İlim ve Medeniyet
Yeni Nesil Sosyal Bilimler Platformu
PARA POLİTİKASI ARAÇLARI VE 2008 KRİZİ SONRASI TCMB UYGULAMALARI
Abdullah Azzam ERYILMAZ*
Özet
Bu makalede, para politikasının tanımı yapılarak, merkez bankalarının para politikası uygulamaları ele alınmıştır. Ekonominin içinde bulunduğu duruma göre gevşek ya da sıkı para politikası uygulayan TCMB’nin yegâne amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. Bu amaca ulaşmak için para politikası araçları olan; zorunlu karşılıklar, reeskont oranları ve açık piyasa işlemleri gibi değişkenleri kullanmaktadır. 2008 Finansal Krizi sonrası, tüm dünya merkez bankalarında olduğu gibi TCMB uygulamalarında da yeni para politikası araçları gündeme gelmiştir.
Anahtar Kelimeler: para politikası, para politikası araçları, merkez bankası, TCMB.
Para politikası, Merkez Bankası’nın para politikası araçları ile piyasaya nakit sürmesi veya çekmesi olarak tanımlanabilir. Bankacılık ve finansal alanda yaşanan gelişmeler para politikası enstrümanlarını çoğaltmıştır(Orhan ve Erdoğan, 2015: 60). Öyle ki, Merkez Bankası emisyon faaliyetinin yanında açık piyasa işlemleri, reeskont oranları ve zorunlu karşılık oranları ile de piyasa alım gücü sunabilmektedir. Merkez Bankası bu işlemleri yaparken; tam istihdamı, fiyat istikrarını, ekonomik büyümeyi ve ödemeler bilanço dengesini sağlamak amaçlarını gütmektedir(Lindsey ve Henry, 1996: 508). Para politikası kararları alınırken hedef olarak belirlenen tam istihdam düzeyine, enflasyona neden olmaksızın ulaşmak ve bunu sürdürmek esastır(Hoffmann, Kekesi, Koroknai, 2013: 36-37). Ancak eklemek gerekir ki, sadece para politikası araçlarıyla yüksek istihdama ulaşmak, enflasyon hedefini yakalamak pek olası değildir(Cukierman, 1994: 1437). Bu gibi çeşitli hedeflere ulaşmak için para politikasının maliye politikasıyla da desteklenmesi gerekir. Merkez Bankası, ana ve ara hedefler çerçevesinde yukarıda bahsettiğimiz tam istihdam, fiyat istikrarı gibi hedeflere ulaşmaya çalışır. Ana hedef, bankanın nihai amacını gösterir. Örneğin enflasyonun %5 olarak hedeflenmesi bir ana hedeftir. Ara hedefler ise Merkez Bankasının amacına ulaşmak için kullanacağı araçları belirlediği hedeflerdir. Merkez Bankası, para politikası işlemlerini iki türde; gevşek para politikası ve sıkı para politikası ile yapar.
Merkez Bankası, ekonominin gidişatına göre para politikası uygular. Bu politikalar, resesyon dönemlerinde genişletici para politikası iken, enflasyonist dönemlerde ise daraltıcı para politikasıdır.
2.1 Genişletici Para Politikası
Merkez Bankası’nın piyasaya para arzını arttırması ve dolayısıyla faizlerin düşmesidir. Ekonominin durgun olduğu zamanlarda Merkez Bankası para arzını arttırarak piyasaya alım gücü zerk ederek ekonominin durgunluktan çıkmasını sağlamaya çalışır.
2.2 Daraltıcı Para Politikası
Merkez Bankası’nın toplumda harcama eğilimlerinin artması sonucu ortaya çıkan enflasyonist ortamın giderilmesi amacıyla para arzını kısmasıdır. Bu yolla banka, faizler artar ve toplam talep kısılır.
Merkez Bankası birtakım para politikası araçlarıyla ekonomiyi etkilemeye çalışır. Bu araçlar; zorunlu karşılık oranı, reeskont oranı ve açık piyasa işlemleridir.
