NASIL BİR ÖĞRETMEN

EĞİTİM

Bugün toplumsal sorunların kaynağını araştırdığımızda cahilliğin en başta geldiğini görebiliriz. Bir ironi aslında!.. Bilgiye ulaşmanın bu kadar kolay olduğu bir ortamda cahillikten bahsetmek… Kabullenmek istemeyenler çıkabilir. Fakat hatırlatmak isterim; hava kirliliğinden şikayet edip sigara içen, yürüme mesafesindeki yolu araba ile giden, sonra kilo vermek için diyet yapıp spor salonlarına koşan biz değil miyiz? Hayvan sevgisinden bahsedip balığı akvaryuma, muhabbet kuşunu kafese tıkan biz değil miyiz? Aynı apartmanda oturup birbirini tanımayan, arkadaşını çay içmeye çağırıp gözünü ve elini telefondan ayırmayan, kanlı canlı arkadaş yerine sanal dostlar edinen biz değil miyiz? Daha rahat ve huzurlu yaşam için daha fazla çalışıp gençliğini, zamanını, dostluklarını ve nihayet huzurunu kaçıran biz değil miyiz?

Evet, her şeyden kaçabilirsin fakat kendinden kaçamazsın. Kendi zihin yapımızı değiştirmeden, dünyanın insan, hayvan, bitki tüm canlılara ait olduğunu kabul etmeden insani kimliğimize bürünemeyiz. Her canlının yaşam hakkını saygı ile karşılamamız gerektiğini kabul etmeliyiz.

Geçmişten günümüze çocukları eğitmek en temel görev kabul edilmiştir. Bu mevzuda titiz davranan milletler bunun karşılığını fazlası ile görmüştür. Tabii eğitmeyenler de… Bu gün tüm dünyada (iç çatışma yaşayan ve devletleşmemiş alanları saymazsak) çok sıkı bir eğitim öğretim faaliyeti yürütülmektedir. Ülkemizde de okullaşma oranı nerede ise %100 civarındadır. Bu orana ve sıkı bir eğitim öğretim faaliyetine rağmen ülkemizde yukarıda saydığım toplumsal, bireysel sorunların yanında çok daha ağır (cinayet, şiddet, küfür, terör) problemlerle de karşılaşmaktayız. Bu sorunların çözümünde yine tekbir çıkış kapımız var. Eğitim.

Okullarımızda yapılan en büyük hatanın eğitim öğretim faaliyetlerinin  nerede ise tamamen ‘öğretim odaklı’ olması  olduğunu düşünüyorum. Başarıdan kasıt sadece sınav kazanmak, kariyer yapmak olmamalı. Kariyer ‘hayat başarısı’ anlamına gelmez. Çok kariyerli bir mesleği olup mesleğin içerisinde boğulan, insanlar ile diyaloğu kopan, huzurunu bulmamak üzere kaçıran sayısız insan var. Hayat başarısı için insanları yeteneklerine uygun, sevdiği mesleklere yönlendirmek, farklı fikirlere de saygı duyan ve saygı duyulan, seven ve sevilen, hak ve adalet kavramı yerleşmiş bir kişilikte yetiştirmek gerekir. İşte burada öğretmen devreye girmekte...

Sanırım öğretmek ile eğitmek kavramlarını da tartışmalıyız. Öğrenciye bilgiyi bilmesini sağlamak öğretmek, bilgiyi edinip davranışa dönüştürmesini sağlamak ise eğitmek diye tanımlanabilir. İşte bizim çıkmazımız burada. Öğrenciye bilgi veriyoruz. Bilip bilmediğini ölçüyoruz. Yani öğretmekle ilgileniyoruz. Oysa davranışa dönüştürmekle ilgilenmeliyiz.

Bu bağlamda öğretmenlik öğrencinin bilgiyi alıp değerlendirip davranışa dönüştürmesini sağlayan bir meslektir. Hakkı verilerek yapıldığında çok çalışma, araştırma, sorun çözme ve yön çizme, sabır,  adalet, hak hukuk bilme, geniş bir ufuk, sonsuz saygı, gönülden bir sevgi gerektirir.

Öğretmen alımında bazı kriterler olmalı, puanı yeten herkesi eğitim fakültelerine almamalıyız. Düşünün küfürbaz bir ailede yetişen çocuk büyüdüğünde küfürü bırakır mı? Peki öğretmen olduğunda… Sokak kavgalarına karışan , hapse giren  işlerini şiddet ile çözen bir kişi büyüdüğünde bu davranışları bırakır mı? Peki sınıfta şiddet uygular mı? Bu soruları çoğaltabiliriz. Bizim uzmanlarımızın oturup toplumsal ortak değerlerimizi tespit edip bu değerlere göre bazı kriterler belirlemesi gerekiyor. Çünkü bu kriterler ile seçeceğimiz öğretmen gelecek nesillerimizin değer yargılarını oluşturacak.

Öğretmenlik gelecek nesillere değer yargılarını yükleyen bir meslektir. Yanlış yüklenen değerler sürekli değişen ve gelişen bir beyinde formatlanamaz duruma gelir.

Eğitim fakültelerine öğrenci seçerken toplumun değer yargıları kriterimiz olabilir. Yaşadığımız toplumun değerlerine yabancı bir öğretmen bilgi öğretebilir fakat eğitimde sınıfta kalır. Üniversitelerimizin eğitim fakültelerinde branş bazında ve hatta branş dışında gerekli gereksiz çok fazla bilgi yüklenmekte. Fakat bu bilginin nasıl öğretileceği ve davranış eğitiminin nasıl yapılacağı konusunda çok az eğitim yapılmakta.

Asıl mesele bilgiyi nasıl öğreteceğini ve davranış eğitimini nasıl vereceğini tespit edip uygulamakta. Bu maksatla aynı branştan öğretmenlerin bulunduğu yörede her bir konu ve alt konu için hangi yöntem ve tekniklerinin kullanılabileceğini tartışabileceği zümreler oluşturup grup çalışması yapılmalı. Okullarda serbest çalışma platformları oluşturulmalı. Öğretim yöntem ve tekniklerinin içeriğini tartışan beyin fırtınası yapan öğretmenler teşvik edilmeli. Ayrıca her bir okulun öğrencilerdeki sorun davranışları, velilerin davranışlarını ayrıntılı incelemesi gerekmektedir. Tespit edilen sorun davranışlar için okul bünyesinde çözüm platformları oluşturulmalı, tartışma ve görüş alışverişi yapılıp olası çözüm yolları tespit edilmelidir. Yabancı ülkelerde üretilen çözüm yolları yerine kendi sorunlarımızı tespit edip çözümünü bulmalıyız. Üretilen bilgiler telif hakkı da korunarak kitaplaştırılıp çoğaltılmalıdır. Burada öğretmenlere çok büyük görev düşmekte. Öğretmenlerimizin bu sorunları tespit edip çözüm yolları bulabileceğine inanmaktayım.

Bizi kurtaracak çamura şekil veren, ağacı yontan öğretmen değil, yavru bir kuşu alıp uçabilecek seviyeye getiren öğretmendir.

Bırakalım kuş istediği şekilde, istediği yükseklikte uçsun, istediği dala konsun. Yeter ki kuş olduğunu unutmasın. O daha yüksekte olacak, bizim göremediklerimizi de görecektir.

Çocuğa değer, geleceğimize şekil verelim.

Özden BALCI

Yorum Yaz