ORTA ASYA: HORASAN BÖLGESİ

GENEL KAFKASYA & ORTA ASYA

1. Horasan Bölgesi

Horasan'ın lügatteki kelime manaları: İran'ın doğusunda bir memleket adı,  Erzurum vilayetine bağlı bir kasaba adı, tuğla tozu ile kireçten yapılan bir nevi sağlam harç ismi ve  Doğan Güneş gibi anlamları mevcuttur. Horasan kelimesi ''hor'' ve '' asan'' olarak iki kelimeden oluşan bir kavramdır.Bu kelimenin Farsçanın bir kolu olduğu belirtilen dârî dilinde iki anlamı vardır. Birincisi ''Güneş'' ve ''onun doğduğu yer'' yani ''Doğu''; ikincisi ise ''ye''  ve  ''afiyetle'' ,yani ''afiyet olsun'' diye tercüme edebileceğimiz bir mânaya gelmektedir.[1]İsim muhtemelen Sasaniler zamanında ortaya çıkmış ve kısa zamanda yaygınlaşmıştır.[2]Kelimenin anlamı doğu olduğuna göre doğudan kastımız neresidir? Kime göre ve ne zaman? Kelime farsça ve Arapça kaynaklarda geçtiğini dikkate alarak o şekilde cevap vermeye çalışmalıyız. Nitekim Yakut Horasan sınırını tarif ederken kime ve neye göre açıklamasını yapmamakla birlikte bu sınırı Irak'tan başlatmıştır. Ebu'l-Fida ise kavramın Iraklılara ait olduğunu belirtmiştir. Sonuç olarak doğudan kasıt Irak'ın doğusudur.

Ebu'l-Fida şöyle söyler: Iraklılar derlerki ;'' Horasan Reyden Güneşin doğduğu yere kadardır.[3] Bazıları ise Cebel-i Hulvan'dan güneşin doğduğu yere kadardır derler. Yani doğu diye kastedilen yer Irak’ın doğusudur''. Ve Sasanilerin merkezi günümüz Irak olduğu için aynı kelime Araplar tarafından da kullanılmıştır.

Yakut'a göre Horasan'ın 3 merkeze ayrılır. Nişabur, Herat ve Merv.

Belaruzi (Ö.279/892) ise Horasanı 4'e böler:

  1. Nişabur, Kühistan, Tasabeyn, Herat, Büşenç, Badğis ve adı Taberân olan Tus illerini içine alan İranşehr.

2.Merv-i şahcan, Serahs, Nesâ, Bâverd, Merverrûz, Talekân, Zem ve Âmul.

3.Burası nehrin batı tarafındaki ülkedir. Nehir ile arasında sekiz fersahlık mesafe vardır. Bu bölge fâryâb, Cürcan, yukarı toharistan(tâlekan), huttal(vahş), Kuvâdiyan, Hast, Enderâbe, Bâmiyan, baglan  ve  Vâlic  illerinden mürekkeptir. Burası Müzahim b. Bistam'ın şehridir. Benk'in kazası olan Bedehşan, Tibete girilecek yerdir. Enderâbe'den de kâbil'e girilecek bir yer vardır. Tirmiz, Belh'in doğusundadır. Sağaniyan, Ze, Aşağı toharistan, Hulm ve Simincan illerini ihtiva eder.

  1. Bu bölge Maveraünnehirdir. Buhara, Şaş, Turarbend, Soğd(yani Kis ve Nesef), Rubistan, Usrûsene, Seman, Mukanna'nın kalesi Seman, Fergana, Şem, Semerkand, Ebarkent, Benaket ve Türk illerini ihtiva eder.[4]

İbn Fakih(Ö.300/912 ?) ve Yakubî de Horasanı aşağı yukarı böyle tanımlamışlardır. Kazvinî ( Ö.682/1283) ise Horasan'ı ele alırken Merv, Herat, Belh ve Nişabur'a bölerek Yakutla aynı görüşü paylaşırlar. Ebu'l-Fida hepsinden sonra gelmiş ve çok ayrıntılı bir çalışma yapmasına rağmen yukarıda saydığım isimlerle aynı görüşü paylaşıyordu.

Horasan bölgesi sınırları üzerinde hemen hemen bir uzlaşım söz konusudur. Birbirinden sonra gelen yazarlarda birbirlerine pek de ihtilaf olmadan Horasan'ı tanımlamış. Ve birçok tanım vardır ortada bu da Horasanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

Günümüzde bölgenin toprakları üç parçaya ayrılmış olup Merv(Mari), Nesa ve Serahs yöresi Türkmenistan, Belh ve Herat yöresi Afganistan, kalan kısmı da İran sınırları içerisinde bulunmaktadır. En geniş kesim İran'ın elindedir.

Horasanı tanımamıza sağlayan kişiler Greklerdir. Grekler İskender’in fetihleri esnasında bu bölgeleri tanımışlar Aria, Baktria ve Parthia adlarını vermişlerdir.

2. Horasan'ın coğrafi özellikleri:

Horasan'ın kuzeyi dağlıktır: dağlar, güneydoğu istikametinde ve iki silsile halinde Kuzey Afganistan'daki Bend-i Türkistandan, Sefid-küh ve Hindukuş dağlarına ulaşır. Bu silsilelerin Türkmenistan çölleri boyunca devam edeni Küpet, Gülistan, Karadağ ve Hezarmescid..... Dağlık bölgelerin Güneyinde, Batıda Irak-ı Acem'e kadar giden Deşt-i kevir adında tuz çölü uzanır. Bu çölün Tahran'ın güneyine rastlayan kesiminde Nemek gölü bulunmaktadır. Deşt-i kevir çeşitli kum oluşumları ile batıdan Horasana girişi engeller....Kuzeyde geniş ve birbirine bitişik, güneyde küçük ve birbiriyle bağlantısı olmayan bir çok vaha vardır.... Kara iklimi özellikleri gösteren Horasan'da genel olarak su çok kıttır. Yalnız kuzeyde sürekli esen nemli rüzgârlar sebebiyle dağlara önemli miktarda yağmur düşer. Deşlitüt ve Deştikevir'de çöl iklimi hakimdir; buralarda ve yakınlarında gündüzleri ısı çok yüksektir. Bölgenin en önemli iki nehri, Kuzeydeki dağlardan çıkıp Hazar denizine dökülen Etrek ve Cürcan'dır.... Kuzeyde nispeten düzenli bir yağış rejiminin bulunması, buradaki vadi ve yamaçlarda tarım yapılmasına ve hayvancılığa imkan vermektedir.

