İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
Pakistan (Pakistan İslam Cumhuriyeti), yaklaşık 194 milyon nüfusla Güney Asya’da yer alan bir ülkedir. Batısında Afganistan ve İran, kuzeyinde Çin, doğusunda ise Hindistan’ın yer aldığı ülke, nüfus bakımından dünyanın en kalabalık altıncı ülkesidir. Stratejik bir konuma sahip olan Pakistan bölgesi geçmişten günümüze birçok mücadeleye sahne olmuştur. Bilindiği üzere 1947 yılında İngilizler’e karşı verdiği mücadele sonucu bağımsızlığını kazanmıştır. Şuanda Pakistan İslam Cumhuriyeti olarak bilinen ülke; Pencap, Sind, Hayber-Pahtunhva ve Belucistan olmak üzere 4 eyaletten ve birde özel statüye sahip kabileler bölgesinden oluşmaktadır. Federal başkenti ise İslamabad’dır.
Pakistan yapısı itibariyle gelişmemiş bir ülke olduğundan istihdam anlayışı da Türkiye’dekinden çok daha farklı. Herkes iş bulabilir belki ama çok düşük ücretlerde. Öyle ki, bizim kaldığımız evle ilgilenen üç kişi vardı. İlk başlarda rahat edemeyiz düşüncesiyle keşke çalışanlar olmasaydı dediysek de onlarla tanışıp samimi olduktan sonra bu fikrimiz değişti. Türkiye’den geldiğimizi söyleyince hemen “Pakistan ve Türkiye dosttur, kardeştir” sözleri dökülür ağızlarından. Tabi bu bizim çok hoşumuza giden bir şeydi. Bilmediğimiz bir memlekette, tanımadığımız kişiler arasında özlem çekmedik diyebiliriz. Pakistanlı arkadaş, dost ve abilerimiz sayesinde.
Dil eğitimini aldığım University of Menagement and Technology (UMT) Lahor’da olduğu için Türkiye’den doğrudan Lahor’a gittim. Bu arada Lahor Pakistan’ın en kalabalık ikinci şehridir. Aynı zamanda Pencap eyaletinin başkentidir. Lahor Pakistan kültürü ve yerel yaşamı tanımak için en uygun şehirlerden biridir. Geçmişten kalan eski Lahor bölgesi genelde canlılığıyla bilinir. Baharat kokulu kalabalık sokaklara ev sahipliği yapan Lahor tarihi eserler bakından da en zengin şehirlerden biridir. Zaten az sayıdaki turistin bir nevi uğrak noktasıdır.
Pakistan’ın başkenti ve bizimde ziyaret ettiğimiz şehirlerden biri olan İslamabad, Lahor’a göre çok daha modern bir şehir konumundadır. Ülkenin başkenti olan İslamabad adeta ormanlık bir alan kurulmuş mütevazı küçük bir şehirdir. Pakistan’a gitmeden önce buraları toz toprak diye hayal ederdim ancak gittikten sonra ne kadar yanıldığımı anladım. Her ne kadar gitmeden evvel Pakistan hakkında okumalar yaptımsa da, böyle dümdüz ve yemyeşil bir yere gideceğimi tahmin edememiştim. Gerek hava gerek gürültü kirliliği açısından İslamabad Pakistan’ın en temiz şehirlerinden biridir.
Gittiğimiz bir diğer şehir olan Karaçi Pakistan’ın ilk başkentidir. Yaklaşık olarak 17. Yüzyılda kurulduğu söylenilen şehir aynı zamanda Hint okyanusuna olan kıyılarıyla da bilinir. Karaçi’nin bir diğer özelliği ise yaklaşık 27.5 milyonluk nüfusuyla Pakistan’ın en kalabalık şehri, dünyanın ise en kalabalık dördüncü şehri olmasıdır. Aynı zamanda Endonezya’nın başkenti Jakarta dan sonra dünyada en çok Müslümanın yaşadığı ikinci şehirdir. Geçmişte İngilizler tarafından dizayn edilen şehir, eski yapılarıyla bilinen bir ticaret ve endüstri şehridir.
