ORTA DOĞU MU BATI ASYA MI?

BATI ASYA TARİH

Eşsiz bir coğrafya... Tarih boyunca sayısız medeniyete, kültüre, inanca ev sahipliği yapmış karmaşık ve zengin bir bölge... Büyük imparatorlukların doğduğu, ticaretin kalbi olan bir kesişim noktası… Antik Mısır eserlerinin görkemi, Pers İmparatorluğu'nun heybeti… İncil ve Tevrat'ın kutsal topraklarından, İslam’ın gür sesine kadar uzanan geniş bir yelpazeye sahip olan çeşitliliğiyle her zaman göz kamaştıran bu bölgenin nasıl tanımlanması gerektiği konusunda uzun süredir bir tartışma devam etmekte. Bazıları bu bölgeyi “Orta Doğu” olarak adlandırırken, diğerleri “Batı Asya” olarak adlandırmayı tercih etmiştir.

Günümüzde Orta Doğu ifadesinin çok daha yaygın kullanıldığını görmekteyiz. Ancak coğrafi isimlendirmelerde meydana gelen ihtilaflarda Orta Doğu bir istisna değildir. Coğrafi sınırların belirlenmesi ve adlandırmaların yapılması her zaman tartışmalı ve karmaşık bir süreç olmuştur. Dünyanın farklı bölgelerinde isimlendirme konusunda ihtilafların olduğu, hatta bu ihtilafların çatışmalara dönüşebildiği görülmektedir. Örneğin Türkiye’de “Basra Körfezi” olarak bilinen bölgeyi İranlılar “Fars Körfezi” olarak adlandırırken, Araplar “Arap Körfezi” olarak adlandırmaktadır. Bir başka ihtilaf da Güney Çin Denizi için söz konusudur. Çin, bu denizi "Güney Denizi" olarak adlandırırken; Tayvan, Filipinler, Vietnam, Malezya ve diğer bazı ülkeler farklı isimler kullanmaktadır. Bunun gibi birçok örneğe baktığımızda Orta Doğu meselesi ile arasında temel bir fark görmekteyiz. Bu ülkelerin halkları kendi tanımlarını terk etmezken Orta Doğu teriminin Batı Asya’da sıklıkla kullanıldığını ve yaygınlaştığını görmekteyiz. Peki bu tanımın kaynağı nedir? Doğru tanım “Orta Doğu” mudur yoksa “Batı Asya” mıdır? Bu makalemizde, Orta Doğu'nun neden bu şekilde tanımlandığını anlamak için tarihi ve politik arka planı inceleyeceğiz. Ayrıca, Batı Asya tanımının daha doğru olup olmadığını ve hangi tanımın bölgenin gerçek doğasını yansıttığını tartışacağız.

Orta Doğu teriminin tarihini incelediğimizde bu ifadenin ilk kez Amerikalı bir amiral ve askeri tarihçi olan Alfred Thayer Mahan tarafından kullanıldığını görmekteyiz. 20. yüzyılın başlarında Batı dünyasında ortaya çıkan terim, Alfred Thayer Mahan tarafından 1902 yılında yayımlanan "The Persian Gulf and International Relations" adlı makalede kullanılmıştır. Deniz gücünün bir ulusun ekonomik ve askeri gücü üzerindeki etkisini analiz eden Mahan'a göre, büyük bir deniz gücüne sahip olan bir ulus, ticaretini ve kolonilerini koruyarak küresel bir güç olabilir. Bu düşünce, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin stratejik düşüncelerinde ve denizcilik politikalarının oluşmasında önemli ölçüde etkili olmuştur.