3.1 Zorunlu Karşılık Oranı
Merkez Bankası, para miktarını ayarlamak için bankaların mevduatlarına yatırılan paraların belirli bir karşılığını ayırmaları gereken zorunlu rezerv oranlarını saptama yetkisine sahiptir(Dwyer, 1993: 4). Merkez bankası zorunlu karşılık oranlarını değiştirilmek bankaların ödünç verebilecekleri fonların miktarlarını etkilemeyi amaçlar. Sıkı para politikası uygulandığı zamanlarda Merkez Bankası zorunlu karşılık oranını yükselterek, bankaların kredi verme imkânlarını daraltmaktadır(Önder, 2005: 86). Genişletici para politikasında ise tam tersini yapmakta yani zorunlu karşılık oranını düşürüp, bankaların kredi verme imkânını arttırmaktadır.
3.2 Reeskont Oranı
Reeskont oranı, merkez bankasının uygulamış olduğu bir değişkendir(Bin, 2004: 1). Merkez Bankası, reeskont oranlarını değiştirerek birtakım düzenlemeler yapabilir. Bu sayede banka kredilerinin arzı etkilenebilir (Yu ve Ming, 2004: 5-6). Reeskont oranlarının arttırılması bir daraltıcı para politikası uygulamasıdır. Merkez bankası, reeskont oranını farklı bir deyişle bankalara verdiği kredinin faizini arttırarak, bankaların daha yüksek faizle borç vermesine neden olabilir. Bu da kredi talep edenlerin taleplerini baskılayabilir. Tam tersi durumda yani genişletici bir para politikası uygulandığında ise Merkez Bankası’nın reeskont oranını düşürmesi, kredi talep edenlerin daha az maliyetli borçlanmasına neden olacağından kredi talebi artar ve piyasadaki para miktarı artar.
3.3 Açık Piyasa İşlemleri
Açık piyasa işlemleri Merkez Bankası’nın ekonomiye müdahale araçlarından bir tanesidir. Bankanın, menkul kıymet piyasasında üstlendiği bir işlemdir. Merkez Bankası, mevcut rezervlerini kullanarak ekonomideki para miktarını etkileyebilir(Axilrod ve Henry, 1989: 288). Merkez Bankası açık piyasa işlemleri yoluyla ekonomiye doğrudan müdahale ederek(Friedman, 1988: 1), yani ekonomide tahvil alım satımı yaparak piyasadaki para miktarını belirler. Enflasyonist baskıların oluştuğu bir ekonomide daraltıcı para politikası uygulayan Merkez Bankası, açık piyasa işlemleriyle piyasaya tahvil satarak dolanımdaki parayı çeker. Para miktarı ile faiz arasında ters bir ilişki olduğundan, piyasadaki paranın azalması faiz oranlarını arttıracak ve toplam talep baskılanacaktır. Tam tersi durumda yani ekonomide durgunluğun baş göstermesi halinde genişletici para politikasının gereği olarak banka, piyasadan tahvil satın alarak ekonomideki para miktarını bollaştırır. Para miktarının bollaşması, toplumda tüketim harcamaları arttıracaktır.
Açık piyasa işlemlerinde, menkul değer alım satımı daimi işlemler iken, repo ve ters repo uygulamaları Merkez Bankası’nın geçici işlemleridir(Orhan ve Erdoğan, 2015: 72)
3.3.1 Repo
Repo bir menkul kıymetin önceden belirlenmiş gelecek bir tarihte belli bir fiyattan geri alımı için karşılıklı yapılan bir sözleşmedir. Repo teminatlı nakit krediye benzer bir etkiye sahiptir(Fleming, Hrung ve Frank, 2010: 6).
3.3.2 Ters Repo
Ters repo geri alım işleminin tersidir. Merkez Bankası ileri bir tarihte geri satın almak şartıyla belirli bir faiz karşılığında yatırımcılara menkul kıymet satar. Bu da yatırımcılar için bir finans kaynağıdır(Repo Markets, 2010: 70). Amaç, piyasadaki para miktarını geçici bir süre için azaltmaktır. Bir daraltıcı para politikası uygulamasıdır.