Şehirler hakkında verdiğim kısa bilgilerden sonra şimdi sıra şehirlerin derinliklerine inmekte. Bu bölümde Pakistan’da kaldığım süre boyunca çeşitli şehirlerde gezip gördüğüm yerler ve bu yerlerle ilgili edindiğim bilgileri aktarmaya çalışacağım.
Lahor Gezisi
Pakistan ve Pakistan kültürünün en doğal haliyle öğrenileceği en uygun şehirlerin başında gelir Lahor. Yaklaşık 11,3 milyonluk nüfusuyla Pakistan’ın en kalabalık şehirlerinden biridir. Aynı zamanda Pencap eyaletinin başkentidir. Köklü bir geçmişe sahip olan Lahor, canlılığıyla bilinen baharat kokulu sokakların, tarihi eserlerin ve eski yerel kültürün devam ettirildiği bölgelerden en önemlisidir.
Lahor’da Günlük Yaşam
Kalabalık bir ülke olması hasebiyle kalabalık şehirlere sahiptir Pakistan. Lahor’da o kalabalık şehirlerden biridir. Lahor’un caddeleri oldukça kalabalık ve işlektir. Sessiz değil, canlı bir şehirdir Lahor. Caddelerinde rikşa ve korna seslerinden dolayı yanındakiyle konuşmak bile zor. Zaten Lahor’a canlılık katan da rikşalardır bana göre. (Ulaşım başlığı altında rikşalara değindiğim için burada ayrıca bahsetmeye gerek duymuyorum.)
Pakistan’da halk fakir ama mutlu. En azından görünüşlerinden mutlu olduklarını düşündük. Tabi bu bizim düşüncemiz. Her ne kadar mutlu da olsalar halkın büyük bir bölümü yokluk içerisinde yaşam mücadelesi veriyor. İstihdam oldukça fazla ama ücretler bir evi kıt kanaat geçindiremeyecek kadar düşük. Caddelerde veya AVM’lerde rastladığımız küçücük büfe veya restoranlarda müşteri sayısından çok çalışan var.
Ücret düşüklüğü kamuda çalışanlar içinde geçerli tabi. Ders aldığımız öğretmenimiz lisansı Türkiye’de okuduğu için Türkiye’ye gelip çalışmak istediğini söylediği zaman anlattı bunu bize. Gelip Türkiye’de çalışmak ve Türkiye’den emekli olmak istediğini söyleyince nedenini sorduğumda; Pakistan’da emekli maaşlarının bir evin elektrik faturasını bile karşılayamadığından bahsetti. Lise eğitimi veren bir öğretmenin emekli maaşı 4000 ile 7000 rupi arasında değişiyor yani 130 ile 250 (yaklaşık) TL arasında.
Halkın Türkiye sevgisine çeşitli bölümlerde değindim ama burada da söylemeden geçmek istemiyorum. Türkiye pasaportunun para ettiği bir yerdir Pakistan. Türkiye’den geldiğimizi öğrenenlerden bazıları bizden taksi parası almak istemiyordu. Yemek yediğimiz bazı yerlerde tatlı ısmarlayanlar bile oluyor. Nedeni mi; Türkiye Osmanlı’nın kadim çocuğu, Türkiye hilafet torunu. Türkiye’den geldik deyince hemen “ Pakistan aor Turkey dost hai” yani Pakistan ve Türkiye dosttur anlamında sevgi dolu cümlelerle karşılaşıyorduk. Tabi bu olaylar bizim Pakistan’ı sevmemize, Pakistan’a karşı iyi duygular beslememize ve ilerde Pakistan’a dair planlar kurmamıza yardımcı oldu.