3.HORASAN'IN ÖNEMİ

Debûsiye ile Vezârda dokunan ve ''vezariye'' denilen elbiseler Bağdatta Horasan Dibası adıyla şöhret yapmıştı. Nesa ve Ebiverdin tilki kürkleri meşhurdu. Garcüşşar ve Tûs'da altın,  Tûs ve Fergana’da gümüş, Belh’te kükürt ve kurşun çıkarılıyordu. Tirmiz ve Belhin sabunu her tarafa yayılmıştı. Serahs ve Merv'de hububat üretimi yapılıyordu. Nesa, Ebiverd, Merv, Belh çevreleri susam, pirinç, ceviz, badem, zeytin, nar, çekirdeksiz üzüm, kavun, karpuz, fıstık vb. yetiştirilen başlıca yerlerdi. Hayvancılık gelişmişti, göçebeler sığır ve koyun besliyorlardı. Süt peynir ve yağ boldu...Bağdat’ta yalnız Horasan mallarının satıldığı bir çarşı bulunuyordu...

Horasan Sasanilerin doğusunda, Türk illerinin Güneyinde veya Batı'sındaydı. Türkler ve Farslar yaşıyordu burada daha sonra Emevi ile birlikte Araplarda bu bölgeye katıldılar. Ceyhun ırmağının iki taraf arasında sınır teşkil ettiğini söyleyebiliriz.[5] x. Yüzyılda Türkler ve Farslılardan sonra bu bölgeye Emevi’lerin gelmesiyle Araplarda katıldılar. Zamanla Türk nüfusu bu bölgede atmıştır.

Hz. Osman (644-645) halifeliğe geçince Abdullah b. Âmir b. Küreyz'i Basra'ya vali tayin etmişti. Vali de Ahnef b. Kays'ı Kühistan'a gönderdi.  ''Ahnef oraya gidince Heytallar ile karşılaştı ve Heytalları yendi ve Kühistan'ı fethetti.'' Kühistan Horasan'ın girişinde bir yerdir. Heytallar ise Türktür. Burada önemli olan Araplar ile Türkler arasındaki ilişkidir. Daha sonra bu Ahnef yine Blaziru'nın rivayetine göre Merverruz'u fethedecektir.

Ceyhun nehri Horasanı anlamak açısından çok önemlidir. Bu nehir Türkler ve Farslılar arasında bir sınırdır. Aşadıgaki İbn Fakih'in sözü o bölgedeki Türklerin ‘’kim’’ ve ‘’ne’’  olduklarını anlamak açısından önemlidir.

İbn Fakih şöyle diyor Horosan’lılar hakkında:

''Horasan, havası güzel,suyu  tatlı,toprağı sağlam ve meyvesi lezzetli bir yerdir. Ahalisi işlerinin sağlam yapar. Vücutları tam, boyları uzun ve yüzleri güzeldir...Bunlar ticaret erbabı olduğu kadar hikmet ilim ve fıkha ehlidirler.Komşuları,düşmanların en kahramanı, din itibariyle en kaba,müşriklere karşı en dayanıklı,ekmek ve nimete en  ziyade saygılı olan Türklerdir. Horasan ahalisi Türklerin berisinde Müslümanların siperidir''.[6]

4. Horasan’ın Önemi

Bugün Horasanın en önemli toprak altı zenginliği Zümrüt Nişabur yakınlarında çıkan Firuzedir.

Hindistan ve İran bölgelerine yayılan Hint-Avrupa kökenli Ari ırkının çıktığı yer Horasan'dır. Horasandaki ilk Müslümanlar, Irak ve Basra'dan yollanılan Arap askerleriydi.

Horasan, İran ve Orta-Asya arasında bulunması hasebiyle birçok devletin egemenliğine maruz kalmıştır.

Özellikle Yahudilik, Nesturilik, Ortodosluk, Zerdüştilik, Maniheizm, Budizm, Şamanizm gibi din ve mezhepler Horasanda geliştiği için bizim açımızdan önemi büyüktür.

Horasan dini ilimlerin tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. Burada Kur'an alimleri sahasındaki ilk faaliyetleri Merv kadılığı yapan tabîinden Yahya b. Ya'mer el-Advânî başlatmış olmalıdır. Arap dilinin yanı sıra dini ilimlerde, özellikle Kıraat’de dikkat çeken İbn Ya'mer , Mushafa ilk noktalama işaretlerini koyanlar arasında da anılır.... Horasan da kıraat ve tefsir faaliyetlerini gelişip yaygınlaşmasına Dahhâk b. Müzahim'in önemli katkısı olmuştur....Bir tefsirinin olduğu bildirilen Mukatil b. Hayyân ile tefsir tarihinde Kur'anın tamamını baştan sona açıklayan ve eseri günümüze kadar gelen ilk müfessirlerden Mukatil b. Süleyman da Horasan'ın erken dönem tefsir alimlerindendir.[7]

Yukarıda sayılan tefsir alimlerinin yanı sıra İbn Mihran en-Nisaburi, İbn Habib en-Nisaburi, Sa'lebi, Hiri, Nizameddin en-Nisaburi gibi alimler sayılabilir. Hadis ilmi açısından da çok önemli bir yerdir. Birçok isim sayılabilir. Müslim bunlardan birisidir sadece.

Horasan bölgesi yine Hanefi mezhebinin yayıldığı, geliştiği yerlerin başında gelir. Mezhebin asıl noktası Belh olagelmiştir. Ebu Muti el-belhi, Muhammed b. Mutakil er-Razi gibi Alimlerde çok sayıdadır. Horasan da tasavvuf da çok yaygındır. Hamdun el-Kassar temsil etmektedir o dönemde.

Kaynaklarda çok geçen Horasan erenleri ise Horasan da bulunan sofilere Binaen söylenmiştir. Bunların arasında Mevlana Celaleddin-i Rumi’de bulunmaktadır.