4. 2008 FİNANSAL KRİZİ DÖNEMİNDE VE SONRASI TCMB UYGULAMALARI
2008 Finansal Krizi, küresel boyutta etkili olması nedeniyle yaşanan en büyük krizlerden biridir. 2008 finansal krizinde, para politikasının krizin yol açtığı sorunları azaltmakta önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir. Türkiye ekonomisinin 2008 finansal krizi öncesinde olumlu yönde seyrettiği görülmüştür. Bu koşullar, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’na para politikası uygulamalarında daha rahat hareket imkanı sağlamıştır(Serel ve Bayır, 2013: 59).
2008 yılında yaşanan finansal kriz, kısa sürede tüm dünyaya yayılmış ve bu durum ülkelerin krizin etkisini azaltacak politikalar uygulamaya itmiştir. Türkiye de aynı şekilde hareket etmiş, likidite desteğini arttırırken faiz indirimleriyle de finansal piyasalardaki durgunluğun önüne geçmeye çalışmıştır. Krizin baş göstermeye başladığı 2008 Kasım ayından itibaren TCMB, bir yıl içinde politika faizlerini 1025 baz puan indirerek gelişmekte olan ülkeler içinde en erken ve en yüksek faiz indiren banka olmuştur(Başçı, ve Kara, 2011: 2).
Gelişmiş ülkelerdeki parasal genişleme sonucu ortaya çıkan kısa vadeli likidite bolluğu ve küresel finans sisteminde süregelen kırılganlıklar, sermaye akımlarında ciddi hareketlenmelere neden olmaktadır. Türkiye ekonomisi 2009 yılının ortalarından itibaren iç talep kaynaklı hızlı bir büyüme sürecine girerken ticaret yaptığımı ortaklarımızdaki toparlanma çok daha yavaş olmuştur. Diğer bir ifadeyle, bu dönemde iç ve dış talepte ciddi bir ayrışma gözlenmiştir. Özellikle 2010 yılında gelişmiş ülke merkez bankalarının uyguladığı ikinci genişleme politikaları sonrasında artan kısa vadeli sermaye hareketleri bu eğilimi daha da belirginleşmiştir. Sermaye girişleri Türk lirasında aşırı değerlenmeyi beraberinde getirirken aynı zamanda yurt içi kredi kullanımını arttırmıştır. Bu gelişmeler sonucunda dış ticaret ve cari işlemler dengesinde ciddi bir bozulma gözlenmiştir. Bu dönemde cari işlemler açığındaki artış ve sermaye girişlerindeki bozulma, küresel risk iştahındaki ani değişimlere karşı ekonomiyi kırılgan hale getirmiştir. 2010 yılının son çeyreği itibarıyla cari açığın finansmanının büyük çoğunluğu kısa vadeli sermaye ve portföy yatırımlarıyla sağlandığı gözlenmiştir (Kara, 2012: 3-4)
4.1 Finansal Kriz Sonrası Yaklaşımlar
TCMB, 2010 yılından itibaren, enflasyon hedeflemesi ve dalgalı döviz kuru rejimi çerçevesinde finansal istikrarı da gözeten para politikası uygulamasında, yeni araçlar kullanmaya başlamıştır. Bu araçlar;
4.1.1 Faiz Koridoru
TCMB, para politikası uygulamalarında faiz oranlarını ve likiditeyi etkilemek için çeşitli araçlar kullanmaktadır. Bu araçlarla, fona ihtiyacı olan bankalara kısa vadeli nakit sağlanabildiği gibi, fon fazlası olan bankalardan gecelik faizle borç alınabilmektedir. TCMB’nin gecelik borç verme ve borç alma faizinin arasında kalan alan “faiz koridoru” olarak tanımlanmıştır. Bu operasyonel yapının bir gereği olarak piyasa faizleri, faiz koridorunda oluşur. TCMB bu fonlamayı bir haftalık repo aracılığıyla yaptığından, bir hafta vadeli repo faizi, “politika faizi” olarak adlandırılmaktadır. Fiyat istikrarı hedeflemesi uygulayan birçok merkez bankası faiz koridorunu kullanmaktadır. Ancak, geleneksel yapıda faiz koridoru piyasa faizlerinin politika faizinden çok fazla sapmasını engellemek amacıyla kullanılmaktadır. Bu doğrultuda faiz koridoru politika faizi etrafında simetrik ve dar bir bant olarak tanımlanmakta ve pasif bir rol üstlenmektedir. Ancak TCMB faiz koridorunu aktif bir araç olarak kullanmaktadır. Yani, TCMB gerekli gördüğünde faiz koridorunun genişliğini ayarlayabilmekte, koridoru politika faizi etrafında asimetrik bir şekilde oluşturabilmektedir(Gacener ve Kaya, 2014: 11-12).
