Neden okumak fiilinin bu kadar üzerinde durduğum garipsenebilir. Ancak bir ülkede kültürel ve entelektüel seviye okunanlar ve yazanlar tarafından belirleniyorsa bu fiilin nasıl gerçekleştiği veyahut nasıl karşılık bulduğu da bir o kadar önemlidir. Geçen bölümde belirli bir pratik alana dair okuma hususunda, bu okumanın ardından okuyan failin tepkisiz kalmaması gerektiği ve ardına nasıl bir tepki oluşturabileceğini konuştuk. Aynı başlıkla ikinci parçasını sunduğumuz konunun, bu sefer bizleri bilinçli bir hareket planıyla hangi tehlikelerden koruduğu hususunu açımlayacağım.
Dünyada mevcut olan hakim yaşam tarzı Batı tarafından icat edilmiş dünya merkezli yaşam tarzıdır. Tabii bu kuruluşla meydana gelmiş ve dünyayı çepeçevre saran anlayış, insanı manevi plandan soyutlamıştır. Bu soyutlama hadisesi onun eşyaya dair fikrinden varoluşsal konulardaki düşüncelerine kadar etkilemiştir. Manevi alana dair herhangi bir fikri, eylemi, tefekkürü kalmamış insanoğlu yöneltildiği dünya sahnesinde madde planında sıkışıp kalmıştır. Artık bir benliği ve yararlanmayı arzu ettiği dünyası vardır. Ancak mesele bundan ibaret değildi. Ruhuna dair bir şeyleri gündeme getireceği bir alana ihtiyacı vardı insanoğlunun. Çünkü en basitinden ağlaması, hüzünlenmesi, iç geçirmesi ve aşk insanı modernitenin oluşturduğu dünyadan soyutluyordu.
Ve tam da bu noktada çağrısına kadim dostundan yanıt geldi. Dostu şiirinden başkası değildi. Şiir ona dedi ki istediğin kadar modernleşsen de manevi anlamda kendini bir hiç sayamazsın. Sen gözyaşınla sevmenle üzülmenle koskoca bir ruha sahipsin. Tabii şiirin bu müthiş cevabına karşın da saçmalayanlar oldu nihilistler gibi. Yine de şiir okuyabilecek ve insana seslenebilecek sesler vardı yeryüzü sahnesinde.
Şiir pekte bilinçle alaka kurulabilecek bir kavram gibi gözükmüyor ilk başta. Ancak ilk paragrafta bir bilinç hamlesinden söz ettik. Genel olarak bir coşkunluğun, gür sesin meydana çıkması gibi harekete geçer şiir. Vurgulamak istediğim nokta burası değil. Şiiri akla indirgeyerek bir cinayetin peşinde değilim. Onun özellikle ön plana çıkması ve insanların okuma yaptığı vakitlerde, modernizmin def’i ve manevi alana bir açılım olarak savaşacağı meydana gözümü dikiyorum. Bu meydan yiğidini bekliyor. Ve o yiğit şiirdir. Bu denli bir yıkıma maruz kalan insanın sığınağı ve dayanak noktası olarak hesaba katılmasını zaruri görüyorum.
Bilincimiz yani modern dünyanın başımıza açtığı belaları, maddi plana mahkum edilişimizle şiirin birinci dereceden bağlantıları var. Bu bağlantıları sezip bir şuurun tezahürü niteliğinde şiire bir temayül geliştirilmesi kanaatindeyim. Bu şekilde en azından birilerinin bizden ne aldığına ve daha neler alabileceğine dair önsezimiz güçlenir. Bu bize çıkacağımız meydanda savaş tekniklerimiz bağlamında güç verir. Bir taraftan köşeye sıkıştırılmamıza rağmen diğer taraftan hem nefes alabileceğimiz hem de kuvvetimizi arttırabileceğimiz bir alan açılmış olur. Şiir yok mu var. Ancak bir bilincin tezahürü şeklinde meydana gelmesi şartı bu çağda çoktan doğmuş ve geçmiştir. Şiire ve kavgasına, hep beraber bizim vesilemizle merhaba deme vaktidir.
SERÇENİZ
‘’ Kara bir leke olarak kaldı aşk
Aklını kaybetmek üzere deliler
Bunca sene sonra
Delirmesine az kaldı şairlerin.’’
Sessizlik damarlarında dolaşıyor
Minik serçenin.
Hava zindan oldu ona
Seneler sonra
Gökyüzü, yeryüzü
Baltalar ellerinde baltaların
Kuru gürültü
Çorak toprak
İnsansız uçak,
Ve insansız dünya
Koleraya kapılmış milyonlar
Veremi dört gözle bekleyen milyarlar
Sessiz serçe bağırmak üzere dünyaya
Sesleniyor yatsı vaktinden sonra
Yazıya soldan başlayan elleriniz
Geriye gitmekten aciz takviminiz
Hüviyeti esaretine kurban gitmiş yürekleriniz
Bu kadar açık dememeliydim diyeceklerimi
Ancak pörsümüş zihinleriniz
Zora sokuyor şiirimi
Minik ve garip serçe
Boyundan büyük konuştu
Saatlerce dinledi ahali
Sonra, sonra ne oldu minik serçeye
Ne olacak
Dinleyenlerden biri çıkardı
Sıktı minik gövdesine
Kara bir leke olarak kaldı
Yüreğinde aşk
Delirmesine de saatler vardı
Sayıklarken veda etti gökyüzüne
Delirmeyen haindir yalan dünyada
Sevdiği duymuş vedasını
İnanamamış ilk başta
Sonra alışması kolay olmuş
Bir ömür geçer mi o deliyle demiş
Ayak uyduramazdı zaten dünya haline
Sürüklerdi beni peşinden
Babası halen sayıklıyor
Diyor ki yakınlarına
Gitti bacaksız niyazinin yoluna
Ardına düşmüş
Omuzdaşı, yoldaşı olmuş
Yoktu zaten koca yürekli serçenin
Ya deliler koğuşuna
Ya da toprağa girecekti
Yavuz, kökten
Asil cümleleriyle
Hüseyin ŞİŞMAN