Bu arada Pakistan’da başımızdan geçen iki olaydan bahsetmek istiyorum. Yukarıda bahsettiğim gibi Pakistan’da çalışan ücretleri oldukça düşük. Pakistan’daki ilk taksiye binişimizde içimizden bir arkadaş telefonunu takside unuttu. Telefonunun fiyatı ise yaklaşık olarak 2500 tl (yaklaşık olarak 75000 Pakistan rupisi) . Bir Pakistanlı taksici için oldukça büyük bir para bu, belki kaç aylık maaşı. Biz ilk önce artık geri getirmez diye düşündük ama taksi uygulamasından taksiciyle de iletişim kurmayı da ihmal etmedik. Telefonu farkettikten hemen sonra dönen ve yaklaşık 20 dakikalık bir süreden sonra geri gelen taksicinin ilk dediği: “bu kadar pahalı bir telefonu nasıl unutursun” oldu. Yani getirmese kimse onun aldığını bilmeyecek belki, ama insanlığın ölmediğini bir kez daha ispatlamak adına getirip sahibine teslim etti. Biz geri dönüp yakıt tükettiği adına ve birazda telefonun gelmesi sevinciyle bir miktar para vermeye çalıştık ama adam almak bile istemiyordu.
Tarihi Yerler
Pakistan’ın konum itibariyle bir geçiş güzergahında bulunması bir çok medeniyete ev sahipliği yapmasına neden olmuştur. Haliyle bu medeniyetler bu topraklarda çok önemli eserler bırakmışlar. Pakistan’da bir çok tarihi değer var. Bunlardan birçoğu Babürlü’ler döneminden kalma. Ayrıca bu eserler arasında UNESCO’nun dünya kültür mirası listesinde olan yerler de var. Çoğu Babürlü’ler dönemine ait saraylar, bahçeler ve camiler, Pakistan’da ziyaret edilmesi, gidip görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Bunlardan sadece birkaçına açıklamalı değindim çünkü hepsinin tek tek tüm güzelliklerine değinirsem eminim bu yazıyı bitiremem. Bu yüzden gidilmesi gereken ve benimde gittiğim bazı yerleri kısa açıklamalar şeklinde yazmakla yetiniyorum.
Badshahi Camii (1671-Babürlüler)
Badshahi Camii, 6. Babür imparatoru Ebul muzaffer Muhyiddin Muhammed (Evrengiz) tarafından Pakistan’ın Lahor şehrinde yapılmıştır. Köklü bir geçmişe sahip olan camii aynı zamanda dünyanın en büyük camileri arasındadır. Bizim de ziyaret edip kalabalıklığına şahit olduğumuz Badshahi Camii, Lahor’un en önemli turistik merkezlerinin başında gelir. İlk yapıldığı yıllarda halk tarafından bir bayramlaşma yeri olarak kullanıldığı söylenen camii’nin avlusu 276 000 metrekaredir ve caminin bir vakit namazında 100-110 bin kişi alabildiği de öğrenmiş olduğumuz önemli bilgiler arasındadır.
Cami hakkındaki kısa bilgiden sonra cami ile ilgili izlenimlerime gelmek gerekirse, avlusuna büyük bir kapıdan girdiğimde karşımda heybetnüma bir eser duruyordu. Karşıdan bakınca kubbelerin büyüklüğünden etkilenmemek elde değil. Caminin koskoca bir avlusu var. Avludan gök kubbelere doğru ilerledikçe bendeki heyecan arttı tabi. Bu kadar heybetli bir kapıya ve koskoca bir avluya sahip olan caminin kim bilir içi nasıl ve ne kadar büyüktür diye düşünmeden edemedim ama kendi kendime düşünürken Sultan Ahmet’ten daha büyüktür falan diye geçirdim içimden. Derken caminin girişine yaklaştıkça içi görünmeye başladı. İçi küçücüktü. Demek ki bir avlu daha var diye düşündüm. Caminin içerisine girdim ama cami yok. Bildiğin yok. Acaba yanlış yerden mi girdim diye düşündüm ama değilmiş. Caminin içi yokmuş. Bu kadar büyük kubbeli ve heybetli bir caminin içi nasıl olmaz diye merak ederken yaptığım araştırmalar sonucunda toplu Cuma ve bayram namazlarının dışarıda kılındığını öğrendim.
