OSMANLI DEVLETİNDE BİR KAPİTÜLASYON ÖRNEĞİ: 1838 BALTA LİMANI ANTLAŞMASI

OSMANLI TARİHİ

GİRİŞ

Çalışmamızda Osmanlı ekonomisinin 19.yüzyılda dış ticarete açılma sürecinde, diğer ülkelere ekonomik, sosyal, toplumsal alanlarda sağlanan ayrıcalıkları ve bu durumun Osmanlı ekonomisinde ve toplumsal hayatında meydana getirdiği etkileri, sonuçları ve dönüşümleri inceleyeceğiz. Çalışmamıza konumuzun ana unsurunu oluşturan kapitülasyon kavramının tanımlanması ile başlayacağız. Daha sonra Osmanlı devletinde kapitülasyon uygulamasına geçilmesine neden olan sebepleri inceleyeceğiz. Çalışmamızın ana inceleme örneğini oluşturan Balta Limanı antlaşmasına giden süreçte antlaşmanın taraflarını oluşturan Osmanlı devleti ve İngiltere özelinde Avrupa devletlerinin dönem içindeki ekonomik yapı ve durumlarını inceleyeceğiz. Antlaşmanın genel muhtevasını ve sürecini inceledikten sonra genel olarak kapitülasyon uygulamalarının, Osmanlı siyasal, ekonomik, kültürel ve toplumsal hayatında meydana getirdiği etkileri, dönüşümleri inceleyerek çalışmamızı tamamlayacağız.

Anahtar Sözcükler: Kapitülasyon, İç ticaret, Dış ticaret, İmtiyaz ( Ayrıcalık)

  1. KAPİTÜLASYON KAVRAMI

Kapitülasyon kelimesinin birden çok anlamı içerisinde barındırmasına rağmen en genel tanımı ile insanların kendi yurttaşlığının dışında bulunan başka bir ülkede kendilerine siyasi, ekonomik ve toplumsal açıdan sağlanan kolaylıklar ve ayrıcalıklar olarak düşünülmektedir (Malhut, 2010: 406).

Yabancı vatandaşlara tanınan bu hak, hakkın kazanıldığı ülkenin siyasi yöneticileri tarafından verilmektedir. Kapitülasyon kavramının içeriğini oluşturan imtiyaz kavramının anlaşılması, bu uygulamanın içeriğini göstermesi açısından anlaşılması gereklidir. Bu kavram ile ilgili ünlü tarihçimiz Halil İnalcık şu tanımlamayı yapmaktadır : “ Ayrıcalık, üstünlük anlamlarına gelen imtiyaz kelimesi, bir devletin kendi ülkesinde özellikle yabancı kişi, zümre, kurum veya devletlere verdiği bazı iktisadi hak ve ayrıcalıkları ifade eder “ demektedir (İnalcık, 2000: 242).

Kapitülasyon uygulaması ile yabancılara sağlanan bu imtiyazlar, Osmanlı toplumsal hayatında önemli yeri bulunan bazı kamusal hizmetlerin devri ile Osmanlı devleti sınırları içerisinde yabancıların etkisi görülmeye başlanmıştır. Bu kamusal hizmetleri okul, kilise gibi kurumların açılmasına izin verilmesi, ülke içinde ticari faaliyet göstermesine izin verilen yabancılara anlaşmalar gereği sağlanan vergi muafiyeti grubu içine girme, bu gibi ayrıcalıkların yabancı devlet vatandaşlarına sağlanması  Osmanlı toplumunun kültürel açıdan değişime uğratılması ve toplumun farklı düşünce akımlarıyla etki altına alınmasına neden olduğu gibi iktisadi hayatta vergi muafiyeti gibi kolaylıklar sağlanmasında yabancı devletlerin ve bireylerin Osmanlı ticari yapısı ve işleyişinde güçlerine güç katmalarını sağlamıştır (Türkmen, 1995: 336).

