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından belirlenecek hesaba yatıracaktır. Burada Ex Gratia ödemeleri açıklamadan geçemeyeceğim. Lütuf Ödemesi olarak çevrilecek bu ödeme tipi hukukta yasal bir zorunluluk olmadan veya bir sorumluluk kabul edilmeden yapılan ödemelere karşılık gelir. Yani ülkeler arasında yapılan bu tip ödemeler, sivillerin sözde bir hataya kurban gittiği durumlarda herhangi bir mesuliyet kabul etmeden ilişkileri düzeltmek adına yapılan ödemelerdir. Bunun ile ilgili yorumu sizin ideolojik tutumunuza ve vicdanınıza bırakarak ikinci maddeye geçiyorum.
- ÖDEME
Bu madde şunu anlatıyor, sözü edilen ödeme tek seferde gerçekleştirilecektir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti diplomatik yazışma yoluyla İsrail Devleti’ne ödemenin yapılacağı hesabı bildirecektir. İsrail Devleti bu tutarı anlaşmanın yürürlüğe girişinden itibaren 25 iş günü içerisinde belirtilen hesaba yatıracaktır.
- TAZMİNATIN DAĞITIMI
Madde genel olarak bahsi geçen tutarın paylaştırılmasının sadece Türk hükümetinin mesuliyeti altında olduğun belirtiyor. Tutarı yakınlarını kaybedenlerin ailelerine aktarmak ve tutarların belirlenmesi İsrail Devleti’nin sorumluluğunda değildir.
- DAVALAR
Şimdi geldik iplerin koptuğu maddeye. Mavi Marmara Davasının düşürülmesine dayanak olan meşhur dördüncü madde bize şunu söylüyor:” İsrail ve Türkiye’nin anlaşmalarına istinaden iki ülke birbirine cezai sorumluluk ve şahıs olarak da herhangi bir hukuki sorumluluk yükleyemez. Üstte belirtilen anlaşma metni haricinde iki ülke de herhangi bir yükümlülükten muaf tutulacaktır. Anlaşma gereği Türk Hükümeti ve vatandaşları tarafından Mavi Marmara gemisiyle ilgili hiçbir dava açılamaz.”
Bildiğiniz üzere hukuk kurallarının arasında hiyerarşik bir sıralama vardır. Normalar Hiyerarşisi de denilen bu sıralamada normlar arasında altlık-üstlük ilişkisi mevcut. Bu hiyerarşide alt basamakta yer alan norm geçerliliğini üst basamakta yer alan normdan alır ve dolayısıyla ona uygun olmak zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti’nde bu normlar üstten aşağıya doğru şöyle sıralanır: Anayasa, milletlerarası antlaşmalar, kanunlar, kanun hükmündeki kararname, tüzükler, yönetmelikler, yönerge, tebliğ, genelge, talimat…
Mavi Marmara davasının açıldığı mahkemeye bakıldığı zaman bunun bir ceza davası olduğunu görürüz. Verilecek kararların dayanağının normlar hiyerarşisinde kanunlara denk geldiğini bilmeliyiz. Şimdi normlar hiyerarşinin altlık üstlük ilişkisini içeren paragrafı tekrar okuyunuz… Bu şu demek oluyor normlar hiyerarşisinde milletlerarası anlaşmalar kanunlardan daha üst bir sıralamadadır. Yani verilecek bir karar bu uluslararası anlaşma metnine aykırı olamaz hatta daha net ifadeyle böyle bir mahkeme kurulacaksa eğer, bunun tarafları bağlayan herhangi bir uluslararası anlaşama metnine aykırı olmaması şarttır. Aksi halde bir bağlayıcılığı olmayacaktır. Madde metnini tekrar yazmıyorum ama okumanızı istirham ediyorum. Şayet okuduysanız şunu görmeniz kaçınılmazdır; İlgili 4. Madde şunu söylüyor İsrail Devleti, İsrail adına hareket edenlerin ve İsrail vatandaşlarının adına Türkiye’de herhangi bir kişi veya kuruluş tarafından açılacak herhangi bir davanın bir hükmü olmayacaktır. İsrail Devleti, İsrail adına hareket edenler ve İsrail vatandaşları böyle bir davanın sorumluluklarından muaftır.