İran tarihinde de Horasan'ın önemli bir yeri vardır ve ilk bağımsız İran devletinin kurulduğu yerdir. İran edebiyatının en parlak dönemini yaşamasını sağlayan horasan İlk büyük İran şairi olan Rudekiyi, destan türünün üstadı olan Şehnameyi yazan Firdevsiyi, Gazneli sultan Mahmud’a tanınan Feruhi-i Sistani'yi, dönemin önde gelen şairlerinden Unsuri'yi ve rubaileriyle ün yapan Ömer Hayyamı yetiştirmiştir.

5. Horasan’ın Önemli Şehirleri

İslam coğrafyacıları açısından Horasan’ın önemi tartışılamaz. Horasan da çok fazla şehir kurulmuş olmasına rağmen bazı şehirler ön plana çıkmıştır. Bunlar ise Merv, Belh, Nişabur ve Herat’tır. Horasan, sahip olduğu merkezi konumu itibariyle sadece geçiş yolu olmamış, geniş üretim kapasitesiyle de giderek yoğun bir nüfusa, yüksek bir medeniyete sahiplik etmiştir.

Batıdan doğuya doğru giden ticaret yolunun yani ipek yolunun ilk uğrak yeri Merv şehri olmuştur. Yol, Merv’den sonra iki yönde ilerler. Birinci yol Ceyhun ırmağının beri tarafından çeşitli şehirlere uğrayarak Belh’e ulaşır.

a.     Merv

Merv'in diğer bir ismi Mervüşşahcandır. İran ile Hazar denizi kıyılarını Orta Asya’nın önemli şehirlerine bağlayan stratejik bir mevkide ve işlek ticaret yolu üzerinde yer alan Merv Düz bir ova üzerine kuruludur. Müslümanların fethinden sonra uzunca bir süre merkez bölge olarak kaldı. Halife Me'mûn'a belli bir zaman başkentlik yapmışsa da Horasan valisi Abdullah b. Tahir'in Nişabur'u başkent yapmasıyla bu özelliğini yitirmiştir. Araplar(Ezd ve temim kabileleri) ve Acemlerden(Dihkanlardan oluşan esnaflar) oluşmaktadır.

Günümüzde Türkmenistan'ın en büyük şehridir. Horasan kumaşları diye bilinen o meşhur kumaşların üretildiği yer burasıdır. Bura ve çevresinde İpek ve Pamuk üretimi yaygındır. İpek yolunun ilk uğrak noktasıdır. Yol Merv'den sonra ikiye ayrılarak ilk yol Belh'e ulaşır. İkinci yol ise Buhara ve Semerkant istikametinde devam eder. Yolun hedefi ise Talas ve Çindir.

Su kaynakları yönünden sıkıntılıdır. İbnhavkal şöyle söyler bu konu hakkında;

''Su taksimatı Merv suyunun taksim olduğu köy olan Zerk'ten başlar. Her mahalle ve sokak için bu nehirden küçük bir su yolu açılmıştır. Bu nehir üzerine ağaçtan bir tahta konulmuş ve o tahta üzerinde,her biri aynı miktarda suyu bırakacak şekilde bir delik açılmıştır. Kimse bunu ne artırabilir ne de eksiltebilir. Her topluluğun içeceği muayyen miktar üzerine gelir. Su çoğalırsa giden su da çoğalır, azalırsa herkesin hissesi toptan azalır. Su hususunda kimsenin diğerinden rüçhaniyeti yoktur.Bu nehri idare etmek için ayrı bir emir vardır.''[8]

Buradan anlaşıldığı üzere suyu eşit bir şekilde ve verimli kullanmak için suyun azlığından dolayı bu yöntem kullanılmıştır.

b.     Nişabur

Nişabur'un yükselmesi Tahiriler’in(821-875) buraya yerleşip şehri başkent yapmasıyla başlamıştır. Şehir bu dönemde ilim ve edebiyatın yanında canlı bir ticaretin merkezi olmuştur. Bu şehirde su sıkıntısı yok denebilir her yede kanallar vardır.

Bez ürünleri, pamuk ve ipek elbiseler çok kıymetlidir ve İslam’ın ulaşmadığı ülkelere bile gönderilir. Bugün Horasanın en önemli toprak altı zenginliği Zümrüt, Nişabur yakınlarında çıkan firuzedir.

c.      Belh

Yakubi Horasan'ın en büyük şehrinin Belh olduğunu söyler. İslam fethiyle beraber zaman zaman Merv'in yerine bölgeye başkentlik yapmıştır. Doğu-batı ve kuzey, güney yönünde ilerleyen ticaret yollarının odak merkezinde bulunur. Bölge Türk bölgesidir.

Nevbahar diye kaynaklarda geçen yer buradadır. Kazviniye şöyle açıklamıştır;

''Nevbahar geniş, büyük ve özellikli bir yapıdır. Heykeller, kıymetli taşlar ve ipek kumaşlarla süslüdür. Bölge halkı buraya Müslümanların Kabe’ye gösterdiği gibi saygı göstermektedirler.''[9]

Yani buradan anlaşılan bu bölgede Müslümanlar arasında çok bilinen bir Budist tapınağı vardı. Nevbehâr( Çin imparatorları ve putperestler buraya saygılarını sunmak için gelirlerdi. Bu Nevbehar’ın sorumluluğu Bermeki ailesinde idi. Bu bölgenin iki farklı kişi tarafından yıkıldığı ifade edilir. Birincisi Hz. Osman diğeri Muaviye’dir. Bu şehir 848 yılında Haşim b. Mahicirun torunu Davud b. Abbas’ın eline geçmiştir. Bu ve yakınlardaki bölgelerde Davud birçok bölge inşa etmiştir. Bütün bu yapılar ve uğraşlar Saffariler’in kurucusu Ya’kup tarafından yıkılmış. Yıkıntı halindeki kalesine dönen Davud 1 hafta içinde ölmüştür. Tahiri ve Samaniler devrinde Belh Buhara’ya denk olacak kadar büyük bir şehir idi. Herat ve Merv ile birlikte.

