MÜNEVVER AYAŞLI: OSMANLI HASTA ADAM MIYDI?

OSMANLI TARİHİ

Bu yazımda Münevver Ayaşlı Hanımefendi’nin Pertev Beyin Torunları adlı eserinde ele aldığı Hasta Adam başlıklı yazıyı burada paylaşmak istiyorum. 1906’da doğan ve 1999 yılında vefat eden bu yazarın kalemi oldukça kuvvetli ve tesirli diye düşünüyorum. Bu eserinde Demokrat Parti dönemini ve o dönemdeki yaşananları ele almıştır. Benim okuduğum bu kitap 1969 yılında Beylerbeyi’nde Sebil Yayınevi tarafından basılmıştır. Dönemi araştıran tarihçiler için bir tarih malzemesi olarak bile kullanılacağını düşünüyorum. Bir yazar o dönemi nasıl anlamış ve nasıl anlatıyor? Bu açıdan bile incelenebilir. Osmanlı Hasta Adam mı? sorusuna Münevver Ayaşlı’nın verdiği cevabı okuyalım.

“Bize, Türkler’e, Osmanlı Devleti’ne, Avrupa “Hasta Adam” diyordu.

Bu Hasta Adam lakabı bilhassa 19. Asırda, Türklerden hiç ayrılmaz bir lakab haline gelmişti. Türk yerine, Hasta adam; Osmanlı Devleti yerine Hasta Adam, demek, bizden bahsedildiği, biz bahis mevzuu olduğumuzun anlaşılması için kafi geliyordu.

Bu edebe aykırı lakabı başta Rusya olmak üzere bütün Avrupa diplomatları, “chancel”leri, devlet adamları hatta devlet Başkanları, Krallar, İmparatorlar dahil olmak üzere (Rus Çarı) olduğu gibi kullanıyorlardı.

Bütün 19. Asır boyunca, devletimize, milletimize ve memleketimize Hasta Adam dendiği gibi, Padişah Halifemize de Kızıl Sultan gibi tezyif edici ve hakikatle hiçbir alakası olmayan lakablar takmışlar ve bunları bila perva kullanıyorlardı.

Bize, ne zaman Hasta Adam diyorlardı, biliyor musunuz? Başımızda, Sultan Aziz gibi zehir gibi kuvvetli, pehlivan yapılı, çeki taşlarını eliyle kaldırabilen bir padişahımız var iken.

Devletimize, ne zaman Hasta Adam diyorlardı? Devlet-i Aliyye tek başına, bütün bize karşı birleşmiş olan düvel-i muazzamaya kafa tuttuğu ve bütünlüğünü muhafaza ettiği bir zamanda, bize Hasta Adam diyorlardı. Türk Milleti, kendi içinden, irili ufaklı her gün KOCA YUSUF’lar gibi pehlivanlar çıkardığı bir zamanda bize hasta adam diyorlardı biliyor musunuz? Masum ve mazlum, merhamet ve rikkat sahibi olan Sultan 2. Abdülhamit Han’a

Yani hakikatin tam aksi, üç kıtada, dipdik ayakta dururken devlete hasta adam deniyordu. Padişahtan tutun da, ta ücra köşelere, bucaklara kadar Türk Milletine Hasta Adam deniyordu.

Affı, keremi ve merhameti bol olan bir Veli-Padişah’a “Kızıl Sultan” deniyordu.

Bu hiçbir surette yakışık almayan ve hakikata hiç uymayan lakablar, kasıtlı, kıskançlık yüzünden ve Büyük Türk Milletinin maneviyatını kırmak için söylendiği belli idi.

Biz toprak kayıp ediyorduk, eper toprak kayıp etmek bir devlet, millet ve memleket için bir hastalık emaresi ise, 1914-1918, Birinci Cihan Harbi’nde mağlup olan Osmanlı İmparatorluğu kadar, ülkelerinde güneş batmayan, İngiltere Krallığı’nda, galip çıktığı 1939-1944 İkinci Cihan Harbinde, en aşağı, Birinci Cihan Harbinde mağlup olan Osmanlı İmparatorluğu kadar toprak kaybetmişti.

İngiltere kadar Fransa da denizaşırı İmparatorluğunu, galipler arasında yer aldığı İkinci Cihan Savaşı’nda kayıp etmiştir.

Hiç kimse, bu devletlere, milletlere ve memleketlere “Hasta Adam” dememiştir.

