İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Çalışmada Anadolu Selçuklularının Moğollar karşısında ağır yenilgiye uğradıkları ve kaderlerini belli eden Kösedağ savaşı ve ilk olarak Anadolu Selçuklu Devletinin Savaştan önceki durumu, savaş süreci ve sonrası hakkında bilgi verilecektir. Çalışma özet, giriş ve ana konumuz olan Kösedağ Savaşı başlıkları altında olacaktır. Çalışmada ana kaynak olarak Prof. Dr. Osman Turan’ın çalışmaları ve DİA maddesi kullanıldı.
Zaman zaman Malatya'da çapul hareketlerinde bulunan Moğollar, Türkiye Selçuklu devletini ciddi bir şekilde rahatsız etmeye başlamıştı. Rahatsızlığa son vermek isteyen Anadolu Selçuklu Sultanı Alaedin Keykubad önce 1232’de Moğol Hanı Ögeda’ya bir elçi göndererek barış yapmayı ve sonrada otorite boşluğu içerisindeki Doğu Anadolu’ya hakim olmak istedi[1]. Sultan boş kalan yerlere Türkmenleri yerleştirdi. Bir kısım Harezm asker ve komutanları emri altına alarak sınırdaki kaleleri tahkim ettirdi. Harput’a kimin hakim olacağı konusunda Mısır Eyyubi hükümdarı Kamil ile arası açıldı. 1234 savaşında I. Alaeddin Keykubad kazansa da Eyyubiler başarılı olmuştu. Melik Kamili yaptığı tahrip karşısında, ona kesin cevap vermek üzere Anadolu Selçuklu ordusu Kayseri yakınlarındaki Meşhed ovasında toplandıysa da burada verilen ziyafette yediği yemekte zehirlenen Alaeddin Keykubad (30 mayıs 1207) 45 yaşında vefat etmiştir. I. Aleddin Keykubad, bir taraftan Ögeda’yı hanın barış teklifini değerlendirirken bir taraftan da Moğollar karşısında muhtemel birlik oluşturmaya gayret ediyordu. Bu yüzden I. Alaeddin Keykubad dönemi Türkiye Selçuklarının siyasi, askeri ve iktisadi bakımından en parlak devrini yaşıyordu. Alaeddin Keykubad seferleri arasında inşa ettirdiği kervansaraylar ve geliştirici ticaret siyasetiyle de iktisadi durumunu güçlendirmişti. Moğol istilası önünden kaçan Türkmenleri, Alimleri ve sanat adamlarını himaye ederek önemli eserlerle ülkeyi donatmıştır.
Alaeddin Keykubad’ın ölümünden sonra veliaht Selçuklu ileri gelenlerinden Kılıç Arslan yerine kardeşi 2. Gıyaseddin Keyhusrev (1237-1246) tahta çıkarılır. İbni Bibi Sultan Alaeddin Keyhüsrev öldüğü zaman (1237) geri de Gıyaseddin Keyhüsrev, İzzeddin Kılıç Arslan ve Rükneddin adlarında üç oğlu kaldığını, veliahdın İzzeddin Kılıç Arslan olmasına rağmen devlet büyüklerinin Gıyaseddin Keyhüsrevi tahta çıkardıklarını belirtiyor.[2]
2. Gıyaseddin Keyhüsrev babasının sahip olduğu özelliklere sahip değildi. Üstün özellikleri olmayan ve kifayetsiz bir hükümdar olarak devlet erkanı içerisinde birinci dereceden rol oynamak isteyen Saadettin Köpek’in tahakkümü altına girmişti. Saadettin Köpek’in yönlendirilmesiyle önemli devlet adamlarını ve kardeşlerini öldürmüştür. Saadettin Köpek’in asıl amacı tahta oturmak idi. Bunu elde etmek için her yolu deniyordu. Lakin bu çabasına 1238 veya 39 tarihinde öldürülerek son verilmiştir. Tabiatıyla Köpek’in yaptıkları devleti etkilemiş ve zayıflatmıştır. Ölümünden sonra ondan önceki bozulan düzeni Mühezzebüddin Ali, Şemseddin İsfahani ve Celaleddin Karahay, Veliyüddin Tercüman, Mecdüddin Muhammed gibi devlet adamları sayesinde kısmen düzeltilmiştir. II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in iktidara geldiği 1238’de