  1. OSMANLI’DA KAPİTÜLASYON VERME NEDENLERİ

Osmanlı devleti kurulmadan önce, bu topraklarda hüküm süren egemenliklerde kapitülasyon kavramı uluslararası devletler arasında yıllar boyu devam eden bir uygulama olarak yer almaktaydı. Osmanlı’da bölgede hükümdarlığını ilan ettiği zaman tabii olarak bu uygulamaya geçmek zorunda kalmıştır (Acartürk ve Kılıç, 2011: 3).

Kapitülasyonların verilme nedenlerinin ana temelini ekonomik ve siyasi beklentiler oluşturmaktadır. Ekonomik açıdan baktığımızda yabancı üreticilerin kendi ürettikleri mal veya hizmetlerin Osmanlı devletine giriş sürecinde bir bedel ödemeksizin Osmanlı ekonomisinde yer alması amaçlanmıştır ( Acartürk ve Kılıç, 2011: 4 ). Bu duruma Osmanlı açısından baktığımızda ülkenin kendi kaynakları ile üretimini sağlayamadığı mal ve hizmetlerin, ülkede halkın ve yöneticilerin hizmetine sunulması fırsatını ortaya çıkarmıştır. Yabancı yatırımcılar için ise mal ve hizmetlerini herhangi bir bedel karşılığına ( vergi) bağlı olmadan sunma hakkı tanınması büyük bir ekonomik kazanç sağlamaları durumunu ortaya çıkarmıştır.

Siyasi açıdan baktığımızda kapitülasyonlar Osmanlı Devletinin diplomasi açısından, siyasal olaylar ve ittifaklar karşısında yalnız kalmamak için başvurduğu ve kazan kazan anlayışına dayanarak yabancılara sağlanan ticari imtiyazlar iler diplomasideki kolektif birlikteliğe dahil olmak amaçlanmıştır (Acartürk, Kılıç: 2011: 4).

Bu üç unsuru incelediğimizde Osmanlı Devletinin yabancı devlet kurum ve kişilerine sağladığı ayrıcalıkların, her ne kadar yabancı tüccarlara tek taraflı üstünlük ve kolaylık sağlandığı gibi görülse de kapitülasyonların verilmesinde asli amacın devletin gelecek ve bugünkü durumu ile ilgili çıkarlarının korunması hedeflenmiştir.

  1. BALTA LİMANI ANTLAŞMASINA GİDEN SÜREÇ

C1. OSMANLI EKONOMİSİ

Osmanlı Devletinin toplumsal yapını incelediğimizde iki grup etrafında şekillendiğini görmekteyiz. Padişahın önderliğinde farklı alanların düzenlenmesi ile yetkili seyfiye, ilmiye, kalemiye gibi yönetim grubundan oluşan idari bir bölüşüm vardı. Bu yöneticiler Osmanlının idari işlerinden sorumlu olan ve vergiden muaf tutulan yüksek bürokrasi kesimini oluşturuyordu. Yani ekonominin maaş bütçesinin bu gruplara barındırdığı kadroları ile aktarıldığı kesim olarak bulunuyordu (Anbar, 2009: 28).

Osmanlı toplumunun içinde yer alan diğer grubu reaya oluşturuyordu. Bu grup içinde köyde yaşayan ve büyük çoğunluğunun tarım ile uğraştığı köylüler, genelde şehirde bulunan yetenekleri ile sanat yapan zanaatkarlar ve diğer bir kesimi de ticaret yapan tüccarlar grubu oluşturmaktaydı. Bu grubu ekonomik açıdan incelediğimizde yönetici grubundan ayıran konu devlet tarafından vergiye tabii tutulmaları ve maaş almamalarıdır ( Anbar, 2009: 31 ).

