ORHAN PAMUK: BEYAZ KALE KONUSU VE ÖZETİ | İlim ve Medeniyet

Orhan Pamuk Eserleri, Orhan Pamuk Beyaz Kale, Orhan Pamuk Kitapları, Beyaz Kale Konusu ve Özeti, Beyaz Kale Kitabının yazarı kim, Beyaz Kale kitabının konusu nedir? Orhan Pamuk’un Nobel Ödülü alan Kitabı hangisidir? Nobel ödülü alan yazar kimdir?

Orhan Pamuk romancılığı üzerine nobel ödülü almıştır. Nobel ödülü alan yazar Orhan Pamuk’tur. Önceden yazarın Kar isimli romanını okumuştum. Bu seferde Beyaz Kale isimli romanını okumaya başladım. Beyaz Kale İsimli Romanıyla da uluslarası olarak çok tanınmıştır. Roman oldukça kısa ama verdiği mesajlar bakımından oldukça önemli. Venedikli birisi Türkler tarafından yakalanıyor ve tutsak ediliyor. Kendisi Venedik’te Astronomi ve bilim üzerine eğitimler almış ve az da olsa doktorluktan anlıyor. İlk yakalandıklarında kendisinin bir doktor olduğunu söylese de Türkler onu test ediyorlar. Öğrendiği bilgiler sayesinde insanların hasta olanlarını muayene ediyor ve onlar iyileşiyorlar. Venedikli, zeki biri ve teşhis koymada başarılı. Şansı da yaver gidince kısa sürede önemli isimlerle temas kurabiliyor.

Eserde çok az isim var ama onun yerine az da olsa lakaplar kullanılıyor. Yazarın neden isim kullanmadığını bilmiyoruz. Mesela Paşa var. Paşa ile görüşen Hoca var. Venedikli Paşa ile görüşüyor ve onun hastalığını tedavi ediyor. Aslında çok basit bir hastalığı var ama doktorlar nedense çare bulamamışlar. Yaptığı ilaçlarla paşayı tedavi ettikten sonra Paşa ile görüşmeye devam ediyor. Paşa daha sonra Veziriazam ile dünür oluyor ve burada Venedikliye görev düşüyor. Havai fişek yapmaları gerekiyor ve insanları etkilemeliler. Bu arada Paşa Venedikliye Müslüman olması için baskı yapıyor ama Venedikli canı pahasına dininden dönmüyor. Onu ölümle tehdit etseler de Venedikli Müslüman olmuyor. Aslında Müslüman olsa özgür kalacak ve rahat edecek, belki de ülkesine bile dönebilecek ve ailesine kavuşabilecek ama o Müslüman olmayı kabul etmiyor.

Venedikliye çok benzeyen ismi Hoca olan bir karakter var. Hoca Astronomi ile ilgileniyor ve Venedikliden bir şeyler öğrenmek için onu satın alıyor. Venedikli ile uzun yıllar birlikte gökyüzünü izliyorlar. Hoca risaleler yazmaya çalışıyor. Hoca Venedikliyi ilk başlarda küçümsüyor. Bu da Osmanlının ilk başlarda Batıyı ve Batıdaki gelişmeleri dikkate almaması ve küçük görmesiyle sanki benzer. Zamanla Hoca Venedikliyi kendisiyle eş değer olarak görmeye başlayacak. İkisi birbirlerine çok benziyorlar. Birbirlerinin yerine geçseler kimse fark etmeyecek derecede benziyorlar. Hoca da sakal var sadece ama Venediklide sakal yok.  Yalnız kitabın kapağındaki görsellerde bu benzerlik göze çarpmamış. Bunun sebebini de kestirmek güç.

Bütün bunlar olurken İstanbul’da veba salgını oluyor. İnsanlar ölüyorlar ve bu durum Venedikliyi korkutuyor. Hoca ilk başlarda korkmadığını söylese de daha sonra korktuğunu itiraf ediyor. Venedikli, veba salgını ve vebada yapılması gerekenler hakkında bilgi sahibi. Hocada vebanın belirtileri olunca ve kendisine de bulaşır korkusuyla kaçarak adaya yerleşiyor. Orada bir balıkçının yanında bir süre yaşıyor. Hoca iyileşiyor ve Venedikliyi evine geri getiriyor.

Müslümanların bilime ve vebaya bakışları da kitapta işleniyor. Vebanın Allah’ın işi olduğunu ve ona karışmamak gerektiğine Müslümanların inandığı yazılıyor. Bu ilginç bir durum ve günümüzde böyle düşünülmüyor diye biliyorum. O dönemde de en azından sen tedbiri al takdiri Allah’a bırak diye düşünülmemiş midir? Orhan Pamuk mutlaka o dönemi araştırmıştır ve bu düşünceleri kitabında eleştiriyor.

Hoca bilim ile uğraşmayanların ve onu anlamayanların aptal olduğunu düşünüyor ve Venedikli de onu destekliyordu. Bu aptal olmalarını neye borçlulardı. Bilim harici her işle uğraşıyor ve bilime göz kapatıyorlardı. Sahi gerçekten aptallar mıydı? Hep beraber okuyup göreceğiz. Hoca’nın haklı bir gururu var denilebilir. Ülkeyi kurtaracak bir silah yapmaya çalışıyor ve Padişaha yaklaştığından onu buna ikna etmeye çalışıyor. Topraklar bir bir kaybediliyordu ve bir şeyler yapmak lazımdı. Bu silah fikrini ise azledilen Paşa vermişti. Onlarda sürekli bunun üzerine kafa yoruyorlardı.