Yani İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın görülmesi abesle iştigaldir. Çünkü alınacak kararın herhangi bir hukuki yaptırımı yoktur. Hatta böyle bir dava görülmesi üst norma takıldığı için ayrı bir abeslik teşkil eder. Her şeye rağmen bir karar verilecekse ilgili mahkeme normlar hiyerarşisi gereği kanundan doğacak olan yaptırımı değil uluslararası hukuktan doğacak olan yaptırımı esas almak zorundadır. Nitekim öyle de oldu ve Mahkeme ilgili anlaşmanın maddesine dayanarak davayı düşürdü. Yani mahkemenin kararı iç hukuk kurallarına uygundu…
(Şahsi görüşüm belki dayanak noktası oluşturacak: Burada tartışılması gereken durum şudur; Türkiye’nin yaptığı bu anlaşmanın uluslararası hukuk açısından meşruiyeti yani bu anlaşmanın uluslararası hukuka uymadığıdır. İHH başta olmak üzere mahkemenin davacı taraflarının her şeyden önce bunu sorgulaması gerekir. Lakin anlaşma yapılmış ve bu durumda mahkeme bu anlaşma metnine göre karar vermek zorundadır.)
- SORUMLULUK
Özetle bu madde şöyle diyor; ‘ İsrail Devleti, vatandaşları ve temsilcilerine karşı Türk mahkemelerinde dava açma durumunda Türkiye maddi ve manevi tazminat ve zararların giderilmesi sorumluluğundadır.’ Aslında yukarıda açıkladığımız durumu destekler nitelikte olan bu madde herhangi bir davanın sonucunda doğacak maddi ve manevi sorumlukları İsrail’den alıp Türkiye Cumhuriyeti’ne yüklemektedir. Yani davanın sonucu farklı bile olsaydı yaptırımlarını anlaşma gereği Türkiye üstlenecekti.
- YÜRÜRLÜK
Son madde bahse konu anlaşmanın ne zaman yürürlüğe gireceğini açıklıyor. İki ülkenin mahkemelerinde konu ile ilgili adli sürecin bittiğini belirten resmi yazının Türkiye ve İsrail’in diplomatik kanalları aracılığıyla resmi makamlara iletilmesi sonrasında yürürlüğe gireceğini belirten bu madde İHH’nın ve diğer davacı kişilerin dayanak noktası olarak kullanmak istediği bir madde gibi gelebilir. Ama içerik tam olarak yorumlandığı zaman gerekli hukuk usulleri ibaresi göze çarpmaktadır. Bu ibare tarafların birbirlerine yapacakları bildirimler sonucunda iç hukuktan kaynaklanabilecek usul sorunlarının tamamlandığını söylemeleri halinde yürürlüğe gireceğini söyler yani anlaşmaların onay sürecini kapsar nitekim bu anlaşma gerek Türkiye’de gerek İsrail’de yasama ve yürütme makamlarınca usulen tamamlanmıştır. Ve taraflar birbirlerine bunun tamamlandığına dair beyanatta bulunmuştur. Son kertede şunu söyleyebiliriz bu madde de mahkemenin kararına ters düşecek bir durum yoktur. Mahkemenin aldığı karar usule uygundur. Dolayısıyla bunun üzerinden bir karmaşa yürütmenin bir anlamı da yoktur. Kaldı ki yine az sonra değineceğimiz ek içeriğe dayanarak da anlaşma maddelerinin yorumuna ilişkin doğan bir yorum farklılığı durumunda başvurulacak dil İngilizce olarak belirlenmiştir. İngilizce ifadeye bakıldığı zaman bunun diğer anlaşma maddelerini geçersiz kılacak veya çatışacak bir zemin oluşturmadığını net bir şekilde görürüz.
EK İÇERİK
Anlaşma maddelerinin sonunda yer verilen ek içerik anlaşma metinin yorumlanmasına dair şunu açıklamaktadır: Bu anlaşma 28 Haziran 2016 tarihinde Ankara’da ve Kudüs’te olma üzere Türkçe, İbranice ve İngilizce olarak orjinaline uygun iki kopya haline getirilmiştir. Bu kopyalar arasında farklılıklar olması durumunda İngilizce kopya geçerli olacaktır. Yukarıda anlattığımız durumun dayanağını teşkil eden bu içerik anlaşmanın net olarak yorumlanması bakımından esas dilin İngilizce olacağını vurgulamaktadır. Burada şu hususa da açıklık getirmek gerekiyor. Uluslararası anlaşmalar taraf ülkelerin dillerinde ki nüshaları bulunacak şekilde ve yorum farklılığı durumunda esas alınacak dili belli olması mantığında düzenlenir.
Velhasıl; bu metin davanın süreci ile alakalı öngörü sunması açısından kaleme alındı. Buradaki görüşler uluslararası hukuk normlarına uygun olarak ele alınmaya çalışıldı. Umarım sizin için faydalı bilgiler derleyebilmişimdir.
Oktay KAYMAK