Belhte ilk inşa edilen cami Cuma camiidir. (742) Cengiz han zamanında çıkan ayaklanma da tahrip olan şehir bir daha eski halini alamadı. Eyaletin başşehri olan Mezar-ı şerif, Belh’in on dört mil doğusunda, Hz. Ali’nin olduğuna inanılan mezarın etrafında bulunuyor, mezar on ikinci Hayr köyü yakınında keşfedilmiştir. Seyyah el-Gırnati tarafından rivayet olunan hikayeye göre, eyalet valisi, askerleri ve ulema kendi gözleriyle halifenin hiç bozulmamış cesedini görmüşlerdi… Hz. Ali’nin mezarı üzerine muhteşem bir bina inşa edilmiş ve burası derhal tavaf olunan bir yer halini almıştı. Bugünkü mezar tabi, Cengiz han tarafından yıkılanın yerine sonradan yaptırılmış olan daha yeni tarihlere ait bir binadır.[10]

d.     Herat:

Afganistan’ın batısında bulunan Herirud ırmağının kenarında çok eski dönemlerde kurulmuştur; adına çivi yazılı eski Farsça kitabelerde Haraiva. Avesta’da ve Grekçe metinlerde Aria, Areia şeklinde rastlanır. Batlamyus ve diğer Grek Coğrafyacıları, Bereketli Herirud vadisinde bulunan şehirler arasında Herat’tan da bahsederler. Büyük İskender’den sonra bu bölge Aria’daki İskenderiye adıyla anılır.

Moğol istilasıyla tahrip olan Horasanın önemli şehirlerindendir. Günümüzde Afganistan'ın önemli yerleşim merkezleri arasındadır. Herat kültür ve sanat açısından en önemli dönemini Timurlu yönetiminde yaşamış ve bu dönemde ortaya çıkan Herat ekolü Osmanlılardan Babürlüler’e kadar bütün İslam sanat merkezlerinde etkisini hissettirmiştir. Herat ayrıca halıcılık, Çiftçilik, hat sanatı, tezhip, Bakır işlemeciliği, İpek mensucat, seccade dokumacılığı ve minyatür sanatını geliştiği bir yerdir.  En olgun ve verimli çağını Sultan Hüseyin Baykara zamanında yaşamıştır.

Birçok eser olmasına rağmen ve en verimli çağını yaşadığı Timurlular zamanında, Rus saldırısına karşın şehrin savunulmasını güçleştireceği için birçok eser imha edilmiştir.

Herat ve çevresinde yaşayan ve çoğunluğu Türkçe konuşan Türkçe konuşanTürkmenler, Türkçe ile karışık Farsça konuşan Çeharlar ve Peştuca konuşan Peştunlar Sünni’lerdir. Şehirde çok az sayıda Şii vardır. Nakşibendiyye tarikatının yaygın olduğu bölgede cistiyye ve Kadiriye mensuplarına rastlanır.

5. Horasan'da Kurulan Devletler

Horasan, İran ve Orta-Asya arasında bulunması hasebiyle birçok devletin egemenliğine maruz kalmıştır. Bunlardan bilinen ilki Ahemeniş İmparatorluğudur.(Mö 330) Daha sonra İskender İran da dahil olmak üzere Merv'e kadar bu bölgeyi işgal etti. Bazı horasan şehirleri İskender tarafından kurulmuştur.

M.Ö 1. yüzyıl civarında ise Sakalar, İskitler, Kuşanlar ve Arsakîler arasındaki mücadelelere sahne oldu. Daha sonra Arsakileri yıkan ve Sasani imparatorluğunu kuran 1. Erdeşir'in eline geçti. Bu dönemde Horasan'ın doğu bölgesinde Akhunlar hüküm sürüyordu.

Horasandaki ilk Müslümanlar, Irak ve Basra'dan yollanılan Arap askerleriydi. İran’a ilk saldırı Hz. Ebu Bekir döneminde olmuştur. Sonra Hz. Ömer döneminde ‘’Köprü vakası’’ ile duraklama dönemi geçirmiştir.

Hz. Ömer ve Hz. Osman Horasan'a akınlar düzenlemişlerdir. Birçok bölgeyi de ele geçirmişlerdir. Hz. Osman zamanında sürekli ve etkili akınlar başladı. Hz. Osman'ın Basra valisi Abdullah b. Âmirdir. Bu kişi Herat, Bâdgis ve Büşenc'e hakim olmuştur. Abdullah'ın kumandanlarından Ahnef b. kays, Toharisana kadar olan toprakları ve Nişabur'u ele geçirdi ve bu şehirde Horasanın ilk mescidini yaptırdı. Bu Abdullah’ın ve Ahnef'in insanlara hoşgörülü davranması Sasani valilerinin ve mahalli hükümdarların İslamiyet’i kabul etmelerini sağladı. Ve bu iki öncü şahsın gayretleriyle Horasan kısa sürede fethedilmiştir. Ve aynı hızla da halkı İslamiyet’i kabul etmiştir.

İlerleyen zamanlarda Müslümanların bölge üzerindeki hakimiyeti zamanla etkisini yitirmeye başladı. Bunun nedeni ise Hz. Ali döneminde ortaya çıkan iç karışıklıklardı. Etkinin azalması sonucu ayaklanmalar başladı. Hatta bu ayaklanmalar o kadar arttı ki Müslümanları Nişabur’dan çıkardılar. Bu ayaklanmalar ve isyanlar Hz. Ali'nin ölümüne kadar devam etti. Fakat Muaviye iktidara gelince Abdullah 'ı tekrar Basra ve Horasan'a tayin etti. Abdullah'ın kontrolü sağlamak için gönderdiği adamlar kontrolü sağladılar hatta Belh ve Kabil'i yeniden ele geçirdiler.

A.    Emevi Dönemi (651- 750)

Hz. Ali’nin şehit edilmesi ve oğlunun halifelikten vazgeçmesi üzerine Muaviye, Emevi devletinin kurucusu ve ilk halifesi oldu.

İran’ı fetheden Muaviye Horasan’ı da topraklarına kattıktan sonra Basra’dan getirdiği birçok insanı Horasan’ın büyük şehirlerine yerleştirdi.