Osmanlı devletinin yıllardan beri süregelen ve geleneksel bir ata yadigarı olan tarım, ekonomik yapıda dış ve iç ticarette sürekli sirkülasyonunun sağlandığı tek alanı oluşturuyordu. Üretim alanında gelişim ve yoğunlaşmanın sadece tarımsal anlamda yaşanması ticari olarak bu alan üzerinde ilerlemeyi zorunlu kılıyordu. Yani devlet alım-satım-kar-devir işlemlerini tarım ve tarımsal mallar üzerinde planlıyordu. Devletin belli bölgelerde belli şahıslara vergi toplama faaliyetinin bir bedel karşılığı bir kişiye tahsis edildiği iltizam sistemi, iltizam sahibi olan mültezimlerin vergi mallarını ve gelirlerini topladıkları ürünlerin, ticaret ile uğraşan tüccarlara verilmesi bu tüccarların da daha fazla kar sağlama amacı ile malları dış ticaret ağına açarak, hem Avrupalı tüccarların Osmanlı’da yer almasını sağlıyor  hem de daha geniş bir ticaret ağı kurarak ihtiyaç fazlası artık üretimden kazanç sağlanıyordu (Pamuk, 2005: 193).

İşte Osmanlının Avrupa’da yaşanan sanayi gelişmelerine ayak uyduramaması ihraç ettiği tarımsal ürünler karşısında aldığı malların değerlerinin tarımsal ürünler karşısında kat kat değerli olması, daha önce belirttiğimiz gibi siyaset sahnesinde yalnız kalmamak için belirlenen diplomasi görüşü, Osmanlının ekonomide dışa açılmasını ve Avrupalı devletlere sağlanan imtiyazların bir nedenini oluşturmuştur.

C2. İNGİLTERE ÖZELİNDE AVRUPA EKONOMİSİNE GENEL BAKIŞ

İngiltere, yaşadığı Sanayi Devrimi ile birlikte hem kendi içinde büyük bir değişim, yükselme ve dönüşüm yaşamış hem de dünyayı etkisi altına alarak sanayileşmenin, üretimin ve dış ticaretin kapısını kendine ve dünya ekonomisine açmıştır. Daha önceden el emeğine dayanan üretimin makine ile yer değiştirmesi ile üretilen malzeme açısından çeşitlilik, malın üretilip hizmete sunulmasının kısılması (zaman) ve en sonunda da daha çok mal üretimi ortaya çıkmıştır.

Daha çok mal üretilmesi beraberinde fazladan üretim durumunu meydana çıkarmıştır. Bu fazla üretimden kar elde etme amacı ile İngiliz yöneticiler ve tüccarlar yeni bir ticaret ağı oluşturma, artık üründen kar etme ve daha fazla üretimin gerçekleşmesi için elzem olan hammaddenin sağlanması amacı ile dış ticareti gerçekleştirmek ve global düzeyde yaygınlaştırarak bunu ekonomi dünyasına empoze etmek istiyorlardı.

İngiltere’nin hammadde ihtiyacını karşılama ve yeni pazar bulma ve artık ürünün değerlendirilmesi için Osmanlı tam bir hedef konumundaydı. Osmanlının iç işlerinde yaşadığı sorunlar ( Balkanlarda milliyetçilik akımları doğrultusunda parçalanma ve isyanlar, Mehmet Ali Paşa isyanı)  Avrupalı devletlerin düzeyine yaklaşmak ve rekabet edebilmek için yaptığı yenileşme hareketlerinin maliyetini karşılama gibi hususlar, İngiltere’nin Osmanlının bu eksikliklerini kullanarak yayılmacı politikasını sürdürebileceği bir hedef konumunda bulunmasını beraberinde getirmiştir (Eşiyok, 2010: 78).

  1. BALTA LİMANI ANTLAŞMASI VE SONUÇLARI

İngiltere ile Osmanlı arasında 1838 yılında imzalanan bu antlaşma ve beraberindeki süreç boyunca da kapitülasyon uygulamasının Osmanlı topraklarında devam etmesi kararı alınmıştır. Bu antlaşma gereğince yabancı tüccarların mevcut düzende düşük oranda ödedikleri gümrük vergi oranının %3 oranına indirilmesi ve bazı malların ülkeye girişinde vergisiz ve serbest dolaşımına izin verilmiştir. ( Dura, Altıparmak, 2000: 22 )

