Ortadoğu’yu ayrıcalıklı kılan özelliklerinden biri hiç şüphesiz öngörülemez gelişmelere gebe olmasıdır. Bölgenin değişmez aktörleri yüzyıllardır aynı topraklar üzerinde karmaşık güç mücadeleleri vermeye devam ederken iç ve dış politik yapıların iç içe geçtiği bir ortamda, siyasi tavırların belirlenmesi ile uygulamaya konulması arasında ciddi farklar meydana gelebilmektedir. On yıllardır Suriye ve Irak eksenli düğümlenen bölgede düzen arayışının artık afaki bir metafor haline dönüştüğü görülüyor. Ortadoğu Barışı gibi bir kavramın bölge bağlamında reel karşılığı bulunamamaktadır. Güç ve meşruiyet ilişkilerinin keskinleştiği, otoriteryanizmin hakim olduğu bir coğrafyada düzen kurmak mümkün değildir. Özerk bölgelerin tam otonom hale gelme arzusu, devletleşme sıkıntısı ve bunun saklı fay kırıklarını harekete geçirmesiyle birlikte tutkuların peşinden koşan grup ve liderlerin çokluğu düzen arayışını sekteye uğratmaktadır. Devletlerarası ilişkilerin kırılganlığı bölgesel bir bölünmüşlüğün katı taraflarını biçimlendirirken birbirlerine karşı yıldırma ve yıpratma politikaları uygulamalarına sebep olmaktadır. Böylesi bir durum ise düzen ve güvenlikten yoksun çatışma ve krizlere açık bir tablo ortaya çıkarmaktadır.
Uluslararası ilişkilerin başlangıcı ve aynı zamanda uluslararası sistem bağlamında süregelen en uzun düzen olarak kabul edilen Vestfalya sistemi, Ortadoğu’da yaşanan sarsıntıların okunmasında tarihsel ipuçları içerir. Her şeyden evvel Ortadoğu’nun sancısı sistem içerisindeki aktör bazlı değişkenliklere karşı bağışıklığının oldukça zayıf olmasından kaynaklanmaktadır. Politik düzlemde yamalı bohça gibi türeyen çatışma ve krizler siyasal bir düzenin varlığına izin vermemektedir. Ortadoğu, Avrupa’nın Vestfalya Antlaşması öncesi buhranlı bölünmesini yaşamaktadır. Fiilen bölünen ve devletlerarası güç rekabetinin ana aksı haline dönüşen Suriye, Ortaçağ Avrupa’sında vuku bulan Otuz Yıl Savaşları’na doğru sürüklenmektedir. Mezhepsel motivasyonla kuşanan ve bunu otoriter rejimle pekiştiren Ortadoğu ülkeleri düzenden tamamen feragat etmiş gözüküyor. Zira Suriye’nin geleceğinin belirlenememesi aktör sayısının çokluğu ve en önemlisi tavizsiz güç ve çıkar maksimizasyonu hedefi sebebiyle denge oyunu oynanmaktadır. Çok uzun bir süredir bölgenin kaderini bölge dışı aktörlere bırakan ve birbirlerine güvenmeyen Ortadoğu’nun meskun devletleri, dengeleme politikasına esir düşmüştür. Ne var ki denge stratejisi bölgenin uzun vadeli güvenlik ve refahının sağlanmasını engellerken kaos ortamını derinleştirmektedir.
Modern uluslararası ilişkilerin test merkezi olan Ortadoğu, denge siyasetinin geleneksel tanımının çok ötesinde yönetilmeye çalışılmaktadır. Yeni biçimiyle denge, çatışmanın sürekliliğinin sağlanması ve çatışan taraflar arasında herhangi birinin başat pozisyona ulaşmasının engellenmesi üzerine kuruludur. Dolayısıyla geleneksel güç dengesi siyasetinin temelini oluşturan savaşa gitmeden taraflar arasında mesafeli siyasi ve diplomatik hamle arayışı bu noktada söz konusu değildir. Suriye İç Savaşı, uluslararasılaştığından bu yana değin denge, çatışmanın kazananının ilan edilemeyeceği biçimde belirlenmektedir. Bugün İran, Türkiye gibi sahadaki bölgesel güçler ile ABD ve Rusya’nın süper güç olarak düzen konusunda anlaşamadıkları ortadadır. Bölgenin istikrarlı hale getirilmesinin maliyeti hesaplandığında istikrarsız ve çatışma içerisinde denge kurmanın daha hesaplı olduğu düşünülmektedir. Bu bağlamda düzenlenen sayısız görüşme, ittifak ve ortaklık kısa ömürlü, sığ ve sonuçsuz kalmaktadır. Devletlerin bölge üzerinde planladıkları politikaları uygulama noktasında yeterince endoktrine edememeleri karşısında agresifleşmeleri uyumlu diplomasi yerine denge bazlı çatışmanın devamından yana tavır almalarına neden olmaktadır.
Ortadoğu kronik olarak çatışma içinde denge siyaseti çerçevesinde şekillendirildiği müddetçe düzen ve istikrarın sağlanması mümkün değildir. Tarafların bölgesel güvenlik ve işbirliği noktasında bir araya gelememeleri işleri daha da zorlaştırırken sahici bir çözümü imkansızlaştırmaktadır. Bölgesel dinamikler, birbirine karşı baskın gelmeye çalışan ancak sadece denge durumundan öte geçemeyen tarafların kazananının olmadığı ancak kaybedenin de bulunamadığı sıfır toplamlı bir oyun görünümündedir. Çatışma durumunun devam etmesi risk faktörünü ne kadar arttırsa da kontrollü çatışmanın kontrol edilemeyeceği düşünülen bir barış durumundan daha kazançlı olacağı fikri egemendir. Ne var ki, bu tehlikeli oyun, uzun vadede felaket riskini daha da arttırabilir. Kaygı verici sınır değişikliği girişimleri, demografik çeşitliğinin yok edilmesi ve devletlerarası güven bunalımı içerisinde Ortadoğu’nun çok hassas bir dengede tutulmaya çalışılan mevcut durumunun uzun süre devam etmesi mümkün olmayabilir. Bu bağlamda gün geçtikçe sıkışan ve daralan ilişkiler yumağı, kaynayan ve dizginlenemeyen tutkuların açığa çıkması karşısında verilecek tepkilerin boyutu ve şiddeti Ortadoğu’nun geleceğini belirleyecektir. Son olarak düzen kurmanın kısır güç mücadeleleri uğruna denge siyasetine feda edilmesinin kaos ve çatışmanın devamına izin verilmesi anlamına geldiği ifade edilmelidir.
ABDULKADİR AKSÖZ