Bu arada Pakistan’da cami avlularına ayakkabı ile girmek yasak. Nedeni ise camiye olan saygıdan dolayıymış. Uygulama ne kadar doğru o tartışılır ama güneşli havalarda ısınan mermerler ayaklarımızı yakıyordu neredeyse. Camiye iki üç defa gittik ve her gidişimizde bir ayak topuklarına bir parmak uçlarına basa basa yürümek zorunda kaldık. Öyle olmasa yanar o ayaklar.
Muhammed İkbal’in Mezarı
Muhammed İkbal’in mezarı Badshahi Camii’nin ön giriş kapısına yapılmış. İlk gidişimizde restorasyon dolayısıyla kapalıydı ama son gidişimizde ziyaret edebildik. Özelde Pakistan genelde tüm dünya Müslümanları için mücadele eden ünlü düşünürün ruhuna bir fatiha okumayı da ihmal etmedik.
Minare-i Pakistan
Badshadi’den çıkarken Lahor’un turistik merkezi denen parkın içerisinde Pakistan bağımsızlık fikrinin canlandığı yere dikilen minareye ilişti gözlerimiz. Badshahi camisinin yanında bulunan İkbal parkın içine inşa edilen minar-e Pakistan şehrin sembolü sayılıyor. Minarei Pakistan’ın en büyük özelliği bağımsızlık konuşmalarının yapıldığı yere inşa edilmesidir. Muhammed Ali Cinnah, Pakistan’ın bağımsızlık bildirisini buradan ilan etmiş.
Parkın büyük olması içerisinde birçok şeyi barındırmasına neden olmuş. İkinci gidişimizde parkı faytonla gezmeyi istedik ama faytona biner binmez tur bitti. Meğerse giriş kapısından kale kapısına kadarmış faytonun gidiş mesafesi. Bizde tüm parkı dolaştıracak diye istediği paraya bu kadar büyük bir alan için zaten az diye hiç itiraz etmedik. Ama kale kapısında durunca “bitti” deyince şaşkınlıklar içerisinde gülemeden edemedik.
Lahor Kalesi
(1556 yılında yapımına Ekber Şah döneminde başlanmış, 1605 yılında oğlu Cihangir döneminde tamamlanmış)
Oldukça kısa süren fayton gezimiz (!) sonunda kaleye vardık. Lahor kalesi Babürlüler döneminden kalma oldukça estetik bir eser. Ekber Şah’ın yaptırmaya başladığı ve oğlu Cihangirin döneminde tamamlanan kale Badshahi Camiini temaşa eder vaziyette. İçerisi oldukça büyük olan kale birkaç bölümden oluştuğu için içini araba ile gezdik. Kale o kadar büyük ve ihtişamlı olmasına rağmen Pakistan’daki diğer eserler gibi kendi kaderine terkedilmiş. Herhangi bir restorasyon yapılmamış, bu yüzden kale günden güne çöküyor ve galiba Pakistan’da çökmesini bekliyor. Babürlüler’den kalma bu eserin gidip görülmesi gerekiyor, görüsün ki ihtişamının gerektirdiği değeri verme şuuru uyansın yöneticilerde.
Shalimar Garden
(1641-Babürlüler-Şah Cihan),
Şalimar bahçesi İstanbul gibi bir yerde olsa İstanbul’un en çok turist çeken yeri olurdu büyük ihtimalle. Dümdüz ve kocaman bir alana yapılmış olan bahçe adeta kat kat inşa edilmiş. Babürlüler bu bahçeyi nasıl inşa ettilerse aynen öyle duruyor, Pakistanlılar hiç dokunmamış. Cidden hiç dokunmamışlar. Bahçe yıkıma terkedilmiş. Restorasyon ya da ıslah sıfır. O kadar büyük havuzları ve süslemeleri var ama bir tanesi bile işlek halde değil. Böyle güzel bir bahçenin Babürlüler anısına bile olsa ıslah edilmesi gerekmez miydi diye sormadan edemedim okuldaki hocama. Bakımı biraz yapılsa turizm açısından da canlılık katacaktır Pakistan’a ama eserlere dokunmama hastalığı var galiba , yapıldığı gibi duruyor eserler!