Osmanlı’da antlaşma öncesinde iç ticarette serbest pazar anlayışı bulunmamaktaydı. Dış ticarette ise tekel piyasa uygulaması bulunmaktaydı. İngiltere Osmanlı’dan ilk olarak yed-i vahit usulü gereğince uygulanan ticari hayattaki katı korumacılığın kalkmasını talep etmiştir. Bu kuralları incelediğimizde iç piyasada yalnızca Osmanlı halkının ticari faaliyet sürdürebilmesini ve yabancı tüccarların iç piyasada ticaret yapma hakkının bulunmamasını içeriyordu. İç ticarette yerliler arasında ticari faaliyet daha çok vatandaş tarafından gerçekleştirilirken, dış ticaret yapmak için ruhsata dayalı düzen vardı yani dış ticaret yapma hakkının devlet tarafından belli bir bedel karşılığında satılması uygulaması devam etmekteydi. Antlaşma ile beraber geleneksel Osmanlı ticaretinin korumacı yapısının ana dayanağını oluşturan bu uygulama kaldırılmıştır. Yabancı malların Boğazlardan herhangi bir bedel ödemeksizin geçmesi ve antlaşma hükümlerinin yalnızca İngiltere değil İngiltere’nin bütün müttefiklerine de aynı şekilde sağlanması kararı alınmıştır (Basan, 2009: 32).

Antlaşma ile beraber Osmanlı Avrupalı devletler için tam bir pazar haline geldi. İngiltere ve Avrupalı devletlerin ham madde ihtiyacını Osmanlı pazarından karşılama hedefi tamamlanmıştır. Bu durumun oluşmasında Osmanlı yöneticilerinin gümrük vergisi düşürme gibi kararları ile yabancı tüccarların iç pazara girmesini kolaylaştırıcı etkisini oluşturduğunu söyleyebiliriz.

Osmanlının da ekonomik anlamda rekabet edebilmek için Avrupalı devletler gibi sanayi alanında gelişmeye çalışması, ara mal yetersizliği ve rakipleri arasında geri kalmışlık Osmanlı ekonomisini de dış pazara bağlı kılmıştır.

Antlaşma ile beraber yerli tüccarın Avrupalı tüccarlardan daha fazla vergi ödeme durumu ortaya çıktı. Bu yerli tüccarın ticari motivasyonunun düşmesini beraberinde yatırımların çekilerek kendi topraklarında yabancı tüccarlarla rekabet etme durumunu ortadan kaldırmıştır ( Dura, Altıparmak, 2000: 24 ) . Ayrıca Osmanlının bu ekonomik sıkıntının oluştuğu zamanda Avrupa tarafından Osmanlıyı sözde dar boğazdan kurtarma ve finans sağlanması amacı taşıyan fakat daha sonra büyük sorunlar ortaya çıkartacak Duyunu Umumiye gibi bir kuruluşun Osmanlıda yer alması durumu oluştu (Basan, 2009: 48).

Antlaşma sonucunda Osmanlı ekonomik bağlamda tam anlamıyla dışa bağımlı bir devlet konumuna gelmiştir. İç pazarda yabancı tüccarlara sağlanan kolaylıklar dış ticarette gümrük vergilerinin düşürülmesi, ham madde tedarik edeceği bir ülke arayan Avrupalı devletler için Osmanlı tam bir pazar haline gelmiştir. Kapitülasyon uygulamalarının yer aldığı bu süreç boyunca ve devamında Osmanlı devletinin siyasi ve iktisadi açıdan yaşanan değişim ve dönüşümleri genel bir çerçeve içinde inceleyeceğiz.

  1. KAPİTÜLASYON UYGULAMASININ SONUÇLARI

Kapitülasyon uygulamasının gereği yapılan antlaşmalar sonucunda Osmanlı ekonomisinde dış ticaretin, iç ticarete nazaran payı, oranı ve değeri sürekli artış göstermiştir ( Basan, 2009:  56 ). Bu durumun oluşmasında ana etken antlaşmalar gereği gümrük vergi oranlarının düşürülmesi etkili olmuştur. Bu imtiyaz sayesinde yabancı tüccarlar artık ürünlerini Osmanlı gibi sanayi açısından tam bir olgunlaşma gösterememiş gelişmekte olan ülkelerden, gelişmiş sanayileri için gerekli olan ucuz ham madde temin ederek gayet karlı bir ticaret gerçekleştiriyorlardı. Osmanlı ise iç ve dış ticarette yabancı tüccarlara sağladığı kolaylıklardan dolayı tam dışa bağımlı ve ekonomik özgürlüğünü kaybetmiş bir devlet konumuna düştüğünü söyleyebiliriz. Bu durum ise Osmanlı ekonomisinin yabancı devlet politikaları çerçevesinde düzenlendiği gerçeğini ortaya koymaktadır.

