İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Nükleer silahlanma sorunu nedir? Nükleer silahlanma gerekli midir? Nükleer enerji bunun neresindedir? Nükleer silahlanma sorunu denetlenebilir mi?
Halk içinde genellikle bütün nükleer kapsamındaki silahlar atom bombası olarak bilinmektedir. Nükleer enerjinin janus-faced yüzü ülkeleri bu silah türünü üretme motivasyonu vermektedir.
Tanımda herhangi bir sıkıntıyla karşılaşmamak adına genel kullanımların açıklaması yapılmalıdır. Yıkıcı bir güce sahip olan nükleer silahların iki çeşidi bulunmaktadır.
İki farklı tanımlama yapsak dahi uluslararası hukuk düzenlemelerinde nükleer başlık olarak isimlendirilip aynı çatı altında tutulmuşlardır. Yüksek yıkıcı güce sahip olan bu silahların etkisi Hiroşima ve Nagazaki’de gözle görülmüştür. Nagazaki’ye atılan bombanın 20 kilotonluk yüke sahip olduğunu ve bunun 20 bin tonluk TNT patlayıcısına eşit olduğu bilinmektedir. Bir yük kamyonunun 10 tonluk yük taşıma kapasitesi olduğunu düşündüğümüz zaman, Hiroşima’da 10 tonluk 2 bin adet dolu yük kamyonu aynı anda infilak etmiştir. Bundan biraz daha az tesirli olmak üzere Hiroşima’ya atılan bomba da 16 kilotonluk yüke sahiptir. Bunların yıkıcı, patlayıcı etkisinin yanında yaydıkları yüksek radyasyonda hesaba katılmalı ve en ilkel nükleer başlık türleri oldukları unutulmamalıdır.[3]
Nükleer silahlara bakıldığı zaman; artan insan nüfusunun ihtiyaçlarını, tükenen enerji kaynakları ve bu tükenen kaynaklardan dolayı artan maliyetleri karşılamak, maliyet etkin olması gibi birçok nedenden ötürü çok faydalı olan nükleer enerjinin iki yüzlü yapısı veya çifte kullanıma elverişli (dual-use)[4], (Janus-Faced)[5] olması sebebiyle ortaya çıktığı görülmektedir. Çift kullanıma uygun olmasının temelinde zenginleştirme oranı dediğimiz kavram bulunmaktadır. Zenginleştirme oranı yürütülen nükleer programın çıktısının ve hedefinin ne olacağını yüksek oranda belirlemektedir. Düşük oranlarda kalan zenginleştirme işlemi barışçıl amaçlarla enerji üretimi gerçekleştirmek amacıyla kullanırken, yüksek oranlarda olan zenginleştirme işlemleri nihai hedefin nükleer silah üretimi olduğu şüphelerini uyandırır. İran, Kuzey Kore gibi ülkeler çift kullanımlı doğasını kullanan ülkelere örnek verilebilmektedir.[6]
Nükleer silahlanma terimini açıklarken iki farklı kavram kullanırız.
Nükleer silahlanmanın başlangıcı atomun 1939 bölünmesiyle beraber büyük bir enerjinin ortaya çıktığının öğrenilmesi ile başlamıştır. İkinci Dünya Savaşı döneminde Nazi Almanya'sı bu enerji türüne ilgi göstermiş ve hızla geliştirme çalışmalarına girişmiştir. Bunun karşılığında Einstein gibi bazı bilim adamları Nazi Almanya'sından kaçarak ABD’ye sığınmış ve bu devlet karşısında ABD tarafından önlem alınması ve bu önlemin nasıl olması gerektiği ile alakalı mektup yazmıştır[8]. Bu kapsamda ABD Manhattan Projesi’ne başlamıştır.