Abbasilerin tam tersi Emevi’lerde yayılmacı politika olmayışı, amaçlarının Araplar arasındaki üstünlüğünü korumak olması gibi nedenlerden dolayı ve Abdullah b. Hâzım’ın katlinden dolayı Horasan halkı Emevi’lerden bir vali istediler. Çünkü karışıklıklardan sonra Horasan’da ancak bir Kureyşli asayişi tekrar sağlayabilirdi. Valilerin çoğu vazifelerini başaramadılar ve bu sebeple sık sık değiştirildiler. İktidarda bulundukları kısa zaman zarfında mümkün olduğu kadar fazla para biriktirmeye ve emlak satın almaya gayret sarf ediyorlardı. Bazı valilerin azlinden sonra bile bu Emlaklarını kendileri ve varisleri ellerinde tutmuşlar.

Haccac (691-714) Emevi tarihinde önemlidir. Horasan valiliği sırasında Haccac İnsanların Müslümanlıktan soğumasına ortam hazırlamıştır. Çünkü Hudeybiye antlaşmasında(628)’n bir süre sonra Kur’an’da nazil olan tevbe ayetinin 29. süresinde emirolunan cizye vergisini Hacca çıkarları doğrultusunda kullanmaya başlamıştı. Müslüman olan kölelerden bu cizye’yi alıyordu. Sebep olarak da savaş masrafları gibi nedenlerden dolayı cizye alıyordu.

a.     Kuteybe b. Müslim(670-715)

Kuteybe daha çok Maveraünnehir açısından önemli bir şahıstır. Çünkü o Maveraünnehir’i fethetmiştir ve o bölgenin Müslümanlaşmasını sağlamıştır.

Horasan açısından önemi: Horasan bölgesinde Türkler, İranlılar ve Araplar arasında sık sık savaşlar oluyordu. Horasan hakimiyetleri sırasınca Eftalit tehlikesi vardı. Bu tehlikeye Kuteybe b. Müslim son vererek Buhara ve Semerkantı ele geçirmiştir. Bu sayede Horasan Doğudan gelen tehlikelere karşı bir önlem almış oldu. Bu dönemde de Merv askeri üst yapıldı. Yine bu dönemler de savaşlar ve işgaller olmuştur. Son horasan valisi Nasr b. Seyyar'dır. Bu da sınırları Ferganaya kadar genişletmiştir.

Müslüman olan ve olmayan halkla anlaşma yolunu seçerek İslam’ın yayılmasında çok önemli adımlar atmıştır. Hatta onun sayesinde Buhara tam bir Müslüman beldesi halini almıştır. Horasan da kaynaklarda geçen savaşı pek olmamakla birlikte barıştan yana eğilimleri vardır.

b.     Ömer b. Abdülaziz(717-720)

Taberi Emevi halifelerinin en dindarı olarak Ömer b. Abdülaziz’i gösteriyor. Ömer Hâccac’ın uyguladığı cizye vergisine son vermiştir. Bu uygulamayla mevalileri normal Müslüman seviyesine getirerek onların hoşgörüsünü kazanmıştır. İslami çalışmalara çok önem veren Ömer insanları dine davet etmek için elinden geleni yapıyordu.

Ömer’in ilk horasana tayin ettiği vali Cerrah b. Abdullah, Arap hakimiyetini daim kılabilmişti. Halife Cerrah ile anlaşamayınca onu makamından ederek yerine Abdurrahman b. Nu’aym el-Gamidi’yi tayin etti. Abdurrahman’ın döneminde Soğdlular ve Türkler isyan ettiler. Bu isyan Sa’id b. Abdülaziz’in valiliği sırasında da devam etti. Sa’id isyan edenleri yumuşak başlılıkla durdurmaya çalıştığı için Arapların hoşnutsuzluğunu kazandı. Başarılı olamayan bu valide Sa’id b. Amr el-Haşari ile yer değiştirdi

c.      Şii harekatı:

Şii hareketinin başlangıcı Ömer b. Abdülaziz dönemine kadar gitmektedir. Asıl başlatan ise Haris b. Süreyc ‘dir.  Haris Peygamber(s.a.v.) ve ailesi adına siyah bayrak açarak insanları Şiiliğe davete başlamıştı. Halifeye hediyeler göndererek amacının Kur’an’ın hükümlerini uygulamak olduğunu söylüyordu. Lakin halife tarafından görevinden uzaklaştırılarak yerine Esed b. Abdullah geçti. Esed, Horasana gelince ilk iş olarak Abbasi yandaşlarını öldürmek oldu ve Haris ile savaşmaya başladı. Haris’i ve yandaşı olan Türkleri yenilgiye uğrattıktan sonra fetih hareketlerine devam etti.

d.     Nasr b. Seyyar:

Esed’dan sonra onun yerine geçen Nasr yaşlı olmasına rağmen fetih üstün zekası sayesinde bir çok önemli işler başardı. Nasr valiliğin iç zamanlarında iç sorunlarla ilgilenmeye, Müslümanlar ile gayri Müslümlere nasıl davranılacağını belirlemeye çalışıyordu. Onun döneminde refah seviyesi tavan yapmıştı. Nasr Mudari idi. Eski vali olan Esed yemenli idi. Ve Nasr’ın yaptığı politikalar sonucu sürekli olarak aralarında çekişme oluyordu. Komutanlarını Mudariler arasından seçen Esed tartışmalara neden oluyordu. Sonradan durumun farkına varsa da yaptığı şeyler Yemenliler’in isyanını engelleyemedi. Cudey b. Ali Kirmani bu isyanın başındaydı. Fakat haris Esed’e yenildiğinde Türklere sığınmıştı bu daha büyük bir problem idi. Bunun üzerine Nasr halifeden Haris için af diledi ve onun Horasan’a gelmesini sağladı.  Merv’e gelen Haris niyetinin Yemenliler ile Mudariler arasında arabuluculuk yapmak olduğunu söyledi. Lakin bu söylediğine uymayarak siyah bayrağı tekrar çıkartarak insanları etrafında toplamaya başlayınca Yemenliler tarafından öldürüldü. Nasr bunun sonucunda çok önemli bir düşmanını ortadan kaldırmıştı. ‘’Nasr hilafetin Emeviler’den Abbasilere geçmesinde başrolü oynamış olan Ebu Müslim gibi tehlikeli bir rakiple karşılaşmasa idi, Hiç şüphesiz diğer asileri de bertaraf edecekti.

