Tarih içerisinde birçok anlamlara sahiplik etmiş olsalar da, Doğu’yu araştıran kişiler için ”Oryantalist’’ ve bu araştırmaları kapsayan disiplinin bütünü için ”Oryantalizm’’ terimi kullanılırdı. Bu araştırmalara ve araştırma kürsülerine Doğulu araştırmacıların dahiliyetiyle Oryantalizm terimi, tartışılır duruma gelmiş ve kapsamı açısından artık yeterli durumda olmamıştır.
Oryantalist sözcüğü, ilk zamanlarda, o alanda uzmanlaşmış kişiler için kullanıldığında, kendisine atfedilen kişiyi onure ederdi. Ancak ilerleyen zamanlarda bu kelime köklü bir anlam değişimine uğrayacaktır. Bu terim, 1. ve 2. Dünya Savaşları sonrasında Batılı devletlerin modern Batılı sosyal bilim ve tekniklerinden yararlanarak Doğu’yu ve Doğu devletlerinin emperyal amaçlar üzere tetkik altına alınması olarak değerlendirildi. 1973 yılında –yine ilk kongrenin yapıldığı şehir olan- Paris’te düzenlenen 29. Uluslararası Oryantalistler Kongresi’nde, Oryantalist teriminin artık resmi olarak kullanılmamasının kararı -karşı çıkanlar olmasına rağmen- alındı. Ayrıca Kongre’nin adının da ‘’Kuzey Afrika ve Asya Konulu Uluslararası Beşeri Bilimler Kongesi’’ olarak değiştirilmesi uygun görüldü.[1]
Oryantalizme yönelik eleştiriler Edward W. Said’in Oryantalizm başlıklı çalışmasıyla ağırlık kazanmıştır. Said, bu çalışmasıyla oryantalizme yeni anlamlar kazandırmıştır. Said, M. Foucault’yu takip ederek, oryantalist bilgi ile emperyalist ekonomik ve politik güçler arasında bir bağlantı kurmuştur.[2]
Said’in bu çalışmasından sonra oryantalizmin birçok negatif anlam kazanmasından ötürü oryantalistler; kendilerinin ‘’oryantalist’’ terimiyle, çalışmalarının oryantalizm ile ilişkilendirilmesinden rahatsızlık duymuşlardır. Bernard Lewis ve daha birçok oryantalist, duydukları bu rahatsızlığı eserlerinde dile getirmişlerdir.
Said’in oryantalizm üzerine kazandırdığı olumsuz nitelikleri reddeden görüşler olmuştur. John M. MacKenzie oryantalizmi; Doğulu kültürel formların incelenmesi, Doğu’ya ziyarette bulunan araştırmacıların eldeleri, ağırlıklı olarak Doğu’nun sanat eserlerinin incelenmesi, egzotik kültürlere duyulan merak ve hayranlık sonucu ortaya çıkan bilim olarak görmüştür. Mac Kenzie; terimi bu anlamlarından uzaklaştırıp, emperyalizmle bağdaştıran, ona negatif anlamlar yükleyen Said’e sitem etmeyi de ihmal etmemiştir.
Oryantalizmin bilimsel merak kaynaklı olduğunu, bilinmeyen olarak nitelendirilen ve gizemini koruyan Doğu’nun dillerini, kültürlerini araştıran disiplin olduğunu savunan kesim olmuştur. Bu kesim, araştırmalarını objektif bir metotla yürüttüklerini savunsalar da, yaptıkları çalışmalarda Batı’nın Doğu üzerindeki maddi/manevi sömürgecilik faaliyetlerini görmezden gelmişlerdir.
Edward Said, oryantalizmi ‘’hepsi birbirine dayalı birçok şey’’ olarak anlamakta ve eserinde şöyle tanımlamaktadır:
‘’Oryantalizm Doğu ile Batı arasında ontolojik ve epistemolojik ayrıma dayalı bir düşünüş biçimidir.(…) 18. yy. sonlarını kabaca belirlenmiş bir başlangıç noktası olarak kabul edersek, Oryantalizm Şark ile uğraşan toplu bir müessesedir; yani Şark hakkında hükümlerde bulunur, Şark hakkındaki kanaatleri onayından geçirir, Şark’ı tasvir eder, tedris eder, iskan eder, yönetir; kısacası ‘Doğu’ya hakim olmak, onu yeniden kurmak ve onun amiri olmak için’ Batı’nın bulduğu bir yoldur.’’[3]
Oryantalist çalışmalar, Doğu kültür mirasının tarihsel bütünlüğünün sağlanması, günümüze kadar ulaşmasını sağlamıştır. Ancak, bu oryantalistlerin amacı değil, hedefleri sonucu oluşmuş bir durumdur. Yücel Bulut, Oryantalizmin Kısa Tarihi adlı eserinde, bu durum üzerine şu benzetmeyi yapmıştır: ‘’Bu durum, avcının avladığı geyiğin kafasını salondaki şöminenin üzerine asarak ya da avladığı kaplanın derisini salondaki şöminenin önüne sererek sergilemesine benzemektedir. Sergilenen gerçekte geyik ya da kaplan değil avcının başarısı ve geyik ya da kaplan üzerinde kurduğu hakimiyettir. Avcının avı araçsal kullanımında benzer bir biçimde burada Batı dünyası Doğu’yu araçsal olarak kullanmaktadır.’’