Bu projede silah tipi ve yıkım tipi olmak üzere iki silah geliştirilmiştir. Bunlar 6 Ağustos 1945’te Hiroşima’ya atılan silah tipi bomba “Little Boy” ve 9 Ağustos 1945’te yine Nagazaki’de patlayan yıkım tipi bomba “Fat Man”dir. Bu bombalar ile 2. Dünya savaşı bitip yerini Soğuk savaşa bırakmıştır. Soğuk savaşın başlamasıyla ABD karşısında Stalin ve KGB Şefi Lavrenti Beriya’nın demir yumruğu sayesinde Sovyetler nükleer silah programı başarılı olmuştur. Program Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan bombaların yapımında çalışan Klaus Fuchs ve Tedd Hall adlı profesörlerin Rusya’ya ajanlık yapmaları sayesinde başlatılmıştır. Hız karşısında ABD nükleer silah stokunu arttırma ve hidrojen ya da termonükleer silahların geliştirilmesi çalışmalarına başlamıştır.[9]
[caption id="attachment_11691" align="aligncenter" width="300"] "Japonya feryad ediyor!" başlıklı gazete yazısı[/caption]
İkinci Dünya savaşını kazanan ve dünya liderliğine devam etmek isteyen İngiltere ve Fransa aynı dönemlerde kendi nükleer programlarını başlatmışlardır. Programı başlatmalarına aynı zamanda 1950 yılında ABD Başkanı Dwight D. Eisenhower tarafından yapılan “Barış için Atom”[10] konuşmasının da etkisi olmuştur. Ancak bu konuşmayla ülkeler enerji reaktörlerini artırmış ve nükleerin iki yüzlü özelliğinden faydalanarak nükleer silah üretmişlerdir. 1953’te İngiltere, 1960’ta Fransa nükleer silah stoklarını kurmuştur.[11]
1949’da kurulan komünist Çin ABD’nin ideolojik düşmanı olarak nükleer şantajı maruz kalmamak için nükleer silah stoklarını Sovyetlerden yardım alarak artırmıştır. 1964’te proje başarıya ulaşmıştır.
Çin’in silahlanmasından sonra 1962’de Çin ile sınır çatışması yaşayan Hindistan, 1950’den beri çalışmalarını yaptığı nükleer silahlanma konusunda hızını artırmıştır. 1974’te başarılı bir nükleer deneme yaptı.[12] Ancak Pakistan bunu bir tehdit olarak algılamış ve 1980’lerin ortalarında Pakistan da nükleer silah sahibi olmuştur. Arap ülkelerini kendi güvenliğine tehdit olarak algılayan İsrail 1960’larda nükleer silahlanma programını başlatmak için bölünebilir madde üretmeye başlamıştır.[13] Ancak şu an kesin olarak bilinmese bile nükleer silaha sahip olduğu düşünülmektedir.
1979 İran İslam Devrimi öncesinde ABD ile iyi ilişkilere sahip olan Şah rejimi nükleer konusunda çok büyük adımlar atmıştır. 1960’larda kendi öğrencilerini eğitime yollamışlar ve bu alanda yetişmiş insan kapasitesini artırmıştır. Devrim sonrası İran ABD karşısında tutumunu değiştirmiş olsa bile nükleer konusundaki tutumunu sürdürmüştür. Hala bu konuda şüpheyle yaklaşılan devletlerden bir tanesidir.
Kuzey Kore nükleer silahlanma kapasitesini Kim II. Sung döneminde başlamıştır. 1945’te dönemin askeri olarak güçlü devletlerinden olan Japonya karşısında ABD nükleer bombalar yardımıyla 2. Dünya savaşına 6 günde noktayı koymuştur. Bu duruma hayran kalan Kuzey Kore lideri, özellikle 1950 Kore Savaşı’ndan sonra ABD ile kutuplaşan ve kendi güvenliğini ona karşı sağlamak için 1994’ten sonra Sovyet yardım alarak silahlanmaya başlamıştır. 2006’da başarısız da olsa ilk denemesini yapmış ve 2009’da etkili nükleer denemesi ile nükleer programında başarısını sergilemiştir.[14]
Kısaca dünyada silahlanma bu şekilde gerçekleşmiştir. Şu an dünyada nükleer silaha sahip Çin, Fransa, Hindistan, Kuzey Kore, Pakistan, Rusya, İngiltere ve ABD olmak üzere açıktan sekiz, açığa vurulmamış olarak İsrail’le beraber toplamda dokuz devlet vardır.
Nükleer silahların yayılma sürecini gözlemlendiği zaman oldukça hızlı gerçekleşmiş olduğunu fark edilebilmektedir. Bugüne kadar yukarıda sayılanların haricinde Ortadoğu, Kuzey Afrika, Güney Afrika ve Latin Amerika dahil olmak üzere birçok ülke girişimde bulunmuş ve hala bulunmaya devam etmektedir. Günümüzde ülkelerin sahip oldukları onlar, yüzler hatta binlerce nükleer silah vardır. (Şekil-1) Ülkeler nükleer silah stoklarını kendi güvenliklerini sağlamak, dış tehdit unsurlarına karşı caydırıcı bir silah olarak kullanmak ve gücünden dolayı prestij unsuru olarak kullanmak amacıyla artırmaktadır. Bu kapsamda bu kadar yıkıcı etkiye sahip olan silahların bu derecede yayılması bu gücün devlet dışı aktörler gibi güçlerin eline geçme ihtimalini artırarak tehlikeli sonuçlar doğurabilmektedir. Şekil-1: Dünyada Bulunan Nükleer Silah Sayıları [15]
Bu kapsamda Nükleer silahlanmanın denetlenebilmesi için bazı kurumlar kurulmuş ve anlaşmalar yapılmıştır.