ki hilafeti Eğirdir hanının kitabesinde gösterilmektedir. Kitabede kendisinin Zülkarneyn soyundan gelen zamanın Keyhüsrev’i ve zamanın II. İskenderi olarak göstermekte ve Türkmen zümrelerine karşılık Türkmenleri ezen onlara göz açtırmayan bir hakan olduğunu bildirmektedir. II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in bu tutumu yüzünden Anadolu’daki ahi ve Türkmenler 1240 yılında onun iktidarına karşı isyan etmişlerdir. Bu isyan, Türkmen babaları(şeyhler) tarafından çıkarıldığı için Babailer isyanı diye meşhurdur. Bu isyan Anadolu’da yapılan ilk dini siyasi nitelikli isyandır. Bu isyan doğrudan doğruya Gıyaseddin Keyhüsrev ve yanındaki tecrübesiz devlet adamlarına karşı başlatılan isyandır[3]. İsyanın dini lideri Baba İlyas Horasan’ın hebiresi Elvan Çelebi de bu isyanın II. Gıyaseddin Keyhüsrev’e karşı bir hareket olduğuna işaret ediyor. İsyanın dini lideri Baba İlyas’ı Horasani tarafından kaleme alınan Zülümname tarzında ki Cihatname de isyan hakkında bilgi veriyor ve bu bilgi de Türkmen halkını baştaki zalim sultana karşı ayaklanmaya teşvik ettiğini belirtiyor[4]. II. Gıyaseddin Keyhüsrev Sultan yörelerin meliki iken Sultan olmak için Türkmenlerle iyi geçinen babası Alaeddin Keykubad’a suikast düzenleyerek tahta geçmesinden dolayı Türkmen ve ahi çevrelerinin tepkileriyle karşılaşmışken, saltanatının ilk yıllarına karşı olanlara karşı menfi bir tutum içine girmiştir. Bunda İran çevrelerinin de rolü olduğu düşünülüyor. Türkiye Selçuklu devletinin zafiyetlerinin artması ve daha da ileri seviyeye çıkması Moğol istilasından kaçan çok sayıda Türkmenlerin güneydoğu Anadolu’ya gelmesine sebep olacaktır.
Türkiye Selçuklu Devleti'nin güçlü hükümdarı olan Alaeddin Keykubad’dan Moğollar çekiniyorlar, bu sebeple Anadolu’ya saldıramıyorlardı. Alaeddin Keykubad’ın ölümünden sonra yerine genç ve yeteneksiz oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında çıkan Babai ayaklanmasının güçlükle bastırılması ve Selçuklu Ordusunun bu isyan sonucunda hiçte dışardan görüldüğü gibi güçlü olmadığı görüldü. Moğollar Anadolu içlerine doğru seferler düzenlemek için Anadolu Selçukludaki Babai isyanı dolayısıyla devletin zayıf düşmesini fırsat bularak devlet sınırlarına yaklaşan Moğol ordusunu Baycu Noyan komuta ediyordu. Moğollar 1242 sonbaharında Sinaneddin Yakut’un şiddetle savunduğu Erzurum üzerine yürüyerek şehri işgal ve tahrip etmiştir. Erzurum’a girdikleri andan itibaren Moğollar artık Türkiye’yi istilaya başlamış bulunuyorlardı[5]. Bu sırada Gıyaseddin Keyhüsrev Moğolların istilasına karşı önlem almak için uğraşıyordu.
Gıyasedin Keyhüsrev döneminde kadar Anadolu Selçuklu devleti en uzun, güçlü ve zengin dönemini yaşıyordu. II. Gıyasedin Keyhüsrev’in saltanatına karşı çıkmış büyük bir isyanı -beceriksiz ve yeteneksiz sultan- Erzurum’da Moğollara karşı tutulan doğu ordusunu geri çağırarak isyanı zor güçle bastırmıştır. Bu isyan Devleti sarsarak güçsüz durumuna getirmiştir. Azerbaycan’a cesaret edip saldıramayan Moğollar bu olaylardan sonra Anadolu Selçuklu devletinin dışardan görüldüğü gibi güçlü olmadığını anlamışlardı. Moğollar isyanı fırsat bularak hemen ordu kumandanı Cumagun Noyanın görevlendirdiği Baycu Noyan komutasında bir orduyu Erzurum’a göndermişti.