Kapitülasyon antlaşmalarının etkilediği diğer bir ortam, ülkenin geleneksel bir özelliği olan tarımsal yapısında da değişikler meydana getirmiştir. İç piyasada yabancı tüccarların, yerli tüccarlar karşısında salt bir üstünlüğü bulunduğunu söylemiştik. Bu açıdan yabancı tüccarlar piyasadaki etkin güçlerini kullanarak, üreticilerden üretimi sanayi ürünü olan ham madde alanına yoğunlaştırmalarını istemiştir. Ayrıca bu malların satış fiyatı üzerinde de belirleyici etkileri olmuştur. Bu durum iç piyasa işleyişinde dahi yabancı tüccarların etkisini ve kontrol mekanizmasını görmemiz açısından önemlidir ( Gül, 2010: 83 ).

Osmanlı’da kapitülasyon uygulamalarının ekonomi açısından kontrol mekanizmasının kaybedilme aşamasına gelmesine rağmen devam etmesindeki temel neden, ülkenin daha fazla gelir kazanma aracı olan sanayi açısından Avrupalı rakipleri ile mücadele edecek gücünün olmaması yatmaktadır ( Bulut, 2012: 82 ). Bu uygulamaların ilk olarak Osmanlı açısından, tarımsal üretimden kalan artık ürünün pazarlanıp, sanayi içinde üretilmeyen ve zor olan ürünlerin alınması olarak düşünülmüştür. Fakat ilerleyen süreçte bu durum Avrupalı devletlere ham madde tedarikçisi olma durumunu beraberinde getirmiştir. Avrupalı devletlerle rekabet edebilmek için açılan sanayi üretim fabrikaları ise küresel rekabette geri kalarak kapanmıştır.

Osmanlının bu süreçte ekonomik ve siyasi anlamda yaşadığı çöküşte yalnızca kapitülasyon uygulamaları etkili olmamıştır. Bu durumun ortaya çıkmasında yerli üreticilerin yatırımlarının azalması, ülkenin iç siyasetinde yaşadığı sorunlar ve beraberinde gelen bütçe dengesi açısından dengeyi bozan harcamaların artması ve yeni kaynak sağlama açısından sıkıntı yaşanması çöküşü hızlandırmıştır (Önsoy, 1988: 35).

Kapitülasyon uygulamalarının daha öncede belirttiğimiz gibi siyasi arenada yalnız kalmamak adına verilen ekonomik tavizler içerdiğini belirtmiştik. Bu sayede dış politikada oluşturulan ittifaklara dahil olarak, siyasi bir çerçeve oluşturulmak istenmiştir.

Fakat bu açıdan bakıldığında kontrolsüz bir siyasi politika uygulandığını görmekteyiz. Ekonomik tavizler yanında, siyasi olarak verilen tavizlerde Osmanlı devletinin çöküş sürecine girmesinde etkili olmuştur. Antlaşmalar gereğince müttefik devletlerin, Osmanlı iç siyaseti üzerinde etkili bir konumda olduğunu görmekteyiz. Bu durumu Osmanlı devletinde 22 yıl hüküm süren Abdülmecit döneminde İngiliz devletinin isteği üzerine Bab-ı Ali de üst kademe yönetim kadroları ve yöneticilerinde yaşanan sürekli ve kısa değişimler, iç siyasette de kontrolün kaybedildiği gerçeğini ortaya koymaktadır (Özsoy, 1995: 136).

SONUÇ

Çalışmamızda Osmanlı devletinin yıllardır sürdürdüğü korumacı ve kendi isteği dışında açık olan sınırlı dış ticaret anlayışının, 19.yüzyıl da İngiltere ile yapılan serbest ticaret antlaşması gereğince ve kapitülasyon sürecinde ekonomik yapıda gerçekleşen değişimleri ortaya koymaya çalıştık.