4.1.2 Zorunlu Karşılıklar
Yazının başlarında da tanımını yaptığım için burada da tekrar tanımı gerekli görmüyorum. Zorunlu karşılıklar, krediler üzerinde likidite kanalıyla etkili olmaktadır. Bu kanal, faiz koridoru ve etkin likidite yönetimi ile birlikte işlemektedir. Normal şartlar altında, mevduatın ortalama vadesinin kısa olduğu ve merkez bankasının enflasyon hedeflemesi uyguladığı bir ortamda, zorunlu karşılıklar ile piyasadan çekilen nakit paranın TCMB fonlaması ile kolaylıkla ikame edilmesi, dolayısıyla likidite kanalının etkisiz olması beklenmektedir. Ancak, uygulanan koridor sistemi ve aktif likidite yönetimi stratejisi, kısa vadeli faizlerdeki oynaklığı artırarak banka mevduatlarının merkez bankası fonlaması ile ikame edilebilirlik derecesini sınırlandırmaktadır. Böylece, TCMB’nin ek sıkılaştırma dönemlerinde özellikle ciddi likidite gereksinimi olan bankaların kredi genişlemesinde daha temkinli davranmaları söz konusu olmaktadır. Sonuç olarak, zorunlu karşılıkların kredi arzı üzerindeki etkisi asıl olarak faiz koridoru sistemi ile etkileşim halinde ortaya çıkmaktadır. Hâlihazırda zorunlu karşılık oranlarının yüksek seviyede tutulması faiz koridoru aracının etkinliğini artırmaktadır(Kara, 2012: 12).
4.1.3 Aktarım kanalları; krediler ve döviz kuru
TCMB iletişimi kolaylaştırmak için iki ara değişkeni ön plana çıkarmıştır. Para politikasının iletişiminin krediler ve döviz kuru üzerinden yapılması, özellikle finansal istikrarı içine alan yeni çerçevenin anlaşılırlığını kolaylaştırması bakımından da büyük önem taşımaktadır. Örneğin, geleneksel enflasyon hedeflemesi stratejisi uygulayan bir ülkede enflasyonun ülke içi talepte bir hızlanma sonucu hedefi aştığını varsayalım. Merkez bankası enflasyonu tekrar hedefe doğru yönlendirmek amacıyla kısa vadeli faizi artıracaktır. Politika faizindeki artış bir yandan kredileri yavaşlatıcı bir etki yaparken diğer yandan ulusal paranın değer kazanmasına neden olacaktır. Her iki kanal da enflasyonu düşürücü yönde çalışacaktır. Merkez bankası açısından hangi kanalın kullanıldığı ve bu kanalların makro finansal riskleri nasıl etkilediği konusu birincil önem taşımamaktadır. Parasal otorite için esas olan fiyatlar genel düzeyinin tekrar hedefe doğru ilerlemesidir( Kara, 2012: 7).
