Panislamizm (pan-islamizm); bütün İSLAM ülkelerinin dini ve siyasi açıdan tek çatı altında toplanmasıdır. Özellikle 1870 ve 1924 yılları arasında sömürge altındaki Müslüman nüfusun olduğu ülkelerde olağanüstü ilgi odağı haline gelmiştir. Bu ülkelerdeki Müslümanların hem kendi kimlik ve benliklerini hem de siyasi ve dini bağımsızlıklarını kazanma yolunda önemli rol oynamıştır.
1870-1924 yılları arasında Hint Müslümanlarının dini ve siyasi düşüncelerinin yapılanması genellikle Hindistan dışından gelen akımlara bir karşılıktı. Dış akımların etkisiyle oluşan bu fikirlerin temelinde batının hızla gelişimi ve Hindu nüfusu arasında azınlıkta olan Müslümanların asimile olacağı fikri yatmaktadır. Müslümanların geçmişte Avrupa’ya olan üstünlüğü fikri, Müslümanlara tekrar dirilmeleri ve İslam’da tek çatı altında toplanma fikrini benimsetmiştir. XIX. yüzyılın ikinci yarısında Hindistan’da yaşayan Müslümanların, Osmanlı Devletinin parçalanması ya da daha da zayıflaması halinde Hindular karşısında kendi siyasî güçlerinin büyük ölçüde azalacağı korkusuna kapıldılar. Bu sebeple Panislamizm, Hindistan’daki Müslümanlar için kimliklerini kazanmanın yegâne aracı haline geldi ve bunu da tüm Hindistan Müslümanlarının bir araya gelerek oluşturdukları Hilafet Hareketiyle gerçekleşme yolunu seçtiler.
Bir İngiliz politikası olduğu müddetçe Osmanlı taraftarı olan ve aynı zamanda modernizmi savunan Seyyid Ahmed Han, Tanzimat sonrasında reformlardan dolayı Osmanlı sultanlarını kutlamıştır ve aynı zamanda Hindistan’da Osmanlı lehine yazılar yazmıştır. Ama İngiltere’nin kıtada Hintlilerden yana tavır takınması, değişen İngiliz dış politikası ve İngiliz yöneticilerinin de aldığı tedbirlerle Osmanlı karşıtı eğilim bir nebzede olsa Han’ın yazılarına yansımıştır. Baskı altında yazdığı yazılarında; Hindistan’ın ancak İngilizlere bağlı kalarak refaha ulaşabileceğini dile getirmesi; Hilafet hareketi ile birleşme fikrini olumsuz etkilemiştir. Kurduğu batı tarzı Aligarh okulunun da etkisiyle ve batıdan esinlenerek açtığı gazetesinde Osmanlı ile ilgili durumu şu kelimelerle dile getiriyordu: Bizler İngiliz hükümetine bağlı ve adanmışızdır, bizler Sultan Abdulhamid’in tebeası değiliz, Sultan Abdulhamid halife olarak bizim üzerimizde ruhsal bir etkiye sahip değildir. Onun Halife sıfatı yalnızca kendi ülkesinde geçerlidir, demiştir. Ancak bunlara karşı Hindistan ulemasından pek çok nüfuz sahibi kişiden destek gelmiş ve beraber hareket etme fikriyle Osmanlı devletini ve halifelik makamını savunmuşlardır.
Bu mütefekkirlerin öncülüğünde 19. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak Müslümanlardan İngilizlere karşı Osmanlı Devleti lehine bir kamuoyu oluşturma çabası başladı. Şurası da açıkça belirtilmelidir ki Panislamizm fikrini taşıyan Müslüman nüfusun, üzerinde durdukları en önemli ve başat konu halifelik makamına herhangi bir şekilde zarar gelmemesiydi. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin toprak kayıplarıyla başlayan çöküş Müslümanların bu fikre verdiği önemi daha da arttırmıştır. İkinci Abdülhamid’de sömürü altındaki Müslümanları tek çatı (İslam-halifelik) altında tutmak için çaba harcamış ve sömürü altındaki Müslümanlara maddi ve manevi desteklerde bulunmaya çalışmıştır. İslam Birliği fikrine ilk başlarda bazı Şii imamlardan da destek gelmiştir. Ayrıca Abdülhamid han Şii’lerin Sünni’lerle birleşmesini sağlamak için Cemalettin Afgani’den de faydalanmıştır.