Yine hiç kimse bu memleketlerde bir inhitad, tereddi ve inkiraz emareleri görmemiştir.

Bilakis, geçirdikleri, fena, karanlık ve güç günlerde göstermiş oldukları sabrı, metaneti ve azmi övmüşlerdir.

Biz Türkler ise, bu gibi imtihanları, sabır, metanet, mukavemet ve yalnızlık imtihanlarını bütün tarihimiz boyunca milletçe kaç defa vermişizdir.

Geçelim…..

Düşman bizi övecek değil ya! Bunu beklemek abes. Zaten hiçbir zamanda beklemiş değiliz.

Şurasını kat’iyetle tekrar bir kere arz etmek isterim ki, Sultan Osman Gazi’den, Sultan Vahideddin’e Halide Abdülmecid’e kadar içlerine Sultan İbrahim dahil olmak üzere, Türkiye’de hükümdarlık etmiş olan Osmanlı Padişahlarının içinde tek bir “Hasta Padişah” yoktu. Bilakis, Allah’ın (C.C) ihsanı, lütfu keremi ile hepsinin beden ve ruh yapısı ekmel, tam sıhatte, maddi, manevi ve ruhen zinde insanlardı.

Hudutlarımız ise, üç kıtayı, derinliğine ve genişliğine kaplıyordu.

Fakat, erenler, ehl-i tarik “Nutka Mürüvvet” derler, yani bununla söylenilen bir sözün, bir kelamın, bir nutkun muhakkak bir surette, bir kıymet ve kuvvet ve tasarruf kesbettiğine işaret edeler ve buna inanırlar.

Hakikatte bu doğrudur ve böyledir.

Hiçbir düşünce, hiçbir ses ve nefes bu alemde kayıp olmuyor, yok olmuyor, olsa olsa bizden uzalaşıyor ve zayıflıyor.

Küfür diyarından olsa bile, durmadan söylenen, tekrarlanan “Kızıl Sultan” ve “Hasta Adam” lakabları, şer adamların bunları tekrarlaması, dile getirmesi, tesirini göstermedi değil.

Büyük ve masum padişah 2. Abülhamit Han’ın ve onunla beraber koca Osmanlı İmparatorluğu’nun başını yediler.

Ve 19. Asırdan beri, durmadan tekrarladıkları ve bizim için özledikleri, istedikleri “Hasta Adam” nihayet 20. Asrın ikinci yarısında Türkiye’de zuhura geldi ve Türkiye’nin başına oturdu ve kaderine hakim oldu.

Evet, zinde kuvvetler, gençler, ilericiler diye kendilerini adlandıranlar 27 mayıs günü, kendilerine ve dolayısıyla memlekete seçtikleri baş, başkan, Avrupa’nın Türk ve İslam düşmanlarının, bizim için arzuladığı, özendiği, özlediği Hasta adamın ta kendisi idi.

Bu adam ihtiyardı, bu adam ihtiyardan da beterdi; hasta ve alîldi.

İşte 27 Mayısçılar bu, vucüdu hasta olduğu kadar, fikren, ruhen malul ve perişan adamı Türkiye’ye hakim kıldılar.

Nihayet Türk ve İslam düşmanlarının hülya ve rüyaları gerçekleşmiş, şom agızlarının, durmadan dua gibi tekrarladıkları istedikleri hakikat oluvermişti.

Koca Türkiye bir Hasta adamın elinde idi artık…

Fakat Hakk buna razı olmadı ve bu Hasta Adam komaya girdi ve uzun müddet komada kaldı.

İktidarı ele alan hükümet, Hasta Adamı tedavi için yabancı ve uzak bir memlekete gönderdi.

Hasta Adamın gittiği gün, memleket ferahladı, gök daha mavi, güneş daha parlak oldu.

Bütün bir milletin, sanki sırtından, kurtulunmaz bir yük kalkmıştı ve derin derin, rahat rahat nefes aldı.

Aziz Vatan ağır bir yükten kurtulmuş, bir kabustan uyanmıştı. Memlekette zulm ve zulmet yerine nur ve adalet gelmişti...”

Ozan Dur
Ozan Dur

İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi'nden mezun Filistin ve İran Araştırmaları- yazar [email protected] Poliglot (8), dillere dair Çalışma Alanım Ortadoğu ve Diller

Yorum Yaz