Moğollar Erzurum’a girerek şehirde büyük katliam ve yağma yaparak Anadolu’ya tekrar saldırmak için Muğan’a geri döndüler. Bu olay Selçuklu devleti halkında büyük korku ve üzüntüye sebep olmuştur. Erzurum tahrip edildiği sırada II. Gıyaseddin Keyhüsrev Moğollara karşı önlem almakla meşguldü. Bunun için hemen toplantı düzenleyerek devlet adamlarıyla istişarede bulundu. Toplantıda Moğollara karşı saldırmak için Selçuklu tabii olan devletlerden askeri yardım almak ve bunun karşılığında onlara büyük para ödeme kararı alındı. Anadolu Selçuklu Devleti Savaş zamanında ihtiyaç duyulduğunda Türkmenlerden veya ülke dahilinde yaşayan yabancı halklardan ücret ile alınan askerlere har veya kadimi cera-hur deniliyordu. Kösedağ savaşı öncesinde II. Gıyaseddin Keyhüsrev ordusuna kadim-i cera-hurdan veya iktalara bağlı sipahilerden 20.000 süvari ilhak etmiştir[6]. Alınan karar üzerine tabi devletlere paralarla beraber davetler gönderilse de paralarını alan Halep hükümdarı Nasih al-Din al-Farisi’nin kumandasındaki 2.000 kişi hariç hepsi davete icabet etmeyerek asker göndermediler[7]. İbni Bibiye göre Selçuklu ordusu Eyyubilerden yardım gelmeden önce toplam toplanan ordu sayısının 70.000 olduğunu, 1243 Sonbaharında Eyyubi melikliğinden gelen 20.000 kişilik orduyla beraber 90. 000 kişi olarak Sivas’ta toplandıklarını zikrediyor[8]. Toplanan ordunun nasıl hareket edeceğini belirlemek için sultan, devlet adamları ve komutanlar yeniden toplantı yapmıştır. Deneyimli ve tecrübeli devlet adamları ordunun erzak ve silahının bol olduğu Sivas şehrinde mevzilenmesini bir kısım askerinde ileriye giderek ve geçitleri tutarak düşmanın şehre girmesini engellemesini savunsalar da sultanın yanında olan bir takım deneyimsiz genç komutanların fikirlerini olumlu bularak orduya emir vererek ileri giderek Sivas’ın 80 km Kuzeydoğusundaki Kösedağı’nda bulunan ovada mevzilenmesini söyledi.Bu mevki Erzincan yönünden gelecek düşmanı durdurmak için uygundu. Selçuklu ordusunun Moğolları yenmeleri için sadece cesaretle savaşmaları kafi idi.
Selçuklu ordusu ellerindeki bu imkanı kullanmayarak Moğollar karşısında bertaraf olmuşlardır. Moğol ordusu 30. 000’lik ordusuyla savaş düzenine geçtiklerinde yine tecrübeli devlet adamlarının ve komutanlarının ordunun ovaya inmesini savundularsa da kaynaklarda geçtiğine göre savaş öncesi geceyi sultanla birlikte içki içip eylenerek geçiren genç komutanlar sultanı Moğolların ordusunu yenmek için 20.000 kişilik seçme askerin yeterli olacağına ikna etmişlerdir. Selçuklu ordusundan oluşsan 20.000’lik seçme askerler ovaya inerek Moğollara saldırdılar. Moğollar bu saldırı karşısında göçebe Türklerin savaş tekliğini yani Türkleri kendi Türk taktiğini klasik düzmece kaçış ve çevirme taktiğini uygulayarak Selçuklu ordusunu bertaraf etmişlerdir. Bu savaşta ordunun önemli kısmı mahvedildi bu durum diğer askerler ve komutanlar arasında korku ve paniğe sebep oldu. Devlet adamları ve komutanlar ordunun yenildiği haberini alınca görevlerini yerine getirmeden ve sultanın yanına uğramadan şehri terk ederek kaçmışlardır. İbni Bibi savaş tarihini 11 Muharremde (11 Temmuz 1243), İbnü’l Adim ise 13 Muharremde (3 Temmuz 1243), olduğunu kaydederler[9]. Anadolu Selçuklu ordularının Moğolların kaçma ve çevirme taktiğini anlayamadıkları, dağdaki küvetlerden takviye istemedikleri şaşırtıcıdır. Benim düşüncem ordu ya kendilerinden çok emin oldukları için ya da Moğol ordularını önemsemediklerinden kaynaklanıyor olabilir. Yenilgiden hemen sonra kıyafet değiştirerek yanına sadece kıymetli armağanlarını alan sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev, kalelerinin sağlamlığıyla meşhur olan Tokat’a, sultandan ayrı hareket eden veziri Mühezzebüddin Ali de Amasya’ya kaçmıştır. Sabah olunca sultan, vezir ve komutanların kaçtığını gören ordu dağıldı. Moğollar Anadolu Selçuklu ordugahının boş olduğunu görünce ilk başta tuzak kurduklarını zannederek endişeye düşseler de, bunun tuzak olmadığını anlayınca şehre girerek şehri yağmalamaya başladılar.