Birinci dünya savaşı sırasında uluslararası siyasi gelişmeler Hindistan’da ki Müslümanlar arasında gerilime neden oldu, ancak bu gelişmeler Müslümanları pan-islami harekete daha yakın hale getirdi. Oluşan gerilimi dindirmek için İngilizler tarafından verilen vaatler yerine getirilmeyince, Müslümanlarca Hindistan milli kongresine bir yakınlık kesbedebilmek için bazı girişimlerde bulunuldu. Muhammed Ali Cinnah’ın Comrade gazetesinde 1914’te Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesiyle merkezi güçlerden tercih koyması hakkında ”Türklerin Seçimi” adlı makale yayımladı. Bu makalesinden dolayı mahkûm olan Cinnah 1919 yılına kadar tutuklu olarak kaldı.
30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ile Osmanlı Devleti’nin yenilgiyi kabul etmesi üzerine başta İngiltere olmak üzere takınılan tutum Hint Müslümanları arasında büyük bir galeyana sebep oldu. Çünkü Hint Müslümanları açısından, kendilerine savaştaki hizmetlerine karşılık verilen Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü koruma sözü yerine getirilmemişti. Bu durum sonucunda Hindistan’da İngilizler lehine büyük bir kamuoyu oluşturuldu ve halifeliği savunmak Hindistan’da milli bir mesele haline geldi.
Gittikçe yoğunlaşan bu politik ortamda başta Muhammed Ali Cinnah’ın bulunduğu kitleler hilafet konferasları düzenlemeye başladılar. Başkent Delhi başta olmak üzere birçok yerde konferans düzenleyen Müslümanlar, yayımladıkları hilafet bildirgesiyle büyük kitlelere ulaşmışlardır. Bunların yanı sıra savaştan bitkin çıkan Osmanlı Devleti’nin hem masrafları karşılamak hem de Türkler’in kurtuluş savaşına yardımcı olmak için halktan önemli miktarda bağış toplandı. Gerek Balkan savaşları sırasında gerekse birinci dünya savaşında Osmanlı Devleti’ne ülke çapında yardımlar toplanmakla kalınmamış, gönderdikleri sağlık ekipleriyle de Osmanlı’ya bağlılıklarını ortaya koymuşlardır. Öyle ki; bu savaşlar sırasından bütün dünyadan toplanan yardımların yarısı Hindistan’dan gelmişti. Ayrıca Mahatma Gandhi’nin de desteklediği ve büyük rol oynadığı bu süreçte, Hinduların İngilizlere karşı çeşitli boykotlara (vergi vermeme, askerlik yapmayı reddetme vb.) giriştiği de belirtiliyor.
1920’de Osmanlı Devleti’ne dayatılan Sevr Antlaşması şartlarının açıklanmasıyla birlikte Müslümanlar arasında fikir ayrılıkları baş gösterdi. Gücü yeten ve mücadeleye devam edebileceklerin burada kalıp direnişe devam etmesi, diğer kısımlarında Hindistan’ın İngilizlerin egemenliği altında darul harp olduğu düşüncesiyle verilen fetva ile Afganistan’a hicret edilmesi kararlaştırıldı (Büyük Hindistan Hicret Hareketi). Yapılan göç hem Afganistan’ın ekonomik durumundan hem de bölgede yaşanan sorunlardan dolayı büyük bir yıkımla sonuçlandı. Hicret Hareketi’nin doğru bir karar olacağını belirtip ancak katılmayı kabul etmeyen Muhammed Ali Cinnah ve birkaç dini ve politik lider bölgede kalıp pasif direnişle mücadeleye devam ettiler. Pasif direniş ise kitlesel katılımla devam etti.
