MEFKÛREMİZ

EDEBİYAT BALKANLAR

Bulgaristan’da yaşıyoruz: Kendine mahsûs tarihi, edebiyatı, san’atı; kendine mahsûs renk ve şi’ar olan yeni bir hükümetin eskiden beri bin türlü imtihân devreleri geçirmiş eski milleti ile karşı karşıya yaşıyoruz. Bugüne kadar devam edegelen eski ve fakat çok yanlış bir ta’ammül ile bir vakitler bizi onlara, Söğüt dede onları bize hâkim kılmıştır. (Hâkimiyyet) lafzını üstünde ve kuvvetini gönlünde taşıyan bu millet yine eski ta’âmmüllere istinâden pek haklı olarak etrafını yalnız kendi gözlüğünün çerçeveleri içinden görmemek istiyor.

Millet ve hükumet zevkini tanımış, etrafı daima mahkûm göre ki, (evvela han, sonra canân) demeğe alışmış olan bir millet isterse ki haksız bir ‘âdeta ittibâ’en olsun- kendi milli menfa’atlerini etrafının menafi’-i ‘umumiyyesinde ol düşünür ve eğer kendi milli menfa’atleri etrafındaki milletlerin zararına da olsa yine (evvela han, sonra canan) der. Kendi husus ahvâlini ıslâha cehd eder.

Madam ki bu yıllarda ‘umum milletlerinin müsavatını te’mîn etmek mümkün olamıyor ve madam ki eski ‘adetler, eski usuller hala tatbik edilüp duruyor; şu hale nazaran Bulgaristan’da yaşayan sekiz yüz elli bin Türk bu günkü vaziyeti (mahkûmluk) hali demektir. Bu hale göre ister ticaret, san’at işlerinde olsun, ister hükümetçilik mahkemecilik işlerinde olsun bizim hâkim hükümetlerden ve hâkim milletlerden göreceğimiz iyilikleri, göreceğimiz lütf ve nimetler daima bir hudut içinde olur; o hudutlardan dışarı çıkmak mümkün olamaz.

(Mefkûre) demek işte gerek bu hudutlar içinde çalışmak ve gerekse bu hudutlardan azıcık daha fazlasını istemek merâmıyla göze aldırılan bir işin son kertesi demektir ki yıllarca emekler sarfından sonra ayrılabilecek olan bu kertenin henüz vakitleri gelmeden şöyle temenni, bildirilmesi, anlatılması asla mümkün olamaz.

Herhangi bir ticaret kasabasının okullarında bir odaya rastlamış iki tüccar gördüğünüz var mıdır? Eğer görmüş iseniz ve eğer onların hareketlerini yakından yakına merak ile ta’kîb etmek havasına göstermiş iseniz şüphesiz anlamışsınızdır ki o tüccarların hiç biri diğerine sermayesini, ticaretinin şeklini, kazancını, yollarını ve masraflarını kâbil değil doğru olarak söylemez. Eğer böyle bir gaflette bulunacak olursa hiç şüphe etmez ki karşısında kalacağı kuvvet dehşetli bir zarar kuvvetidir ve çünkü emindir ki ta’kîb edeceği ticaret yolu oteldeki oda arkadaşı tarafından derhal kesilmiştir. (Mefkûre)ler işte bu yoldadır; bunun içünde daima kolaylıkla anlaşılmamağa mahkûmdur. Eğer her mefkurenin her yerde bela-perva haykırılması mümkün olsaydı ve eğer her mefkurecinin hayatta haykıra haykıra muvaffakiyeti olması imkanı bulunsaydı son ihtilallerde binlerce komünist tepelenir binlerce (Mefkûre) sahibi insan topraklara gömülür müydü?

Biz üç senedir ki Bulgaristan’da çalışıyoruz. Hiçbir parti ile ʿalakadarımız olmadığı halde bu üç sene içinde tamam altı kere hapse tıkıldık, tamam altı kere gazetemiz tatile uğradı, milletine hizmet vazifesini ifadan mahrum kaldı. Daha sekiz ay evvel (Mefkûre) mizin hemen mimî sarındırmak istedik, istedik de dost ve düşman yumruğu çenemizi kırdı, dört aylık uzun ve haksız bir mahbûsluk kamburumuzu çıkarttı.

Lüzumsuz ihtirazlar ve haksız taʿrîflerle bizden (Mefkûre) mizin izahını bi’l-vâsıta talep eden Vidinli efendi biraderimiz yukarıda ki temennidâtımız dikkatle okumak lütfünde bulunduktan sonra isteriz ki ihtiyaçlarını tatmin eder ve eğer daha ziyade tevziʿ isterse bir kerede Adalı gazetesinin ilk numerosundan bu günkü nüshasına kadar her sayifesini bir kere daha dikkatle okumak zahmetinde bulunur.

(Mefkûre) mizin nurlu menbe’ata hangi yoldan varılacağımıza daʾir sorgu soracak olanlara karşı ise verilecek cevab şudur:

İttihad u terakki

Mehmed Behçet

 

LATİN ALFABESİNE AKTARAN:

MUSTAFA ÇAĞLAR & EROL TURUNÇ

 

Not:Bu metnin seçiminde emeği geçen ve yardımlarını esirgemeyen değerli hocamız Yard.Doç.Dr. Abidin KARASU'ya teşekkür ederiz.

 

KAYNAK: AHALİ GAZETESİ (1919-1921)

Yorum Yaz