İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Mebāhis-i siyāsiyye
ʿOsmānlı ʿanāsırı neye iʾtilāf etmiyor!
[ İsbāt-ı şekliyye ]
Bu mühim bir suʾāldir. Bir evin muhtelif odalarında sākin olmak mecbūriyetinde bulunanların ʿadem-i imtizācı kadar sıkıntılı müzʿiç ve badi-i felāket bir hāl tasavvur olunamaz. Şimdi gözünüzün önüne tesārīf-i eyyāma mukāvemet etmiş artık her tarafı harābe yüz tutmuş tavanından sular sızar duvarlarındaki deşiklerinden rūzgār işler köhne bir konak getiriniz: İşte vatanımızın hāl-i hāzırı işte bize māzīnin bırakdığı vatan.
Sonra da bu konağın her odasında bir ʿāʾile oturuyor farz ediniz. Bu ʿāʾilelerin her biri bir lisānla mütekellim ekseri ihtisāsātları gayrı müşterek konak hakkında her birinin kendine mahsūs fikri var. Her ʿāʾile diğer ʿāʾileleri kendi rāhatı mevcūdiyeti için muzır görüyor. Konağın harāb olduğunu hālā taʿmīr ve termīmine bakılmazsa yıkacağını münākaşa: İşte ʿanāsır-ıʿosmāniyyenin şimdiki muhādenet içtimāʿiyyesi.
Bu sūzişli hālin elbetde birçok sebebleri var. Bunların kimisi tārīhī kimisi içtimāʿī kimisi mili ve samīmi. Biz bunların hepsini tedkīk edecek değiliz. Zāten bu sebeblerin çoğu öyle şeyler ki onları ancak zaman tedāvī ve taʿdīl edebilir. Bināberīn bu sebebleri şimdiden meydān-ı münākaşaya anmak ahlākī keskinleşdirmekden başka bir şeyʾe yaramaz.
Biz esbāb-ı ʿadideden samīmī bir arzu ile defʿleri değilse bile taʿdīl muzıretleri mümkün olan birkaç sebeb-i şeklīyi tedkīk edeceğiz.
En Mühim Sebeb
Türkçemizde iki darb-ı mesel var. Birisi: Adama ile mal tükenmez. Ve diğeri: İsteyenin br yüzü vermeyenin iki üzü karadır!
Sanırız ki mukadderāt ʿanāsırı idāreye meʾmūr olanların birtakımı birinci diğer takımı ikinci darb-ı mesel destūr-ı siyāset ittihāz etmekdedir. Netīce: Demircinin hikāyesi: Kavga dediğin bundan çıkar. Pek haklı olarak iddaʿa ederiz ki en büyük fenālık bundan çıkıyor. Bu daʿvāmızı isbāt için zemīn-i meseleyi ihzār edecek birkaç söz söyleyelim.
Kable’l-inkılāb bu memleketde hakk-ı fethle teʾessüs etmiş bir usūl-ı idārī ekseriyetin rehber-i vicdānisi olan bir dīn-i hākim var idi. Bu iki kuvvetden ikincisi inkılābdan sonra da ʿaynen bākī kaldı ve başka türlü de olamazdı.
ʿOsmānlı hükūmetinin dīn-i resmisi dīn-i islāmdır. Birinci şekle gelince vākıʿa bu imparatorluğ Türkler teʾsīs etmişlerse de hükūmete sarf-ı kavmi ve ʿunsurī bir şekil vermemişler, bi’l-ʿakis Türk lisānını Türk göreneğini kabūl eden efrād-ı müslime ile Türkler arasında bir fark bulmamışlardı. Yalnız hristiyanların dīni ve içtimāʿiyeti mahfūz olmakla berāber bu mahfūziyet müsāvāt-ı siyāsiyye derecesinde olmayıp riʿāyā şeklinde idi.
ʿOsmānlı inkılābı gayrı müslim vatandaşlarımıza müsāvāt-ı siyāsiyye bahş etdi ki bu heyʾet-i celīle-i islāmiyyede her ferdin hakkı olan hakk-ı ʿadl ve refāhdan başka bir şey değildir. Bu esāslar hakkında hiç kimseden bir iʿtirāz sādir olmaz, zannındayız. Yalnız müşkilāt bu nazariyyelerin sāha-ı fiʿiliyātda tatbīkindedir. Nazariyātdan ʿameliyāta geçildiği gibi derhāl ortaya lisān meslek ve temāyülāt-ı ʿunsuriyye dīn vesāʾire çıkıyor. Mevāʿīd ve müddeʿāyāt imkān ve ʿadem-i imkān şerāʾit-i muhītiyye ve temāyülāt-ı husūsiyye çarpışmaya başlıyor. Mübāhese münākaşaya münākaşa mücādeleye mücādele müşātemeye ve’l-hāsıl çirkinliğin her şekline münkalib oluyor.
Demek ki fenālık hasbü’l-tahlīl anlaşamamakdan ileri geliyor. Şu hālde hangi ʿunsura mensūb olursa olsun ʿosmānlı mütefekkirlerinin en büyük himmeti bu meseleyi iğlākdan kurtaracak ve vāziʿ bir meydāna derekecik sūretde yaʿnī ihtirāsāt-ı siyāsiyyeden ʿārī ve fennī bir şekilde tedkīke münhasır olmalıdır.
Açık ver merdçe söyleyelim zīrā izmār-ı efkār, riyāyı, riyā ise ʿadem-i muhādeneti vatandaşlar arasında idāme-i mübāʿidet ve muhālefeti mūcib olur. ʿOsmānlı ʿanāsırının her ʿunsur için müfīd olan müvāzenesi neden ʿibāretdir?
Biz ne verebiliriz? Bizden ne istenilmelidir? İşte sanırız ki yek-diğerimize ʿādāvet gösterecek yek-diğerimizi bī-sūd didişmelerle yoracak yerde bu esāslı bahisleri münākaşa etsek elbetde bir fāʾidesi our. Birleşelim diyoruz.ʿAcabā yek-diğerinin maksadve merāmını anlamayanlar niʿmet-i ittihāddan nasībe-dār olur mu? Biz bu lüzūmu takdīr etdiğimiz için ʿan-karīb sahīfelerimizde bu meseleleri tahlīl ve tenkīd edeceğiz.
Şehbender-zāde
Ahmed Hilmi
PDF'si:
13.1-günlük hikmet - 9 eylül sene 1327 - 23 eylül efrenci sene 1911-min
LATİN ALFABESİNE AKTARAN:
MUSTAFA ÇAĞLAR & EROL TURUNÇ
Not:Bu metnin seçiminde ve latin alfabesine aktarılmasında emeği geçen değerli hocamız Yard.Doç.Dr. Ahmet KOÇAK’a teşekkür ederiz.
KAYNAKÇA:
13.1-günlük hikmet - 9 eylül sene 1327 - 23 eylül efrenci sene 1911
Yorum Yaz