Bütün bunlar devam ederken, Osmanlı Devletinde başlatılan Kurtuluş Savaşı olumlu sonuçlar doğurdu. Kurtuluş savaşıyla beraber değişen askeri ve siyasi durum Sevr Antlaşması’nın (10 Ağustos 1920) geçerliliğini ortadan kaldırmıştı. 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti yeni devlet olarak kabul edildi. Fakat hilafet için mücadele edenler cumhuriyetle beraber yönetim ve hilafet makamlarının birbirinden ayrılmasına ciddi eleştirilerde bulunmuşlardı. Ancak bu durumu dini bakımdan fırsata çeviren Şii liderler; Ağa Han ve Emir Ali tarafından 24 Kasım 1923’te Türkiye Başbakanı İsmet İnönü’ye bir mektup göndererek ”Sünni İslam’ın, egemenliğin bir temsili haline sokulan durumuyla” ilgili memnuniyetlerini dile getirdiler ve halifenin güç konumunun açıklığa kavuşturulmasını istediler. Bu mektup hükümet tarafından ciddiyetle ele alınmış ve 3 Mart 1924’te halifelik, Abdülmecid Efendi ve ailesinin yurt dışına çıkartılmasıyla kaldırılmıştır.
1922’de Hindistan Hilafet Kongresi’nde halifeliği tasdik edilen Abdülmecid efendinin,3 Mart 1924 tarihinde halifelik makamının kaldırılmasıyla yurt dışına çıkarılması, ciddi tartışmaları da beraberinde getirdi. Bu durum aynı zamanda Muhammed Ali Cinnah’ın liderliğinde çalışmalarına devam eden harekette de ciddi tartışmalara neden olmuş ve Hilafet Hareketini zayıflamıştı. Halifelik makamının kaldırılmasıyla sona ereceği düşünülen bu hareket, Müslümanların bağımsızlıklarını kazanmaları için çalışmalarına devam etmiştir.
Sonuç olarak; Hindistan Hilâfet Hareketi kuruluşta belirttiği nihai hedeflerine ulaşamadı ama tüm dünyada Müslümanlar arasında dini ve milli kimliğin gelişmesinde son derece önemli bir rol oynamıştır. Hindistan Müslümanlarının ortaya koyduğu bu davranış maddi ve manevi olarak islami dayanışmanın en önemli örneğidir. Şu da bir gerçektir ki; tarihlerinde ilk defa Hindistan Müslümanlarını bir araya getiren unsur Osmanlı Devletine ve Osmanlı Hilafetine duyulan ilgidir.
Aydın GÜVEN
KAYNAKÇA
- Hindistan ve Pakistan’da Modernizm ve İslam – Aziz AHMED
- Hindistan Hilafet Hareketi -islam araştırmaları merkezi- M. Naeem Qureshı
- Hint Müslümanlarının Düşünce Dünyasında Siyasal Çözüm Arayışları – Negehan ELEMANA
- http://www.diyanetislamansiklopedisi.com/hindistan-hilafet-hareketi/
- SULTAN II. ABDÜLHAMİD’İN PANİSLAMİZM VE DENGE POLİTİKASI -Zafer ŞEN
- https://en.wikipedia.org/wiki/Khilafat_Movement
- Hindistan’da Hicret Hareketi- Halil TOKER
- http://www.isam.org.tr/documents/_dosyalar/_pdfler/islam_arastirmalari_dergisi/sayi02/049_071.pdf- İngilterede hilafet tartışmaları- Azmi ÖZCAN
- Hilafet ve Pan-İslamizm–Aziz AHMED
- http://www.serenti.org/ii-abdulhamid-ve-panislamizm/ 2. Abdulhamid ve Panislamizm