Nükleer silahların başka ülkelere yayılmasını durdurmak amacını gütmekte olan rejim Nükleer Silahlanmayı Önleme Anlaşması(NPT) ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na (IAEA) dahil olan ülkelerin nükleer enerji kaynaklarını barışçıl amaçlarla kullanıp kullanmadıklarını denetleyen karşılıklı anlaşmalardan oluşmaktadır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bu sistemi yürütmekten sorumludur. Bunun sebebi kuralları ihlal eden ve uyarılara rağmen devam eden devletlere karşı ekonomik, askeri ve politik yaptırım kararları alınabilmesini sağlamaktır.
Uluslararası Atom Enerjisi kurumu Birleşmiş Milletler bünyesinde bağımsız olarak faaliyet gösteren tek uluslararası organizasyondur. 1957 yılında Eisenhower’ın ünlü “Barış için Atom” konuşmasından sonra faaliyete geçmesi amacıyla kuruldu. Barışçıl nükleer enerji erişimini sağlamak ve nükleer silah üretmek amacıyla kötü niyetli şekilde kaynakları tüketenler varsa bildirmek ve direktifler doğrultusunda kontrol mekanizması oluşturmaktır. Kurumun Yönetim Kurulu herhangi bir ihlalle karşılaşması halinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne bildirmesi gerekmektedir.
Barışçıl uygulamaları teşvik ve silahların yayılmasını önlemenin yanı sıra santrallerde olması gereken güvenlik standartları ve uyulması gereken kılavuzları oluşturan tek kurumdur. Son yıllarda özellikle 11 Eylül 2001 yılında gerçekleşen saldırı ardından kötü niyetlere sahip kişilerden değerli kabul edilebilecek tesislerin güvenliğini sağlamak amacıyla girişimleri mevcuttur.[16] Ancak, nükleer tesislerin emniyet ve güvenlikleri devletlerin sorumluluğunda olduğunu da açıkça bildirmiştir.
1950’lerin sonunda İrlanda’nın çabasıyla nükleer silahların yayılmasını önlemek amacıyla bir anlaşma oluşturulmuştur. Ancak ABD desteği olmadan sürdürülebilmesi imkansızdır. Bu yüzden NPT’ye giden yolda büyük bir adım olmuş olan Gilpatric Komitesi kurulmuştur. Özellikle komitenin kurulmasını etkileyen faktör 1964 yılında Çin’in nükleer denemesi olmuştur. Daha sonraki süreçlerde 1970 yılında NPT’nin imzalanması karar verilmiştir.
NPT; nükleer silahların başka ülkelere yayılmasının önlenmesi, anlaşmaya uyan devletlere barışçıl nükleer enerjiye erişim imkanı sunma ve nükleer silahsızlanmanın yanında genel ve tam manada silahsızlanmayı sürdürmeyi içinde barındıran üç prensipten oluşmaktadır. Bu anlaşma kapsamında iki özel statü belirlenmiştir.
Bundan dolayı 1967 senesinden sonra nükleer denemelerini gerçekleştirmiş olan Hindistan, İsrail ve Pakistan anlaşmayı imzalamamıştır. 188 üyeyle en çok taraftarı olan anlaşmadır. Anlaşma aynı zamanda IAEA’nın faaliyetlerini destekler niteliktedir.
[caption id="attachment_11692" align="aligncenter" width="300"] Nükleer Füze Denemeleri[/caption]
Anlaşmanın tamamen uygulanabilmesi önünde bazı engeller mevcuttur. Bunlardan birincisi güvenlik sistemlerine bağlılık oranlarına göre denetlemelerin farklılık göstermesidir. Brezilya’nın katı nükleer denetimine karşı çıkmış tam aksine Japonya bütün denetimlere kapısını açmıştır. Aynı zamanda güvenlik taahhütlerini ihlal eden İran, Kuzey Kore gibi devletler mevcuttur. Bir diğer önemli mesele anlaşmadan çıkışı zorlaştırılması gerektiğidir. Örneğin, İran gibi bir ülkenin bu anlaşmadan çekilmesi onunla beraber onu tehdit olarak algılayan ve ondan cesaret alan ülkelerin de yavaş yavaş ayrılmasına sebep olup nükleer silahların önlenmesi rejiminin sonu olacaktır. Başka bir mesele olarak nükleer silahsızlanma konusunda herhangi bir süre belirlenmemiş olması ve sadece takibinin yapılıyor olup tam manasıyla silahsızlanmaya umudun olmamasıdır.