Vezirhan Camii (1642-Babürlüler)
Babürlüler döneminde inşa edilen Vezirhan cami çini ve seramiklerle işlenmiş, süslenmiş dünyadaki nadir camilerdendir. Dış görünüşü itibariyle muhteşem ama bu caminin de içi yok denecek kadar küçük. Eski Lahor’da bulunan cami Etrafındaki dar sokaklar ve tarihi evlerle eski çağları anımsatıyor adeta.
Alışveriş yapmak içinde güzel dükkanlar ve hediyelik eşya satan yerler var etrafında. Yani camiyi görmeye gidince iki işi birden yapmak daha mantıklı. Zaten camiye gidince cadde boyu dükkanlardan geçildiği için hediyelik almamak zor oluyor biraz.
Lahor Müzesi
Pakistan’ın hemen her şehrinde müzeler var ama müzelerin içinde fazla şey yok. Sömürge döneminde İngilizler ne var ne yok çalıp götürmüşler. Onlardan kalanları da Hindistanlılar almış. Pakistanlılara kalanlar da genelde eski paralar ve Hint tanrılarının heykelleri. Yine de müzeler arasında en çok ‘tarihi sayılabilecek eserin’ olduğu yer Lahor müzesiydi. Eğer varsa tarihi eserlere ilginiz ve Pakistan’a gidecek olursanız Lahor müzesine uğrayın ve çeşit çeşit Hint tanrılarıyla tanışın.
Lahor müzesi demişken orada gerçekleşen bir anımı anlatmak istiyorum. Bu anım aynı zamanda ilk canlı yayın tecrübem. Lahor müzesine giderken yolda televizyoncularla karşılaştık. Daha doğrusu onlar bizi buldu. Bağımsızlık gününe birkaç gün kala Lahor şehitlerini anma programı için “Lahor şehitlerine selam olsun” şeklinde videolar çekiliyordu. Bize Urduca bilip bilmediğimizi sordular bende biliyoruz deyince benden de söylememi istediler. Ben de Urduca Lahor şehitlerine selam olsun dedikten sonra, Türkiye’den geldiğimiz için bizimle resim çekilmek istediler.
Biraz muhabbetten sonra bizi yerel bir kanalın canlı yayınında misafir etmek istediklerini söylediler. Tabi bizde hemen kabul ettik. Ertesi gün hemen hazırlanarak attıkları konumdan kanala gittik. İçimizden sadece iki kişinin konuşmasını istedikleri için, ben ve bir arkadaşım konuşmaya karar verdik. Genel olarak Pakistan’a neden geldiğimizi, neden Urduca öğrenmek istediğimizi, ve Pakistan’ın sevip sevmediğimiz yönlerini sordular, tabi biz biraz heyecanlı da olsak cevapladık hepsini. Böylece ilk canlı yayın tecrübemizi Pakistan’da Urduca yapmış olduk. (Canlı yayınımızın linki: https://www.youtube.com/watch?v=mz2HUMiC4mY)
Tekrar gezilecek yerlere dönmek gerekirse, Pakistan’da gezilip görülecek bir de Eyfel Kulesi var. Buradaki Eyfel Kulesi Lahor Bahriye Town’da. Paris’teki taklit edilerek yapılmış. Adı Eyfel, görüntüsü Eyfel. Hatta Eyfel Kulesi diye fotoğraf çekip sosyal medyada paylaşınca baya mesaj gelmeye başladı. Arkadaşlarımdan gelen bazı mesajlar; Paris’e ne ara geçtin, sen Pakistan’da değil miydin, doğudan batıya baya hızlı geçiş yapmışsın, şeklindeydi. Hatta bazılarını ikna etmek için çaba bile harcadım, adam kabul etmiyor Pakistan’da Eyfel’lin olduğunu. Zaten bende bunu merak ettiğimden paylaştım o fotoğrafları, bakalım herkes benim gibi şaşıracak mı Pakistan’da ki Eyfel Kulesinin varlığına.