Kişinin ya da toplumun kimlik kazanması başkaları ile etkileşim içinde olunarak gerçekleşir. Kişiler ve toplumlar ancak diğerlerinden farklılık arz eden özelliklerle bazen ona karşı olan zıtlıklar yoluyla kimliklerini oluşturabilirler. Kendisinin başkası olmayan hiçbir kültür ya da kültürel kimlik yoktur.
Batı, oryantalizm çalışmalarıyla araştırma nesnesi olan Doğu’yu ötekileştirmiş ve bu zıddiyet üzerinden kendisini tanımlamaya çalışmıştır. Yani Oryantalizm hegemonik bir işlemdir, bir merkez kurma veya merkezleme (centering) işlemi.[4] Oryantalist çalışmalara göre Doğu durağandır ve temsil edilmeye muhtaçtır. Batı kendisini temsil edemeyen Doğu’yu temsil etme, onun üzerinde söz sahibi olma ve hegemonyasını kurma hakkının olduğunu savunmuştur. Doğu’nun keşfedilmeyi bekleyen bir hazine olduğunu yazılan hikayeler, tarihteki mitler ve resim çalışmalarında yansıtmıştır. Bu hazineyi keşfedecek olan Batı’dır. Benjamin Disraeli’nin “The East is a career.“ sözü buna verilebilecek en güzel örneklerden biridir.
Bazı kaynaklara göre oryantalizmin başlangıcı Napolyon’un Mısır Seferi ile gerçekleşmiştir. Napolyon fetihlerine çıkmadan önce ‘’Ecole de Public’’ adı verilen kurumlarda, sefere gidecek kişiler, sefer yapılacak coğrafyanın dilini kültürünü öğrenirlerdi. Böylece Napolyon bir bölgeyi fethetmekle kalmaz, o bölgenin değerlerine uygun bir imaj sergileyerek, oradaki hakimiyetini kazandığı sempati sayesinde pekiştirmiş olurdu. Bu durum, Doğu çalışmalarının emperyalizm ile ilişkisinin olduğu gerçekliğini artıracak mahiyettedir.
Batının kendisini kurgulanması, Doğu ile olan karşılıklı ilişkileri ile gelişmiştir. Farklı medeniyetleri barındıran Doğu ve Batı’nın sınırları savaşlar ve göçler yoluyla değişkenlik göstermiştir. Doğu-Batı coğrafi ve kültürel sınırlarının ayrıştırılması güç olmasına rağmen Batı, kimlik kurgulanmasında Yunan medeniyetini kendisine köken olarak tayin etmiştir. Büyük İskender’in Doğu ile Batı arasındaki sınırların ve dengelerin değişmesine neden olacağı zamana kadar Yunan medeniyeti, Doğu ile Batı arasında aracı görevi görmekteydi. Ayrıca Yunanlıların coğrafi koşulların, ticaret ilişkilerinin diğer Avrupa’daki oluşumlardan farklılık arz etmesinin yanında sahip olduğu bir fikir daha vardı: “Yunanlılık”. Ticaret tekelini diğerlerinden ayrı tutmak istemesi ve Pers Savaşları’ndaki misyonu, onu bu bilinçle diğerlerinden farklı kılmıştır. Ayrıca, hangi ticari ürünlerin, kültürel değerlerin Doğu’dan Batı’ya geçeceği üzerinde gümrük vazifesi icra ederdi. Bir bakıma Yunan medeniyeti, Doğu ile Batı arasında bu seçicilik özelliğinden ötürü filtre mahiyeti görmüştür.
Sonuç olarak Batı, dünya üzerinde tek uygarlığın Batılı uygarlık olduğunu zihinlere kazımaya çalışmaya devam etmektedir. Doğu ulusların Batılılara benzemesi gerektiğini ima etmektedir. Bu yüzdendir ki Avrupa, çokkültürlülüğe tahammül edememektedir. Böylece oryantalist zihniyet; ırkçılığa, göçmen krizlerine ve kültürel hegemonya sağlama isteği sonucu diğer toplumların kimliklerinden vazgeçişlerine sebebiyet vermektedir.[5]
Furkan EMİROĞLU
[1] Yücel Bulut, Oryantalizmin Kısa Tarihi, Küre Yay., 2004 , İstanbul
[2] Yücel Bulut, Oryantalizmin Kısa Tarihi, Küre Yay., 2004 , İstanbul
[3] Edward W. Said, Oryantalizm: Sömürgeciliğin Keşif Kolu, Trc.: Selahattin Ayaz, (İstanbul: Pınar Yay., 2. Baskı,1989), s. 15-16.
[4] Fuat Keyman, Mahmut Mutman, Meyda Yeğenoğlu, Oryantalizm, Hegemonya ve Kültürel Fark, İletişim Yay., 1996. s.31.
[5] İsmail Süphandağlı, Batı ve İslam Arasında Oryantalizm, Gelenek Yay., 2004.