Alfred Thayer Mahan, "The Persian Gulf and International Relations" başlıklı makalesinde “Orta Doğu” olarak tanımladığı bölgenin stratejik açıdan önemli bir bölge olduğunu ve büyük güçler arasında çatışmalara sahne olabileceğini savunurken; bölgenin petrol kaynaklarına, ana ticaret yolları üzerindeki konumuna ve Rusya ile Hindistan'a yakınlığına dikkat çekmiştir. Mahan ayrıca kaleme aldığı bu yazıda, Amerikan ekonomisi için önemli bir petrol kaynağı olan Orta Doğu ve bilhassa Basra Körfezi'nde ABD'nin de çıkarlarının olduğunu savunmaktadır. Mahan'ın makalesi 1902 yılında, Britanya’nın Basra Körfezi'nde hakim güç olduğu bir dönemde yayımlanmış olsa da makalenin yayınlanmasından bu yana geçen on yıllar içinde Orta Doğu ve bilhassa Basra Körfezi; İran-Irak Savaşı, Körfez Savaşı ve Amerika’nın Irak İşgali de dahil olmak üzere çok sayıda çatışmaya sahne olmuş ve ABD geçen yıllar içinde bu bölgede nüfuzunu artırma politikası izlemiştir. ABD’nin bu bölgedeki emelleri günümüzde hala bölgedeki çoğu kriz ve çatışmanın esas sebebidir. Dolayısıyla bu çatışmalarda ve ABD’nin bölgedeki sömürü faaliyetlerinde Mahan’ın etkisinin büyük olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Orta Doğu kavramını ilk kez kullanan Mahan’ın görüşleri bu kavramın emperyalist, etnosentrik ve Avrupa merkezci bir perspektifin yansıması olduğunu açıkça göstermektedir. Batılılar, kendi kültürlerini ve coğrafi konumlarını merkeze alarak dünya haritasını bu perspektiften şekillendirmişlerdir. Batı dünyası, kendi coğrafi ve kültürel referanslarına dayanarak bu bölgeyi diğer bölgelerden ayırmak ve tanımlamak için bu terimi kullanmıştır. Bu yaklaşım, diğer bölgeleri ve kültürleri kendi referans noktalarıyla değerlendirme eğilimini göstermektedir. Orta Doğu terimi, Batı'nın Orta Doğu'yu tanımlama ve sınıflandırma biçimindeki etnosentrik bir yaklaşımı yansıtır. Bu terim, Orta Doğu'nun kendi iç dinamikleri, tarih ve kültürlerinden bağımsız olarak Batı'nın gözlükleriyle anlaşılmasına katkıda bulunur. Ayrıca, Orta Doğu terimi, coğrafi bir bölgeyi ifade etmekten çok, siyasi ve kültürel bir tanımlama olarak kullanılmaktadır. Bu da etnosentrizmin bir sonucudur. Bu yaklaşım, Orta Doğu'yu tek bir homojen yapı olarak ele alırken, bölgedeki farklı kültürler, etnik gruplar ve dinler arasındaki çeşitliliği göz ardı etmektedir. Batılılar, Orta Doğu'yu kendi etnosentrik bakış açılarına göre sınıflandırırken, yerel halkın kültürlerini, siyasi sistemlerini ve tarihlerini tam olarak anlamadan etkili bir şekilde değerlendirememişlerdir. Bu da Orta Doğu'yu "egzotik", "geri kalmış" veya "uyumsuz" olarak nitelendirmelerine neden olmuştur.

Herhangi bir kavramın siyaset, medya ve edebiyat dünyasında yayılması, özellikle de Batı’nın kontrolü altında olan küresel sistemin baskın güçleri tarafından benimsenmesi durumunda, söz konusu kavram göz ardı edilmesi zor bir gerçeklik haline gelmektedir. Fakat buna karşın Batı Asyalıların kendilerini ve coğrafyalarını tanımlama biçimleri önem arz etmektedir. Batı Asyalıların kendi coğrafyalarını “Orta Doğu” kavramıyla adlandırmaları kendilerine, kültürlerine ve değerlerine yönelik Avrupa merkezci bir bakışı benimsediklerinin bir göstergesidir.

Sonuç olarak, Orta Doğu tanımı, bölgenin aslında Asya kıtasının bir parçası olduğunu göz ardı etmektedir. Batı Asya kavramı ise, bölgeyi coğrafi olarak daha doğru bir şekilde tanımlayarak, bölgenin jeopolitik, kültürel ve tarihi bağlamlarını daha iyi yansıtmaktadır.  Bölgenin coğrafi konumuna dayanan bu tanım, "Orta Doğu" tanımıyla aynı emperyalist, etnosentrik ve Avrupa merkezci perspektifi taşımamaktadır. Bu yönleriyle coğrafyamız için ideal ve kapsayıcı terimin "Batı Asya" olduğu görülmektedir. Bilhassa araştırmacıların, gazetecilerin ve siyasetçilerin yazı ve konuşmalarında "Orta Doğu" yerine "Batı Asya" terimini kullanmaları tavsiye edilmektedir. “Orta Doğu” yerine “Batı Asya” kavramının benimsenmesi, Batılıların yumuşak gücüne karşı bu farkındalığın kazanılması; emperyalizmin bölgemizdeki varlığına son verilmesi bağlamında önem arz etmektedir. Bu çabalar, coğrafyamızın dinamiklerinin daha doğru ve kapsayıcı bir şekilde anlaşılmasına yardımcı olacaktır.

Mahir Reha

Yorum Yaz