Bahriya Town demişken burada Türkiye’de olduğu gibi büyük şehirler ilçe ilçe ayrılmıyor. Bölgeler genelde kooperatiflerin yaptığı birimler olarak ayrılmış. Şehir küçük kasabalar (town) şeklinde ayrılmış olup genelde her semt-kasaba-ilçe belli başlı kooperatifler tarafından yapılmıştır. Mesela başkent İslamabad’da bu da yok. İslamabad bölgeler şeklinde ayrılmış ve bu bölgelere sektör ismi verilmiş. Örneğin G-8, F-6 vb gibi.
Anarkali-Urdu Bazar
Lahor’da gezilecek çok yer var aslında ama gezinin yönü birazda kişinin kendi zevkine bağlı. Örneğin kitap sevenlerin uğrak noktasıdır; Anarkali-Urdu Bazar. Burada istediğiniz miktarda istediğiniz kitabı çok ucuza bulma ihtimaliniz çok yüksek. Bu kitap pazarı birkaç sokaktan oluşuyor ve içinde baya kitap çeşidi var. Kitap seçeneği ve miktarı oldukça fazla. Ama tecrübe eden birisi olarak bir tavsiyede bulunmak gerekirse; pazara hafta sonu gitmemek en doğrusu. Çünkü hafta sonları baya kalabalık oluyor, biz kalabalıktan dolayı istediğimiz kadar vakit geçiremedik orada. Hafta içi gidince hem istediğiniz kadar kitap bakabilirsiniz hem de kitaplar eşliğinde rahat vakit geçirebilirsiniz
Pakistan’a uğrayanların uğrak noktası olan bu yerler gerekli bakımı görememelerine rağmen hala güzelliklerinden bir şeyler kaybetmemişler. Yüzyıllar önce inşa edilmiş olan bu muhteşem eserler aynı nitelikte korunamadığı için ülke turist çekmekte zorlanıyor. Eğer gereken bakım yapılsa, tarihi yerlerin hakkıyla restorasyonları sağlansa bu yerleri görmek için dünyanın her yerinden turistlerin gelmesi mümkündür.
14 Ağustos Bağımsızlık Günü
14 Ağustos (1947) Pakistan’ın bağımsızlığını ilan ettiği gündür. Bu gün her sene tüm Pakistan’da coşkuyla kutlanıyor. Bende bu sene bu coşkuya şahit oldum. 14 Ağustosa daha on gün kala her yer bayraklarla donatılmaya başlandı. Öncesinde ne olduğunu anlayamadım. Sonra arkadaşlarımla konuştuktan sonra acaba 14 Ağustostan önceki haftalarda da bir kutlama falan mı var diye düşündüm. Sonrasında Urduca hocama sorduğumda ise tüm bunların 14 Ağustos bağımsızlık gününe hazırlık olduğunu söyledi. Demek ki bağımsızlık o kadar büyük bir şey ki Pakistanlılar gözünde, on gün öncesinden kutlamaların provası yapılmaya başlanıyor. Bağımsızlık gününün hiç görmediğim bir coşkuyla kutlanması beni bir hayli şaşırttı. Kurs hocama kutlamalarda şahit olduğum coşkuyu anlatınca bana şöyle dedi; “Siz iki bin yıldır bağımsız yaşıyorsunuz, biz ise daha düne kadar İngiliz sömürgesiydik. Bu sene bizim bağımsızlığımızın 70. senesi, biz bağımsızlığın ne olduğunu dahi bilmezken bağımsız olan bir milletiz dolayısıyla bu coşku az bile” dedi.
14 Ağustos gelmeden her taraf süslenmeye başlanmıştı dedim ama asıl kutlamalar 14 Ağustos gecesi başladı. Ben bu esnada Lahor’daydım. Kutlamaların olduğu alanlardan geçerken sanki yeni bağımsız olmuş gibi bir sevinç vardı milletin gözünde. Gece yarısı kalabalıkları o coşkuyla görünce bu kutlamalar bu hızıyla birkaç gün sürer diye düşündüm. Yıllarca yoksulluğa maruz bırakılan, bağımsızlığın ne olduğunu bilmeden bağımsız olan ve bağımsız olduktan sonra da yoksulluğu devam eden bir milletin coşkusunu yerinde görmek, olanlara şahit olmak inanılmaz bir duygu. Tabi birde Lahor’un olmazsa olmazları rikşalar ve korna sesleri de buna eşlik edince inanılmaz görüntüler ortaya çıkıyor.