Osmanlı devletinin, Avrupalı devletler karşısında sanayi ve teknolojik mal üretimi bakımından geri kalmasının bir sonucu olarak giderek dışa bağımlı ve bu ülkelere ucuz ham madde tedariki sağlayan bir ülke konumu ile karşılaştığı süreci ortaya koyduk. Bu sürecin başında Osmanlının ilk verdiği tavizlerin kendi ekonomisi için yaralı olacağı düşüncesi hakim olurken, süreç içinde giderek iç ve dış siyaset ve ekonomide kontrolün kaybedilmesi durumu oluştuğundan, Osmanlı devleti kapitülasyon ve bunun gereği yapılan antlaşmalar dolayısıyla siyasi ve ekonomik özgürlüğünü kaybettiği bir sürecin başlangıcını oluşturan düzenlemelerin uygulayıcısı ve tarafı olmuştur.

Son olarak çalışmamızda Osmanlı yönetiminin ekonomik anlamda Avrupalı devletlere verdiği tavizlerin, devletin ilerleyen süreçte siyasi ve ekonomik alanlar üzerindeki etkisinin kontrolünün yabancı devletler tarafından görünüşte Osmanlının tek bırakılması durumunun olmadığını ve arka planda yabancı devlet politikalarının Osmanlı devletinin politikaları üzerinde tek taraflı bir yönlendirme ve üstünlük sağladığı sonucuna ulaştık.

Muharrem AKTAŞ

 

KAYNAKÇA:

ACARTÜRK Ertuğrul ve KILIÇ Ramazan, “Osmanlı Devletinde Kapitülasyonların İktisadi ve Siyasi Perspektiften Analizi”, H.Ü İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, S:2 (2011), s. 3-4.

ANBAR Adem, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’yla Finansal Entegrasyonu: 1800-1914”, Maliye Finans Yazıları, S:84 (2009), s. 28-31.

BASAN Reşat Gökhan (2009), “1838 Balta Limanı Ticaret Antlaşması ve 1/95 Sayılı Ortaklık Konseyi Kararı”, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara.

BULUT Mehmet, “Osmanlı Ekonomi Politiğine Yeniden Bir Bakış”, Bilig Dergisi, S:62, s.82.

DURA Cihan ve ALTIPARMAK Aytekin, “1838 Osmanlı-İngiliz Ticaret Antlaşması: Nedenleri ve Sonuçları”, E.Ü İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, S:16 (2000), s.22-24.

EŞİYOK B.Ali, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Dünya Ekonomisine Eklemlenmesinde Bir Dönüm Noktası: 1838 Serbest Ticaret Anlaşması”, Mülkiye Dergisi, S:266 C: 34 (2010), s.78.

GÜL Muhittin, “Kapitülasyonlar: Kaldırma Teşebbüsleri ve Lozan’da Kaldırılışı”, Sosyal Bilimler Dergisi, C:12 S:1 (2010), s.83.

İNALCIK Halil, “İmtiyazat”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C:22, İstanbul 2000, s.242.

MALHUT Mustafa, “20.Yüzyıl Başında “İmtiyaz” Kelimesi ile “Kapitülasyon” Kelimesinin Tarihsel Açıdan Karşılaştırmalı İncelenmesi.” Dokuz Eylül Üniversitesi, S:2 (2010), s.406

ÖNSOY Rifat, Tanzimat Dönemi Osmanlı Sanayi ve Sanayileşme Politikası, İş Bankası Kültür Yayınları, 1988.

ÖZSOY İbrahim, “1838 Balta Limanı Ticaret Antlaşmasından Gümrük Birliğine”, Çerçeve Dergisi, S:15, s.136.

PAMUK Şevket, Osmanlı-Türkiye İktisadi Tarihi 1500-1914, İletişim Yayınları, İstanbul 2005.

TÜRKMEN Zekeriya, “Osmanlı Devletinde Kapitülasyonların Uygulanışına Toplu Bir Bakış”, 1995, s.336

Yorum Yaz