e.     Ebu Müslim

Ebu Müslim Nasr’ın başına gelebilecek en büyük tehlike idi. Bölgede birkaç başarısız Şii isyanından sonra Abbasiler yavaş yavaş etkili olmaya başladılar. Bunda Ebu Müslim’in payı hiç şüphesiz ki çok fazladır. Abbasi hanedanından olan İbrahim b. Muhammed tarafından Ebu Müslim Horasan bölgesine gönderilmişti. Güçlü bir hitabete, zekaya ve ilme sahip olan Ebu Müslim’in etrafında halka halka insanlar oluşmaya başlamıştı. Hatta bir günde 60 köy gibi büyük bir kitle ona uymayı kabul ettiler. Tabi ki sadece tek bir kişinin gelip bunları tek başına yapması imkansızdır. Halifeliğin el değiştirmesi için en uygun yerlerden birisiydi hiç şüphesiz Horasan. Çünkü o bölgede bulunan halk Emevi’lerden bıkmıştı. Oraya gelen Ebu Müslim kurtarıcı olarak kabul edildi ve çok sayıda kişi bu işe katıldı.

Horasan’daki bu gelişmeler sırasında ayaklanmaya dini bir muhteva kazanmak için,''Horasan yiğit yatağıdır; Allah bir kavme gazap edince, üzerine Horasanlıları gönderir.'';''Cahiliye ve İslam döneminde hiçbir ordu çıkmamıştır ki zafere ulaşmadan geri dönmüş olsun'';Horasan tarafından kara bayraklar görüldüğü zaman onları karşılamaya gidiniz, zira bunların içinde mehdi vardır, gibi hadisler uydurulmuş, hatta Ebu Müslim'in Mehdi olduğu inancı yayılmaya çalışılmıştır. Muhtemelen Emevi taraftarları da,''Deccal doğudan, Horasan denilen bir yerden çıkacak ve yüzleri çekiçle dövülmüş kalkan gibi olan bir kavim onlara uyacaktır.''gibi hadisleri uydurmuşlardır.

Bu gibi dış etkilerden farklı olarak Emevilerin izlediği siyaset Mevali ve İranlı Müslümanları yönetimden soğutmuş bu kişilerin liderleri Abbasi'yi benimsemiş ve yukarıda adı geçen Ezd-Mudar çekişmelerini çok iyi kullanarak Emevi devletine son vermişlerdir.  Ebu Müslim 129'da(747), Yemenli Ezdliler'in başında eyaletin merkezi Merv'e girdiği zaman etrafında Müslüman Araplardan çok İranlı köylüler ve diğer Mevali vardı. [11]

Bu gibi olaylar neticesinde sonucu olarak Nasr 748 yılında Horasandan kovuldu. 749 yılı sonunda ise halifelik el değiştirerek Emevilerden Abbasilere geçmiş oldu.

f.       Ebu Müslim’in İdaresi, Zaferleri, Ölümü

‘’Ebu Müslim Emeviler’in son valisine karşı kazandığı zafer,ancak çeşitli unsurların birleşmesiyle gerçekleşti. Ortak düşmana karşı zafer kazanılınca bu kütle arasında birliğin sağlanmasını gerçekleştirerek tehlikeli rakiplerin ortadan kaldırılması için yeni gayretlerin sarf edilmesi gerekiyordu. Ebu Müslim’in başlıca yardımcıları Ebu Davud Halid b. İbrahim ile Ziyad b. Salih el-Huzai idi. Önce Yemenlilerin reisleri ortadan kaldırıldı. Osman, Huttelde Ebu Davud tarafından öldürüldüğü gün, Ebu Müslimde Ali’yi katletti.

Buradan anlaşılan şu dur ki Ebu Müslim’e destek veren Araplar(Yemenliler) savaştan sonra Ebu Müslim tarafından ortadan kaldırılmaya ve tehlike olarak görülmeye başlanmıştı. Yine İranlılar da başta destek verenlerden daha sonra hoşnutsuz olanlardandı. Çünkü Ebu Müslim Ateşperestler arasında ortaya çıkan zerdüştlüğün yeniden canlandırılmasını isteyen BihAferid’e ve yandaşlarına karşı saldırıya geçtiler. Bu kan dökmelerden rahatsız olan bazı grup kimselerin isyanı çok acı bir şekilde bastırıldı. Şehirleri 3 gün boyunca yakıldı. Ebu Müslim’in izlediği bu siyaset hiçte beklenildiği gibi değildi. Dostlarına düşman olmuştu.

6. Abbasiler

Ebu Müslim hem iç hem de dış siyasette başarılı olmuştu. Horasan halkı gözünde Ebu Müslim manevi bir boyut kazanmaya başlamıştı. Bu gibi durumların sonucunda Abbasilerin Ebu Müslim’den kuşkulanması sonucu Ebu Müslim Abbasiler ile mücadeleye mecbur oldu. Bu mücadeleler sonucu Abbasilerin Yaptığı olağanüstü entrikalar sonucunda Ebu Müslim kandırılarak bir şekilde saraya getirildi. Burada infaz edildi. Tabii bu doğal sonucu olarak Ebu Müslim’in taraftarları Abbasilere düşman oldular ve onun partisini devam ettirdiler. Bu durum Şia’ların da işine yaramıştı, Çünkü davetlerinde şimdi Ebu Müslim’in adını anıyorlar ona atfederek bu daveti yapıyorlardı. Siyah bayrak çıkartan Şialar şimdi ise Ebu Müslim’in partisinin simgesi olan beyaz bayrağı çıkartıyordu

a.     Abbasilerin Horasan Valileri

Valilerin vazifeleri ve bilhassa Maveraünnehr’in evvelki gibi bağlı olduğu Horasan valisinin vazifesi de ayrı esaslara göre tayin edildi. Sasaniler devrinde olduğu gibi vilayetin idaresine devlet başkanının oğlunun tayin edilmesi iki defa vaki oldu. Bunun sebebi Horasan vilayetinin önemli olmasıdır. Bunların dışında bu bölgede Arapların ve Şii’lerin birçok isyanı vuku buluyordu. Başa gelen vali bunları sona erdirmek ile uğraşıyordu. Zaman zaman bölgeye gönderilen valiler Ebu Müslim taraftarları tarafından katlediliyor. Buna örnek olarak da Ebu Müslim’den hemen sonra başa geçen Ebu Davud parti taraftarlarının kurbanı olmuştu.