Hoca icatlara ve silah yapımına kafa yorarken herkes bu işin arkasında Venediklinin olduğunu düşünüyor. Önce Paşa böyle düşünmüştü ve sonrasında da Padişah böyle düşünmeye başlamıştı. Bu işten rahatsız olanlarda onu hedef tahtası yapmışlardı. Gün geçtikçe rahatsızlık artıyordu ve Venedikli bundan rahatsız olmaya başlamıştı.

Hoca ile Venedikli rolleri değiştiler. Önceden yaptıkları ve Osmanlının kullandığı toplara benzeyen topları denerlerken Padişah da onları izlemeye gelmişti. Orada Venedikli ile tanıştı ve daha sonraları Venedikliyi görmek istedi. Hoca ise bu durumdan rahatsız oldu veya işlerine daha çok vakit ayırmak için ve kitapta da söylendiği üzere dalkavuklardan uzak durmak adına, hasta olduğu bahanesiyle saraya gitmez olmuştu. Saraya Venedikli gidiyor ve bütün övgüyü o alıyordu. Herkes onu görür ve onu bilir olmuşlardı.

Padişah Lehistan seferine çıktı ve Hoca’nın hazırladığı silahı yanında götürmediler. Venedikliyi de götürmedi. Dönüşte de Edirne’de kalınca, Hoca ve Venedikli işsiz kaldılar. Silah da atıl kalmış oldu. Kimse onu denemeye cesaret edemiyordu. Büyük ücretler verseler de silahı kullanabilecek insanlardan yoksundular.

İki benzeşen insan (belki de Doğu ile Batı da kastediliyor) artık birbirinden farklı olmuşlardı. Çünkü Venedikli değişmişti. Kilo almış ve düzensiz uykulardan mahmurlaşmıştı. Artık birbirlerine benzemiyorlardı.

Kitabın adının da Beyaz Kale olmasını son sayfalara geldiğimizde anlıyoruz. Beyaz Kale Osmanlı’nın çıktığı bir seferde ele geçirilemeyen bir kalenin adı. Bu kale için başarısız denemelerde bulunuluyor. Hoca’nın hazırladığı topta başarısız oluyor ve onu savaş alanına getirmek için de çok uğraşıyorlar. En sonunda getiriyorlar ama istedikleri sonucu alamıyorlar. Sonuç olaraktan Hoca ve Venedikli kaçıyor ve hayatlarına devam ediyorlar.

Yazar Kitabını ilk 1985’te yayınlamış. Benim elimdeki kitap 20. Baskısı ve Yazarın Son sözü de kitabın arkasında bulunmaktadır. Kitaptan ayrıntılı bir şekilde bahsetmektedir burada. Buranın önce veya sonra okunması tercih edilebilir. Ben akışı bozmaması adına sonra okumaya karar verdim. Yazar bu kitabı yazabilmek için Astronomi, Coğrafya ve Tarih gibi ilimler çalışmış, kitap ayrıca Doğu-Batı Benzerliği veya farklılığını öne çıkarmıyor. Yazar belki bilerek bundan uzak durmuş ve bunlara değinmekle yetinmiştir. Kitap bir tarih romanı olarak karşımıza çıksa da tarihe boğmuyor okuyucuyu. Kanuni döneminde olduğu söylenmektedir.17. yüzyılda ve Batı ile Doğu’nun birbirlerine net bir üstünlük kuramadığı bir döneme denk geldiği de zikredilmektedir. Kitabın dili ağır değil ve anlaşılır. New York Times şu cümlelerle yazarı övmüş “Doğuda yeni bir yıldız yükseldi, bir Türk yazarı, Orhan Pamuk.” Medeniyetimiz doğuda ve doğunun ilgi odağı olması bizim açımızdan oldukça güzel bir gelişme. Özellikle Arap kültürü ve Arapça bir süredir Batı’nın ilgi odağında. Buna yakın zamanda Türkçe de eklendi diye biliyor ve takip ediyorum. Bunlar güzel gelişmeler ve bizler de öncesinde Doğu’yu ve Medeniyetimizi keşfetmeliyiz diye acizane düşünüyorum.


Ozan Dur

Avatar photo

Ozan Dur

İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi'nden mezun Filistin ve İran Araştırmaları- yazar [email protected] Poliglot (8), dillere dair Çalışma Alanım Ortadoğu ve Diller


Geribildirim

Mail adresiniz gizli kalacaktır.


Biz Kimiz?

Gayemiz, asırlardır mirasçısı olduğumuz medeniyetin gelişimine katkı sağlamak adına kurduğumuz ilim halkasındaki ilmî faaliyetleri geniş kitlelere ulaştırmaktır.

Cemiyetimizde, genç ve hareketli yazar kadromuz ile Siyaset, Hukuk, Ekonomi, Sosyoloji, Edebiyat ve Tarih gibi ilmî alanlarda gerek akademik gerekse de gündeme ilişkin yazılar kaleme alınmaktadır.


İletişim


Küçük Çamlıca Mahallesi, Filiz Sokak, No:3
Üsküdar/İstanbul