TCMB, 2010 yılının ortalarından itibaren küresel dengesizliklerin bir yansıması olarak ortaya çıkan makro finansal risklere giderek artan bir ağırlıkla temas etmeye başlamıştır. İç ve dış talepteki hızlı ayrışmanın kısa vadeli sermaye girişleri ile birlikte finansal istikrara dair riskleri artırdığı belirtilmiş, bu durumun yol açtığı riskleri minimize etmek için alternatif politika araçlarının bir arada kullanılması gerektiği vurgulanmıştır. TCMB, biriken makro finansal dengesizlikleri sınırlamak amacıyla temel olarak iki ara hedef benimsemiştir: Kısa vadeli sermaye girişlerini azaltmak ve kredi genişlemesini yavaşlatmak. Bu istikamette, fiyat istikrarından ödün verilmeden finansal istikrarın gözetilebilmesi amacıyla, politika faizine ek olarak zorunlu karşılıklar ve faiz koridorunun (gecelik borç verme ve borçlanma faizi arasındaki fark) aktif para politikası araçları olarak kullanılmasına karar verilmiştir(Başçı ve Kara, 2011: 4).
4.2 Yeni Politikaların Uygulanması
Kriz döneminde alınan tedbirlerin normalleştirilmesi olarak da tanımlanabilecek olan “çıkış stratejisi”, 2010 yılının Nisan ayında açıklanması start almıştır. Bu kapsamda TCMB, kriz döneminde aldığı likidite tedbirlerini aşamalı olarak geri çekmiş, zorunlu karşılık oranlarının da aşamalı olarak kriz öncesindeki seviyelere getirileceğini açıklamıştır. 2010 yılının ortalarından itibaren ise makro finansal dengesizliklere yapılan vurgu giderek artırılmış, buna yönelik olarak alternatif politika araçlarının daha etkin bir şekilde kullanılabileceği açıkça belirtilmiştir( Başçı ve Kara, 2011: 5).
Zorunlu karşılıkların politika aracı olarak etkinliğinin artırılması için öncelikle karşılıklara faiz ödenmesine son verilmiştir. Haftalık repo ihale faiz oranları politika faizi olarak belirlenirken, faiz koridoru sistemi korunmuştur. Böylece gecelik piyasadaki faiz oynaklığının kontrollü bir şekilde dalgalanmasına ve dolayısıyla faiz koridorunun daha aktif bir politika aracı olarak kullanılmasına olanak tanımıştır( Başçı ve Kara, 2011: 5).
TCMB’nin uyguladığı yeni politika stratejisi çerçevesinde; faiz koridorunun genişletilmesi, politika faizinin tahmin edilebilirlik derecesinin azaltılması ve zorunlu karşılıkların artırılarak vadelere göre farklılaştırılması şeklindeki düzenlemeler, kısa vadeli sermaye girişlerinin ve kredi genişlemesinin yavaşlatılmasına yönelik birbirini tamamlayan araçlar olarak tasarlanmıştır( Başçı ve Kara, 2011: 8).
4.3 İletişim Politikası
TCMB, uygulanan para politikasının sınırları konusunda açık bir iletişim stratejisi izlemiştir. Zorunlu karşılıkların krediler ve iç talebi sınırlamaya yönelik araçlardan sadece bir tanesi olduğu belirtilmiş ve makro finansal risklerin azaltılması açısından diğer ilgili kurumların destekleyici tedbirlerinin de önemli olduğu vurgulanmıştır. Uygulanan politika bileşiminin etkinliği açısından, diğer ilgili kurumlarca yapılabilecek (Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu’nun (BDDK) konut kredisi teminatını sınırlamaya yönelik aldığı tedbirler gibi destekleyici düzenlemelerin ve mali disiplinin önemli olduğu hatırlatılmıştır( Başçı ve Kara, 2011: 10).