7. Tahiriler (821-873)

Halife Reşid ile İranlı Soğd bir cariyeden dünyaya Halife Mem’un gelmişti. Halife Reşid’den sonra halifelik ona geçmişti. Kardeşiyle  olan mücadelesinde İranlılardan yardım alınca kardeşini yendikten sonra doğu bölgelerinin himayesini İranlılara verdi. Bu valiler Tahiri ve Samanilerin temellerini attılar. Tahirilerin atası olan Razik(Ruzayk)’tır. Razik’in oğlu Mus’ab, Herat vilayetinde bulunan Bûşeng’in reisi idi. Onun halefleri oğlu Hüseyin ile torunu Tahir’dir. Tahir Me’mun’un halifeliği sırasında onun güveni kazanmış ve bizzat sancağı taşımakla görevlendirilmiştir.  Daha sonra Halife tarafından Horasan valiliğine getirilmiştir. Tahir Horasan da istiklalini ilan ettikten kısa bir süre sonra ansızın öldü.(822) Halife tarafından zehirlenmiş olması muhtemeldir. Halife tarafından oğlu Talha’nın Horasan valisi yapılması kabul edildi. Onun yerine geçen halefi Ebu’l-Abbas Abdullah Horasan’a geçti.

 8. Saffariler

821 yılında Safarileri bir isyan sonucunda Tahirileri ortadan kaldırıyor ve İran’a hakim oluyor. Sistanda kurulu olan bu devlet kısa ömürlü olmuştur.

Sülâlenin kurucusu, asıl mesleği bakırcılık (saffar) olan Yakup bin Leys'tir. Bu nedenle sülâle, Saffarîler adıyla tanındı. Yakup, Tahiroğulları'nı yenerek Herat ve Şiraz'ı ele geçirdi. Belh, Bamiyan ve Kabil'i aldı. 873'te Tahiroğulları'ndan Muhammet bin Tahir'i yenerek Nişabur'a girdi. Bağdat'ı alma girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. 879'da öldü. Kendisinden sonra hüküm süren Saffarî hükümdarları, egemenliklerini 1163'e dek devam ettirdiler.

9. Samaniler (819-1005)

Samaniler İran'da devlet kuran bir hanedan. Samani sülalesinin kurucusu, Kuzey Afganistan'ın Belh bölgesi Saman köyünde mahalli toprak sahibi olan Saman Huda idi. Saman Huda, düşmanlarının baskısıyla köyden çıkarak Horasan'daki Emevi Valisi Esed bin Abdullah'ın yanına sığındı. Esed bin Abdullah'tan el-Kasrî’nin(ölm. 738) himaye gören Saman Huda, Zerdüşt dinini bırakarak İslamiyet’i kabul etti.

Efendisine aşırı bağlı olan Samandubat oğluna Esed ismini vermiştir. Oğulları Nuh, Ahmed, Yahya ve İlyas, Rafi b. Leys’in isyanının bastırılmasına katıldıktan sonra halife Me’mun’un hizmetine girip teveccühünü kazandılar.

Bunların sonucunda Halifenin emri doğrultusunda Horasan valisi Gassan b. Abdad(819-821) Ahmed’i Fergana, Nuh’u Semerkant, Yahya’yı Şaş ve İlyas’ı Herat valiliklerine atadı. Bu olay Samanilerin kuruluşu olarak bilinir. Maveraünnehir de ilk başlarda daha çok etkili olan bu devleti ben sadece Horasan açısından bakacağım için pek değinmeyeceğim. Maveraünnehir’in tamamen İslam hakimiyetine girmesi bu devirde olmuştur. Tabi tek başlarına değil Bağdat’ın desteğiyle gerçekleştirildi.

Doğuda yaşamış olan Samaniler İranlı oldukları için farsça şairlere değer veriyor ve saraylarında Arapça yazı yazanlar hiç de az değildir. Sa’alibi bunlardan sadece birisidir. O Antolojisinin bazı kısımlarını Horasan ve Maveraünnehir şairlerine ayırmıştır. Samanilerde ki edebi ve sanat açısından gelişmeleri Samanilerin kütüphanesinde Nuh b. Mansur’un saltanatı sırasında bulunmuş olan İbn Sina Şöyle anlatıyor.:

Çok odalı bir eve girdim; her odada kitap sandıkları üst üste yığılmıştı. Bir odada Arapça kitaplar ile şiir kitapları, başka bir odada fıkıh kitapları ve bu şekilde her odada bir ilme ait kitaplar vardı. Eski yazarların kitaplarının fihristini okudum ve bana lazım olanları aldım. Adları bile birçok kimse tarafından bilinmeyen kitaplar gördüm. Bundan önce ve bundan sonra bu kadar büyük bir kitap topluluğunu hiçbir zaman görmedim. Bu kitapları okudum, faydalandım ve herkesin kendi ilmindeki değerini öğrenmiş oldum…     Samaniler devrinde tek tek şehirlerin tarihlerinin de yazıldığı dönemdir. Lakin Orta Asya ile ilgili Samanilerden hiçbir eser günümüze ulaşamamıştır. Kitaplara çeşitli eserlerde verilen bilgilerden rastlıyoruz.  Lakin bu samaniler dönemi eserlerini barthold şöyle açıklıyor. ‘’… Bir kaçı müstesna, tarihten çok dine ait eserler olarak gösterilebilirler. Müellif, şehrinin meziyetleri hakkında Hz. Muhammed(s.a.v.) veya Ashabına isnat edilen sözleri toplar, sonra şehirde doğmuş olan şeyhler ve velileri sayar; şehrin kurulmasından sonra orada geçen tarihi olaylara pek az yer vermiştir.[12]

10. Hangi Kaynaklar Mevcut

Müslümanların fethinden önce tarihi eserlerin yazılıp yazılmadığını bilmiyoruz. ‘’İran da Sasaniler devrine kadar olduğu gibi Orta Asya’da da kelimenin şimdiki manasıyla tarihi eserlerin olmadığı kuvvetle muhtemeldir.’’[13]  El-Biruni’ye ‘nin dediğine göre Arap fatihi olan Kuteybe b. Müslim(8. Yüzyıl) İran, Soğd ve Harezm de kültür muhafızları olan rahipleri, kitaplarıyla birlikte ortadan kaldırmıştır. Tabi pek de geçerliliği olmayan bir görüştür.

a.     Arapça tarihi eserler

Arap fetihlerinin neticelerini Araplardan öğreniyoruz.   Arapça eser veren el-Mekin ile Ebu’l-ferec’in eserleri  17. Yüzyılda Latinceye çevrilmiştir. Ebu’l-Fida yine 14. Yüzyılda eser vermiştir.  İbnü’l Esir(630/ 1273-1274) ve Taberi, İbn Haldun (1406) ‘un yazdığı eser bizi daha az ilgilendiriyor diğerlerine nazaran çünkü o daha az eser vermiştir.