Daha önemli meselelerden biriside hangi devletlerin hangi yetkiyle denetleme ve bu silahlara sahip olma hakkını elde edip, hangi devletlerin elde edememesidir.
Nükleer silahlar yıkıcı etkisiyle bilinen silahlardır. Bu silahların herhangi bir devletin envanterinde bulunuyor olması caydırıcı bir unsur olsa bile herhangi bir savaş durumunda kullanılması riskini barındırır. Nükleer silahların varlığı sadece caydırıcı bir unsur olarak kullanılması için ise anlamsızdır. Eğer farklı amaçları taşıyorsa yakın geçmişte Hiroşima ve Nagazaki gibi olaylara ev sahipliği yapan dünyamızın, tekrar büyük güçler birbiriyle savaşırsa çaresiz kalan taraf tarafından yapılan nükleer eylemlerle aynı sıkıntılara ev sahipliği yapması muhtemeldir. Bunu fark etmiş olan devletler bu konuyla alakalı kontrolün gerçekleşmesi amacıyla kurumlar kurup, anlaşmalar gerçekleştirmektedir. Ancak, öncü olanların çoğu bu silahlara sahip olan devletlerdir.
Envanterlerinde bu silahları bulundurma yetkisinin kendilerinde olduğunu düşünüp diğer devletlerin taşımaması konusunda denetlemeler yapmaktadırlar. Dünyada daha barışçıl, nükleer silahlanmanın olmadığı ve nükleer enerjinin insanların asli ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kullanıldığı bir ortam istiyorsak sadece 1 Ocak 1967 yılından sonra nükleer deneme yapmış olan ülkeler değil bundan önce yapan ülkeler de bu silahlardan arındırılmalıdır.
Bu ne kadar realist bir söylem gibi gözükmese bile pratikte karşılığı vardır. Caydırıcı unsur olarak devletler masum, suçlu ayırt etmeksizin katliama sebep olan nükleer silahlardansa, konvansiyonel silah sistemlerini geliştirebilir. 1998 yılında Türkiye PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ı Suriye’den getirirken yaşanan gerilimde envanterinde oldukça yüksek miktarda kimyasal silah bulunan Suriye rejimi karşısında konvansiyonel caydırıcı gücü sayesinde üstün gelmiştir.
Ayrıca nükleer terörizm gibi bir sıkıntı ile ülkeler karşı karşıya kalmaktadır. Nükleer silahlara herhangi bir terörist organizasyonun ulaşması zor olsa bile bunlar karaborsa üzerinden tedarik edilecek kaynaklar ile üretilebilmektedir. Buna örnek olarak kıyamet tarikatı olarak geçen Aum Shinrikyo verilebilir. Bunun dışında bu organizasyonların nükleer silahlara ulaşması zor desek bile 1991 yılında Sovyetlerin dağılmasıyla deyim yerindeyse başıboş kalan bazı devletler bu silah sistemlerinin güvenliğini sağlayacak etkinliğe sahip değildi. Bu dönemde herhangi bir terörist organizasyon tarafından böyle bir şeyin gerçekleştirilmemiş olması bir daha olmayacağı anlamına da gelmemektedir.
Nükleer silahlar yıkıcı etkisiyle bilinen silahlardır. Zaten bu etkileri Hiroşima ve Nagazaki’de açık bir şekilde görülmüştür. Halk tarafından sadece atom bombası isimlendirilmesi kullanılmaktadır. Ancak, Atom bombası iki çeşit silahtan birisidir. Diğer türü ise termonükleer ya da hidrojen bombalarıdır. Nükleer silah tipleri reaksiyon çeşidine göre farklılık göstermektedir. Her ne kadar biz bu ayrıştırmayı yapsakta uluslararası hukukta nükleer başlığa sahip olan silahlar olarak genellendirilmektedir.