TCMB, enflasyon hedeflemesi çerçevesinde enflasyon tahminlerini kamuoyuyla paylaşırken, politika faizinin nasıl bir seyir izleyeceğine dair varsayımını da açıklamaktadır. 2006’dan itibaren uygulanan, küresel krizin derinleştiği ve belirsizliğin en üst seviyede olduğu Ekim 2008 dönemi hariç, kısa vadeli faizlerle ilgili niteliksel bilgi enflasyon raporlarıyla kamuoyuyla paylaşılmıştır. Yeni politika stratejisine geçildiğinde ise TCMB, faiz patikasına dair elle tutulur bir bilgi vermek yerine, para politikasının iletişimini, politika bileşimi ve “parasal sıkılaştırma” kavramları üzerinden yapmıştır. Planlanan sıkılaştırmanın boyutuna göre daha somut bir bakış açısı vermek amacıyla kredilerin yıllık artış hızına dair rakamsal bir aralık dile getirilmiş ve böylece herkesin rahatlıkla takip edebileceği, verisi güncel açıklanan bir değişken için ölçülebilir bir ölçüt ortaya koyulmuştur. Son dönemde TCMB tarafından gündeme getirilen finansal istikrar kavramının mevcut küresel dengesizliklerin etkisi olduğu görülmektedir. Bollaşan kısa vadeli küresel likidite, bir yandan ulusal parayı değerlendirerek ithalat talebini uyarırken diğer yandan kredi arzının hızla artmasına neden olmuş, emtia fiyatlarındaki hızlı artışlar da eklenince, finansman kalitesi giderek düşen bir cari açık sorununu beraberinde getirmiştir. Bu gelişmenin küresel sermaye akımlarındaki olası ani hareketler karşısında makro ölçekte bir kırılganlığa sebep olduğunu değerlendiren TCMB, finansal istikrar vurgusunu yaparken cari denge ve finansman kalitesi ile hızlı kredi genişlemesine odaklanmış ve döneme özgü tasarlanmış bir iletişim stratejisini beraberinde getirmiştir( Başçı ve Kara, 2011: 11-12).
4.4 Uygulanan Politikaların Kredi Kanalı, Döviz Kuru ve Finansal Piyasalar Üzerindeki Etkisi
Uygulanan politikanın ara amaçlarından birisi makro finansal riskleri sınırlamak amacıyla kredilerin kabul edilebilir bir hızda büyümesini sağlamaktır. Alınan tedbirlerin krediler üzerinde oluşacak etkisinin gecikmeli olarak görülmesi beklenmektedir. Nitekim yeni politika stratejisine geçişi takip eden dönemde tüketici kredilerinde 2010 yılının son çeyreğinde başlayan artış trendinin durduğu, ancak kredilerin yıllık artış hızında kayda değer bir yavaşlama olmadığı görülmüştür. Öte yandan, kredi faiz oranları sabit bir seyir izlerken mevduat faizlerinin ilk tepkisi düşüş yönünde olmuştur( Başçı ve Kara, 2011: 12).
Yeni politika bileşiminin bir diğer amacı da döviz kurlarındaki iktisadi temellerden yoksun hareketlerin sınırlanmasıdır. Küresel likidite bolluğunun da etkisiyle hızlanan kısa vadeli sermaye girişlerinin yol açtığı döviz kuru hareketleri ekonomide kaynakların etkin dağılımını bozarak makroekonomik ve finansal dengesizlikleri tetikleme potansiyeli taşımaktadır. TCMB, kısa vadeli ve daha çok spekülatif amaçlı sermaye girişlerini caydırmak için öncelikle borçlanma faizini hızla düşürmüş, gecelik borç alma ve borç verme faizi arasındaki farkı (faiz koridoru) belirgin olarak açarak para piyasasında faizlerin oynaklığının belirgin olarak artmasına izin vermiş, politika faizini 75 baz puan düşürmüştür. Bütün bu önlemler, kısa vadeli spekülatif sermaye girişlerinin caydırılması konusunda başarılı olmuştur( Başçı ve Kara, 2011: 14).