Moğolların bugüne kadar ucuz ve kolay kazanılan savaş görmedikleri gibi ellerine de hiç bu kadar ganimet geçmemişti. Kaynaklarda söz konusu ganimetin 300 deve yüklü altın ve 3000 katır yüklü altın ve gümüşe muadil eşya ile kırk araba dolusu zırh olduğunu kaydederler. Moğolların elde etikleri ganimetlere Sultanın Yırtıcı hayvanları ve zengin kızıl ve altın eşyalarla donatılmış odası da dahildir. Moğollar sultanın muhteşem odasını görünce hayran kalmışlar[10]. Moğollar savaştan dönerken kayseri ve Erzincan’a yürüyerek şehri tahrip ederek halkı kılıçtan geçirmişlerdir. Bu olay Anadolu’da büyük paniğe sebep olmuştur. Herkes Moğol istilasının devam edeceğini zannetmişlerdir. II. Gıyaseddin Keyhüsrev bu yüzden Tokat’tan, Ankara’ya oradan da Antalya’ya kaçmıştır. Moğolların Orta Anadolu’ya döndüklerini duyan II. Gıyaseddin Keyhüsrev Antalya’dan, Kayseri’ye orayı kuşattıklarında da Menderes kıyılarına kaçmıştır. II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in annesi Mahperi Altun da Kayseri’den hazine, eşya ve cariyelerini alarak Halebe kaçarken yolda Ermeniler yakalayarak Moğollara teslim etmişler. Amasya’ya kaçan vezir Mühezzebüddin Ali şehir kadılarıyla beraber yanına değerli armağanlarını alarak Baycu Noya’nın geri dönüşünün ardından hemen barış anlaşması yapma teklifi yapmak için Moğolların Azerbaycan Muğan ordugahına gitmiştir. Baycu Noyan anlaşmayı Cumagun Noyanın isteğiyle barış teklifini kabul ederek barış antlaşması imzalanmıştır. Barış antlaşmasına göre vezirin değerli armağanları yanında Anadolu Selçuklu Devleti Moğollara yıllık 3.600.000 dirhem, 10.000 koyun, 1000 sığır, 1000 deve vereceklerdi[11]. Mühezzebüddin Ali’nin Moğollarla barış antlaşma yaptığı haberi Anadolu’ya ulaşınca halk tarafından büyük sevinçle karşılanmıştır. II. Gıyaseddin Keyhüsrev vezirinin barış antlaşması yapmak için Muğana gittiği haberini alınca Konya’ya, vezirinin geri dönüşünü duyunca da onu karşılayarak kıymetli armağanlarıyla mükafatlandırmıştır. Barış antlaşmasından sonra Moğollara tabiilik antlaşması imzalandıktan sonra Batu Han, II. Gıyaseddin Keyhüsrev’e tabilik işareti olarak ok yay, kılıç ve börk göndermiştir. Böylece Ortadoğu'nun en kuvvetli devleti olan Anadolu Selçukluları Kösedağ bozgunuyla tabii devlet durumuna düşmüş, devlet gelirlerinin önemli bir kısmı her yıl Moğollara gönderilmeye başlanmıştır. Bu vergi gittikçe artarak devleti de halkı da yoksullaştırmıştır.
Yeteneksiz ve tecrübesiz ahlaki bozuklukları içki, eğlence ve kadınlara düşkünlüğü ve korkaklığı, Saadettin köpek’in tuzağına düşerek ciddi devlet adamlarını bertaraf etmesi sebepleriyle Türkiye Selçuklu devletini başsız bırakıp felaketin uçuruma iten Sultan II. Gıyaseddin Keyhusrev, devlet yönetiminde değerli iş bilmez insanların kalması sonucunda ülkede genel bir çöküş ve gerileme dönemi başlamıştır[12]. II. Gıyaseddin Keyhüsrev 1246’dan sonra Türkiye Selçuklu devleti tarihe karıştığı 1308’e kadar sözde sultanların, şehzadelerin birbirleriyle mücadeleleri, devlet adamları ve ileri gelenlerin ihtirasları, onların tahrikleriyle suikastler, isyanlar, Bizans’a ilticalar ve Moğolların intikam seferleri ekonomik çökmesi ve halkın perişanlığı içinde ömür sürmesine neden olmuştur. II. Gıyaseddin Keyhüsrev’den sonra gelen sultanlar Moğolların elinde adeta bir kuklaya dönmüşlerdi. Selçuklu devleti sürekli ağırlaşan vergiler yüzünden siyasi ve ekonomik bakımdan zayıflayarak II. Gıyaseddin Mesud’un ölümünden sonra devlet çökmüştü. 1277’den sonrası artık tamamıyla Moğol istilası dönemidir ki her türlü çöküşü açıkça görmen mümkündür.