Nükleer enerji doğası gereği çift kullanımlı, janus-faced bir özelliğe sahiptir. Barışçıl amaçlarla kullanılabileceği gibi nükleer silahlar gibi tehlikeli amaçlara hizmet eden unsurların üretebilmesi için de kullanılabilmektedir. Zenginleştirme oranı nükleerin hangi amaca hizmet edeceğini belirleyen bir unsurdur ve onun sayesinde devletlerin amaçları belirlenebilmektedir. Nükleer silahlanma yatay yani nükleer silaha sahip olmayan ülkelerin bu silahı elde etmelerini ve dikey yani nükleer silahlara sahip olan devletlerin silah stoklarını artırmalarını sağlayan silahlanmalar olarak ikiye ayrılmaktadır. Dünyada bu silahlanma sürecine baktığımız zaman 1939 yılından bu yana meydana gelen gelişmeler süresince sürekli arttığını ve bunun belli devletler tarafında artırılmayıp aynı zamanda yayıldığını söylemek mümkündür.
Bunu önlemek amacıyla Nükleer silahlanmayı önleme rejimi Nükleer Silahlanmayı Önleme Anlaşması ve Uluslararası Atom Enerji Kurumu’ndan müteşekkil olarak başlamıştır. Bu kurum ve anlaşma barışçıl nükleer enerji erişimini sağlamak ve nükleer silah üretmek amacıyla kötü niyetli şekilde kaynakların kullanımının önüne geçmek amacı doğrultusunda çalışmaktadır. Bu kadar önlem alınan bir silah türünün gerekliliği sorgulanmalıdır. Sadece caydırıcılık unsuru olarak kullanılacaksa nükleer gibi masum, suçlu ayırt etmeksizin katliama yol açan silahlardansa konvansiyonel silahlar kullanılabilmektedir. Aynı zamanda nükleer terörizm neticesinde kötü niyetli kişilerin eline geçerek geri dönüşü olmayan büyük problemlere sebebiyet verebilir.
Osman MİCAN[1]
https://www.youtube.com/watch?v=aan5pvxsSWE
[1] İstanbul Medeniyet Üniversitesi/ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi %100 İngilizce 3.Sınıf Öğrencisi
[2]Atoms for Peace Speech . 8 Aralık 1953. 13 Eylül 2018. <https://www.iaea.org/about/history/atoms-for-peace-speech>.
[3] KİBAROĞLU, Mustafa. «Kitle İmha Silahları ile Terör: Kıyametin Yeni Eşiği mi?» Avrasya Dosyası 12.3 (2006).
[4] Fuhrmann, Matthew. «Exporting Mass Destruction? The Determinants of Dual-Use Trade.» Journal of Peace Research 45.5 (Eylül 2008): 636-639.
[5] PEKAR, Çiğdem. «Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması Çerçevesinde Nükleer Teknolojinin “İki Yüzlü” Yapısı.» Yönetim Bilimleri Dergisi 15.29 (2017): 320.
[6] KİBAROĞLU, Mustafa. «İran Bir Nükleer Güç Mü Olmak İstiyor ?» Avrasya Dosyası - İran Özel Sayı 5.3 (1999): 9.
[7] FERGUSON, Charles D. Nükleer Enerji. Dü. Vedat ÇELİK. Çev. Fatih GÜDÜK. 1. Ankara: Buzdağı, Mayıs 2015.
[8] EINSTEIN, Albert. Einstein's Letter to President Roosevelt. 1939
[9] NORRIS, Robert ve Hans KRISTENSEN. «U.S. Nuclear Warheads, 1945-2009.» Cilt 65. 4. Bulletin of The Atomic Scientists, 2009. 72-81.
[10] Atoms for Peace Speech . 8 Aralık 1953. 13 Eylül 2018. <https://www.iaea.org/about/history/atoms-for-peace-speech>.
[11] NORRIS, Robert S. ve Hans M. KRISTENSEN. «French Nuclear Forces, 2008.» Bulletin of The Atomic Sscientists Eylül/Kasım 2008: 52-54.
[12] Spector, Leonard S. Nuclear Proliferation Today. New York: Vintage Books, 1984.
[13] Charnysh, Volha. «A Brief History of Nuclear Proliferation.» 2009.
[14] FERGUSON, Charles D. Nükleer Enerji. Dü. Vedat ÇELİK. Çev. Fatih GÜDÜK. 1. Ankara: Buzdağı, Mayıs 2015.
[15] Status of World Nuclear Forces 2018. Bulletin of the Atomic Scientists
[16] Klein, John J. «Deterring and Dissuading Nuclear Terrorism.» Journal of Strategic Security 5.1 (2012): 15-30.
Yorum Yaz