2008 yılında yaşanan ve dünyayı bir anda etkisi altına alan finansal krizde, merkez bankaları gevşetici para politikaları uygulayarak krizin etkilerini azaltmaya çalışmışlardır. TCMB de bu uğurda politikalar uygulamış ve gelişmekte olan ülkeler içinde en erken faiz indirimine giden merkez bankası olmuştur. Fakat parasal genişleme sonucu oluşan likidite bolluğu sermaye hareketlerinin hızlanmasına neden olmuş, ulusal paranın değerlenmesi ithalatı arttırmış bunun sonucunda dış ticaret ve cari işlemler dengesi bozulmaya başlamıştır.
Kriz sonrası tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de yeni para politikası araçları kullanılmaya başlanmıştır. Faiz koridoru geçmişte piyasa faizlerinin sapmasını engellemede kullanılırken kriz sonrası TCMB, gerekli gördüğü koşullarda faiz koridorunun genişliğini ayarlayabilmektedir. Zorunlu karşılıklar yeni yaklaşımla beraber faiz koridoru ve likidite yönetimini kullanarak faizlerdeki oynaklık arttırılmış ve böylece bankaların kredi genişlemesi konusunda çekimser davranmaları sağlanmıştır. Zorunlu karşılıkların yüksek seviyelerde tutulması para politikasının daha etki hale getirmektedir.
Banka kredilerinin makul seviyede büyümesini sağlamaya çalışan TCMB, tedbirler alma yoluna gitmiştir.Artan sermaye hareketliliğini önlemek amacıyla fazileri düşürmüş, faiz koridorunu genişleterek faiz oynaklığına izin verip sermaye akışını yavaşlatma yoluna gitmiştir.
Abdullah Azzam ERYILMAZ
*İstanbul Medeniyet Üniversitesi İktisat Bölümü
Kaynakça
Orhan, Osman Z. ve Erdoğan, S. (2015). Para Politikası. Kocaeli: Umuttepe Yayınları.
Lindsey, David E. ve Wallich, Henry C. (1996). Monetary Policy. The New Palgrave: A Dictionary of Economics, Ed. John Eatwell, Murray Milgate ve Peter Newman. Volume III. ABD: Macmillan Press.
Hoffmann, Mihály, Kékesi, Zsuzsa, ve KOROKNAİ, Péter. (2013), Changes In Central Bank Profit/Loss And Their Determinants. Budapest: MNB Bulletin.
Cukierman, A. (1994). Central Bank Independence and Monetary Control. The Economic Journal. 104.427, 1437-1448).
Dwyer, G.P. (1993). Rules and Discretion in Monetary Policy. Federal Reserve Bank of St.Lois Review.
Önder, Timur. (2005). Para Politikası: Araçları, Amaçları ve Türkiye Uygulaması. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası.
Bin, W. (2004). An Empirical Study on the Choice of Benchmark Interest Rate after Interest Rates Liberalization in China [J]. Studies of International Finance. 11, 54-60.
Yu, W. Ve Ming, M. (2001). Reforming The Transmission Mechanism of Monetary Policy in China. China and the World Economy. 9(6).
Axilrod, Stephen H. and Wallich, Henry, C. (1989). Open-Market Operations. In Money. UK: Palgrave Macmillan. 288-293.
Friedman, Benjamin M. (1988). Targets And Instruments of Monetary Policy.
Fleming, Michael J., Warren B. Hrung and Frank M. Keane. (2010). Repo Market Effects of The Term Securities Lending Facility. FRB of New York Staff Report 426. New York.
The World Bank. 2010. Repo Markets.
Serel, A. ve Bayır, M. (2013). 2008 Finansal Krizinde Para Politikası Uygulamaları: Türkiye Örneği. Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 11.19, 59-80.
Başçı, E. ve Kara, H. (2011). Finansal İstikrar ve Para Politikası. İktisat İşletme ve Finans. 26.302, 9-25.
Kara, H. (2012). Küresel Kriz Sonrası Para Politikası. İktisat İşletme ve Finans. 27.315, 9-36.
Gacener, Atış, A. ve Kaya, A.A. (2014). Cari Açığın Sürdürülebilirliğinde Para Politikasının Etkisi: Türkiye Uygulaması. Finans Politik & Ekonomik Yorumlar. 51.588.
Yorum Yaz