Moğolların hâkimiyeti altına giren Anadolu Selçuklularının kültürleri Moğollardan etkilenerek mimarilerinde şaman kültürleriyle ilgili sembollere dayanan kabartmaların çoğaldığını görülmektedir[13]. Kösadağ savaşından sonra yağma ve toplanan ağır vergiler, ticaretin engellenmesi sayesinde kervansaray, han, medrese gibi sosyal kültürel amaçlara yönelik vakıflar azalırken, Moğolların “zürr-i aile” vakıflarının arttığı görülmektedir[14]. Bu vakıflar sayesinde bir takım emirler mal varlıklarını Moğol istilasından ve ağır vergilerden korumuşlardır. 1243 savaşından sonra Anadolu kargaşa dönemi yaşamış ve Anadolu’da Moğollardan bağımsız beylikler kurulmuş, buna beylikler dönemi denilen küçük teşekküller ülkesi haline gelmiştir. Tevaif-i mülük adı verilen bu teşekküllerden bir tanesi de Osmanlı beyliği idi.
Kaynakça:
Osman Turan, “Selçuklu Zamanında Türkiye”, Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul, 1971.
Osman Turan, “Selçuklu Zamanında Türkiye”, Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul, 1971.
Faruk Sümer, Kösedağ Savaşı, DİA 26.
Nesimi Yazıcı, “İlk Türk İslam Tarihi Devletleri” Diyanet Vakıfı Yayınları, İstanbul, 2013.
Hasan Celal, Güzel Kemal Çiçek, Salim Koca, Türkler Ansiklopedisi, İbb Kültür A.Ş. Yayınları, İstanbul, 2002.
Ali Sevim ve Erdoğan Meriç, “Selçuklu Devletleri Tarihi”, Türkiye Tarih Kurumu Basım Evi-Ankara, 1995.
[1] Nesimi Yazıcı, “İlk Türk İslam Tarihi Devletleri” Diyanet Vakıfı Yayınları, İstanbul, 2013, s. 290.
[2] Nesimi Yazıcı, “İlk Türk İslam Tarihi Devletleri” Diyanet Vakıfı Yayınları, İstanbul, 2013, s. 291.
[3] Hasan Celal, Güzel Kemal Çiçek, Salim Koca, Türkler Ansiklopedisi, İbb Kültür A.Ş. Yayınları, İstanbul, 2002, cilt 7
[4] Aynı eser, cilt 9.
[5] Ali Sevim ve Erdoğan Meriç, “Selçuklu Devletleri Tarihi”, Türkiye Tarih Kurumu Basım Evi-Ankara, 1995, s. 472.
[6] Hasan Celal, Güzel Kemal Çiçek, Salim Koca, Türkler Ansiklopedisi, İbb Kültür A.Ş. Yayınları, İstanbul, 2002, cilt 8
[7] Osman Turan, “Selçuklu Zamanında Türkiye”, Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul, 1971. s. 432
[8] Faruk Sümer, Kösedağ Savaşı, DİA 26, S. 172
[9] Aynı eser, s. 173.
[10] Osman Turan, “Selçuklu Tarihi Araştırmaları”, Türk Tarih Kurumu-Ankara, 2014, s.263.
[11] Osman Turan, “Selçuklu Zamanında Türkiye”, Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul, 1971. s. 437.
[12] Ali Sevim ve Erdoğan Meriç, “Selçuklu Devletleri Tarihi”, Türkiye Tarih Kurumu Basım Evi-Ankara, 1995, s. 473.
[13]Hasan Celal, Güzel Kemal Çiçek, Salim Koca, Türkler Ansiklopedisi, İbb Kültür A.Ş. Yayınları, İstanbul, 2002, cilt 8
[14] Aynı eser, Cilt 7
İslam Şükrüoğlu
Yorum Yaz