Abbasiler devrinde dil ve edebiyat inanılmaz derecede gelişmiştir. 10. Yüzyılın sonlarına doğru Ebu’l-Ferec Muhammed b. İshak en Nedim’in ‘’Fihristü’l-ulûm’ adlı biyografi eseri vardır. Bu eserde umumi tarihe dair çok önemli şeylerde bulunmaktadır. Aynı zaman da Arap tarihçilerin bir listesi el-Mes’ûdî’nin (956) ‘’Murûcu’z-Zeheb’’ adlı eserinde bulunur. Yine İbn Kuteybe (839) Arap tarihçileri hakkında bilgi vermektedir.

El-Medâ’inî’nin (840) bizim açımızdan çok önemlidir. Çünkü Horasan, Hindistan ve Fars tarihi hakkında başkalarından daha çok bilgi vermektedir.  El-Medâ’inî’nin konumla alakalı olan eserleri şunlardır. 1.) Horasan fetihlerine dair bir kitap; 2.) Esed b. Abdullah el-Kasri’nin valiliği hakkında bir kitap;3.) Nasr b. Seyyar’ın valiliği hakkında bir kitap; 4.) Kuteybe b. Müslim hakkında bir kitap. Tabiki El-Medâ’inî kendinden önceki kişilerin eserlerini kullanmıştır. Bunlardan birisi İbn İshak’tır. İbn İshak’ın eserinden faydalanan diğer bir kişi Ali b. Mücahit’tir.  Irak bizim için önemlidir. Çünkü uzun süre Horasan’a bağlı kalmıştır. Irak tarihi içinde Ebû Mihnef(773) diğerlerinden daha incelikli bir kitaptır.

El-Mes’ûdî’nin görüşüne göre, Arap fetihleri hakkındaki en iyi kitap el-Belâzur’î’nin ‘’Kitap futûhu’l-Buldân’dır. İslam tarihi hakkında en güvenilir kaynak diye tabir edilen eser ise Ebû Ubeyde’dir. el-Ya’kûbî ‘de horasan tarihini yazmıştır.

Tarih edebiyatıyla birlikte Hicret’in üçüncü yüzyılından itibaren bir coğrafya literatürü de ortaya çıkmıştır. Bu gruba, hem az bilinen memleketleri anlatmakla halkın merakını tatmin etmek isteyen seyyahların seyahatnameleri, hem de hükümetçe duyulan ihtiyaç üzerine yazılan resmi rehberler ve muhtelif eyaletlerin gelirlerine dair istatistiki eserler dahil edilebilir.

Bu tarzda eserlerin yazılmaya başlaması hicretin ikinci yüzyılından itibaren olmuştur. Horasan valisi Ali b. İsa’nın katibi Hafs b. Mansur  mervezi’nin vergilerle alakalı kitabı vardır. En eski yazılmış coğrafi eser İbn Hurdadbih’in eseridir. İbn Rusteh ve İbnü’l Fakih de ilk coğrafyacılardandır.

KAYNAKÇA

Ebu Cafer Taberi, Tarih er-Rusülve’lMulukve’lHulafa

EbulFida,Takvim ül Buldan(Şehirler Dizisi), Nşr. Reinaud ve De Slane, Şam 1316-1321

El- Belazuri (Ahmed b. Yahya b. Cabir), Futûh-ul-Buldân IX. Yüzyıl

İbn El-Fakih el-Hamadani, Kitap al-Buldan

Mehmet Şakir Efendi, Dia Horasan maddesi

Mehmer emin şen, 13. Yüzyılda Türklerin ilmi durumunun tespitine farklı bir bakış: Basra ve Maveraünnehir örneği

Osman Çetin, Türk İslam devletleri tarihi, 2011

Sebahattin Samur, İslam coğrafyacılarına göre Horasan; Yeri ve X. Yüzyıldaki durumu, 2005

V.V.Barthold,Moğol istilasına kadar Türkistan,1990

V.V. Barthol, Orta Asya türk tarihi hakkında dersler,

Yakut hamavî, Ö:626/1229

Zekeriya BintMahmud El Kazvini, Asar-ülBilad ve Ahbar-ülİbad, 13. yüzyıl

[1]Yakut hamavî, Ö:626/1229

[2]Mehmet Şakir Efendi, Dia Horasan maddesi

[3]EbulFida,Takvim ül Buldan(Şehirler Dizisi), Nşr. Reinaud ve De Slane, Şam 1316-1321

[4]El- Belazuri (Ahmed b. Yahya b. Cabir), Futûh-ul-Buldân IX. Yüzyıl

[5]V.V.Barthold,Moğol istilasına kadar Türkistan,1990

[6]İbn El-Fakih el-Hamadani, Kitap al-Buldan

[7] Dia Maddesi aynı eser

[8]İbnHavkal,Suret el-Arz,Nşr.Michael Jan de Goeie, Nusaybin 97,

[9] Zekeriya BintMahmud El Kazvini, Asar-ülBilad ve Ahbar-ülİbad, 13. yüzyıl

[10] V.V. Barthold, Moğol istilasına kadar Türkistan, 1990

[11] Ebu Cafer Taberi, Tarih er-Rusülve’lMulukve’lHulafa

[12]Barthold Aynı eser.

[13]Barhold Aynı eser

Ozan Dur

Lisans Tarih 1. Sınıf

Ozan Dur
Ozan Dur

İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi'nden mezun Filistin ve İran Araştırmaları- yazar [email protected] Poliglot (8), dillere dair Çalışma Alanım Ortadoğu ve Diller

Yorum Yaz