Bu arada size Pakistan’da kaldığım süre boyunca bir çok kişiden duyduğum bir olayı anlatayım. Bildiğiniz gibi-ki kendimizde tecrübe ettik- Pakistanlılar Türkleri çok severler. Bize nerelisiniz diye sorduklarında Türkiye cevabını verince; hemen biz kardeşiz, biz Türkiye’yi çok seviyoruz diyorlar. Hatta Türkiye pasaportu bizim bir çok işimizi gördü orada. Örneğin bazı günlerde AVM’lerde aile günü oluyor ve sadece ailesiyle gelenleri içeri alırlarken biz pasaportu gösterince; siz bizim misafirimizsiniz diyorlar ve bize kolaylık sağlıyorlar.
Ama benim birkaç defa şahit olduğum şu soru, beni Türkiye’yi nasıl ve ne kadar tanıtabiliyoruz diye düşündürdü. Soru şu; biz Türkiye’den geldik deyince, siz Müslüman mısınız, Türkiye Müslüman mı diye soruyorlar. Biz tabi ki de elhamdülillah Müslümanız, Osmanlı torunuyuz, siz Osmanlıyı bilirsiniz diye karşılık veriyorduk. Türkiye Müslüman beldesi neden bu soruyu soruyorsunuz ki deyince bazıları Türkiye’ye gelmiş ve bazı sorunlarla karşılaşmış, diğer çoğunluk ise burada Türk dizilerini izliyorlarmış ve Türkiye’nin Müslüman olmadığına dair fikir yürütüyorlar. Gerçi son yıllarda Yunus Emre Enstitüleri ve Tika bu görevi üstlenmiş durumda ama Türkiye’yi olduğu dibi tanıtmak için bizlerinde üzerimize düşeni yapmamız gerekiyor. Mesela kurs gördüğüm okuldan bir akademisyenle sohbet ederken kendisinin üç ay önce bir konferans için Türkiye’ye geldiğini söyledi. Türkiye’yi nasıl buldunuz sorusuna; Türkiye çok güzel çok beğendim ama taksiciler havaalanında çok dolandırıcılık yapıyorlar. Ben bu cevap karşısında; ama burada da bize karşı aynı şeyler yapılıyor desem de pek verilecek bir cevap olmadı açıkçası.
Birde Erdoğan sevgisi var Pakistan’da. Türkiye’yi bilenlerin çoğu; Erdoğan’ı çok seviyoruz, Erdoğan çok iyi bir lider vb. övgüler dizmeye başlıyorlar. Hatta içlerinden birkaçı Erdoğan’ı bize birkaç aylığına ödünç verin diye espriler bile yaptı.
Hediyelik Eşya
Pakistan’a gelip hediyelik eşya almamak da olmaz tabi. Pakistan kültürünü yansıtan hediyeler almak oldukça kolay. Hediye olarak Pakistan yöresini yansıtan elbiseler almak en mantıklısı çünkü Pakistan da giyim rengarenk. Erkekler şalvar kamiz, bayanlar ise rengarenk elbiseler giyiyor. Almak istediğiniz elbiseleri her yerde bulmak mümkün, zaten Pakistan’a uğrayanların aldığı en önemli şey elbise. Tüm cadde ve sokaklarda rengarenk elbiseler dolu dükkanlar gözlerimizi kamaştırıyor. Tabi Pakistan’ın giyim kültürünün yanı sıra tarihi yerlerin fazla olması, ve Pakistan’da oldukça kullanışlı olan rikşaların varlığı tüm eserlerin maket haline bürünmesini sağlamış. İstediğiniz eserin maketini, ister mermerden ister tahtadan olsun uygun fiyatlara almak mümkün.
Aydın GÜVEN
Yorum Yaz